14 Eylül 2012 Cuma

APPE

Ambalajda Kusursuz Mükemmelliğin Adı

 

Bu sayımızda APPE-Artenius Türkpet Satış ve Pazarlama Müdürü Sayın Yaşar Nadir Atilla ile gündeme ilişkin bir söyleşi yaptık.
-Sayın Atilla, size hem ambalajlı su pazarı ile ilgili hem de APPE-Artenius’da gündemde olan yeni oluşumla ilgili o yanıtlamanızı istediğimiz bazı sorularımız olacak. İsterseniz ilki ile başlayalım. Artenius Türkpet’in yeni adı APPE. Neden isim değişikliğine gidildi? Firmada bir hisse değişikliği mi var? Konuyu okuyucularımız için biraz açar mısınız?
Haklısınız, 2006 yılında La Seda Barcelona Grubuna geçtikten sonra Artenius adını aldık ve bu güne değin bu adla anılır olduk.Bu konuyu daha anlaşılır kılmak için geçmişe kısa bir yolculuk yapalım isterseniz.
Aslında konunun iki bacağı var Türkiye ve Avrupa. İsterseniz Türkiye’de olanları anlatarak başlayayım. Bildiğiniz gibi Türkiye’de ilk PET şişe üretimi Sabancı Grubuna bağlı bir firma olan Sasa’da başladı; yıl 1979.Üretim uzun yıllar Sasa bünyesinde devam ettikten sonra 2000 yılında Du Pont ile bir birleşme oldu ve firma Dupontsa- Sasa adını aldı.2005 yılında adımız Advansa,2006 yılında ise Artensa oldu.2007 yılında ise artık Artenius Türkpet’tik. Firmanın bünyesinde hem Adana’daki resin tesisi hem de İnegöl’deki preform tesisi bulunmaktaydı. Bu arada şunu da eklemeliyim Advansa olarak 2005 yılında Amcor’un Türkiye’deki işletmesini kendi bünyemize kattık.
-Bu süre içinde Avrupa tarafında ne gibi gelişmeler oldu?
APPE, LSB bünyesine katılmadan önce Avrupa’da birçok değişik isimle anıldı. Sırasıyla Impetus Packaging(1988),Continental PET Packaging,Schmalbach Lubeca,Amcor PET Packaging ve son olarak da APPE(Artenius PET Packaging Europe).
Avrupa’da APPE adıyla faaliyet gösteren şirketimiz bünyesinde sadece şişe ve preform tesisleri varken, Türkiye’de Artenius’un bünyesinde Adana’daki PET resin tesisi de bulunmaktaydı. Alınan karar gereği Avrupa’da ayrı firmalar bünyesinde faaliyet gösteren resin ve pet şişe-preform birimleri Türkiye’de de yine LSB bünyesinde olan iki ayrı kurumsal kimlikle yani APPE ve Artenius olarak devam edecek.
-Ana şirket LSB neden buna ihtiyaç duydu?
Takdir edersiniz tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de rekabet her alanda olduğu gibi PET pazarında da gün geçtikçe artıyor. Firmaların bu rekabet ayak uydurmaları için bünyesel bazı değişikliklere gitmeleri bir zorunluluk oldu. Bu nedenle gücümüzü bir noktada odaklayarak bu rekabete ayak uydurmaya karar verdik. Gerçekte APPE’nin açılımı Artenius PET Packaging Europe. APPE adı bir marka adı olarak kullanılacak.
-Şu an pazarda Artenius yerine APPE adı telaffuz edilmeye başlandı. Bu ayrım ne zaman gerçekleşecek?
Biliyorsunuz, ayrılmanın gerçekleşmesi yasal bazı işlemlerden dolayı uzuyor. Ama kanıma göre; Eylül sonu ekim başı gibi yasal süreç tamamlanmış olur.
-Bu yeni oluşumun hem APPE’ye hem de Artenius’a hayrlı olmasını dilerim.
Teşekkür ederim.
-Bu oluşumdan sonra APPE olarak 2013 yılında neleri hedeflediniz? Yeni pojeleriniz var mı?
Sorunuzu yanıtlamadan önce APPE olarak dünyadaki konumumuzdan söz etmek isterim.
Şu an 9 ülkede(Türkiye, İngiltere, İspanya, Almanya, Yunanistan, Fas, Portekiz, Belçika, Fransa) 10 tane PET şişe işletmemiz var. Bu işletmelere yılsonu itibariyle 3 yeni üretim tesisi daha eklenecek.(Cezayir, İtalya ve Polonya).Hâlihazırda 1300 çalışanı olan APPE’nin kapasitesi yıllık 17 milyar şişe ve preformdur. 2011 cirosu ise yaklaşık 500 milyon eurodur.
Şimdi sorunuza gelelim… Anımsarsanız, geçen haziran ayında yerli ve yabancı bir çok davetlinin katılımı ile‘’APPE İnovasyon Günü’’ düzenlemiştik. Bu etkinlik çok ilgi gördü. Burada konuşmacılar APPE’yi tanıtmanın yanı sıra APPE’ye özgü, APPE tarafından geliştirilmiş yeniliklerden söz ettiler. Takdir edersiniz ki, yeniliklerin kaynağı müşterilerin ya da tüketicilerin istek ve gereksinimleridir. Bu istek ve gereksinimleri zamanında belirler ve uygularsanız, pazarda öne çıkarsınız.1979 yılından 2000’li yılların başına kadar Türkiye’deki operasyonlarımızda ağırlıklı üretimimiz PET şişe ve kavanozlardı. Pazardaki talep bu yöndeydi.1990’lı yılların başında ise su, gazlı içecek ve sıvı yağ üreticileri için preform üretmeye başladık. Talebin artması, firmaların daha fazla şişe talep etmesine yol açtı. Böyle olunca da dolumcular, daha ekonomik olduğu için preform satın alarak şişelerini kendi işletmelerinde üretmeye başladılar.Bu nedenle biz de ağırlığımızı PET preform üretimine verdik.
Ancak zamanla bu pazarda da rekabet kızıştı. Bize düşen, hiç olmazsa bir süre başkalarının kolaylıkla giremeyeceği alanlara kaymak ya da mesaimizin bir bölümünü bu alanda harcamaktı.
Takdir edersiniz ki; şişe preformu üretmek, bu gün 5-6-miyon euroyu bulan biri için çok kolay. Gerçi pazar bulmak, pazarda kalmak da önemli ama yatırımın boyutu budur. Preform pazarı, parası olan herkese açık bir pazar. Böyle bir ortamda herkesten farklı olmak istiyorsanız; bilgi birikiminizin, deneyiminizin yani teknoloji üretme yeteneğinizin olması gerekli. Bu da APPE’de yeterince var.
-Konuyu biraz açar mısınız?
Öyle alanlara girmelisiniz ki; orada rakiplerinizden bir adım önde olmalısınız. Makine satın almakla, preform üretmekle ya da tasarım yapmakla size yetişemesinler. Zaten yenilikçiliğin temelinde bu var;  “rakiplerinizden daima bir adım önde olmak’’.Bu bağlamda biz APPE olarak 20013 yılında hayata geçirmeyi umduğumuz projeler için çalışmalarımıza bu yılın başından itibaren başladık. Amacımız; PET şişelerin henüz kullanılmadığı ya da yeterince kullanılmadığı alanlarda bir şeyler yapmaktı.Bu amaçla; geleneksel olarak PET şişe sektörü içinde olamayan firmalar ile görüşmeye başladık.
-Buna örnek verebilir misiniz?
Tüketimi günden güne artan süt sektörü için bazı projelerimiz var. Umuyor ve bekliyorum.Tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de 2013 yılında süt sektöründe PET şişeler kullanılmaya başlayacak.
-Avrupa’da ve dünyanın birçok ülkesinde PET şişe süt ambalaj olarak kullanılıyor. Oysa PET şişe üretiminde Türkiye, dünyada ilklerdendi. Hal böyleyken bu zamana kadar neden Türkiye’de bu sektörde PET şişe kullanılmadı?
Yerinde bir soru. Bunun nedeni; işin basit olmaması. İş sadece sizle bitmiyor. Öncelikle bu işe uygun resin ve preform üretmeniz gerekiyor. Bu da yetmiyor doğal olarak… Makine üreticisi ile bunun üretimi için özel bir makineyi tasarlamak için birlikte çalışmanız zorunlu. Sonra bu için uygun kapak gerek. Bu evrede kapak üreticisi devreye giriyor. Bu çalışmanın son ve önemli bacağı bu projeyi birlikte yürüteceğiniz bir süt üreticisini ikna edip onu da  bu işe dahil etmek. Anlayacağınız bu iş ortak bir çalışma gerektiriyor. Türkiye’de bu işi yapmak pek de kolay olmuyor.
-Sayın Atilla, PET ambalajın Türkiye’de ve dünyada bugün geldiği nokta nedir?
Aradan geçen 33 yıl içinde PET şişelerin kullanılmadığı alan hemen hemen yok gibi.İçecek sektöründen bitkisel sıvı yağ sektörüne, baldan, reçelden şampuandan nice yüzlerce sektöre kadar pet şişeler yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Son 30 yıl içinde kişi başına düşen PET resin şişe miktarı 70 gramdan bu gün 4,5 kilograma kadar yükselmiştir ve bu dünya ortalamasının üstündedir.
Özellikle son yıllarda Afrika ülkelerinde, Avrupa ve Asya’daki eski Doğu Bloku Ülkelerinde ve Güney Doğu Asya Ülkelerinde PET şişe kullanımı gelişmiş ülkelerden daha yüksek  oranlarda artış göstermektedir.
Daha önceki söyleşilerimde ve makalelerimde belirttiğim gibi PET şişe üretimi Türkiye’de 1979 yılında başladı ve bunu ilk kullanan firma ise Erbak Uludağ firması idi. O günlerde gazlı içecek sektöründe PET kullanımı yok denecek kadar azdı. Ambalajlı su sektöründe SUSA Hayat markası PET şişeye giren ilk firmadır.
Aradan geçen 33 yıl içinde PET şişelerin kullanılmadığı alan hemen hemen yok gibi. İçecek Ülkemizde PET şişe tüketimi son 5-6 yıldır yüzde 7-8 oranında artmaktadır. Dünyada ise artış oranı yaklaşık yüzde 6 oranındadır. Dünya nüfusunun yıllık ortalama yüzde 1 artığını söylersem; PET şişe kullanımındaki gelişmenin önemi ortaya çıkacaktır.

-Son olarak sektörün gündemine oturan PC damacana tartışmaları konusunda neler söylersiniz?
Söze nereden başlamalı bilemiyorum. Bu iş artık temcit pilavına dönüştü. Birileri PC damacanaları deyim yerindeyse; ısıtıp ısıtıp önümüze getiriyor. Tartışma, PC damacanalarla başlıyor, araya sorunla ilgisi olmayan PET şişeler sokuşturuluyor… Bu konuda bilgi sahibi olan da olmayan da  görüş bildiriyor… En az sesi duyulanlar ise konunun gerçek uzmanları… Anlayacağınız bir bilgi kirliliğidir gidiyor…
Sorun birkaç damacana su üreticisinin üretimindeki kirlilik savıyla başladı ve hemen ardından ünlü ünsüz birçok firma da bu işin içine sokulmaya çalışıldı. Kısa süre sonra firmaların tamamına yakını ‘’aklandı’’ ama kamuoyunda PC damacanaların sağlıklı olup olmadığı konusunda oydaşma sağlanamadı. Olan, damacana üreticisine, ambalajlı su üreticisine ve tüketiciye oldu. Her zaman olduğu gibi kimileri de ‘’tüketicinin paniğini’’ paraya tahvil etti.
-Bu sorun her yıl gündeme geliyor dediniz. Ortada biri sorun olmalı ki sürekli, gündemi işgal ediyor… Bu sorunları ortadan kaldırmak için sizce neler yapılmalı?
Bu işin patronu TC Sağlık Bakanlığı’dır. En büyük görev bakanlığa düşüyor. Öncelikle ruhsat verirken kılı kırk yarmalı, verdikten sonra da üretimin yönetmeliklere uygun olup olmadığını sıklıkla denetlemeli.
Sorunun çözümünde en önemli görev su üreticilerine düşüyor. Suyun kaynaktan başlayıp üretime kadar devam eden ve oradan da tüketiciye kadar uzanan yolculuğunun her aşamasında üreticiler, markalarını korumak için her türlü önlemi almalıdırlar.
Ayrıca PC damacana için bir kullanım süresi belirleyip, süresi dolan damacanaları kullanılabilir olsa bile kullanmamalıdırlar.
Su üreticilerinin oluşturdukları derneklere de bu sorunların çözümünde büyük görevler düşüyor.  Gerekiyorsa tüzük değişikliklerine giderek üyelerinin faaliyetlerini etkin bir şekilde izlemeli, yasa ve yönetmeliklere uygun üretim yapmayan üyelerini önce uyarıp, bu tutumu sürdürenleri ise üyelikten çıkarıp, nedenini kamuoyuna duyurmalı.
PC damacana dolum makinesi üreticileri ise ürettikleri makineler konusunda en küçük bir şüpheye mahal bırakmamak için dolumcularla süreki bilgi alışverişinde bulunmalı ve satış sonrası hizmetlerini daha da geliştirmeliler. Bunu neden söylüyorum: Bu konuda birçok su üreticisi emin olmasalar da benzeri şeylerden söz ettiler. Belki makinelerin üretim teknolojilerinde sorun yoktur da parçalar yıpranmıştır. Bu bir öneri sadece…
Medya ise bu konuda tartışma açarken sorumluluk bilinci hareket etmeli, bilgi aktarırken konunun gerçek uzmanlarının görüşünü almalıdır.
Ve bu konuda en büyük sorumluluk ise yine tüketiciye düşüyor. Satın alacakları su markasını seçerken titiz olmalı yıpranmış, çizilmiş rengi solmuş ve bandrolsuz damacanalardan uzak durmalıdırlar.
-Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim
Not:Bu söyleşi Drinktech Dergisinin Eylül 2012 sayısında yayınlanmıştır.






8 Eylül 2012 Cumartesi

SİNGAPUR:Aslanlar Ülkesi

SİNGAPUR

Aslanlar Ülkesi...

bir ada,

           bir kent,

                       bir devlet...


Malay krallarından biri ,avlanmak için o güne kadar ''kütüğe işlenmiş ''resmi bir adı  olmayan bir adaya gelir ve av sırasında önüne çıkan Malay Kaplanı'nı aslan sanarak,
-''Bundan böyle buranın adı Singapur-Aslanlar Ülkesi- olsun'' diye buyurur...
Yanındakiler birbirlerine bakıp,kralın bu bilgisizliğine bıyık altından gülseler de;
Eski Singapur'da günlük yaşam
 Sir T.S.Ruffels heykeli
-''Her halde yüce kralımızın bir bildiği olsa gerek '' diyerek,kralın gördüğünün aslan değil kaplan olduğunu açık etmemişler,üstüne üstlük;
-''Kralımız çok yaşa'' bağışları ile kralı alkışlayarak bu yanlışlığı onaylamışlar.Kralın bu yanılgısı,adaya ömürlerinde bir kez bile uğramayan(!) aslanları sevindirmiş mi bilmem ama kaplanların ruhunda onarılmaz yaralar açtığından hiç kuşkum yok.Bu kuşkumda ne kerte haklı olduğumu gece safarisindeyken,burun buruna geldiğim(!) kaplanlanın gözündeki hüzünden anladım.

Çok azımız,bir adayı ziyaret ederken bir kenti,bir kenti ziyaret ederken de aynı zamanda bir devleti ziyaret etmişizdir.Gerçekten de dünyada buna örnek olacak kent devletlerin sayısı bir elin parmakları kadar az sayıda olmasalar da çok da sayılmazlar.Bu devletlerin en ünlüsü de hiç kuşkusuz Güney Doğu Asya'nın' 'antreposu'' olan Singapur'dur.
Bir ülke düşünün ki;bir ucundan öteki ucu 25 kilometre olmasına karşın,dünyanın en önde gelen turizm ve ticaret merkezi olsun...
İsterseniz-sıkıcı olmamak koşuluyla-bu küçük ülkenin  birkaç kuşağa sığdırılabilecek kısa tarihine bir göz atalım.

Singapur Irmağı ve
ilk Çinli yerleşimcilerin evleri

150 kişiden 4 milyona...

Birleşik Krallık adına Güney Doğu Asya'da stratejik konumda olan yeni sömürgeler arayan Sir T.Stamford Raffles, 1819'da Malay Yarımadası'ndan dar bir boğazla ayrılmış olan bu küçük adaya,tamamı 120 kişiden oluşan Hintli yardımcıları ve askerleri ile ayak bastığında,burada yaşayanların sayısı sadece 150 kişiydi.Raffles'ın bu küçük adayı Büyük Britanya'ya bağlı bir sömürge konumuna  getirmesi zor olmadı.Adanın eğemeni olan Malay Kralı'na 2 seçenek sundu:
-''Ya bu adayı bize kiralarsınız,ya da Britanya donanmasını buraya yığarım''...
Kolayca tahmin edeceğiniz gibi Kral, çoktan seçmeli bu soruyu,
-''Cevabım a şıkkı ''diyerek yanıtlarken,kira bedeli olarak da 7500 İngiliz altınını cebine indirdi.
Bu 7500 altın Kralın yaşamında bir değişiklik yaptı mı?

    Sentosa.Gece safarisi...
Hint mahallesi ve Budist Tapınağı
 Bu konuda bilgi sahibi değilim.Ama Singapur'unkini değiştirdiği bir gerçek.
Singapur,o tarihten itibaren-halkın bugün bile acıyla andığı İkinci Dünya Savaşındaki kısa süreli Japon işgali bir yana bırakılırsa-savaş sonuna kadar Britanya Krallığı egemenliği altında varlığını sürdürdü.Savaş sonrası Malezya Konfederasyonuna katılan Singapur,1965 yılında bu birlikten ayrılıp bağımız bir ada devlet oldu.Bu tarihten itibaren hızlı bir ekonomik kalkınmayı gerçekleştirerek,dünyanın en zengin ülkeleri arasında yer alan Singapur'un yıllık 40 bin USD'yi bulan kişi başına gelirin gerçek bir ekonomik mucize olduğunun ayırdına varmak için,üzerinden demiryolu,karayolu ve temizsu borusunun geçtiği bir köprü ile bağlı olduğu  Malezya'da bu gün hala 15 bin USD civarında olan kişi başına düşen yıllık gelire bakmak yeterlidir sanırım.

Cennet burası...

Uçağınız,Uluslararası Singapur Hava Limanına inmek için alçalmaya başladığında,eğer koltuğunuz pencere kenarındaysa ve eğer yol yorgunu olup da uyumuyorsanız;kendinizi çok şanslı biri olarak kabul edebilirsiniz.Altınızda uzanan,mavinin tüm tonları ile bezeli ipek bir şalı andıran denize, sanki sihirli bir el tarafından gelişi güzel serpilmiş hissi uyandıran;tropik ağçlarla kaplı,altın gibi parlayan kumsalları ile irili ufklı mercan adalarının tanımlanması olanaksız görüntüsünün sizde,
-''Cennet böyle bir yer olmalı'' hissi uyandıracağına iddaya girebilirim.
Uçaktan indiğimizde bizi ilk karşılayanın ,aylardan ocak olmsına karşın,sıcak,nemli ve yapış yapış bir hava olduğunu söylemeden geçmeyeceğim.
Ekvatora uzaklığı topu topu 80 km olan  ve yılın hemen her günü  yağmur alan bu tropik ada için bu havayı olağan karşılamak gerekli...

Sultan Camisi


Nereleri ziyaret etmeli...
Ermeni kilisesi







Singapur,bağlı 54 adacığı ile birlikte yaklaşık 620 km2'lik küçük bir ülke.Yaklaşık 4.5 milyon kişinin yaşadığı ülkenin %80'i Malay,%12'si Çin ve %6'sı da Hint asıllı.
Geriye kalanların önemli bölümü ise Avrupalılarla yerlilerin evliliklerinden olan melezler.Homojen olmayan bu nüfus yapısına karşın onların ortak paydaları''Singapurlu'' olmak...
Singapur'u yeterince tanımak için 2-3 yeterli.Ama alış verişi de işin içine katarsanız;kalış süreniz,sizin alışveriş tutkunuza bağlı...
Eğer bir rehberiniz yoksa;size öncelikli önerim ,Singapur'un bir kent planını bulmanız.Bu planı,havalimanındaki reklam raflarından ücretsiz olarak elde edebileceğiniz gibi kaldığınız otelden de ücretsiz olarak alabilirsiniz.
Hazırsanız,turumuza başlayabiliriz...
İlk durağımız,Singapur nehrinin denize döküldüğü yerde oluşan körfezin hemen yanıbaşında yer alan  Esplanade Eğlence Merkezi.Çok kötü kokulu ama denemeye değecek kadar lezzetli tropik meyve duriana benzetilerek yapılmış bu merkezde tiyartrolar,sanat galerileri ve konser salonları bulunmakta.İsterseniz 8 Singapur Doları(SGD) ödeyerek yaklaşık 45 dakika süren özel bir tura katılır ,bu görkemli sanat eserini daha ayrıntılı bir biçimde gezebilirsiniz.
Eğlence merkezinin hemen yanı başında bulunan,içinde çeşitli heykellerin yer aldığı Esplanade  Parkı'nı geçip,ırmak boyunda yürüyerek ırmağın iki yakasını bir araya getiren Anderson Köprüsü'ne ulaşırsınız.1910 yılında yapılan bu köprüde Assuvan'dan(Mısır) getirilen taş bir plaka ilginizi çekecektir.Köprüyü geçip,ırmğı solunuza alarak yürümeye devam edin.Karşı kıyıda, bir fotograf karesinde ölümsüzleştireceğinizi umduğum Singapur'a ilk gelen Çinlilerden kalma ikişer katlı tarihi evleri görebilirsiniz.Tüccar olan Çinliler,bu evlerin altını dükkan üst katını ise konut olarak kullanırlarmış.Sırası gelmişken söyleyeyim,Singapur'un dünya ticaretinin sayılı merkezlerinden biri olmasında bu öcülerin çok önemli katkıları olmuştur.

Teleferikten kuşbakışı Singapur limanı

Yürümeye devam edin...

Bir kaç dakika sonra Singapur'u Singapur yapan adamın,Sir Stamford Raffles'in heykelinin bulunduğu küçük bir alana ulaşacaksınız.Bu anıt,Kraliçe Victoria'nın Jubile yılı olan 1887 yılında yapılmış,daha sonra taşınarak 1919 yılında  bu alana getirilmiştir.
Raffles Anıtı'nın hemen yakınında  Singapur'daki günlük ticari yaşamı betimleyen heykeller kümesi var.Anıttaki pazarlık yapan Çinli figürü,Singapur'un kısa tarihinin ilginç bir şekilde yorumlar gibi...
Eğer Singapur Irmğında bir tekne turu yapmak isterseniz,bu alanın hemen yakınındaki küçük bir iskeleden kalkan tekne taksilere binebilirsiniz.Hediyesi 5-6 SG doları.
Eğer yorulduysanız;ırmak kıyısındki banklardan birine oturup,hem gelip geçen tekneleri izler hem de kendinizi kent turunun 2. aşamasına hazırlayacak kadar dinlenmiş olursunuz.
Irmağa paralel yürüyüşünüze kaldığınız yerden devam ettiğinizde;Raffles Meydanı'nın hemen yakınınıdaki şimdi sanat galerisi olarak hizmet veren eski parlemento binasını ve onun yanıbaşındaki yeni parlemento binasını görebilirsiniz.İlginç bir not :Singapur Cumhurbaşkanı çoğunluk olan Malaylar'dan değil Çinlilerden.Bundan önceki cumhurbaşkanı ise, azınlık olan Hintliler'dendi.

Sırtınızı ırmağa dönüp,sağınıza St.Andrew Caddesini aldığınızda,karşınıza sömürge valilerinin konutu olan City Hall çıkar.Tipik bir sömürge mimarisi ile yapılmış binanın yanıbaşındaki St.Andrew Kilisesini de ziyaret etmeden geçmeyin.
Buradan, tekrar geldiğiniz yöne doğru yürüyüp Read Köprüsünden karşı kıyıya geçin.Bu yakada bulunan Chong Su Tapınağını  ve Singapur Tarih Müzesini ziyaret edebilirsiniz.
Singapurda açılan ilk ibadethane ilginçtir;bir Ermeni Kilisesi...Akdeniz Mimarisi özelliği taşıyan bu küçük kilise ,Osmanlı Toprağından göçen Ermeniler tarfından 1830 yılında yapılmış.Fort Canning Rise'daki bu kilisenin yakınındaki Asya Medeniyetleri Müzesini de ziyaret listenize almanızı öneririm.
North Biridge Road'da Sultan Camisi ,Singapur'u ziyaret eden Türkler'in en çok ziyeret ettikleri yerlerden biri.Bu caminin burada ne işi var demeyin.Malaylar'ın büyük bir bölümü ve Hinlilerin bir kısmı müslüman.Burada birkaç cami daha var.Sultan Camisini ziyaret ettiğimde;bir Japon turist de benimle beraber camiye girmek istedi ama cami görevlileri,'' bu camiye müslümanlardan başka kimse giremez'' diyerek adamı camiye sokmadılar.
Serangood Road ve onu kesen bir kaç sokaktan oluşan Hint Mahallesi kesinlikle ziyaret etmeniz gereken yerlerden biri.Burası,tapınaklarıyla,tipik dükkanları ile ve caddede ulusal giysileri ile dolaşan insanlarıyla küçük bir Hint Kenti görünümünde.
Nüfusun yaklaşık %6'sını oluşturan Hintliler'in bir mahllesi olur da Çinliler'in olmaz mı?China Town...Havel Rock,South Biridge Road ve Cantonment Road arasında kalan Chin Town tipik bir Çin Kenti görünümünde.

İşkence adasından,eğlence adasına...SENTOSA
Sentosa adası

Singapur'un güneyinde yer alan Sentosa Adası,1942 yılına kadar Birleşik Krallık donanmasının karargahı olarak kullanıldı.Bu tarihte Japonlar Singapur'u işgal edince,kendi karargahlarını da burada oluşturup burayı yerli direnişçiler ve savaş tutsakları için bir işkence adasına dönüştürdüler.Savaş sonrası yenilen Japonya adayı boşalttı ancak;Sinapurlular,işgal sırasında yaşadıkları acılı günler nedeniyle birdaha buraya ayak basmadılar.Singapur bağımsız bir devlet olunca,yeni hükümet adanın''makus talihini'' yenmek için burada bir eğlence merkezi oluşturmaya karar verdi.
Sentosa ,Singapur'a bir köprü ile bağlı.Ancak oraya teleferikle gitmenizi öneririm.Bu size,ünlü Singapur Limanını kuş bakışı görme olanağı sağlayacaktır.Adada vahşi hayvanların arasından geçilerek elektrikli küçük bir tenle yapılan gece safarisine katılabilirsiniz.Hayvanlar,içinde bulundukları tropik ormanda,birbirlerine ve ziyaretçilere zarar vermeyecek şekilde serbestçe dolaşıyorlar.Daha doğrusu aralarına  gözle farkedilmeyecek şekilde döşenmiş elektrik tellerinin izin verdiği kadar serbetçe...Burada sizi uyarmalıyım. Safari sırasında yüksek sesle konuşmayın ve fotograf çekmeyin.Aksi durumda,yaklaşık 40 dakika olarak süren bu yolculuğu  bir koruma eşliğinde '' mevcutlu olarak'' planlanmış süreden daha erken ve yürüyerek tamamlarsınız.Benden söylemesi...
Ada'da ,dönerken yükselen ve alçalan bir kule var.Singapur'u uçağınız alçalırken kuş bakışı göremediyseniz,bu kule size bu olanağı sağlayan kaçırılmaz bir fırsattır.Ayrıca,kulenin yakınındaki  Singapur'un sembolü olan dev aslan başı yontusuna çıkarak da bu aynı fırsatı yakalarsınız.
Sentosa'da turistlere yönelik bir çok etkinlik var.Bunların en önemlisi dev bir akvaryum.Bu akvaryumda,okyanusta yaşayan -köpek balığı da dahil-bir çok deniz canlısını görebilirsiniz.Ayrıca ''suların dansı'' adıyla sunulan su ve ışık gösterisi ise kaçırılmaması gereken bir gösteri...

Suların dansı
Neleri Yemeli...
Singapur,değişik halklardan oluşan bir kültür mozayiği olduğu için kendine özgü yemekleri yok ya da ben bulamadım.Ancak,Singapuru oluşturan Çin,Malay ve Hint halklarının geleneksel yemeklerinin yanı sıra bir çok ülke mutfağından örnekler sunan restoranları bulabilirsiniz.Burada bana ilginç gelen İngilizler'in, burada 130 yıl hüküm sürmelerine karşın bize yemek olarak sundukları şey ''fish and chipstir''.Bu arada chpisin de ''French Chips ''olduğunu da yeri gelmişken anımatayım...

Eglence ve alışveriş...

Eğer Singapur'u ziyaret nedeniniz gezip görmekse;yazının bu bölümünü okumayın.Çünkü;birlikte seyahat ettiğim bir çok kişiye'' Singapur'u neden tercih ettiniz'' diye sorduğumda aldığım yanıt genellikle ''alış veriş için''di.Bu nedenle burada size alış veriş mekanlarından söz edeceğim.Ama her şeye karşın içinizde eğlenme arzusu ile dolup taşan varsa;şu satırları okusun.Singapur,şimdiye kadar gördüğüm en temiz kent.Halkın %80'i kendi evinde oturuyor.Aklınıza gelen her türlü kent hizmeti eksiksiz ayağınıza kadar geliyor.Anlayacağınız yok-yok...Eğlence bunun neresinde demeyin.Böyle bir kente belediye başkan adayı olduğunuzu düşünün bir an...
Şeçmenlere ne vaad edeceksiniz?
Eğlenceli değil mi?
Gelelim alış veriş tutkunlarına:Dünyanın tüm ünlü markalarını satan dükkanları Singapur'un alışveriş merkezleri olan Orchard Road ve Stamford Road'da bulabilirsiniz.Ancak şu önerim kulağınıza küpe olsun.''Alış verişe çıkmadan önce kendinize bir bütçe yapın ve ne olursa olsun o bütçenin dışına çıkmayın''.Ama itiraf etmeliyim ki;bütçe içinde kalanlara pek rastlamadım.Bütçeyi kimler mi aşıyor?Yanıtınız''tabi ki kadınlar''ise peşinen söyleyeyim;yanıldınız.Size bir ip ucu:Singapur bir elektronik cenneti,Türkiye ile fiyat farkı %30-40 oranında.Bu kez ikinci yanıtınızın mahcup bir fısıltı ile de olsa ''erkekler'' olduğunu duyar gibi oluyorum.

Taklit ürünler arıyorsanız ilk gideceğiniz adres Çin Mahallesi olmalı.

Nerede konaklayabilirsiniz...

Singapur bir oteller cenneti.Kalacak yer bulmak sorun değil.Siz buraya bir ''tur şirketi'' ile geleceğiniz için-ki benim de önerim bu-kalacak yer sorununu zaten şirketiniz çözmüş olacaktır.

Nelere dikkat etmelisiniz...

.Singapur'a vizesiz girebilirsiniz.Ancak pasaportunuzun geçerlilik süresi en az 6 ay olmalı.Yoksa ,geldiğiniz uçakla geri dönersiniz.
.Bir çok ülkede olduğu gibi Singapur'da da sıkı pazarlık geçerli;özellikle elektronik eşyada...Burada sıkça kullanılan bir Çin Atasözü kulaklarınıza küpe olsun.''Alışverişte amaç;tuttuğun eli sıkmak değil kırmaktır''...
.Alacağınız elektronik eşyanın,üzerinde pazarlık ettiğiniz eşya olmasına dikkat edin.Satıcılar çoğu kez,pazarlık bittiğinde satınalmayı istediğinizi değil kendi istediklerini paketlerler.Paketi, dükkandan çıkmadan iyice kontrol edin.Dükkandan çıktıktan sonra çok geç olabilir.İçi boş bir kutuya bir cep telefonu parası ödeyebilirsiniz.Geri dönüp itiraz hakkınızı kullanmayın.Bu nafile çebe tanımına girer.Sonunda verdiğiniz paranın üzerine bir bardak soğuk su içersiniz.Üstelik su da parayla...Başınıza geleni kimseye anlatmamanızı öneririm.Bir de eğlence sıkıntısı çekenlere ''eğlencelik''olursunuz.En iyisi benim gibi yapın,elektronik eşya almayın.
.Sakın yere tükürmeyin,çöp atmayın,sigara külünüzü sokağa düşürmeyin,''her taraf çiçek dolu,bir tane koparsam ne olur?'' demeyin.Yoksa tatiliniz burnunuzdan gelir.500 SGD'dan 10 000 SGD'kadar para cezası ödersiniz.''Adam sen de kim görecek canım'' diye düşünmeyin;etraf ''ispiyoncu''dolu...
.Seyahatten önce,''Singapur'da sakız yokmuş,karaborsaymış,sakız götürüp satarsam turu bedavaya getiririm'' düşüncesine kapılmayın.Cezası çok ağır.Ama sakızı hediye edebilirsiniz.Kime mi?Elbette  doktordan sakız çiğneme raporu olanlara...Anlayacağınız sakız eczanelerde''yeşil reçete '' ile ''sakız çiğnemesi sağlığı için gereklidir'' diye raporu olanlara satılıyor.
Bu uygulamaları gördükten sonra ülkemizin''yere tükürme,çiçekleri koparma,hatta kökünden sökme''gibi konularda bir özgürlükler cenneti olduğunu anımsıyor ve ''ne mutlu Türküm diyene''sözünü mırıldanıyorum.
.Taksilerde taksimetre var ama aldanıp açtırmayın.
Gideceğiniz mesafeyi göz kararı hesaplayarak pazarlık edin.Yoksa gideceğiniz yere mümkün olan en uzak yoldan gidersiniz.
.1 USD ,yaklaşık olarak 1.25 SGD(Eylül 2012).
.TC Singapur Büyükelçiliği: 2 Shenton way,SGX centre 1 no:10-03 Singapore 068804
Tel:+6565333396-91
e-posta:embassy.singapore@mfa.gov.tr

Son söz
THY'nın haftanın 7 günü tarifeli seferi var.Bayram tatillerinde turların nispeten pahalı olduğunu unutmayın.Eğer feda edeceğiniz bir kaç günlük yıllık izniniz varsa Singapur'a genel tatil günleri dışında gidin.Neredeyse yarı yarıya kazançlı çıkarsınız.Seyahat için en uygun  zaman kasım-mart arası.

Not:Bu yazı Lacivert Dergisinin 2006 yılı 5. sayısında yayınlanmış ve Eylül 2012'de gözden geçirilmiştir.



7 Eylül 2012 Cuma


APPE –Artenius Türkpet: Pet Pazarında yeniliklerin öncüsü…
Bu sayımızda KobiPlastik Genel Yayın Yönetmeni Emre Koldaş, PET şişe ve preform sektörünün duayeni olan Yaşar N.Atilla ile bir söyleşi gerçekleştirdi.
-Sayın Atilla, öncelikle KobiPlastik okuyucularına kendinizden bahseder misiniz?
Sayın Koldaş, benim için en zor şey kendimden söz etmek… Ama kısa da olsa bir şeyler söyleyeyim. Yaklaşık 28 yıldır bu sektördeyim. Çukurova Üniversitesinde asistanken rahmetli Özdemir Sabancı’nın daveti ile o zaman Sasa bünyesinde birkaç şişirme makinesine sahip küçük bir işletmeden oluşan pet şişe bölümünde göreve başladım. Her ne kadar fakültemde pazarlama ve satış konusunda dersler veriyor olsam da ilk günler benim için kolay olmadı. İşe başladığımda günlük 1-2 kamyonluk satış bizim için başarı sayılıyordu. Ancak birkaç ay sonra satışımız o kadar artmıştı ki; “pet şişede neler oluyor”deyip iç denetim elamanları bizi denetlemeye geldiler. O günleri her zaman tebessümle anımsarım.
-Bu arada bazı meslek örgütlerinde de önemli görevlerinizin olduğunu biliyoruz. Okuyucularımızı bu konuda da bilgilendirir misiniz?
Öncelikle Fenerbahçeliyim ve Kulübün Dernekler Çalışma Grubu üyesiyim. TOBB Ambalaj Meclisinde Başkan Yardımcısı, Çevko Vakfında Başkan Vekili olarak görev yapıyorum. ASD’de ise Yönetim Kurulu üyesiyim. Bunların dışındaki birkaç sivil toplum örgütünde ise firmamı temsil ediyorum.
-Yanlış anımsamıyorsam dünyada ilk pet şişe üretimi 1970’li yılların başında gerçekleştirildi. Türkiye’deki ilk üretim ne zamandı?
Haklısınız; ilk pet şişeler ABD ve Japonya’da kullanılmaya başlandı. Şunu Türk Sanayisi açısından övünçle söyleyebilirim ki; Türkiye, pet şişe üretiminde dünyada ilklerdendir ve hiç kuşkusuz bu konudaki en büyük pay ise şimdi aramızda bulunmayan rahmetli Özdemir Sabancı’ya aittir.1979 yılında Sasa içinde tek bir makine ile deneme üretimine başlandı; ilk müşterimiz de Erbak Uludağ firmasıydı. Coca Cola ve Pepsi ise ABD’de pet şişede dolum yapmalarına karşın, Türkiye’de bu şişelerle meşrubat üretimine geçmeleri sonraki yıllarda gerçekleşti.
-Anladığım kadarıyla O yıllarda Türkiye’de pet şişe kullanımı pek yaygın değildi?
Bu konuya açıklık getirmek için yıllara ilişkin size birkaç rakam vermeme izin verin.1985 yılında kişi başına gazlı içecek tüketimi yaklaşık 5 lt. idi ve bunun tamamına yakını dönüşümlü cam şişelerde pazara sunuluyordu. Bitkisel yağ sanayicileri ağırlıklı olarak teneke ambalaj, zaman zaman da şimdi pazarda olmayan PVC şişeleri kullanıyorlardı. Balda, reçelde, şampuan vb ürünlerde ise PP, PVC, PE gibi değişik hammaddelerden üretilen ambalajlar kullanılıyordu. Su da ise; cam ve PVC ağırlıktaydı.
Bu güne baktığımızda; gazlı içecek sektöründe pet şişenin payı ürün çeşidinde göre değişiklik göstermesine karşın %80’ler düzeyindedir. Bu sektörde kişi başına tüketim, bu günlerde 40 litreyi geçmiştir. Gazlı içecek sektöründe tüketim, dolayısı ile üretim artışının en büyük pay, hiç kuşkusuz pet şişelerindir. Taşıma kolaylığı, kırılmaması, hafif olması; en önemlisi dönüşümsüz olması içeceklerin soframıza gelmesini kolaylaştırmış, dolayısı ile bu sektörün gelişmesinin en büyük etmeni olmuştur. Bitkisel sıvı yağda ise PVC ortadan kalkmış PET kullanımı ise önemli oranlara ulaşmıştır. Başlangıçta uygun ambalaj bulunamaması nedeniyle bitkisel sıvı yemeklik yağ dışsatımımız hemen hemen yok gibiydi. Bu gün, Türkiye’nin ambalajlı sıvı yağı dış satımının neredeyse tamamı PET şişeler ile yapılmaktadır.
Bundan 28-30 yıl önce ambalajlı su sektöründe dönüşümlü cam şişe ve PVC ağırlıktaydı. Kişi başına ambalajlı su tüketimi ise 3-5 lt’yi geçmiyordu. Bugün ise ambalajlı su sektöründe PC damacanalar dışında kişi başı tüketim 60 litreyi geçmiştir. Ve bunun tamamına yakını pet şişeler ile pazara sunulmaktadır.
-Ambalajlı su deyince, sırası gelmişken şu soruyu sormak isterim. Son bir yıldır kamuoyunda cam şişelerden daha fazla söz edilir oldu. Birçok firma cam şişe dolumu için yatırım yapmaya başladılar. Oysa 25 yıl önce cam şişe ambalajlı su pazarından çıkmıştı. O günden bu gün ne değişti de cam şişe yeniden gündeme geldi.
Aslında o günden bu güne değişen fazla bir şey yok. Sizlerin de yakından bildiği gibi bir medya patronu cam şişe üretimi için Bozüyük’de yatırım yapmaya başladı. Üretime geçmeden kendi grubundaki TV ve gazetelerde PET şişeler aleyhine gerçekle ilgisi olmayan, tüketicinin kafasını karıştıran yayınlar yaptırdı. Gazetelerine pet şişe resmi koyup, PC damacanalarda bulunan ve PET şişelerle ilgisi olmayan bisfenol A’nın kansorojen olduğunu iddia ettiler. Bu konuya su üreticileri dernekleri, Tarım ve Köy İşleri ile Sağlık ve Sosyal yardım Bakanlıkları açıklamalar yaparak bu yayınlardaki iddiaları yalanladılar. Ama biri kuyuya bir taş atmıştı ve bunun çıkarılması için kırk akıllıya ihtiyaç vardı. Ancak bu yayınlar sonucu ortaya çıkan ‘havadan’etkilenen  ya da pazardaki acımasız rekabete bir çözüm arayan bazı firmalar, PET şişe dolum makinelerinin yanına cam şişe dolum makineleri yerleştirip, aynı kaynaktan gelen  suyu, aynı elamanlarla aynı fabrikada işleyerek  cam şişeye koymaya başladılar ve  ‘premium’ adıyla daha yüksek fiyatla pazara sundular. Pahalı sundular çünkü cam şişenin fiyatı ve üretim sırasındaki kırılmadan kaynaklanan kayıplar, maliyetlerini ister istemez artırmıştı. Söz gelimi cam, aynı hacimdeki pet şişeden yaklaşık 10 kat daha pahalı, aynı hacimdeki PET şişeden yaklaşık 15-20 kat 20 daha ağırdır. Burada sakın cam ambalaja karşıymışım gibi bir kanıya kapılmayın. Dileyen dilediği yatırımı yapar, isteyen tercih ettiği ambalajda su tüketir. Ama gerçek bu… Aynı suya daha fazla para ödemek ise tüketicinin tercihi ve buna da saygı duyarım.
-Pek yaygın olmasa da pet şişelerin sağlıksız olduğuna dair bir kanı var.
Bu husus, bazı çevrelerce, zaman zaman pişirilip, kotarılıp kamuoyunun önüne getirilir. Tüm dünyanın güvenilir gıda kabı olarak kabul ettiği PET şişelere bu sıfatı yakıştırmak en kibar ifadeyle “saygısızlık tır”.
Bu konuda son söz olarak şunu söyleyeyim: Amerika’daki FDA(Food and Drug Administration) ve EFSA(Europe Food Safety Authority-Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi) ve ILSI(International Life Sciences Institute) gibi dünya gıda otoriteleri, PET şişelerin güvenilir bir gıda kabı olduğunu kabul etmişlerdir. Ülkemizdeki ilgili bakanlıkların da bu konudaki görüş ve uygulamaları aynıdır: “PET şişeler her açıdan güvenilir gıda kabıdır…’’
-APPE’nin Türkiye’deki faaliyetlerine ilişkin bilgi verir misiniz?
Bildiğiniz gibi bu gün APPE diye adlandırdığımız firmamızın Türkiye’deki uzantısı, başta da belirttiğim gibi SASA’ya dayanır.2006 yılında Sabancı Grubu bu sektörden çıkma kararı alınca; Adana, İnegöl ve Romanya’daki tesislerini İspanyol kökenli La Seda grubuna devretti. O tarihten itibaren Artenius olarak anıldık.2007 yılında, La Seda, Amcor’un Avrupa’daki PET şişe ve preform tesislerini satın aldı. O günden sonra açılımı; Artenius Pet Packaging Europe olan APPE adıyla faaliyet göstermeye başladık.
APPE olarak 1’i Afrika’da olmak üzere 10 ülkede 12 fabrika ile faaliyet gösteriyoruz. Yıllık 17 milyar adet çeşitli tiplerdeki PET şişe ve preform üretimimizle pazar lideriyiz. Ama gelişime açık ve yenilikçi bir firma olarak pazar liderliği, bize tek başına bir anlam ifade etmiyor. Amacımız; pazarın en iyisi olmak… Bu zamana kadar yaptığımız çalışmalar gösteriyor ki; bu konuda da sektörümüzde başı çekiyoruz.
APPE’nin Türkiye bacağı olan Artenius, hem pazara yeni ürünler sunma hem de kapasite açısından Türkiye’nin önde gelen ambalaj firmasıdır. Yeniden yapılanma sürecinin devamı olarak, geleneksel olarak ürettiğimiz ürünlere,  yenilerini katmayı planlıyoruz. Bu konuda en büyük yardımcımız ve destekçimiz Brecht-Belçika’da bulunan ve bu konuda Avrupa’daki en gelişmiş araştırma-geliştirme birimidir.
-Türkiye’de PET pazarının durumu nedir?
Yaklaşık 30 yıl kadar geriye gider ve o günkü pazar yapısı ile bugünü karşılaştırırsak çok ilginç sonuçlara ulaşırız. Göreve başladığım günlerde Türkiye’de içecek ve sıvı yağ sektöründe kullanılan PET şişeler için 2-3 bin ton kadar pet hammaddesi kullanılıyordu. Buna kavanoz için kullanılan birkaç yüz ton hammaddeyi de eklesek toplam PET tüketimi yıllık 3500 tonu geçmiyordu. Bu gün bu rakam yaklaşık 100 kat artarak 320 bin tona ulaşmıştır ve bunun neredeyse %80 içecek sektöründe kullanılmaktadır. Yaklaşık 30 yıllık bir süreçte Türkiye’de kişi başına pet tüketimi yıllık 70 gramdan yaklaşık 4,5 kiloya yükselmiştir. Günümüzde PET şişeler, gazlı ve gazsız içeceklerden suya, sıvı yağlardan bala, reçele, biradan şaraba ve birçok sıvı temizlik maddelerine kadar yaşamımızın her alanında kullanılmaktadır. Ve bu pazar hızla gelişmektedir.
-2012 yılında PET pazarı ne kadar büyüdü?
Bildiğiniz gibi PET pazarından en büyük payı içecek sektörü alır. Bu nedenle PET pazarındaki gelişmeleri, bir bakıma içecek sektöründeki gelişmelerle açıklarsak, yanılmış olmayız. Bu yıl kış mevsiminin alışılmışın dışında soğuk, bahar aylarının da yağışlı geçmesi, başka bir ifadeyle yaz mevsiminin nispeten geç gelmesi; satışlarının ‘havaya’ bağlı olduğu içecek sektörünü olumsuz etkiledi. Sektör yetkilileri ile görüşmelerimden edindiğim izlenime göre; ilk 6 aydaki satışlar, geçen yılın gerisinde.’’Yılın ikinci yarısında bu kaybı telafi ederiz ‘’inancındalar ama benim kişisel kanım; 2012 yılının bu pazar için pek de iyi geçmeyeceği yönünde. Şayet yaz mevsimi Ülkemiz genelinde ekim ayına sarkarsa; sektör, geçen yılki satış düzeyine ulaşabilir. Özetle ben bu yıl için PET pazarında bir büyüme beklemiyorum… Özellikle içecek sektöründe...
-PET pazarının dünyadaki durumu nedir? Bu pazarda Türkiye’yi nasıl konumlandırırsınız?
PET pazarı, ülkemizde olduğu gibi dünyada da hızla büyümektedir.2010 yılında dünyadaki PET resin tüketimi, yaklaşık 17 milyon tondu. Tahminler, 2020 yılına kadar bu pazarın, yıllık %6 oranında büyüyeceğini göstermektedir. Dünyanın nüfus artışının yıllık ortalama %1 oranında arttığını kabul edersek, PET hammaddesi üretimindeki artışın büyüklüğünü daha iyi kavramış oluruz.
Bu gün gelişmekte olan birçok ülkede, sözgelimi eski Doğu Bloğu ülkelerinde, Orta Asya Ülkelerinde, Çin’de ve son birkaç yıldır Afrika Kıtası’nda PET şişe kullanımı hızla artmaktadır.
Türkiye, PET şişe kullanımında dünya ortalamasının üzerindedir. Ancak; yukarıda sözünü ettiğim ülkelerdeki yıllık artış oranlarının Türkiye’deki artış oranının üzerinde olduğunu tahmin ediyorum
-Dünya ile karşılaştırdığımızda Türkiye’de PET kullanımı daha dar bir alanda seyrediyor. Sözgelimi; Türkiye’de süt ürünlerinde PET şişe kullanımından henüz söz edemiyoruz. Bu konudaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Eğer dar alandan  ; “PET şişelerin, ağırlıklı olarak gazlı ve gazsız içeceklerde kullanılıyor olmasını” kastediyorsanız, bu yargınızda haklısınız. Kullanım ağırlığı, gazlı ve gazsız içeceklerde… Bunun bu şekilde olması biraz da tüketici tercihlerine bağlı ve sizin tüketici alışkanlıklarını değiştirmeniz o kadar da kolay değil. İsterseniz sütü temel alarak bu konuya biraz açıklık getireyim.
2012 yılı itibariyle dünyadaki süt tüketiminin yaklaşık olarak 70 milyar litre olacağı ve önümüzdeki iki yıl içinde bu tüketimin 10 milyar litre artarak 2014 yılında 80 milyar litreye ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu 10 miyar litrelik artışın yaklaşık 2,7 milyar litresi, gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacak.
Türkiye’deki durum ne? Ülkemizde kişi başı yıllık süt tüketimi, ‘sokakta’ satılan açık sütü de hesaba katarsak; sadece 24 litre. İşlenmiş ve paketlenmiş süt tüketimi ise kişi başı yaklaşık 15 litre. Bir başka ifadeyle Türkiye’de tüketilen sütün sadece %62’si paketlenmiş olarak satılıyor. Paketlenmiş sütün %49,3’ü UHT,%49. 4’ü aseptik %1,3’ü ise günlük tüketilen pastörize süt. Sütte kullanılan ambalajlara bir göz attığımızda; UHT ve aseptik sütlerin tamamı karton kutularda, pastörize sütler için kullanılan ambalaj türü ise; karton, cam ve PE.  PET şişeler ise günlük sütlerde kullanılıyor ama rakamlar istatistiksel bir anlam kazanamayacak kadar küçük.
Oysa Avrupa birçok Avrupa ülkesinde UHT süt tüketimi oransal olarak bizdeki kadar fazla değil. Oralarda günlük süt kullanımı daha fazladır. Sözgelimi; İngiltere, Fransa ve Polonya’da süt tüketiminin yaklaşık yarısı günlük süttür. Bu günlük sütün ambalajı ise; cam ve PET şişeler. Ancak; UHT süt ambalajı olarak PET şişe kullanımı da azımsanmayacak ölçüde. Avrupa ülkelerindeki uygulamalarla ilgili birkaç örnek vermek isterim. İspanya’da Pascual, İtalya’da Brescia, Almanya’da Hallbare Voll Milk.
Avrupadaki ambalajlı süt üreticileri, tek katlı(monolayer) ve çok katlı(multilayer) tekniği ile üretilmiş şişeler kullanılmaktadır.
UHT tekniğiyle üretilmiş süt için kullanılacak PET şişeler için kuşkusuz bu işe uygun resin, preform ve şişirme makinelerine gereksinim vardır. APPE olarak bunun için gerekli olan her türlü donanıma sahibiz. Ayrıca, Avrupa’nın önde gelen PET şişirme makineleri üreten bir firma  ‘sadece bize özel’ anlaşmalarımız olduğunu da sözlerime eklemeliyim.

-Peki, APPE olarak Türkiye’de bu konuda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
13 Haziranda, sizin de hazır bulunduğunuz ‘Inovasyon Gününde’ bu konudaki çalışmalarımızdan kısaca söz etmiştik. Burada konuyu biraz daha açmak isterim.
Bu konuda Avrupa’daki deneyimlerimizden yararlanarak Türkiye’de de çalışmalar yapmaya başladık . Bildiğiniz gibi Türkiye’de PET şişeler ağırlıklı olarak gazlı içecek sektörü ile ambalajlı su sektöründe kullanılıyor.Biz PET’in kullanım alanını daha da geliştirmeyi hedefledik.Bu bağlamda ;meyve suyu,süt,deterjan,şampuan,ketçap ve mayonez gibi yurtdışında yaygın olarak PET ambalaj ile servis edilen  sektörlere girmek istiyoruz.Bu konuyla ilgili bir çok firma ile görüşme halindeyiz.Sözgelimi;Avrupa’da meyve nektarında PET şişe kullanımı %35-40  oranında iken bizde bu oran ,ancak %3 düzeyinde.Aynı durum az önce sözünü ettiğim ürünlerde de geçerli.Ancak burada sütü ayrı bir yere koymak istiyorum.Sütte ambalaj olarak PET şişe kullanımının mevcutlara göre teknolojik olarak,şekillendirme  ve maliyet açısından önemli avantajları var.
-Bu konuyu biraz açar mısınız?
PET’in teknolojik olarak en önemli avantajı ;  raf ömrünü uzatmak için geliştirilmiş bariyer özelliğinin olmasıdır.Bunun yanı sıra,rafta ve taşıma sırasında sızıntıyı önleyici gelişmiş çene teknolojisi,HDPE göre daha hafif ve daha düşük karbon ayak izine sahip olması ve kolayca geri dönüştürülebilirliği PET’in  ayırt edici özelliği olarak sayılabilir.
Kolayca şekillendirilebilme avantajı olarak ürünün esnek tasarım özellikleri taşıması, tutamaklı(kulp) üretilebilmesi,geniş etiket ve baskı teknolojilerinin  kolayca uygulanabilmesini örnek gösterebiliriz.
Ayrıca benzerlerine göre daha hafif olması, dolum yerinde üretilme-şişirme özelliği ve geri dönüştürülmüş malzeme kullanımı, düşük maliyetli olmasını sağlayan en önemli özelliğidir.
Türkiye’de PET şişeyi süt ambalajı olarak kullanma-kullandırma amacıyla yola çıkarken ,olaya sadece günlük süt kullanımında PET şişelerin tercih edilmesi sorunsalından bakmıyoruz. APPE olarak, içindeki ürünü 6 aya kadar saklayıp koruyan PET şişe üretimi için ve ülkemizin önde gelen ambalajlı süt üreten firmalarıyla, Avrupa’daki uygulamalarımızı referans alarak görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Umarım görüşmeler kısa sürede olumlu şekilde sonlanır ve önümüzdeki birkaç yıl içinde raflarda sağlıklı PET ambalajlar içinde üretilmiş sütleri görürüz.
Aynı görüşmeler meyve suyu ve ketçap üreticileri yapılmaktadır. 

Not: Bu söyleşi KobiPlastik DergisininAğustos 2012/3 sayısında yayınlanmıştır.