28 Ağustos 2012 Salı

ALMATA-Bozkırda bir saksı çiçeği

Bozkırda bir saksı çiçeği...

ALMATA

Bir çok kent daha ilk görüşte ele verir kendisini...İlk görüşte ya seversiniz ya da hoşlanmaz,bir an önce ayrılmak istersiniz oradan.Ama bazı kentler vardır ki;onları anlamak,tanımak ve sevmek için sadece bir kez gitmeniz yetmez,orada yılın dört mevsimi de yaşamanız gerekebilir.Yazı ayrı güzel,kışı,güzü,baharı ayrı güzeldir.İşte bu kentlerden biridir Almata,her mevsimi bir başka güzel olan...

Kuruluşu pek eskilere dayanmaz Almata'nın ;öyle yüzlerce yıllık geçmişi yoktur.1850'lerde küçük bir bozkır kenti iken, Rus işgalinden sora gelişmeye başladı.Ama asıl gelişimini Sovyet döneminde,özellikle 1930'lı yıllardan sonra yaşadı.Güneyinde bulunan dik ve sarp Tiyenşan Dağları'nın eteklerinden başlayarak ovaya kadar inen tatlı-meyilli bir alanda kurulmuş olan ve bir birini dik kesen geniş caddeleri,ulu ve sık ağaçlı bulvarları,park ve bahçeleri ile Almata,-eğer sokaklarda ve parklarda dolaşan çekik gözlü,sevimli ve cana yakın Kazakları görmezden gelirseniz-tipik bir batı kenti görünümündedir.
Kent merkezinde,genelde Sovyet Mimarisi'nin egemen olduğu gri binalar çoğunlukta.Yeni yapılarda ise oluşturulmaya çalışılan bir ''ulusal  mimarinin'' izlerini görmek olası...Kent henüz gökdelenler tanışmamış ama yaşanılan hızlı ekonomik gelişme ,bu tanışma için uzun uzun beklemeye gerek kalmadığının  bir göstergesi gibi...

Nereleri ziyaret etmeli...

Yaklaşık olarak 1.5 milyon kişinin yaşadığı Almata'da bir yerden bir yere ulaşmanın pek sorun olmadığını hatta 2-3 gün içinde yürüyerek kenti dolaşmanın mümkün olduğunu söyleyebilirim,doğal olarak bir kent planı yardımıyla...

Kentin en önemli tarihi yapısı ,1856 yılında yapımına başlanan ve kentin en büyük parkı olan Gogol Caddesi(*) üzerindeki Panfilov Parkı içindeki katedraldir.Adını  İsa'nın göğe yükselişinden alan (cathedral of holy ascension)  ve klasik Rus mimarisi özelliklerini taşıyan bu katedral 1905 yılında yapılmıştır.Yine aynı parkın içinde 2.Dünya Savaşında ölenlerin anısına yapılmış bir anıt ve geleneksel Kazak Halk Müziğinde kullanılan 'çalgıların'' sergilendiği  bir müze bulunmaktadır. Kentin merkezindeki bu parkda ,özellikle nisan-kasım arasında ellerinde bira şişeleri ile hemen her yaştan Kazak yurttaşını,küçük gruplar halinde otur ya da dolaşırken görebilirsiniz.

İpek Yolu
 
Panfilov Parkındaki Katedral
                                                               Görülmeye değer bir başka kilise ise;ilkine göre daha küçük olan Baitursynuly  caddesi üzerindeki St.Nicholas Kilisesi'dir.

Kentte tarihi özellikler taşıyan bir cami yok.Aslında pek fazla cami de yok.Sadece Türkiye'nin katkısı ile yapılan,Orta Asya'dan mimari esintiler taşıyan Merkez Camisinden söz edebiliriz.

Maktaev Caddesi üzerindeki pazar yeri ise Kazak Halkını tanımanız,Kazak Mutfağı hakkında bilgi edinmeniz için mutlaka ziyaret etmeniz gerekli yerlerden biridir.

Merkezi Devlet Müzesi,Furmanova Caddesi üzerindedir.Müze binası yeni yapılmış,çok fazla tarihsel eser barındırmıyor ancak bu müze, Kazak Tarihi ,Folklorü ve Sanatına ilişkin  bilgi edinmeniz için ziyaret edilecek ideal yerlerden biridir.

Kasteyev Sanat Müzesi,Saptaev caddesi üzerinde...Burada , 1930 yılından sonra yapılmış Çağdaş Kazak Sanatı'ndan örnekler görebilirsiniz.Sırası gelmişken şu hususu belirtmekte yarar var:Almata'da dolaşırken ,uzun yıllar Çarlık Rusyası ve Sovyet yönetiminde kalan Kazak Halkı'nın kendi geçmişlerine eğilme ve onu yeniden tanıyıp yorumlayarak yaşama geçirme çabalarını attığınız her adımda hissedebilirsiniz.

Rayimbek Caddesi'ndeki ana tren garı,Dostyk Caddesi'ndeki arkeoloji müzesi,Puhskin ve Shevchenko Caddelerinin kesiştiği köşedeki doğa müzesi önemli ziyaret yerlerinden bir kaçı.

Eğer mevsim kışsa ve eğer kayak merakınız varsa ;Kent'e yaklaşık 15-20 km uzaklıktaki Cimbulak'a gidebilirsiniz.Buradaki tesislerden günü birlik yararlanabileceğiniz gibi geceleme de yapabilirsiniz...Konaklamaya karar verdiyseniz;umduğunuzdan daha düşük bir ücret ödeyeceğinizi aklınızın bir köşesinde tutun.
Cimbulak,sık ağaçlı ormanları,çağıldayan küçük akarsuları ile her mevsim çekim merkezlerinden birisidir.


Başkanlık Sarayı



Cimbulak Dağı

Kış:Panfilov Parkı
 
Almata'nın 70-80 km dışına çıktığınızda sizi ıssız bucaksız bir  bozkır karşılar.Bozkırın sonsuzluğunda öbek öbek dağılmış at ve koyun sürüleri ile  ''koyun-koyuna'' yaşayan Kazakların oba yaşamında, köklerinizin izinden kimi işaretler görürsünüz.Bu oba insanlarının konuşmalarını tam olarak anlayamasanız bile,kulağınıza çalınan sözcüklerin,ortak bir geçmişten gelen ve birden bire karşınıza çıkan eski bir tanışın sıcak bir gülüşü gibi içinizi ısıttığını duyumsarsınız.

Neler yemeli...

Kazakların,-onları gerçekten tanıdıktan sonra-doğruluğu konusunda beni hiç de şaşırtmayan bir sözleri vardır.''Kazaklar yeryüzünde kurtlardan sonra en fazla et yiyen ikinci millettir''.Söz aramızda Kazakları tanıyıncaya kadar ben,Adanalıların dünyada en fazla et tüketen insanlar olduklarını sanırdım,yanılmışım.Gerçekten de Kazak Mutfağının baş yemeği et ve etin ağırlıkta olduğu yemekler.Bu durum,Kazakların tarihleri boyunca hayvancılık yapan göçer bir topluluk olmasından  kaynaklanıyor olsa gerekir.Bir toplum düşünün ki;herhangi bir sebzenin yetişip olgunlaşması için gereken bir kaç aylık zaman diliminde bile aynı yerde kalmıyor,bir başka konağa göç ediyor.


Merkez Camisi


Almatı'da Küba Mutfağından,İtalyan,Fransız Mutfağına,Çin Mutfağından Rus Mutfağına kadar geniş bir yelpazede size dünya mutfağının  kendine özgü tatlarını sunan lokantaları bulabilirsiniz.Ancak burada Orta Asya'ya özgü tatları deneyebileceğiniz,kiminin tadı,kiminin görünüşü tanıdık bir çok yemekle karşılaşabilirsiniz.Kazakların Mantısı,bizim mantının neredeyse orta boy bir elma büyüklüğünde olanı.Tane ile servis yapılıyor.Bizim mantıya benzeyenin adı ise pilmenia.Bazıları bunun Rus Mutfağına ait olduğunu söylüyor.Kazakların geleneksel içkisi,hemen kolayca tahmin edeceğiniz gibi kımız.Kımız,mayalanmış kısrak sütünden yapılmış düşük alkollü ekşimsi bir içki.Bizim gibi rakı kültüründen gelenler için sevilesi bir içki değil.Ama Kazakistan'a gidip de bir kez denememek olmaz.Kımız için geleneksel Kazak içkisi dedim ama burada en fazla tüketilen içki ise votka.

Kazi ise at eti.Geleneksel Kazak Mutfağı'nın olmazsa olmazı.Eti yenen atların özel olarak yetiştirildiğini hemen eklemeliyim.Yani her atın eti yenmiyor(!).

Kazaklar,değer verdikleri insanlara ve yaşlılara''aksakal''diye sesleniyorlar.Geleneksel Kazak sofralarında baş köşe onların.Aksakalların ''orunlarına'' uygun olarak da onlara ''koyun-sığır başı''sunuyorlar;töresel bir saygı gösterisi...Kazaklar'da ayakta ye-fast food- yeni yeni yaygınlaşıyor.Bu tür yiyeceklere karşı,bizdeki etli ya da kıymalı böreğe benzeyen üçgen biçimindeki  geleneksel Kazak Böreği ''samsa'' yaşam savaşı veriyor.Ucuz ve doyurucu olmasına karşın,döner kebabımızın  fast foodlara karşı gösterdiği başarıyı ne yazık ki gösteremiyor.
Geleneksel Kazak yemeklerini Sefulina Caddesindeki Jeriyuk'de yiyebilirsiniz.
Özbek Pilavını yemek için illa bir Özbek Lokantasına gitmeniz şart değil.Ama Özbek Mutfağının değişik tatlarını tanımak isterseniz Makataev'deki Jeti Kazina iyi bir adrestir.Ayrıca Uygur yemeklerini tadabileceğiniz küçük  aile işletmeleri mevcut.Etle pişirilmiş acılı erişte yemeği lağman bize uygun bir yemek,öneririm.

Eğlence ve alışveriş.

Almata'da ummadığınız kadar renkli bir gece yaşamı var.Özellikle hafta sonları ve tatil günlerinde buralarda yer bulmak neredeyse olanaksız.İster bir diskoya ya da gece kulübüne gidin kazıklanmayacağınızdan emin olabilirsiniz.Gönlünüzce eğlenin.Bizdeki bazı turistik mekanlarda(!) önünüze gelen ve gözlerinizi yuvalarından fırlatacak ''turistik fiyatlarla'' karşılaşmazsınız.

Kazakistan'da nüfusun yaklaşık yarısını Kazaklar, % 30'unu   Ruslar  oluşturuyor.Çoğunluğu oluşturan bu iki grubun yanında burada yaşayan  azınlıklarda da kaç göç olmadığını söylemeliyim.

İpek Yolu Caddesi,sokak ressamlarının yapıtlarını sergilediği araç trafiğine kapalı bir cadde.Burada sanatçılar ,ağırlıklı olarak geleneksel yaşamı betimleyen resimlerini sergiliyorlar.Ayrıca Kazak El Sanatlarına ilgi duyuyorsanız ;hemen cadde yakınındaki ''Tsum''alışveriş merkezi size bu olanağı sunacak.

Nerelerde konaklayabilirsiniz...

Almatı'da her yıldızdan otel var.Ankara Oteli,Hotel Kazakistan,Hyatt Regenci bunlardan bazıları.Ancak kısıtlı bir bütçeniz varsa ;merkeze yakın apartman dairelerini 50-60 USD'na kiralayabilirsiniz.


Merkez İstasyonu



Kazak Obası


Nelere dikkat etmeli...

    .Eğer Kazakistan'da 5 günden fazla kalacaksanız,5. gün dolmadan polise gidip 1 aylık vize almanız gerekli.
.Sokağa çıktığınızda pasaportunuz kesinlikle yanınızda olsun.İlk iki ve son iki sayfalarının fotokopilerini de ayrı bir yerde bulundurun.


.Almata Başkonsolosluğu, Kazakistan'ın yeni başkenti Astana'ya taşınan eski büyükelçilik binasında.Adresi:Tolebi Caddesi no 29.Tel:+7727 278 41 65 ,e-posta:consulate.almaty@mfa.gov.tr
.Almata'da taksi bulmak çok kolay.Lüks olmamak kaydıyla yoldan geçen her araca el kaldırabilirsiniz,çekinmeyin.Nereye gideceğinizi söyleyin,aynı yöne gidiyorlarsa;birkaç USD'na kent içinde her tarafa gidebilirsiniz.
.1 USD yaklaşık 150 Tenge(ağustos 2012)
.Taksiler genelde alışveriş merkezlerinin önünde dururlar ve bir yere gitmek isterseniz özel otolara ödediğinizin yaklaşık 2-3 katını isterler.
.Hava alnında sizi karşılayan biri yoksa  yaklaşık 20 USD'na kente ulaşabilirsiniz.
.Para bozdurmak içinse banka aramanıza gerek yok;adım başı döviz büroları var.Ancak en iyi fiyatı bulmak için biraz dolaşın derim.
.Esnaf Alışverişte pazarlığa yabancı,ama yine de pazarlık yapmanızı öneririm.Fiyatı ne kadar  indirirseniz kar...
.Almata'ya THY'nın her gün tarifeli seferi var.

Not:Bu yazı  Lacivert Dergisinin 2006-3. sayısında yayınlanmış ve Ağustos 2012'de yeniden gözden geçirilmiştir.

(*)Orta Asya'da olduğu gibi bir çok Doğu Bloku Ülkesi'nde,Sovyet Dönemi sona erdikten bir süre sonra,bağımsızlaşan ülkeler, kendi ulusal kimliklerine dönüşün bir yolu olarak  cadde sokak ve parklarının adlarını değiştirerek kendilerinden olan sanatçı,ozan,yazar vb adlarla değiştirmişlerdir.Bu bağlamda yazıda adı geçen cadde ,park vb.isimleri yazımız yayınlandıktan sonra değişmiş olabilir.

9 Ağustos 2012 Perşembe

DrinkTech Ekim 2011 Makale

Türkiye’de PET Ambalajların Gelişim Süreci ve Bazı Yanılgılar
Çağın gıda kabı
1970’li yılların başlarında, ABD ve Japonya’da tüketici ile tanışan PET (polietilentereftalat) şişeler, ilk kez 1979 yılında Türkiye’de Adana SASA (şimdiki Artenius Türkpet) fabrikası içinde küçük bir işletmede üretilmeye başlandı. Önceleri deneme amaçlı olan bu üretim, 1982 yılından itibaren her geçen yıl daha da artarak gıda sektörünün vazgeçilmez ambalajı konumuna geldi. Meşrubatta PET şişeyi ilk kez kullanan Erbak Uludağ firması, suda ise Hayat markası ile üretim yapan SuSA firmasıdır. Coca Cola ve Pepsi’ nin PET şişede meşrubat üretimine geçmeleri ise daha sonraki yıllarda gerçekleşmiştir.
PET şişelerin pazara girmesiyle birlikte, Türkiye ambalaj sektöründe yeni bir çığır açıldığını rahatça söyleyebiliriz. Bu yeni ürün; hafif, kırılmaz, sağlıklı ,tek kullanıma olanak vermesi ve alternatiflerine göre çok daha ekonomik olması nedeniyle ,çok kısa sürede başta gazlı ve gazsız içecek sektörü olmak üzere uygun gıda kabı arayan üreticilerin aradığı bir ambalaj malzemesi haline geldi. PET şişelerin gıda kabı olarak yaygınlaşmaya başlaması ve özellikle içecek sektöründeki geleneksel ambalajların yerini alması, gerçekte ekonomik bir değer olan “atık” PET’lerin zaman içinde  ekonomiye yeniden kazandırılması görüşünün ağırlık kazanmasına yol açtı. Bu bağlamda SASA (Artenius Türkpet), gelecekteki çalışmalarına ön hazırlık amacıyla, 1989 yılında Silivri’den başlayıp Gazipaşa’ya kadar uzanan, derinliği yer yer 50 kilometreyi bulan kıyı bölümündeki kumsal, ören yeri ve piknik alanlarına insanlar tarafından doğaya  terk edilen PET şişeleri toplayıp ekonomiye yeniden kazandırmayı amaçlayan, bu satırların yazarının planladığı ve yönettiği bir programı yürürlüğe koydu.
Bu ön çalışmanın sonunda SASA ( Artenius Türkpet) ,yasal bir zorunluluk olmamasına karşın, ilk adımı atarak, kullanılan PET şişeleri işleyecek 30 bin ton/yıl kapasiteli Türkiye’nin ilk  PET geri kazanım tesisini işletmeye açtı.
Bu arada, atık PET şişeleri toplamaya yönelik bu çalışmalar sürerken; 1991 yılında, çevre konusunda toplumu bilinçlendirmeyi, konuyla ilgili çalışmaları yönetip yönlendirmeyi amaçlayan, SASA’nın da kurucu üye olduğu ÇEVKO Vakfı kuruldu.
Daha hafif şişe -Daha az karbon salınımı.
Artan rekabet koşulları ve çevreye olan duyarlılığın artması; doğaya daha az karbon salınımına yol açan  ,  eskisinden daha hafif şişe üretimini zorunlu hale getirdi. Bu bağlamda Artenius TürkPet (SASA), çevreye ve topluma saygılı sanayici anlayışı ile hareket ederek, her defasında bir öncekinden daha hafif ama işlevinden ve kalitesinden bir şey kaybetmeyen yeni şişe ve preformlar  tasarlayıp üreterek pazara sundu.
Başlangıçta yaklaşık 45 gram gelen 1 lt .sıvı yağ şişesi , zaman içinde %43  oranında hafifletilerek 26 grama kadar düşürüldü. Aynı durum su şişelerinde de yaşandı. 1984 yılında 22 gram olarak üretilen 0.5 litrelik su şişesi, yıllar içinde, kademeli olarak bir çok kez ağırlık düşürme işlemine tabi tutuldu. Anılan şişe 10.5 grama kadar düşürüldü. Başka bir ifade ile  bu gün aynı hacimdeki suyu pazara sunan üreticiler, %53 oranında daha az hammadde kullanır hale geldiler .
Gazlı meşrubat şişelerinde ise 1 lt .meşrubat şişesinin ağırlığı 48 gramdan ,% 25 oranında azaltılarak 36 grama kadar düşürüldü.
Benzeri ağırlık düşürme çalışmaları, sadece içecek şişelerinde değil; bal, reçel, turşu gibi gıdalarda kullanılan kavanozlarda da yapılarak başarılı sonuçlar elde edildi.
PET şişelerde yıllar boyu süren ve bundan sonra da sürmesini beklediğimiz ağırlık azaltma çalışmalarının doğaya, ekonomiye kısaca insanlığa olan yararlarını sıralamak ayrı bir makale konusudur. Ama uzun açıklamalara girmeden şu küçük örneği vererek bu çalışmaların ne denli önemli olduğunu göz önüne serebiliriz.
Bundan 20-25 yıl kadar önce  1 ton PET hammaddesinden yaklaşık olarak 45 bin adet PET su şişesi üretilirken şimdi aynı hammaddeden yaklaşık 95 bin adet pet su şişesi üretilmektedir. Yani ağırlık düşürme çalışmaları sayesinde kullanılan hammadde miktarı aynı kalmış olmasına karşın üretilen şişe miktarı %  100’ün  üzerinde artmıştır.
PET Şişelerde ağırlık düşürme çalışmalarının alternatif ambalajlara  etkisi.
PET şişelerde yıllara dayanan ağırlık azaltma çalışmalarının uygulamada olumlu sonuçlar  vermesi doğal olarak PET’e rakip olan alternatif ambalaj üreticilerini de bu yönde çalışma yapmaya yöneltti. Bundan yaklaşık 20 yıl kadar önce 250 cc gazlı meşrubatın dönüşümlü cam ambalajı, yaklaşık 425 gramdı(sektör ortalaması). Bir başka ifadeyle yaklaşık 250 gramlık bir içecek, kendisinden 1.7kat daha ağır bir ambalaja konuyordu. Günümüzde 250 cc bir meşrubat için kullanılan dönüşümsüz cam ambalajın ağırlığı ise yaklaşık 180-185 gramdır. Ekonomik   olmadığı için üretimden kaldırılan 920 gram ağırlığındaki cam şişeye konulan meşrubat, günümüzde sadece 37-38 gram gelen PET şişeler içinde pazara sunulmaktadır.
Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Bizim burada altını çizmek istediğimiz husus; PET şişelerin zaman içinde “hafiflemesinin” rakiplerinin bu yöndeki çalışmalarını olumlu yönde etkilemesi ve onlara yenilik yapmak için adeta itici bir güç olmasıdır. Sonuçta kazanan çevre, tüketici ve ekonomidir.
PET şişeler, içecek sektöründe yoğun olarak kullanılmaya başlandıktan sonra, klasik ambalajların pazardaki payı büyük ölçüde düştü. 1985 yılında gazlı içecek sektörünün tamamına yakınında yukarıda değindiğimiz cam şişeler kullanılıyordu. Pazar çok küçüktü ve kişi başına düşen meşrubat tüketimi ise yaklaşık 5 litreydi. Bir karşılaştırma yapmak için şu örneği verelim yarar var:Aynı yıllarda ABD’deki üretim ise 200 lt. civarındaydı.
İçecek  sektöründe kullanılmaya başlandıktan sonra, taşımada  kolaylık sağlaması, alternatiflerine göre çok düşük maliyetli olması, daha fazla hacimli üretime olanak vermesi ve tek yönlü kullanılması nedeniyle PET şişeler, içecek pazarının hızla gelişmesinde ve bu günkü düzeyine ulaşmasında  çok önemli rol oynadı.Bu bağlamda ;25 yıl önce gazlı meşrubat sektöründe kişi başına tüketim sadece 5 lt. ‘iken  2010 yılında tüketim  , 40-42 lt.’ye ulaştı.
Aynı süre içinde Ambalajlı su tüketimi gelişmiş birkaç büyük ilde çok düşük seviyelerde iken,bu gün Türkiye’nin en uç noktasında dahi ambalajlı su bulabilmek mümkündür.Bunun en büyük nedeni ise sektörde PET şişe kullanımının yaygınlaşmasıdır.
Bütün bunların yanı sıra, dönüşümlü ambalajların lojistiği nedeniyle yurdun değişik bölgelerinde 11-12 fabrika ile gazlı içecek üreticileri, sektörde dönüşümsüz PET şişe kullanmaya başladıktan sonra küçük ölçekli; dolayısı ile düşük üretim kapasiteli yerel  fabrikalarını  devre dışı bırakarak,  bugün 3-4 fabrika ile eskisinden daha fazla üretim yapar duruma geldiler.

PET şişeler nedir - ne değildir.
20. yüzyılın son çeyreğinde yaşamımıza giren PET Şişeler, bugüne kadar birçok kasıtlı ya da kasıtsız olarak bir çok tartışmaya  konu edildi. Önceleri Pet şişelerin çevreye verdiği’zararlar’üzerine kampanyalar yapıldı.Bir süre sonra PET şişe atığının önemli bir ekonomik değer olduğu anlaşılıp,geri kazanım tesisleri birer birer  açılmaya başlayınca;  bu tartışmaların hızı kesildi.Daha sonra bazı çevreler,PET şişeleri  bilerek ya da bilmeyerek alternatif ambalaj malzemeleri ile karıştırıp,’’PET şişeler insan sağlığı için zararlı maddeler içeriyor ‘‘iddiasıyla  tartışmayı yeniden alevlendirme gayreti içinde oldular. Bu eleştiriyi yapanların büyük çoğunluğu, PET Şişeleri tanıyıp, özelliklerini öğrendikten sonra olumsuz düşüncelerini değiştirseler de bu tartışmalar, zaman zaman gündem oluşturmaya devam etti.
Son günlerde bir medya grubunda , PET şişelerin bisfenol A(BPA) içerdiği, dolayısı ile kanseri tetikleyici  hammaddeden üretildiği iddaisıyla aleyhte  yeni bir kampanya başlatıldı ve  PC (polikarbonat) damacanalar üzerinden PET şişeler karalanmaya çalışıldı. Bu konu üzerine yetkili yetkisiz bir çok “uzman” ,görüş bildirdi. Sağduyu sahibi uzmanların görüşleri, bu konuda yapılmış bilimsel araştırmalar ve dünya gıda otoritelerinin olumlu raporları   göz ardı edilip yok sayılarak, PET şişe konusunda  bir kavram kargaşası yaratılmaya çalışıldı. Bir süre sonra, bu  karalama kampanyasını yapan medya grubunun bağlı olduğu holdingin Bozüyük’te bir cam şişe fabrikası kurmakta olduğu gündeme gelince ; saldırıların gerçek nedeni ortaya çıktı.
Şimdi ,  PET şişe kaynaklı tartışmalarda adları sıkça  geçen, ne olduğu ya da olmadığı  açıkça belli olmayan kavramların ne anlama geldiğini  soru –yanıt şeklinde açıklamaya çalışalım.
PET şişe üretiminde Bisfenol A(BPA) kullanılır mı?
Bisfenol A (BPA), Polikarbonat (PC) damacanaların ana hammaddesidir ve PET şişe üretiminin hiçbir aşamasında kullanılmaz. Ayrıca, BPA’nın yetişkin bir insan için risk oluşturabilmesi için bir günde yaklaşık 1 ton su tüketmesi gerekliliği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır.
 Ftalat nedir? PET şişe üretiminde kullanılır mı?
Ftalat, PET şişe üretiminde kesinlikle kullanılmaz. PET’in açılımı polietilenteraftalat’tır. Ftalat ile teraftalatın arasındaki ses benzeşmesinden dolayı konuyu bilmeyenler,PET şişe üretiminde Ftalat kullanıldığını sanmktadırlar.. Ftalat, PVC(polivinilklorür) üretiminde, ürünü daha esnek ve şişirilebilir hale getirmek için kullanılır.
PET’in içinde endokrin bozucu maddeler var mıdır?
Endokrin, basit  tanımı  ile insan bedenindeki  bezlerinin  salgılarıdır. Bu konuyla ilgili birçok araştırma yapılmış ve PET’ şişeler içine konulan içeceklerde ve gıdalarda  endokrin bozucu maddelere kesinlikle rastlanmamıştır.
Bu konuda FDA (Food and Drug Administration-USA), EFSA (Europa Food Safety Authority) gibi gıda konusunun tartışmasız iki otoritesinin yanı sıra ILSI ( International Life Sciences Institute)’da PET’i gıdalar için güvenilir bir ambalaj malzemesi olarak kabul etmiştir. Ayrıca PET’i gıda kabı olarak kullanan firmalar, merdiven altı üretim yapan üreticiler değil, gıda konusunda ülkemizin en büyük ulusal ve uluslararası markalarıdır. Bu firmaların tamamı TC Sağlık Bakanlığı ile TC Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının verdiği izinlerle üretim yapmaktadırlar.
Bilerek ya da bilmeyerek yapılan bunca karalama kampanyalarına karşın dünyada PET şişe kullanımı, yıllık ortalama %6’lık bir artış göstermektedir(*). Dünya nüfusunun yıllık % 1 arttığı göz önüne alındığında PET’in ‘’çağın gıda kabı’’ olduğuna inancımızın bir safsatadan ibaret olmadığı görülecektir.

(*)Tecnon OrbiChem,issue number 16,22 nd August 2011

DrinkTech Dergisi Eylül 2011 Söyleşi


-       Sayın Atilla, yoğun iş temponuzda bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Okuyucularımıza sektörle ilgili genel bir değerleme yapar mısınız?

Sizlerin de bildiği gibi uzun yıllardır bu işin içindeyim. Yıllar içinde birçok kez kimi sektörümüze özel, kimi genel ekonomi ile ilgili birkaç kriz yaşadık.Kriz dönemleri her sektörü olduğu gibi içecek sektörünü de olumsuz yönde etkiledi.Geçtiğimiz yılın son çeyreğinde başlayıp ,bu  yılın özellikle ilk çeyreğine kadar süren  krizin artçı sarsıntılarını haziran ayına kadar sürdü.Bu genel ekonomiden ayrı,sektöre özgü bu krizidi .Bu dönemde, ürettiğimiz pet preformun hammaddesi olan resin’in girdilerinde olağanüstü artışlar oldu. Bunun hiç kuşkusuz en önemli nedeni Dünya’da pamuk fiyatlarının yaklaşık 2 – 2,5 kat yükselmesiydi.

-       Pamuk fiyatlarının yükselmesi, pet resin fiyatlarını neden yükseltiyor? Okuyucularımız için bu konuyu biraz daha açar mısınız?

Pet resin, sadece şişe üretiminde kullanılmaz. Tekstilin de ana hammaddelerinden biridir. 2010 yılında dünyanın önde gelen pamuk üreticisi ülkelerde yoğun yağışların yol açtığı selin ,ekim alanlarında büyük zararlara yol açması; doğal olarak dünyadaki pamuk üretimini olumsuz yönde etkiledi. Bunun sonucu olarak da tekstil üreticileri ,pamuk ipliğinin yerine pet resin’inden üretilen iplikler kullanmaya başlayınca; resine olan bu beklenmedik talep ,fiyatlara tavan yaptırdı. 2010 Ağustos’unda yaklaşık 1.350 $/ton olan pet resin fiyatı, 2011 Nisan’ında 2.180 $/tona kadar yükseldi. Bu da  % 62 oranında bir fiyat artışı demekti, hem de 8 ay gibi kısa bir sürede….

-       Düz bir mantıkla şunu diyebilir miyiz? Siz preform üreticileri, resin fiyatlarındaki artışları doğal olarak preform fiyatlarına yansıttınız. Bu preformları kullanan içecek sektöründeki üretici firmalar, aynı yolu izleyebildiler mi? Yani maliyetlerinin önemli bir bölümünü oluşturan preformdaki fiyat artış oranlarını ürünlerine aynı oranda yansıtabildiler mi?

Eğer her olaya düz mantıkla bakarsanız işler çok kolaylaşır. Bu nedenle olay biraz farklı gelişti. Tüm preform üreticileri andına konuşmayayım. Ama biz Artenius TürkPet olarak iş ortağımız olan müşterilerimizle aynı gemide olmanın bilinci ile bu artışlardan doğan farkların bir kısmını, deyim yerinde ise sineye çektik. Hem de dünyada birçok resin ya da preform üreticisi firmanın yaşanılan bu kriz esnasında  'force majeure',  yani olağanüstü durum ilan ederek yaptıkları anlaşmaları askıya aldıkları bir dönemde… Bu Artenius Türk Pet'in şirket kültüründen kaynaklanmaktadır. O dönemdeki içecek sektörünün durumuna gelince; bu durum sektörün tüm oyuncularını, biz tedarikçilerin yaptığı gibi pazarlama ve satış politikalarını yeniden gözden geçirmeleri zorunda bıraktı.İçecek pazarındaki yoğun rekabete karşın ,zor da olsa fiyatlarını kademeli olarak artırma yoluna gittiler.

-       Bizdeki bilgiler içecek sektöründeki satışların yılın ilk altı ayında geçen yılın ilk altı ayına göre düştüğünü gösteriyor. Böyle bir düşüş gerçekten varsa ;bunun nedeni sadece hammadde fiyatlarındaki artışlar mıdır? Yoksa başka nedenler de söz konusu mu?Bu bağlamda şunu da sorayım:İçecek sektörünün Türkiye’deki geleceği nedir?

Saptamanız doğru. Sektördeki oyuncuların da ortak düşüncesi budur. Ama satışlardaki bu azalışı sadece hammaddelerdeki fiyat artışlarına bağlamamak gerekir. Bu düşünceme sizler de katılırısınız sanırım. Bu yıl, diğer yıllardan daha fazla “havalar” hakkında konuştuk. Yaptığımız sohbetlerde, havaya ilişkin olarak en çok kullanılan ifade “yaz ne zaman gelecek?” sözüydü. Bu söz Temmuz ortalarına kadar söylenegeldi.  Ama her şeye rağmen Türkiye 20–25 yıl öncesinin Türkiye’si değil. Her türlü içecek yılın her mevsiminde içilir hale geldi. Grafiklerde gösterdiğimiz tüketimin çan eğrisinin tepesi, eteklere doğru aşınmaya başladı.
Byıla özel bir olayı dikkate alarak sektörün geleceğine ilişkin olarak karamsar olmamak gerekir.1980’li yılların başında gazlı içecek ve doğal kaynak suyu  sektörlerinde  pet şişelerin payı hemen hemen yok denecek kadar azdı.Bugün ise ;gazlı içecek sektöründe tüketilen her 100 lt.içeceğin yaklaşık 80 litresi pet şişelerde tüketiliyor.Doğal kaynak suyu tüketiminde ise;PC damacanaları bir yana bırakırsak  pet şişe kullanımı 100’de yüze yakındır.Önümüzdeki yıllarda pet şişelerin ,içecek sektörünün öteki türlerinde de yaygın bir şekilde kullanılacağını şimdiden söyleyebilirim.Biz de bu duruma göre pozisyon alıyoruz.

-       Son zamanlarda bir kaç firma cam şişede su işine girdiler. Cam ambalajı kullanmalarının nedeni olarak da cam şişenin daha sağlıklı olduğuna dair bir kanaat sahibi oldukları söylentisi var?

Öncelikle şunu söyleyeyim.  Kanaatlere karşı görüş bildirmem doğru olmaz.
Ama yıllarını bu sektöre vermiş bir kişi olarak konuyla ilgili bir iki şey söylemeden de geçemeyeceğim.
Türkiye’de insanlar ,30 yıl kadar önce,İstanbul,Ankara ve İzmir dışında içme suyu gereksinimini musluk suyundan karşılıyordu.Bu üç büyük ilde ise  kent halkı,içme suyu gereksinmelerini musluk suyunun yanı sıra , boşken 5,5 kg gelen 15 litrelik cam damacanalar da  satılan sular dan karşılıyorlardı. Bu gün ise;büyük bir kitle,dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde olduğu gibi,modern teknoloji ile donatılmış  su fabrikalarında üretilen pet ambalajlı su ile içme suyu gereksinimini karşılamaktadır. Cam ne kadar sağlıklı bir içecek ambalajı ise; pet de o kadar sağlıklı bir gıda kabıdır ve tüm dünya bunu böyle kabul etmiştir. İçme suyunu cam şişede pazarlamanın  arkasında başka pazarlama yaklaşımları olabilir , bu da serbest ekonomilerde saygıyla karşılanmalıdır. Bildiğim kadarıyla cam şişede su ambalajlayan 2 firma var.Birinin pet üretimi yok.Diğeri de bir lokanta işletmecisi,pet şişede su ambalajlayan bir firmada kendi adına dolum yaptırıyor.Yani ayrı bir işletmesi yok.
Bu arada küçük ama ekonomik olarak önemli bir hususu da belirtmek isterim. 330 ml su alan pet şişenin ağırlığı 10,5 gram; 330 ml su alan cam şişenin ağırlığı ise en az 205 gramdır. Yani; cam şişe, aynı hacimdeki pet şişeden yaklaşık 20 kat daha ağırdır. Pet şişe ile cam şişe arasındaki fiyat karşılaştırması işine ise hiç girmeyelim isterseniz. Sözün özü, bu konuda kararı nihai tüketici
verecektir.

-Şu an hangi teknolojileri kullanmaktasınız?İçecek Pazarının dışında hitap ettiğiniz sektörler var mı?Kalite politikanıza ilişkin bilgi alabilir miyız?

Pet preform üretimi son yıllarda çok hızlı değişimler gösterdi.Daha hızlı,daha kapasiteli makinalarda,daha hafif preformlar üretilmeye başlandı.Doğal ki;biz Artenius Turk Pet olarak tüm bu yenilikleri  yakından izlemek hatta yeniliklere öncülük etmek durumundayız.
Elbette içecek pazarı dışına da hitap ediyoruz.Sıvı sabundan şampuana,deterjandan motor yağına kadar bir çok sektörde faaliyet gösteren müşterilerimiz var.2012 yılında ürün gamımızı ,özellikle bu sektörlere ilişkin olarak genişleteceğimizi söyleyebilirim.
Kalite konusuna gelince;bu sorunuzu şu kısa sözcükle yanıtlayım:’’Kalite kontrol edilmez,üretilir.’’Bizim  felsefemiz budur.


-       ARTENIUS TURKPET bu pazarın en eski firması, yanlış anımsamıyorsam da 30 yılı aşkın bir süredir bu işin içinde. Ve pazardaki hemen tüm yeni şeyler sizin öncülüğünüz ile üretici ve dolayısı ile tüketici ile buluştu. Ancak zaman içinde yeni ve güçlü oyuncularda pazarda yer almaya başladı. Gelecek için neler düşünüyorsunuz? Yeni yatırımlarınız var mı? Artenius TURK PET’in yurtdışında başka operasyonları var m?Türkiye ve dünya pazarında ki konumunuz nedir?

Sasa ile başlayan bu uzun yolculuk, sizin de söz ettiğiniz gibi 30 yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Elbette zaman içinde rakiplerimizin ortaya çıkması doğaldır ve doğal karşılanmalıdır. Bu ülkemiz için de bir kazançtır. Bu gün biz dahil, pazarda etkin olan rakiplerimiz  de yeni teknolojilerle üretim yapıyorlar. Ekonomide rakibin varlığı,ilk bakışta firma için olumsuz gözükse de  son tahlilde ;araştırma - geliştirme çalışmalarının yoğunlaşmasına, bunun sonucu olarak da yeniliklerin hayata geçirilmesine yardımcı olur.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da yeni yatırımları planladık. Bunların önemli bir bölümü üst yönetimce onaylandı. Önemli oranda ses getireceğine inandığımız birkaç yatırım için de yapılabilirlik çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kuvvetle umuyorum ki bu çalışmalar, 2012 yılı  içerisinde yatırım değeri kazanıp  hayata geçecektir.
Artenius ,Türkiye dışında APPE şemsiyesi altında ,7 ülkede 8 işletme ile faliyet göstermektedir.Bu ülkeler :Almanya,Birleşik Krallık,Belçika,Fransa Yunanistan ,Fas ve İspanya’dır.Dünyanın 4-5.si Avrupa’nın ise ;en büyük preform üreticisi konumundayız.
Türkiye’deki Pazar payımıza gelince;kendileri için preform üreten firmaları dışarı bıraktığımızda Pazar payımızın tüm pazarın %30’unun biraz üzerinde olduğunu söyleyebilirim.

-       Ne tür yatırım bunlar? Sakıncası yoksa Okuyucularımızla paylaşır mısınız?

Beni bağışlayın lütfen. Bu konuda son karar verici ben değilim. Şimdilik neler olduğu bizde kalsın. Ama sizi önemli bir konuda bilgilendirmek isterim. Bu yılın içinde İnegöl'deki üretim tesisimiz,  BRC (British Retailer Consortium) – “İngiliz Perakendecilik Konsorsiyum'u” sertifikasyonu alarak Avrupa'da bir ilki gerçekleştirdi. İnegöl işletmemiz Avrupa’daki önemli tesisleri için akreditasyon alan ilk büyük Pet üretim tesisi olup bu başarısı, firmamızın gıda sektöründe kalitenin korunması konusunda titizliğini ve hassasiyetini vurgulamaktadır. BRC/IOP Küresel Standart Belgesi, en yüksek küresel ürün güvenliği ve kalite sertifikasyon programı olup,100'den fazla ülkede 14.000 sertifikalı üretici tarafından kullanılmaktadır.

-       Ben de dergim adına bu başarınızı kutlamak isterim. Sayın Atilla, firmanız, ARTENIUS TURKPET adını bundan yaklaşık 5 – 6 yıl önce aldı. Daha önce Sasa,Advansave Artensa idi. Biliyoruz ki firma, adı  birçok kez değişmesine karşın sektöre elaman yetiştiren bir okul niteliğini korudu ve kritik personel görevde kaldı. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Bizim hikayemiz 1978 yılında ‘pilot’bir makinayla başladı ve bu günlere ulaştık.Kurumsal firmalarda başarıyı yakalamak ve onu sürdürülebilir kılmak ancak birbiri ile anlaşan bir ekip olmakla mümkündür. Bu arada ,birçok teknik ve satışçı arkadaşımız zaman içinde ekibimizden ayrılmış, kimi rakiplerimizde görev almaya başlamış, kimi de  kendi şirketlerini kurarak kendilerinin patronları olmuşlardır. Çoğuyla hala görüşüyoruz ve onların başarılı olması bizi sevindiriyor. Çünkü; hepimiz aynı gemideyiz ve bu gemi sadece kaptanlarla su üstünde kalamaz. Ayrıca, Artenius'u bu sektöre elaman yetiştiren bir okul olarak tanımlamanız bizi mutlu eder.

Bu soru bağlamında size bir konuda bilgi vermek isterim.

Anımsayacağınız gibi bundan 6 yıl kadar önce, 2005 yılında Advansa olarak Türkiye'de faaliyet gösteren Amcor firmasının varlıklarını satın almıştık. 2006 yılında La Seda Barcelona (LSB) grubuna dahil olduktan bir süre sonra, Amcor'un Avrupa'daki tüm işletmeleri de gruba dahil oldu ve yeni oluşum ''APPE - Artenius Pet Packaging Europe'' adını aldı. Küresel bir firma olmamız nedeniyle yılın son çeyreğinden  sonra  kısaca APPE  olarak anılacağız.. Adımız değişse de ,biz ekip olarak yine görevlerimizin başında olacağız.

-Sayın Atilla,bu hoş sohbetimiz için teşekkür ederim.

PET ŞİŞELERİN GELİŞİMİ VE ÇEVREYE ETKİSİ 


Çağın gıda kabı
Günümüzden yaklaşık 40 yıl kadar önce, ABD ve Japonya’da ilk kez tüketiciyle tanışan PET şişelerin Türk tüketicisinin karşısına çıkması 70’li yılların sonlarına rastlar. İlk PET şişeler,1979 yılında SASA’da (şimdiki adıyla Artenius Türk PET) küçük bir işletmede, düşük kapasiteli bir makine de deneme amacıyla üretildi. Şişelerin pazar testi olumlu sonuç verince,1982 yılında ilk kez Erbak Uludağ firmasınca gazlı içecek dolumu yapılarak pazara sürüldü. Bu yıllarda ağırlıklı olarak cam şişede dolum yapan uluslararası içecek firmaları, pazardaki bu değişimi kısa sürede fark ederek mevcut dolum hatlarının yanına daha yüksek kapasiteli yeni PET şişe dolum hatları koydular.1986’da Coca Cola,1987 yılında ise Pepsi Cola ürünlerini PET şişelerle pazara sürdüler.
PET şişeler, geleneksel ambalaj malzemelerine karşı birçok bakımdan ‘karşılaştırmalı üstünlüğü’ nedeniyle; 1990’ların başından itibaren Türk Ambalaj Sektöründe yeni bir çığır açtı.
Kırılmaz, dayanıklı ve hafif olması; tek kullanıma olanak tanıması, bitmiş ürünün tüketiciye ulaştırılması sırasındaki taşıma giderlerini aşağıya çekmesi vb avantajlarından dolayı PET şişelerin gıda sektöründe giderek yaygınlaşması, zaman içinde bu şişelerin çevreye etkisinin sorgulanmasına neden oldu.
1990’lı yıllarda, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çevreye duyarlı sivil toplum örgütlerinin seslerinin giderek yükselmesi; PET dışı ambalaj malzemelerinin yanı sıra PET şişeleri üreten ve onu kullanan firmaları da bu konuda kimi önlemler almaya yöneltti.
Pazara sunulan PET şişelerin geri toplanması, hammadde olarak üretimde yeniden kullanılması, ekonomik anlamda bir zorunluluk olmakla birlikte; çevrenin korunması ve görsel kirliliğin ortadan kaldırılması bağlamında da çok önemliydi.
Bu satırların yazarının planlayıp yönettiği bu konudaki ilk çalışma; 1989 yılında Silivri’den Gazipaşa’ya kadar yaklaşık 50 km derinliğindeki kıyı şeridinde yer alan ören yeri, kumsal ve piknik alanlarında gerçekleştirdi. Bu ‘pilot’ çalışmanın amacı; bu alanları ziyaret edenlerin geride bıraktıkları PET şişeleri toplayıp, ekonomiye yeniden kazandırmanın yanı sıra insanlara çevre bilinci kazandırmaktı.
Bu ön çalışmayı izleyen günlerde SASA (Artenius Türk Pet),yasal bir zorunluluğu olmamasına karşın atık PET şişeleri yeniden işleyip hammaddeye dönüştüren bir geri kazanma tesisini hizmete açtı.
Ancak; bu çalışmaların firmalarca ayrı ayrı yürütülmesi, istenen ve amaçlanan sonuçlara ulaşmayı zorlaştıracağı için üretenler ve kullananlar bir araya gelip ÇEVKO Vakfını kurdular. Vakfın amacı; Toplumun çevre bilincini artırmak, çevrenin korunması için yapılması gerekenler için kamuya yardımcı olmak ve yetkilendirilmiş kuruluş olarak ambalaj ‘atıklarını’ toplayıp değerlendirmekti.
Doğaya daha az karbon salınımı için daha hafif pet şişe.
Son yıllarda, özellikle gazlı ve gazsız içecek sektöründe artan rekabet, çevreye olan duyarlılığın giderek arması; doğaya daha az ‘karbon salınımına’ yol açan, daha hafif şişelerin üretilmesini bir bakıma zorunlu hale getirdi. Bu bağlamda Artenius Türk Pet (SASA),topluma ve çevreye karşı duyduğu sorumluluk bilinciyle hareket ederek- gelişen teknolojinin de yardımıyla-,her defasında bir öncekinden daha hafif ama özelliğinden ve işlevinden bir şey yitirmeyen yeni şişe ve preformlar tasarlayıp üreterek pazara sundu.
1980’li yılların sonunda, yaklaşık olarak 45 gram ağırlığında olan 1 lt sıvı yağ şişesinin ağırlığı, zamanla 26 grama kadar düşürülerek %42 oranında hafifletildi. (Çizim-1)
Aynı durum, rekabetin daha yoğun olarak yaşandığı ambalajlı su sektöründe kullanılan PET şişelerinde de yaşandı. 1984 yılında 22 gram olarak üretilen 0,5 lt su şişesinin ağırlığı, yıllar içinde yapılan araştırma ve geliştirme çabalarının sonucunda 10,5 grama kadar düşürüldü. Bir başka ifade ile su üreticileri bugün, aynı hacimdeki suyu koymak için %53 oranında daha hafif su şişesi kullanır oldular.(Çizim-2)
Bu süreçte gazlı meşrubat üreticilerinin kullandığı 1 lt. PET şişelerin ağırlığı ise %30 oranında azaltılarak 50 gramdan 35 grama kadar düşürüldü. (Çizim-3)
Ağırlık düşürme çalışmaları, sadece içecek şişelerinde değil, bal, reçel, turşu gibi gıdaların ambalajında kullanılan PET kavanozlarda da yapıldı ve başarılı sonuçlar alındı.
PET şişelerde başlangıçtan bu güne kadar süregelen ve teknolojiye koşut ağırlık azaltma çalışmalarının bundan sonra da sürmesi beklenmektedir. Bu çabaların sonucu geliştirilen mevcuttan daha hafif şişelerin çevreye ve ekonomiye olumlu katkıları yadsınamaz. Bundan yaklaşık 25-30 yıl kadar önce 1 ton PET hammaddesinden yaklaşık 45 bin adet 0,5 lt hacminde PET şişe üretilirken bu gün, aynı miktardaki hammaddeden yine yaklaşık olarak 95 bin adet aynı hacimde PET şişe üretilmektedir. Bu da başka bir deyişle kullanılan hammadde miktarı değişmemesine karşın üretilen PET şişe miktarı neredeyse %100 oranında daha fazladır.

Ağırlık düşürme çalışmalarının ne gibi yararları olmuştur?
PET şişelerde zaman içinde gerçekleştirilen ağırlık düşürme çalışmalarının kuşkusuz iki ana nedeni vardır: Bunlardan birincisi ‘ambalajda en ekonomik olanı kullanma ’ istemi, diğeri ise günümüzün olmazsa olmazı olan ‘çevreyi koruma’ arzusudur. Bu nedenlerden birincisinin ekonominin gereği olarak, ikincisinin de toplumdaki çevre bilincinin artması sonucu oluşan  ‘kısmi baskının’ sonucu ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Ağırlık düşürme çabalarının ekonomik olarak en önemli sonucu; daha az hammadde kullanarak daha fazla şişe üretme olanağı yaratmasıdır.
Bir başka olumlu etkisi, düşük ağırlıktaki şişeler nedeniyle doğaya daha az ‘karbon salınımına’ yol açmasıdır.
Geleneksel ve alternatif ambalajlarda, taşıma, dolum ve dağıtım aşamalarında ortaya çıkan ’telef’ oranlarının PET şişelerde çok düşük düzeyde olması bir başka avantajdır.
Dönüşümsüz olması, yani tek kullanımlık olması nedeniyle daha uzak mesafelere taşınabilmesi; bölgesel olarak faaliyet gösteren firmaların ulusal düzeyde dağıtım yapmalarına yol açmıştır. Sözgelimi; Doğu Karadeniz’deki bir su firması, ambalajın geri dönüşümü olmadığı için Ege Bölgesi’ne rahatlıkla satış yapabilmektedir
Aynı hacimdeki geleneksel /alternatif ambalajlara göre yaklaşık 1/20 oranında daha hafif olması nedeniyle bitmiş ürünün pazara daha az nakliye bedeli ödenerek gönderilmesini sağlar.
Söz gelimi, 1 litrelik geleneksel/alternatif limonata şişesinin ağırlığı yaklaşık 350 gr, 1 litrelik PET şişenin ağırlığı ise 35 gramdır. 1 TIR’a yaklaşık olarak 41-42 bin adet geleneksel/alternatif şişe, aynı TIR’a ise yaklaşık 450 bin adet PET şişe preformu yükleyebilirsiniz. PET ile aynı miktarda geleneksel/alternatif ambalajı taşımak için bunun 10 katı bedel ödeyerek, 10 adet TIR kullanmanız gereklidir. Bu fazladan kullanmak zorunda kaldığınız TIR’ların kullandığı fazladan akaryakıt ve doğaya salınan karbon monoksitin vereceği zararın da 10 kat arttığını çevreye duyarlı tüketiciler olarak dikkate almamız gerekir.
PET şişlerde ağırlık azaltma çalışmalarının ekonomiye ve çevreye olumlu katkılarını daha da çoğaltabiliriz. Ama olayın önemini kavramak açısından bu örneklerin yeterli olduğu kanısındayız.
Not :Bu yazı PAGEV PLASTİK DERGİSİ'nin ocak-subat 2012 tarihli 118. sayısında yayınlanmıştır

3 Ağustos 2012 Cuma


PET şişeler artık daha hafif

PET şişelerde ağırlık düşürme çalışmalarının çevreye ve ekonomiye olumlu etkisi mevcut.

Son yıllarda gittikçe önem kazanan,önemi dünya durdukça da sürecek olan çevre ve onu koruma çalışmalarının başarılı olması ;toplumun her kesiminin bu çalışmaların her evresinde etkin rol alması ile mümkündür.Bu rol dağılımında hiç kuşkusuz başat iki aktör vardır:Üreten ve Tüketen.Elbette bu ikilinin yanı sıra ,bunların çevreyle olan ilişkisini düzenleyen ,kurallar koyan,gözeten devlet kurumları ile Çevko Vakfı gibi gönüllü sivil toplum örgütlerini de anmak gerekir.Ancak biz burada,bu ikiliden üretenin,Pet şişe üretimindeki ''önleme çalışmalarından'' söz edeceğiz.

Bu konuya ayrıntılı bir şekilde girmeden önce ; Pet şişenin ülkemizdeki tarihçesinden kısaca söz etmek gerekir
kanısındayız .

Bugünlerde neredeyse yaşamımızın bir parçası haline gelen pet şişelerin pazara ilk sunulduğu tarih , sanıldığı kadar uzak bir geçmişi içermiyor. 1970'li yılların başlarında , öncelikle ABD ve Japonya'da tüketici ile tanışan PET şişlerin Türkiye'deki üretimi , rahmetli Özdemir Sabancı'nın ileri görüşlülüğü ile SASA fabrikasından küçük bir işletmede , günlük üretimi yaklaşık 5000 adet /1 LT şişe olan Pilot bir makine ile başlamıştır. Pazarı test etmeyi amaçlayan bu küçük işletmedeki üretim , yeni makinelerin üretime alınması ile her gün biraz daha artarak bu günkü düzeyine ulaşmıştır. Tarihe kayıt düşme açısından şunu hususu da belirtmekte yarar var : PET meşrubat şişesini ilk kez 1982 yılında Erbak Uludağ firması , PET su şişesini de ilk kez Hayat su adıyla üretim yapan SUSA kullanmıştır.

Pet ekonomiye yeniden kazandırılıyor.

PET şişelerin pazarda gün geçtikçe yaygınlaşıyor olması ;bir süre sonra bu şişelerin, hammadde olarak ekonomiye yeniden kazandırılması hususunu gündeme getirmiştir.Bu bağlamda ,o zamanki adıyla SASA'da 1989 yılında bizim yönettiğimiz bir çalışma başlatılmış ve bu çalışmanın ardından hazırladığımız rapor ışığında 1990 yılında bir alan çalışması yapılmıştır.Bu çalışmadan amaç;hem çevre konusunda toplumun dikkatini çekmek hem de o gün için ekonomik değeri yok sayılan atık PET'in sanayimiz için önemli bir girdi olduğunu vurgulamaktı.

Uygulama,Silivri-İstanbul'dan Gazipaşa-Antalya kadar olan kıyı şeridinin yaklaşık 50 km
derinliğine kadar olan bölgede bulunan ören yeri,kumsal ve piknik alanlarında yapıldı.Bu bölgelerde gelişigüzel,oraya buraya atılmış PET şişeler,üniversite öğrencileri tarafından toplanarak,bu iş için özel üretilmiş presli kamyonlarla İstanbul-Topkapı ve İstanbul-Kartal ile İzmir-Bornova ,Antalya-Liman bölgelerindeki ilk toplama merkezlerine taşındı.Daha sonra burada toplanan PET'ler,ana deponun bulunuğu Adana' ya gönderildi.Bu çalışmalar sürerken SASA,tedarikçisi olduğu müşterileri bir araya gelerek,toplama işini üstlenecek,bu konuda gerektiğinde kamu ile iş birliğine giderek "çevre mevzuatının" hazırlanmasına yardım edecek, aynı zamanda da toplumun çevre konusunda eğitilmesine ve bilinçlenmesine katkıda bulunacak bir vakfın kurulması için çalışmalar başlattı.Bu çalışmaların sonunda,bu yıl,20.kuruluş yılını kutladığınız ÇEVKO Vakfı 1991 yılında kuruldu.

SASA,bu süreçte , yasal bir yükümlülüğü olmamasına karşın müşterileri adına bakanlığın belirlediği oranlar dahilinde pazara sunduğu pet şişeleri toplamaya başladı.Fabrikanın içinde 100 bin metrekare alan bu iş için ayrıldı.Toplanan PET şişeleri ekonomiye yeniden kazandırmak amacıyla da ,Türkiye'de ilk kez 1994 yılında PET geri kazanma işletmesi 30 bin ton / yıl kapasite ile üretime başladı.


Daha hafif şişe-daha az karbon salınımı:
Kurumsal ve kamusal alanlarda bunlar yaşanırken SASA ( şimdiki adı Artenius Türk Pet ) , bu süreçte ;
dünyadaki teknolojik gelişmeleri yakından izleyerek,çevreye duyarlı sanayici anlayışı ile karbon
salınımını azaltan,özelliğinden ve işlevinden bir şey kaybetmeyen ,bir öncekinden daha hafif şişe ve
preformları pazara sundu.Bu ağırlık azaltma işi ilk olarak yağ şişesi ambalajında uygulandı.Önceleri 1
LT yağ alan bir PET yağ şişesinin ağırlığı 45 gram iken,bu gün aynı ağırlıktaki bir yağ şişesinin ağırlığı yüzde 43 oranında düşürülerek 26-27 gram olarak pazara sunulmaktadır.Biz Artenius olarak yurt dışına ise,aynı hacimde yağ alacak şişenin üretimi için ki 21 gramlık preformlar gönderiyoruz.Aynı çalışmalar 2 LT yağ alan şişeler içinde yapıldı.Bu şişenin ağırlığı zaman içinde 78 gramdan 50 grama kadar düşürüldü.

Gazlı içecek sektöründe ise,1982 Yılında kullanılan 1 LT pet şişenin ağırlığı 48 gramdı.Bu gün için bu ağırlık,içeceğin özelliği nedeniyle ancak 36 gr.kadar düşürülebilmiştir.ama hafifleme oranı yine de azımsanmayacak orandadır: yüzde 25.

Ağırlık azaltılması konusunda asıl gelişmeler 1984 yılında Hayat su ile yaşamımıza giren PET su şişelerinde yaşanmıştır.1984 yılında pazarda su ambalajı olarak dönüşümlü cam şişeler ve PVC şişeler kullanılıyordu.
Pazarın büyüklüğü ,gelişmiş bir kaç il ile sınırlıydı.Pazara sunulan ilk 0.5 LT pet şişenin ağırlığı 22 gramdı.
Çizim 1 'de bu gelişimin yıllar itibariyle nerelere ulaştığını görebiliriz.Bu gün aynı hacimdeki su için sadece 10.5 gram ağırlığında PET şişe kullanılmaktadır.Bu süre içinde 0.5 litrelik PET su şişesinin ağırlığında , yüzde 53 oranında bir hafifleme sağlandı.1.5 LT PET su şişesi ağırlğı ise ,çizim 2 ' de görüldüğü gibi % 43 oranında düşürüldü.

Gerçekte bu konuda daha ileri uygulamalar yapılabilir.Ancak ülkenin  ulaşım ve coğrafi koşulları, bu konularda daha fazla ileri gitmeyi şimdilik engelliyor.Şimdilik diyoruz çünkü ; daha düşük ağırlıktaki şişeler dünyanın bir çok ülkesinde kullanılmaktadır. 0.5 LT PET şişede dünyada 8-9 grama kadar uygulama örnekleri var.Önümüzdeki birkaç yıl içinde bu ağırlıktaki şişelerin,ülkemizdeki ambalajlı su üreticileri tarafından kullanılacağını beklemekteyiz.

Pazarda PET şişelerdeki ağırlık azaltma çalışmaları,PET'in gıda kabı olarak kullanıldığı her alanda başarıyla uygulamaya konuldu.Bal ve reçelden kavanozlardan turşu ve salçaya kadar bir çok gıdayı PET şişe ve kavanozlara koyan gıda üreticilerinin yanı sıra , PET'i şampuan ve deterjan şişesi olarak kullanan farklı sektörlerde faaliyet gösteren üreticiler , zaman içinde ağırlık azaltma çabalarının içinde aktif olarak yer aldılar.

Ağırlık azaltma çalışmalarının,PET dışında kalan alternatif ambalajlara etkisi

PET şişelerde yıllar içinde yapılan ağırlık azaltma çalışmaları,ve bu çalışmaların başarılı
uygulamalarının görülmesi üzerine,PET'e rakip olan alternatif ambalaj üreticilerini de harekete geçirdi.Hareketin temelini,öncelikle PET karşısında rekabet gücünü korumak ve çevreye saygı oluşturuyordu.Bundan yaklaşık 20 yıl önce dönüşümlü 250 cc 'lik gazlı içecek ambalajının ağırlığı (Pazar ortalaması) yaklaşık olarak 425 gramdı;yani 250 cc'lik (yaklaşık 250 gr.) gazlı içecek kendisinden 1.7 kat daha ağır bir ambalajla pazara sunuluyordu.Bu gün anılan ambalaj malzemesi artık tek kullanımlık ambalaja dönüştürülerek ağırlığı , ortalama 180 - 185 grama düşürüldü.Bu durum zaman içinde PET 'e alternatif öteki ambalajlarda da yaşandı ve bu ambalajların üreticileri de ağırlık azaltma çabalarına girdiler.

PET şişede ağırlık azaltma çalışmaları ne gibi sonuçlar vermiştir

PET şişelerde ağırlık azaltma çabalarının doğa için,ekonomi için kısaca insanoğlu için sağladığı yararlarını
burada uzun uzun anlatabiliriz Ama bir konu var ki; bundan söz etmeden geçemeyiz.Yaklaşık 25 yıl önce , 1 ton PET ham maddesinden,ortalama olarak 45 bin adet 0,5 LT su şişesi üretiliyordu. Bu gün aynı miktardaki ham maddeden  95 bin adet 0.5 LT PET su şişesi üretilmektedir.PET şişe de su üretenler , dün , şişe üretmek için kullandıkları ham maddenin yarısı kadar ham madde kullanarak,ürettikleri PET şişelere aynı miktardaki suyu koyabilmektedirler.

Bu hesabı yaptığımızda ; ağırlık düşürme çalışmalarının çevreye ve ekonomiye olumlu etkisi olduğunu kolaylıkla görebiliriz.

Dünyanın , 20.yüzyılın son çeyreğinde  tanıdığı ve kısa sürede benimsediği , kullanıldıktan sonra , biz insanlar tarafından terk edilen PET şişelerin çevreye verdiği "görsel kirliliği " de ortadan kaldırmak bu şişeleri geri kazanım tesislerine göndermek birey olarak bizlerin önemli görevlerinizden biridir.Şurasını hiş unutmamamız gerekir;
hiç bir pet şişe ya da alternatif ambalajlar,ören yerlerine,kumsallara,piknik alanlarına kendileri gitmezler;birileri tarafından götürülür.Burada arzulanan; görüntülerin bu ekonomik değerleri aldıkları yere geri getirmeleridir.

Not: Bu makale Çevko Dergisi'nin dönem :4/2011,13.sayısında yayınlanmıştır.


PET ŞİŞE TARTIŞMALARININ ARDINDA NELER SAKLI ?

PC damacanalar PET şişe değildir



Bu sayımızda ,son zamanlarda gündemi yeniden işgal eden PET şişe tartışmalarına katkıda bulunmak ve kamuoyunun merak ettiği bazı sorulara yanıt almak için Artenius Türkpet Pazarlama ve Satış Müdürü Sayın Yaşar N.Atilla ile bir söyleşiye yer verdik.

-Sayın Atilla , son günlerde basının bir kesiminde PET şişelerle ilgili tartışmalar başlatıldı.Tartışmanın temelinde ; PET  şişelerin sağlığa uygun olmadığı , hatta kansere yol açtığı  iddiaları vardı.Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Sizlerin de yakından bildiği gibi,PET şişelerin yapısı ve üretimi hakkında uzaktan yakından ilgisi olmayan bir takım''kerameti kendinden menkul'' uzmanlar ve neye ve kime hizmet ettikleri belli olmayan-aslında belli olan- sözüm ona prof. unvanlı bazı kişiler ,bu konuyla ilgili olarak kamuoyunu bir süre meşgul ettiler.Özellikle bir gruba bağlı ''medya'',bilimsel gerçekleri çarpıtıp;elma ile armudu kasıtlı olarak bir birine karıştırarak,yalan yanlış yayınlarla bilgi kirliliğine yol açtı.Bütün bunlar olurken,kaldırılan toz bulutu içinde bu konunun gerçek uzmanlarının görüşleri ise arada kaynadı gitti.

- Konuyu biraz açar mısınız ?

Açmaya çalışayım: Tartışmanın gerçek muhatabı PET şişe olmadığı halde,ham maddesi PET olmayan başka bir su kabının fotoğrafı gazeteye konulup,fotoğrafın altına ya da üstüne büyük puntolarla,PET şişelerin kanser riski taşıdığı haberi verildi.Bu haberlere,birkaç tane söze uzman,görüşleri ve bilimsel(!)yorumları ile destek verdiler.Bu sözde uzmanlar,PC (Polikarbonat)damacanaların üretiminde kullanılan kimi katkı maddeleri , sanki pet şişede de varmış gibi yorum yapıp,kavram kargaşası yaratarak,okuyucunun ya da izleyicinin zaten dizi filmlerle karıştırılmaya çalışılan kafasını,bir de bu konuyu saptırarak iyice karıştırdılar.Hatta bu konunun gerçek uzmanlarının PET şişe lehine yaptığı haber yorumlarının başlığını bile "PET şişede kanser riski var" diye verdiler.

-Buna örnek gösterebilir misiniz?

Bakınız ben,27 yıldır bu işin içindeyim.Nerede ise;PET şişelerin Türkiye'de ilk kez üretilmeye başlandığı tarihten bu güne,PET ile nefes alıp.onunla nefes veriyorum.1980 'li yıllarda PET şişeler,o zaman da su kabı olarak da kullanılan PVC  şişelerle karıştırıldı.PVC 'de bulunan ve kanser riski taşıdığı iddia edilen katkı maddelerinin PET şişelerde de olduğu yazıldı çizildi; aynen bu günlerde olduğu gibi...
PET'e bu saldırılar bugün neden yapılıyorsa o gün de aynı nedenle yapılıyordu.

-Sayın Atilla,verdiğiniz yanıtlardan anladığım kadarıyla,sözcüklerinizi dikkatle seçiyor ve sorularımı o şekilde yanıtlıyorsunuz. O zaman ben size açık açık sormak istiyorum: PET'e bu saldırılar neden yapılıyor ve PET ham maddesinden üretilen BPA(Bisefanol A) var mı?Su damacanaları üretiminde kullanılan PC damacanalar PET şişe ile aynı ham maddeden mi üretiliyor ?

Şunu öncelikle ifade etmek isterim: PET'in açılımı polietilentereftalattır ve PET şişelerin ana ham maddesidir. İçeriğinde BPA bulunmaz.Alüminyum cevherinde ne kadar madlen çikolata bulunursa;PET şişelerde de o kadar BPA vardır.

-BPA 'nın pet şişelerde olmadığını söylediniz.BPA hangi gıda kaplarında vardır ve ne gibi riskler taşır?

BPA , yukarıda kısaca belirttiğim gibi PVC şişelerde ve PC su damacanalarında bulunur.Ancak bu sözlerim yanlış anlaşılmasın.Ben anılan gıda kaplarının üreticisi ya da satıcısı değilim ama bir gerçeğin altını da çizmek zorunda hissediyorum kendimi. Bu konuda SUDER'in Hacettepe Üniversitesindeki bilim insanlarına yaptırdığı bir araştırmaya göre:BPA'nın PC damacanalardan su içen insanlar için kanser riski taşıması , ancak o insanın bir günde rakamla 60,yazıyla altmış damacana, yani 1140 litre suyu,yıllarca içmesi gerekir ki;bu kişi kanser olma riski ile karşı karşıya kalsın .

-Siz kesin bir dille PET şişe üretiminde BPA  kullanılmaz dediniz.Bu bu söyleşişi yapmadan önce yazılı basında,özellikle Haber Türk gazetesinde çıkan haber ve yorumları taradım.PET şişelerle ilgili yazılan haber ve yapılan yorumlarda şu kimyasalın adı dikkatimi çekti : "Ftalat" . Siz az önce PET  ' in açılımının "polietilen tereftalat" olduğunu söylemiştiniz."Ftalatın " da endoksin bozucu maddelerden biri olduğu söyleniyor.Bu kimyasalın PET şişelerle bir ilgisi var mı? 

Biraz önce size PET şişelerin başka plastiklerle ve gıda kapları ile bilerek ya da bilmeyerek karıştırıldığını söylemistim."ftalat"konusu da bunun gibi.PET'in açılımında geçen"tereftalat"ile "ftalat"ın hiçbir ilgisi yoktur ve iddia edildiği gibi PET şişeler "ftalat"içermediği için vücudun hormonal dengesini ve yaşamsal salgılarının düzenini bozmaz.
                                     

-Peki,tüketici PET ile PC ' nasıl ayırt edecek ? Özel bir işaret ya da ayırt edici bir şekli var mı?

Biçim ve işaret konusu da en çok kafa karıştıran konudur.Plastiklerin altında,birbirini izleyen üç okun oluşturduğu üçgenin içinde bazı sayılar görürsünüz.Bu sayılar geri dönüşümlü ambalajın bir tür kimlik numarasıdır ve geri dönüşüm sırasında birbirleri ile karıştırılmaması için özellikle konmuştur... Sözgelimi PET şişeler (1) PVC şişeler (3) Diğer plastikler ve PC damacanalar ise 7 sayısı ile kimliklendirilmiş ve işaretlendirilmiştir.

Ayrıca su şişelerini ve PC su damacanalarını gözle de kolaylıkla ayırt edebilirsiniz.PET şişeler sudan gazlı içeceğe,limonatadan şalgama kadar bir çok alanda yaygın ve başarılı bir şekilde kullanılıyor.Konumuz genelde PET şişeler,özelde de su da kullanılan PET şişeler olduğuna göre;şunu net olarak söyleyebiliriz:Evinize aldığınız şeffaf ya da açık mavi renkli 0.33,0.5,1.5 lt ve 10 lt şişelerin tamamı PET 'den üretilmiştir ve tek kullanımlıktır.Ayrıca PET'ten üretilen 19 lt'lik damacanalar da PET 'den üretilmiş,depozitosuz ve tek kullanımlıktır.Bunları PC damacanalardan kolaylıkla ayırt edebilirsiniz: PC damacanaya göre daha açık mavi ve daha uzundur.

-Tüketicilerin en çok bilmek istediği açıklanmaya muhtaç konulardan biri de,şimdi özünü ettiğimiz konuyla ilgili.Tüketiciler,(1) ile işaretlenmiş şişelerde kanser yapıcı ,kansere yol açan madde yok,(3) ve (7) ile işaretlenmiş şişelerde var inancındalar.Ayrıca siz,az önce PC damacanaları da diğer plastikler içine alarak kod numarası (7)'dir dediniz.Oysa , bazı PC damacanalarda bu işaret yok;dolayısı ile bu da kafa karıştırıyor.Bu işareti PC damacanalara koymak zorunlu değil mi?

Zaten son günlerdeki,tartışmada yaşanan,ve özellikle kafa karıştırmaya yönelik iddiaların altında yatan da bu sorunsal.Şu sözleri, altını çizerek söylemek isterim,Diğer plastiklerin  ve PC su damacanalarının kodu olan (7) sayısı onun kesinlikle kanser yapıcı bir kap olduğunun işareti değil,sadece geri kazanımda kolaylık sağlamak içindir ve PC damacananın altına yazılması sorunlu değildir.Şimdi size ben sorayım:Siz ,PC damacana satan bir üretici olsanız;(7) sayısı da sadece "kanser yapıcı plastiklerin"kodu olsa;bu işareti damacananızın altına koyar mısınız.Ayrıca ilgili bakanlıklar bile bile buna izin verir mi ?

-PC damacana ile su satan firmalar bu işareti damacanalarının altına yazmalı mı ?

Bana sorarsanız,bu gereksiz tartışmalarla bir kez daha karşılaşmamak için yazsalar iyi olur derim.

-Sayın Atilla, bu açıklamalarınız için teşekkür ederim.Söyleşimize ekleyeceğiniz başka bir şeyler var mı?

Bu açıklamaları yapma olanağını bana verdiğiniz için,hem kendi adıma hem de bu sektöre hizmet sunan binlerce meslektaşım ve çalışanları adına ben sizlere teşekkür ederim.Az önce sorduğunuz PET şişelere bu saldırılar neden yapılıyor ? Sorusunu şimdi yanıtlayayım, isterseniz.Sizler de yakından biliyorsunuz ki ; bu kavganaın ardında;yani,PET şişelere,dayanaksız ve bilimsel gerçeklerden uzak,hatta bilime aykırı bu saldırıların ardında yatan gerçeğin;Haber Türk Gazetesi'nin bağlı olduğu Ciner Grubunun,Bilecik-Buzüyük'te yaptırdığı ve kısa süre sonra hizmete açacağı cam şişe fabrikası için şimdiden pazarlama çalışması olduğu;bu konuda yansız yayın yapan bazı basın ve yayın organlarında dile getirildi.Bu haberler doğruysa; ki doğru gibi de gözüküyor,elinde basın gücü olmayan sanayicilerin vay haline .

Bir söz de sevgili halkım için söylemek isterim.Önünüze gelen her haberi gerçekmiş gibi kabul etmeyin,yargılayın,yorumlayın ve kararınızı ondan sonra verin.

Not: Bu söyleşi PAGEV PLASTİK DERGİSİ'nin eylül-ekim 2011 tarihli 113. sayısında yayınlanmıştır.