26 Kasım 2013 Salı






AMBALAJLI İÇME SUYU PAZARINDA PET ŞİŞENİN DÜNÜ BU GÜNÜ YARINI (5)

1-2012 YILINDA PET AMBALAJLI SU PAZARI

2012 yılındaki veriler, o yıl pazarda etkinliği olan 110 firma/markadan elde edildi. 2011 yılında verilerini değerlendirdiğimiz firma sayısının 96 olduğunu anımsarsak; 2012 yılında mercek altına aldığımız firma sayısının 110 olması; sektörün son yıldaki sıçramasının yalın bir kanıtı gibi kabul edilmelidir. Gerçekten de ‘’sektörde gereğinden fazla firma dolayısı ile arz fazlası var. Bu durumda pazara yeni firmaların girişi eskiye göre daha güçleşmiştir’’kanısı genel geçer bir düşünceyken; pazardaki oyuncu sayısının önceki yıla göre yaklaşık % 14.6 oranında artması pazara yön verenler için tatlı bir sürpriz olmuştu. Çalışmamızın başlangıç yıllarında pazara yeni giren oyuncuların her yıl belli bir oranda artması, o yıllarda derinliği olmayan ve yer yer boş olan pazar için olağandı. Ancak ilk yıllardaki bu oransal artış son yıllarda yerini durağanlığa ve normale döndürmüştü. 2012 yılı PET ambalajlı su sektöründeki bu yeni  sıçrama, paydaşların  sektörün geleceğine ilişkin umutlarını yeniden yeşertmiştir.

2012 yılında pazara sunulan PET ambalajlı su miktarı, 2011 yılına göre % 32.3 oranında artarak yaklaşık olarak 6 milyar334 milyon litreye ulaşmıştır. (*)Yine aynı dönemde PET şişe üretmek için kullanınlan PET preform miktarı ise yaklaşık 5 milyar 838 milyon adettir.Bu da önceki yıla göre  % 26.4 oranında artış anlamına gelmektedir.

Pazara sunulan ortalama PET şişe hacmi ise; yaklaşık 1,085 litredir.
2012 yılında ülkemizin nüfusu 75.6 milyon kişi olarak hesaplanmıştı. Buna göre kişi başına tüketilen PET ambalajlı su miktarı ise 84 litreye ulaşmıştır.(**)

Pazarda ilk 5’i oluşturan markalar sırasıyla, Erikli, Sırma, Damla,Pınar ve Nestle’dir. Geçen yıl ilk 5’in içinde yer almayan Nestle bu yıl Danone ile yer değiştirmiştir.

2- PET  AMBALAJLI SU ŞİŞELERİNİN HACİMLERİNE GÖRE DAĞILIMI

2-1  2012’ye  genel bir bakış

2012 yılında pazara sunulan PET ambalajlı 6 milyar 334 milyon suyun şişe hacimlerine göre  dağılımı şu şekildedir.(***)
0.33 Lt %1.2     0.5 Lt % 34.1     1.5 Lt % 19.5     5.0 Lt % 28.3     8-10 Lt %10.5     19.0Lt %6.4
(Çizim 1)

2012 yılında  preform üreticilerinin pazara sundukları su preformu yaklaşık olarak 5 milyon 838 milyon adettir. Bu preformların hacimlerine göre dağılımı aşağıdaki gibidir.(Çizim 2)
0.33 Lt  % 4.1     0.5 % Lt 74.0     1.5Lt %14.0     5.0Lt % 6.2     8-10 Lt %1.2     19.0 Lt % 0.5



2-2  İlk 5 markanın değerlemesi

2012 yılında pazara sundukları PET ambalajlı su miktarına göre sıralanan ilk 5 firmanın pazara sunduğu su miktarı yaklaşık 2 milyar 122 milyon litredir ve bu toplam pazarın % 33.5’i anlamına gelmektedir. Geçen yıl bu oran %35.7’idi.
Bu firmaların pazara sunduğu PET ambalajlı suların hacimlerine göre dağılımı çizim 3’de görülmektedir.

0.33Lt % 2.5     0.5 Lt % 37.9      1.5Lt % 23.0      5.0 Lt %24.7     8-10 Lt % 11.9


Görüldüğü gibi ilk 5, bu yıl da 19.0 litre dönüşümsüz damacana kullanmamıştır.
İlk 5’in kullandığı preform sayısı yaklaşık  2 milyar 225 milyon adet olup toplam pazarın % 38.1’idir.Geçen yıl bu oran % 39.6’idi.Su şişesi üretiminde kullanılan preformların ölçülerine göre dağılımı çizim 4’de görülmektedir.

0.33 Lt %7.0     0.5 Lt % 72.5    1.5 Lt %14.6     5.0 Lt %4.7     8-10 Lt% 1.2 



Liste başındaki ilk 5 firmanın kullandığı PET şişelerin ortalama hacmi 0,954 litredir. Pazar ortalamasının ise; 1,085 litre olduğunu anımsayalım.

2-3  105  markanın değerlemesi

Listemizin ilk 5’ini oluşturan Erikli,Sırma,Damla,Pınar ve Nestle’nin dışında kalan ve PET ambalajlı su pazarında faaliyet gösteren 105 marka , preform üreticilerince pazara sunulan preformların yaklaşık % 61.9’unu kullanarak 4 milyar 211 milyon litre PET ambalajlı suyu tüketime sunmuşlar ve  toplam pazardan % 66.5 oranında pay almışlardır.
Bu firmaların pazara sundukları PET ambalajlı suların ve kullandıkları preformların hacimlerine göre dağılımı çizim 5 ve 6’da görülmektedir.

105 markanın pazara sunduğu PET ambalajlı suyun hacimlerine göre dağılımı şu şekildedir:
0.33 Lt % 0.6     0.5 Lt % 32.3    1.5 Lt %17.8    5.0 Lt % 30.0     8-10 Lt % 9.8    19.0 Lt % 9.5


Aynı markaların kullandıkları preformların hacimlere göre dağılımı ise;
0.33 Lt% 2.3    0.5Lt  % 75.1       1.5 Lt %13.8     5.0Lt % 7.0     8-10 Lt %1.2    19.0 Lt % 0.6’ dır.

Bu markaların kullandığı ortalama PET su şişesi hacmi 1,165 litredir.

3- 2012 YILININ DEĞERLEMESİ

.Yukarıda da kısaca değindiğimiz gibi PET şişe ambalajlı su pazarı 2012 yılında önceki yıla göre ,pazara yeni giren firma sayısındaki % 14.6 oranındaki artışa karşın % 32.3 oranında artarak son 5 yılda kaydedilen en yüksek artış oranına ulaşmıştır.

Bu bağlamda kişi başına su tüketimi ise 64.4 litreden, yaklaşık %23 oranında artarak 84. litreye yükselmiştir.
.Listemizde ilk 5 de yer alan firmaların 0.33, 0.5 ve 1.5 Lt’lik  PET ambalajlarda pazara sunduğu su miktarı toplam satışlarının  %63.4’ünü oluştururken, bu oran öteki 105 markada % 50.7 düzeyindedir.  Bu oranlardan anlaşılacağı üzere ilk 5’in toplam satışları içindeki küçük hacimli PET ambalajlı suyun payı % 50.7’dir. Başka bir ifadeyle 2012 yılında 5 büyüğün dışında kalan firmalarda büyük hacimli PET şişelerde satılan suyun payı , tüm satışlarının neredeyse yarısına ulaşmıştır;% 49.3. Bu oran geçen yıl 44.5 idi.

.Pazara sunulan PET şişeli suyun ortalama hacmi  1.085 litredir.Bu hacim ilk 5’de 0.956 Lt, bunlar dışında kalan 105 markada ise; 1.165 litredir. Bu son 5 yılda ulaşılan en büyük ortalama hacimdir ve kuşkusuz bu ölçeğe ulaşılmasında ilk 5 dışında kalan markaların payı büyüktür. 


.2012 yılında 105 firma, PET preform üreticileri tarafından pazara sunulan preformların % 61.9’unu satın alarak, PET ambalajlı su pazarından %66.5 oranında pay almışlardır. Bu firmaların son 5 yılllardaki tutumu bu yıl da sürmüş, daha az preform kullanarak daha fazla su üretmişlerdir.İlk 5 firma da ise bunun tersi yaşanmış ; daha çok preform kullanarak(pazarın % 30.1) PET ambalajlı su pazarından daha az(%33.5) pay almışlardır. Kullanılan preform ve pazara sunulan su miktarında görülen uyumsuzluğun en önemli nedeni; ilk 5’in ürün gamları içinde 19.0 PET damacanaya yer vermemeleridir.
------------

(*)(**) dışsatım dahil PET bardak hariç. Cam şişe miktarı değerlemede yer almayacak kadar önemsiz.
(***) Yuvarlamalardan dolayı  rakamlarda ve oranlarda küçük değşiklikler olabilir.

Not: Kaynak göstermek koşuluyla alıntı yapılabilir.
Devam edecek





AMBALAJLI İÇME SUYU PAZARINDA PET ŞİŞENİN DÜNÜ, BUGÜNÜ, YARINI (4)

1-2011 YILINDA PET AMBALAJLI SU PAZARI

2011 yılında 96 firmayı inceledik. Bu sayıyı geçen yılki ile karşılaştırdığımızda; bu yıl pazara sadece 2 yeni firma girmiş gibi görünmektedir. 2010 yılında faaliyette iken bu yıl pazardan çekilen ya da sadece PC damacana üretimine ağırlık veren firmalar incelememiz dışında tutulmuştur. Kısaca, 2011 yılında pazara giren firma sayısı pazardan çekilen firma sayısından 2 fazladır ve bu nedenle incelememize 91 firma konu olmuştur.
 
Firma/marka sayısındaki bu küçük artışa karşın pazara sunulan PET ambalajlı su miktarı, bir önceki yıla göre % 4.9 oranında artarak 4 milyar 785 milyon litreye ulaşmıştır.(*)

2011 yılında ülkemizin nüfusu 74 3 milyondur. Bu nüfusu esas aldığımızda, kişi başına su tüketimi de (dışsatım içinde) geçen yıla göre % 4 oranında artarak 64.4 litreye ulaşmıştır.
4 milyar 785 milyon litre su, yaklaşık 4 milyar 620 milyon preformdan elde edilen PET şişelerle pazara sunulmuştur. Bu bağlamda ortalama şişe hacmi 1.03 litredir. Geçen yıl ortalama hacim şişe başına 1.04 litreydi.

Pazardaki ilk 5 marka sırasıyla Erikli, Sırma, Damla, Pınar ve Danone (Hayat)’dir. Dikkat edilecek olursa; Coca Cola’nın ambalajlı sudaki markası olan Damla ilk kez bu yıl ilk 5’in içinde yer almış ve Nestle liste dışı kalmıştır.

2- PET  AMBALAJLI SU ŞİŞELERİNİN HACİMLERİNE GÖRE DAĞILIMI

2-1  2011’e  genel bir bakış

2011 yılında pazara sunulan PET preform sayısı yaklaşık olarak 4 milyar 620 milyon adettir.
Bu preformların şişe hacimlerine göre dağılımı çizim 1’de gösterilmiştir .
0.33 Lt % 3.0     0.5 Lt % 76.0     1.5 Lt % 14.0     5.0 Lt % 6.0    8-10 Lt % 1.0  ve    19.0 Lt (önemsiz).

2011 yılında pazara sunulan PET ambalajlı suyun miktarı yukarıda da belirttiğim gibi 4 milyar 785 milyon litredir. Bunun ambalaj çeşitlerine göre oransal dağılımı çizim 2’de gösterilmiştir.
0.33 Lt %1.0     0.5 Lt %36.0     1.5 Lt % 22.0     5.0 Lt % 26.0   8-10 Lt %10.0   19.0 Lt % 5.0




2-2  İlk 5 markanın değerlemesi

Listemizin başında yer alan ilk 5 markanın PET ambalajda pazara sunduğu suyun hacimlerine göre dağılımı şu şekildedir: Çizim 3
0.33 Lt % 1.6     0.5 Lt % 39.6     1.5 Lt % 23.7     5.0Lt % 24.6     8-10  LT %10.5   19.0 Lt (üretilmiyor).


Oranları incelediğimizde; bu 5 firmanın en çok kullandığı ambalajın geçen yıllarda olduğu gibi %39.6 oranıyla yine 0.5 Lt olduğunu görürüz. Geçen yıl 0.5 Lt şişenin payı 41.3’tü. 0.5 litrenin toplam içinde payının düşmesi; bu firmaların 2011 yılı içinde nispeten daha büyük hacimli şişelere yöneldiğinin önemli bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Bu savımızı,anılan firmaların  5.0 Lt satışlarının geçen yıl toplam içindeki % 22 olan payının bu yıl % 24.6’ya yükselmesi de desteklemektedir.

İlk 5 firma/marka 2011 yılı içinde yaklaşık olarak 1 milyar 814 milyon adet preform kullanarak(toplam pazarın % 39.2’si), 1 milyar 711 miyon litre (toplam pazarın % 35.7’si) PET şişeli suyu pazara sunmuştur. Bu markaların geçen yıl litre bazında pazardan aldığı pay ; % 30.84’idi.İlk 5'in pazar payındaki bu artışın önemli nedeni hiç kuşkusuz, bu yıl araştırmamıza konu olan firma sayısının geçen yılın çok az üstünde olması dolayısı ile bu firmaların daha az oyuncu ile rekabet etmeleridir. Bir başka neden olarak da de ilk 5'in bu yıl içinde devreye aldıkları yeni makinelere  karşın öteki oyuncuların buna yeterince karşılık verememeleri sayılabilir.

Liste başında yer alan bu 5’firmanın şişe başına kullandığı ortalama hacim 0.94 litredir(geçen yıl 0.89 Lt) . Anımsanacağı gibi pazar genelinde bu oran şişe başına 1.03 litreydi.

2-3  91  markanın değerlemesi

İlk 5’i  izleyen 91 firma/marka pazara sunulan yaklaşık 4 milyar 620 milyon PET preformun % 60.80’ini kullanmalarına karşın, PET ambalajlı su pazarından % 65.3 oranında pay almıştır.
91 firma/markanın pazara sunduğu PET ambalajlı suların hacimlerine göre oransal dağılımı  şu şekildedir: Çizim 4

0.33 Lt % 0.5      0.5 Lt % 34.5      1.5 Lt % 20.5     5.0 Lt% 25.5    8-10 Lt %10.5     19.0 Lt % 8.5



Bu firmaların kullandıkları ortalama şişe hacmi ise; 1.09 litredir.

3- 2011 yılının değerlemesi

.2011 yılında su şişesi üretmek için pazara sunulan PET preform miktarı, 2010 yılına göre yaklaşık % 5.8 oranında artarak 4 milyar 620 milyon adede yükselmiştir. Yine aynı yıl pazara sunulan PET ambalajlı su miktarı ise 4 milyar 785 milyon litredir. Geçen yıl bu miktar  yaklaşık % 4.9 eksiği ile 4 milyar 562 milyon litreydi. Dikkat edilirse; kullanılan preformun artış oranı pazara sunulan PET ambalajlı suyun artış oranından daha fazladır. Bunun nedeni(birkaç kez yinelediğimiz gibi) pazarda özellikle ilk 5 tarafından küçük hacimli ambalajların tercih edilmesidir. Bu yıl ilk 5 firmanın pazar payının geçen yıla göre artmış olmasıdır (%30'84'den % 35.7'ye yükseldi).

.Pazarın genelinde  küçük hacimli ambalajların (0.33, 0.5 ve 1,5 Lt) toplam satışlar içindeki payı % 59 iken bu oran ilk 5 markada % 64.9, kalan 91 markada ise %55.5’dir. Bu farklılık, ilk 5 markanın yine küçük hacimli ambalajları tercih etmesinden kaynaklanmaktadır.
.2011 yılında pazara sunulan PET ambalajlı su miktarında geçmiş yıllara göre daha az oranlı artış olmasının kuşkusuz en önemli nedeni; o yıl mevsimin geçmiş yıllara göre daha serin geçmesidir. Bundan emin olmak için günlüklerime bir göz attığımda; 2011 yılının temmuz ayı başlarına kadar ülkemiz genelinde yağışlı ve serin bir havanın egemen olduğunu gördüm.

.Pazarın % 35.7’si ilk 5 markaya aittir. Geri kalan % 64.7 91 marka tarafından paylaşılmaktadır.

Geçen yıl bu oran sırasıyla % 30.84 ve 69.16 idi. İlk 5 dışında kalan 91 firmanın aleyhine gelişen bu değişimde en önemli etken; başta Damla ve Sırma olmak üzere ilk 5 içinde yer alan firmaların yaptıkları yatırımlarıdır. Pazara yeni katılan firma sayısının azlığı bir yana , ilk 5'in  dışında kalan firmaların kapasite artışlarının nisbeten yetersizliği; bunların 2010 yılındaki pazar paylarını koruyamamaları sonucunu doğurmuştur.

.Toplam pazarda kullanılan PET şişelerin ortalama hacmi 2011 yılında 1.035 litredir. Bu ortalama hacim ilk 5’ için 0.94 Lt, diğerleri için 1.096 litredir.

---------------------------------
(*)Bu yıl ilk kez, PET bardakta pazara sunulan içme suyu miktarı litre olarak toplam pazarın yaklaşık % 1 düzeyine ulaşmıştır. Hem miktarın düşük olması, hem de bu ambalajı önceki yıllarda dikkate almadığımızdan, burada sadece pazara sunulan PET şişe ambalajlı su miktarını belirtmekle yetindim.
(Not) Yuvarlamalardan dolayı rakamlarda  ve oranlarda küçük değişiklikler olabilir.
Kaynak  göstermek koşulu ile alıntı yapılabilir.

Devam edecek












18 Kasım 2013 Pazartesi







AMBALAJLI İÇME SUYU PAZARINDA PET ŞİŞENİN DÜNÜ, BU GÜNÜ, YARINI(3)


1-2010  YILINDA PET AMBALAJLI SU PAZARI

2009 yılı ambalajlı PET su pazarını incelerken 92 firma/markadan elde ettiğim bilgilerden yararlanmıştım. 2010 yılı verileri ise; 94 markadan elde edildi. Bu yıl, daha önceki yıllarda faaliyet gösteren 3 marka pazardan çekildi. Firma sayısındaki bu küçük artışa karşın pazara sunulan PET ambalajlı su miktarı 2010 yılında 2009 yılına göre %27.1 oranında artarak yaklaşık 4 milyar 539 milyon litreye ulaşmıştır. Pazardaki marka sayısındaki küçük artışa karşın, pazara sunulan su miktarındaki bu büyük artışın önemli nedenlerinden ilki;  geçen yıl  pazara sezonun başında değil de sezon ortasında ya da sonunda giren markaların 2010 yılında sezona hazırlıklı girmelerinin sonucudur. Anımsayalım: 2009 yılında pazara 19 yeni firma girmişti ve bu, bir önceki yıla göre % 26 oranında artış demekti. Ancak pazara sunulan PET ambalajlı su miktarındaki artış ise sadece % 20’de kalmıştı. İşte geçen yıl pazara giren 19 yeni firma 2010 yılında sezona hazırlıklı girdikleri için ve 2010 yılında pazara sadece 2 firma (%2 artış) girmesine karşın satılan su miktarı bu yıl 2009 yılına göre % 27.1 oranında artmıştır. Pazara sunulan PET şişeli su miktarındaki önemli artışın nedenlerinden ikincisi ise; mevcut firmaların kapasitelerindeki artıştır.
2010 yılında Türkiye’nin nüfusu 73.7 milyon olarak saptanmıştır. Üretilip/satılan su miktarını ülke nüfusuna böldüğümüzde; kişi başına tüketilen PET şişeli su miktarının yaklaşık 61.9 LT’ye ulaştığını buluruz.  Geçen yıl bu miktar; 49.25 LT’ idi. (*)
2010 yılında üretilen yaklaşık 4 milyar 364 milyon PET preformdan üretilen şişelerle yine yaklaşık 4 milyar 539 milyon PET şişeli su pazara sunulmuştur. Bir başka ifadeyle 2010 yılında ortalama şişe hacmi 1.04 LT olarak gerçekleşmiştir. Geçen yıl ortalama şişe hacmi 1.06 LT’ idi. Bu değişimin basit açıklaması; pazarın lokomotifi olan ilk 5 firmanın yatırım tercihlerini daha çok küçük ambalajlardan yana kullanmalarıdır.
Pazardaki ilk 5 firma Erikli, Sırma, Pınar, Danone ve Nestle’dir. Bu sıralama 2009 yılında da aynı idi. Sıralamanın ilk 5’inde yer alan bu firmalar, pazara sunulan 4 milyar 364 milyon PET preformun  % 35.9’unu kullanmalarına karşın, PET şişeli su pazarından ancak  %30.99 oranında pay almışlardır.
Bu firmaların kullandığı PET şişelerin ortalama hacmi şişe başına 0.89.8 LT’dir. 2009’da bu firmaların kullandığı PET şişelerin ortalama hacmi ise; 0.98 LT’ idi. Bu firmaların ortalama hacimlerindeki bu düşüş bizim yukarıdaki savımızın bir kanıtıdır: İlk 5 yatırım tercihlerini küçük ambalajlı şişelerden yana kullanmışlardır. 


2- PET  AMBALAJLI SU ŞİŞELERİNİN HACİMLERİNE GÖRE DAĞILIMI


2-1  2010’a  genel bir bakış

2010 yılında PET ambalajlı su pazarında hareket gören preform sayısı 4 milyar 364 milyon adettir. Bu preformların şişe hacimlerine göre dağılımları şu şekildedir: (Çizim:1)
0.33 Lt% 3.22    0.5 Lt % 75.44  1.5Lt %14.52     5.0 Lt  %5.46    8-10 Lt %1.07   19.0 Lt  % 0.29( önemsiz).


ÇİZİM 1


2010 yılında pazara sunulan PET ambalajlı su miktarı 4 milyar 562 milyon litredir.
Bunun ambalaj hacimlerine göre dağılımı ise şu şekildedir. (Çizim 2)
0.33 LT %1.0   0.5 LT %36.26   1.5 LT %20.95   5.0LT %26.26   8-10 LT %10.27   19 LT %5.26 
ÇİZİM 2



2010 yılında gerçekleşen rakamları incelediğimizde şu sonuca ulaşırız: 2010 yılında 5, 8, 10 ve 19 LT’nin toplam satışlardan payı  % 41.79’a ulaşmıştır. Bu oran 2009 yılında  % 41.2 ‘idi. Bu da bize büyük hacimli su şişelerinin az da olsa pazardaki payını artırdığını göstermektedir.

2-2  İlk 5 markanın değerlemesi

İlk 5 markanın pazara sunduğu PET ambalajlı suyun 2010 yılında yaklaşık 1 milyar 407 milyon litre olduğuna yukarıda değinmiştik. Şimdi bu markaların kullandığı şişelerin hacimlerine göre dağılımına bir göz atalım.(Çizim 3)
0.33 LT % 2.2     0.5 LT %41.3 LT     1.5LT %25.0     5.0 LT %22.0      8-10 LT % 9.5   

Görüldüğü gibi ilk 5 firma bu yıl da 19.0 LT dönüşümsüz PET damacana kullanmamışlardır.

ÇİZİM 3



İlk 5 markanın dağılımını, pazarın genel yapısı ile karşılaştırdığımızda şu çarpıcı sonuçla karşılaşırız. İlk 5’in toplam satışlarında 5,8 ve 10 LT’nin oranı pazarın genel yapısının tersine % 31.5 küçük ambalajların toplam satışlarından aldığı pay ise %  68.5’dir.Geçen yıl bu oran %  66.9’du.
İlk 5 Firma pazarda hareket gören 4 milyar 364 milyon preformu kullanarak 1 milyar 407 milyon litre PET ambalajlı su üretmişlerdir. Bu da toplam pazarın % 30.84’üdür. Geçen yıl bu oran %34.7 idi. Litre temelli bu azalışın nedeni birkaç kez belirttiğimiz gibi ilk 5’in ürün gamındaki ağırlığın küçük ambalajlarda olmasıdır.Bu  firmaların toplam preform pazarından aldıkları pay % 36'dır.
İlk 5 firmanın ortalama şişe hacmi   yaklaşık 0.89 LT’dir.

2-3  89 firma/markanın değerlemesi

Pazarın lokomotifi durumundaki ilk 5 firmanın dışında kalan 89 markanın durumuna göz attığımızda şunu görürüz:  Bu firmalar toplam pazarda hareket gören preformların yaklaşık % 64’ünü kullanmalarına karşın PET ambalajlı su pazarından %69.16 pay almışlardır.

89 Firmanın pazara sunduğu PET ambalajlı suların hacimlerine göre dağılımı (Çizim  4)

0.33 LT % 0.5     0.5LT % 34     1.5 LT % 19.1     5.0LT %28.2     8-10LT % 9.9     19.0LT% 8.3
Toplam:100
ÇİZİM 4



Bu firmaların toplam satışlarında 5, 8, 10 ve 19 LT PET şişelerin payı % 46.4’tür. İlk 5 firmanın aynı ölçülerdeki şişelerinin toplam satışlarındaki Pazar payının % 31.5 olduğunu anımsayalım.
89 firmanın pazara sunduğu PET şişlerin ortalama hacmi ise birim başına 1.12 LT’dir.

3-2010 YILININ DEĞERLEMESİ

2010 yılı içinde araştırmaya konu 94 firma/marka tarafından pazara sunulan PET ambalajlı su miktarı bir önceki yıla göre %27.7 oranında artarak yaklaşık 4 milyar 562 milyon litre olarak gerçekleşmiştir.
Aynı yıl pazara sürülen PET preform miktarı ise 2009 yılına göre yaklaşık  % 30 oranında artmıştır. Ambalajlı su satışındaki artış oranın preformdaki artış oranın altında kalmasının önemli nedeni özellikle ilk 5 firmanın küçük ambalajlı suların üretimine ağırlık vermesinden kaynaklanmaktadır.
İncelememe konu olan ilk 5 firmanın pazar payı geçen yıl % 34.7 iken, 2010 yılında bu pay önemli oranda azalarak %30.84’e düşmüştür. Oysa bu firmalar 2010 yılında, 2009 yılına göre pazar genelinde daha yüksek oranda preform kullanmışlardı.
Listemizin başında yer alan ilk 5 markanın  en çok kullandığı PET ambalaj hacmi, geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da %41.3 oranıyla 0.5 LT’dir. Bu oran geçen yıl için % 35.8’idi.
Oysa ilk 5’in dışında kalan 89 markanın  0.5 LT PET şişe su üretiminin toplam satışlarından aldığı pay; sadece %34’dür. Bu firmaların ağırlıklı olarak kullandıkları ambalaj ise 5 LT ve üstüdür.
1.5 LT PET ambalajlı su ilk 5 firmanın satışlarından % 25 oranında pay almaktayken, 1.5 LT’lik PET şişenin payı 89 firmada ancak  %19.1’dir.İlk 5’den  sonra sıralanan 89 firmada 5.0 LT satışı, tüm satışlardan % 26.9 oranında pay alırken, 2010 yılında bu oran %28.2’ye, 19.0 LT’nin payı ise %6.6’dan % 9.9’a yükselmiştir. Bu rakamlar, ilk 5’in dışında kalan firmaların daha az preform kullanarak daha fazla su sattıklarını göstermesi bakımından önemlidir.


(*)Dış satım dahil Grafiklerde yer alan rakamlardaki küçük farklılıklar yuvarlamalardan kaynaklanmaktadır.
Not:Yuvarlamalardan dolayı rakamlarda ve oranlarda küçük değişiklikler olabilir.
Kaynak göstermek koşuluyla alıntı yapılabilir.

Devam edecek

5 Kasım 2013 Salı

MİDİLLİ



MİDİLLİ

Lesvos Adası

Ne zaman Ayvalık ya da Dikili’ye gitsem ve akşam sonrasıysa vakit, insanda ‘’birkaç kulaçta ulaşırım’’ duygusu uyandıran Midilli'nin davetkar ışıklarını ‘’nasıl olsa çok yakın, her zaman giderim’’ diyerek uzun yıllar görmezden geldim. Ama bu yıl, Dikili’den, emeklilik günlerimi geçireceğim bir’’ kulübecik’’ alınca; ’’ eh zamanıdır’’ deyip yola, pardon denize revan oldum.

Lesvos Adası mı ? O da ne?

Bizim Midilli dediğimiz ada, Yunanca’da Lesvos diye anılıyor. Lesvos sözcüğü size bir şey anımsattı mı  bilemem.  Ama ilk gençlik yıllarımda, Kadim Yunan Tarihine ilişkin okulda aldığım bilgileri yeterli görmeyerek, ders kitapları dışında okuduklarımda ilk kez karşılaştım bu sözcükle…  Hem de İsa’dan önce 600 yıllarında doğan, özgür ve sözünü sakınmayan bir şair olan Afrodit kültü rahibesi Sappho ile birlikte... Soylu bir aileden gelen Sappho ile Lesvos arasındaki bağıntı sadece bu ele avuca sığmaz kadının orada doğmuş olmasından kaynaklanmıyor. Bir çoğunuzun da bildiği gibi Sappho, üzerinize afiyet birazcık tuhaf; yani kendi hem cinsleri ile ‘’halvet olmaktan’’ hoşlanıyor. Bunun güzel dilimizdeki karşılığı sevicilik; yabancı dillerde ise lesbien... Lesbien , Lesvoslu demek… Sappho o kadar ünlü ki; onun  cinsel tercihini tanımlamak için doğduğu adanın adını kullanmış elin adamları. Bu adlandırma Midilli için şans mı, kötü kaderin bir cilvesi mi ? Kararı siz verin.
Gemiden Midilli Genel Görünüm

Yunanistan’ın 3. büyük adası olan Lesvos,  Ayvalık’a Yunanistan Ana Karasından daha yakın. Ayvalık’ın hemen karşısında bulunan Lesvos’un başkenti  olan Mytilini(Midilli),   Lesvos Adası'ndaki kentlerden biridir sadece;  Ada'nın genel adı değil… Neyse; bu kadar tarih ve coğrafya dersi, gezi notları için yeterlidir sanırım.
 Ada’ya,  Ayvalık’tan, Boğazdaki Tur teknelerinin benzeri bir tekne ile 1.5 saatte salimen ulaştık. Otelimiz deniz kıyısında konuşlanmış ve limana yürüyerek 5 dakikalık bir mesafede olduğundan  çantalarımızı otele bırakıp, zaman yitirmeden düştük yola…

Midilli neye ve nereye benziyor?

 Doğal bir liman işlevi gören küçük bir koyu çepeçevre saran Midilli Kenti, biraz Ayvalık, bir tutam Cunda, bir cimcik Bodrum… Kıyıdaki, 4-5 katlı birkaç iş yeri ve oteli bir yana bırakırsak, kentin içindeki evler genel olarak 2 katlı;  duvarları kara taştan örülmüş ve kiremit çatılı… Bu evlerin yapımında kullanılan taşların Ayvalık’ın Sarımsaklı’sından getirildiğini de söylemeden geçmeyeyim. Küçük koyu çevreleyen ‘’kordonun’’ dışındaki yollar, sokaklar dar bile değil; daracık. Kaldırımlar ise neredeyse  bir kişinin yürüyeceği genişlikte. Sokakların çoğu kesme taş ya da taş görünümü verilmiş beton parkelerle döşeli.  Yolların bu özelliğinden olacak, kentteki arabaların tamamına yakını tüm markaların’’minisi’’. Ayrıca motosiklet sayısı da anımsanmayacak kadar…
Sappho

Nerelere uğramalı?

Yukarıda da söylediğim gibi Midilli küçük bir kent. Tüm Ada’nın nüfusunun yaklaşık 100 bin kişiden oluştuğunu öğrendim. Varın Midilli kentinin nüfusunu siz tahmin edin. Küçük koyu çevreleyen Koudouriotou Caddesi ilk göreceğiniz yer olmalı-zaten limandan çıkınca Kent’e o Cadde’den giriyorsunuz. Kentin bu ana caddesi üzerinde cafeler, oteller, araba kiralama işlikleri ve turizm büroları var.Laffe Cafe,Illy, Dimelle , Monkey Bar burada sıralanmış cafelerden bazıları. Eğer gün batımı sırasında buradan geçiyorsanız ; cafelerden birine oturup ,soğuk içeceğinizi yudumlarken , Midilli’ye bir gün için de olsa  veda etmeye hazırlanan güneşin, Ege’nin turkuaz mavisi sularını kızıla boyama serüvenini izleyebilirsiniz. Caddenin hemen yanı başında yer alan küçücük ama bakımsız bir meydanda Sappho’nun insan boyunda bir heykeli var. Adanın adını dünyaya duyuran Sappho için çok daha güzelini beklerdim doğrusu. Koudouritou Caddesi’ne paralel Ermou  Sokağı’nın üzerinde Midilli’nin ve Lesvos Adasının en büyük kilisesi bulunuyor. Midilli’yi tanıtan hemen her fotografta yer alan St.Therapondas kilisesi, karışık karma bir mimari ürünü. Sordum; ‘’ Katolik kiliseleri ile Ortodoks kilise mimarilerinin karışımı melez bir yapı.’’dediler.
St.Therapondas

Yola çıkmışken Midilli’nin dar sokaklarında dolaşın. Kenti gezerken araba kiralamanıza gerek yok. Her yere; plajlarına, kalesine, limanına yürüyerek ulaşabilirsiniz. Kale, erken Bizans döneminde yapılmış;  Midilli, 1462 yılında II. Mehmet tarafından alındıktan sonra çağın Osmanlı Mimarisi özelliği taşıyan binalarla donatılmış. Midilli’ye hakim bir tepeye kurulmuş olan kalenin büyük bir bölümü hala ayakta… Osmanlı’dan kalan tekke,  medrese, hapishane ve hamam onarılmış, kimi yapıların da onarımı sürüyor. Kalenin hemen altında, kente yürüme mesafesinde,  bir kumsal var. Midilli’nin yerlisinin ve kenti görmeye gelen turistlerin buradan denize kolaylıkla girdiği söylendi. Bu kamuya açık kumsalın hemen başlangıcında yüksekçe bir kaideye oturtulmuş, zaferi simgelediğini sandığım bir kadın heykeli var. Buna karşın, heykelin ne amaçla dikildiğini deniz kenarındaki banklardan birine oturmuş yaşlıca bir çifte sordum.
Zafer Anıtı

Heykel, 1911-12 Balkan savaşlarında Türkler’e karşı kazanılmış olan zaferin anısına yapılmış(heykelin yüzünün Ayvalık’a dönük olmasından anlamalıydım). Bu zaferden sonra burada kalan son Türkleri de  kovmuşlar. Heykel’in önemi de buradan geliyormuş falan filan… Ben de’’ haklısın ama 1922’de de biz sizi Anadolu’dan kovup denize dökmüştük, N'aber!'' dedim

Kale
Şimdi diyeceksiniz ki sen Yunanca bilmezsin, İngilizcen ise eh! Adamla İngilizce mi anlaştın yoksa Türkçe mi biliyordu? Kelime Türkçe bilmeyen, İngilizce ile de başı hoş olmayan bu adamla nasıl anlaştım dersiniz?
-Önce elimle heykeli gösterip, kaş göz işereti ile ‘’ne iş ?’’ dedim.
 -Eline cep telefonunu alıp, ekrana 1911 yazdı. Yazdığını bana gösterdikten sonra silip yeniden 1912 yazdı. Hınzır bir gülümseme ile telefonu yüzüme doğru uzatıp, eliyle öyle bir işaret yaptı ki; görme özürlü bile olsanız o işaretin ‘’Türkler’i nasıl yendik ‘’ manasına  geldiğini anlardınız.
-Eee! Tarihsel bir gerçek ; Balkan savaşında Bulgarlarla bir olup bizi yenmişlerdi.
-Başımı haklısın anlamında salladım, telefonu istedim; verdi. Ekrana 1922 yazıp, telefonu burnunun ucuna dayadım. Öteki elimle heykeli işaret ettikten sonra, önüne  gelen topu var gücü ile tekmeleyen savunma oyuncusunu taklit edip, sağ ayağımla topa vurur  gibi yaptım. Birazcık bozulur gibi oldu ama bu da başka bir tarihi gerçek olduğu için zoraki de olsa gülmeye başladı…
Daha sonra sohbetimizi derinleştirdik; döküldü… Türk kadınlarının Yunan kadınlarından daha güzel olduğunu söyledi-hem de karısının yanında. Bizler çok zenginmişiz, biz olmasak bu ekonomik kriz daha da ağır olurmuş, iyi ki Türkler varmış, Ayvalık’ı çok merak ediyormuş ama gitmek kısmet olmamış. vs. vs… Laf aramızda 3 günde Midilli’nin neredeyse yarısını gezdim ama adamın anlattığı gibi bir ekonomik  kriz filan görmedim. ‘’ Stanno Tutti Bene’’ yani…

İtiraf ediyorum/
beni bağrına basanı,kucaklayanı severim/
Güneşin, görkemi ,ihtişamı ve erdeminde/
aşkın payı olduğuna inanırım
Sappho

Ne yemeli?

Midilli’ye gitmeden önce küçük bir araştırma yapıp, nerelerde, neler yiyeceğimizi öğrenmiştim. Bu konuda yazanların tamamı Kalderimi’yi öneriyordu. Turistler için adeta ‘’hac yeri ‘’sayılan burada balık yiyip  uzo içmeyenlere,  mezelerinden  tatmayanlara ‘’derya içre olup derya bilmezler’’muamelesi  yapılacağı korkusuyla eşimle burada bir akşam yemek yedik.
Kalderimi Restoran
Önce mezelerden söz edeyim. Bize sunulan mezelerin tamamına yakını bizim yakada yediklerimizle benzeşiyordu. Bizden olanların kimisi de burada yoktu. Benim en çok hoşuma giden yoğurtlu asma yaprağı dolmasıydı. Ama yaprak dolmasının üzerine konan yoğurtumsu şey bizimkilerden farklıydı. Ben Ruslar’ın smetanasına(taze kaymak ile yoğurt karışımı sos) benzettim. Kabak çiçeği dolması ise gerçekten enfesti.
Deniz ürünlerinden de sardalye ve kalamarı hem taze hem de lezzetliydi. Özellikle kalamarı denemenizi öneririm.
Skala Skaminia

Skaminia Köyü


Araba Kiralama

Eğer Ada'nın başka bölgelerini de ziyaret etmek isterseniz-buraya kadar gelmişseniz mutlaka  ziyaret edin-; araba ya da motosiklet kiralayabilirsiniz.  Hangisi olacağı keyfinize kalmış. Kiralık otoların da tamamına yakını küçük; piyasadaki markaların ''minisi''.  Elbette büyük sınıfta olan arabalar da var ama özel bir nedeniniz yoksa minilerden bir tane kiralamanızı öneririm. Lesvos’un yolları çok dar ve virajlı.  Günlük kira 30 €. Ben iki buçuk gün için 45 € ödedim. Benzinin litresi 1.63 €. Adanın bize bu kadar yakın olması nedeniyle benzinin litresinin bizimle aynı olmasını yadırgamadım doğrusu.
Kagia Kumsalı
Ada'da görülmesi gerekli birkaç yer var bunların en önemlisi ise Molyvos (Molivos). Molivos, hiç durmadan giderseniz; Midilli’ye yaklaşık 2 saatlik mesafede. Ama siz de benim gibi yapın ve yolunuz üzerindeki yerleri geze-göre gidin.
Haydi bismillah!
Midilli’den ayrılır ayrılmaz karşınıza ilk çıkan görülesi yer Pamfilia. Buradaki küçük iskelede durup bir şeyler içip balık yiyebilirsiniz.
Buradan , şifalı suların beldesi Thermi’ye giderken, ana yoldan ayrılıp St.Rafail Manastırı’na giden dar ve virajlı yola saparsanız, zeytin ağaçları arasına gizlenmeye çalışmış Manastırı ve Manastırın içindeki kiliseyi gezebilirsiniz.
Petri Köyü-Bir Kedim Bile Yok
Ben burayı ziyaret ettiğimde, kilisede bir ayin vardı. Hangi dilde ya da dinde olursa olsun ayin dinlemek bana her zaman huzur vermiştir. Hele  ayini yöneten kişinin sesi güzelse… Suyunun kalitesi nedeniyle, Thermi’de özel olarak üretilen  Barbayani Uzosu Lesvos’un en ünlü uzosuymuş. Denedim; haklılar.Thermi’de bir de  Romalılar’dan kalma kemer var; vaktiniz varsa ziyaret edin.Thermi’den kuzeye doğru ilerlerken  deniz sağınızda kalır. İrili ufaklı, kumlusu- çakıllısı bir çok plajı, görüp, fotograf çektikten sonra, yolunuzun üstünde olan Mistegna, Kydonies ve Pedi’ye öylesine bir göz attıktan sonra sahilden ayrılıp, zeytin ağaçları arasında, ancak bir yılanın ilerlerken toprakta bıraktığı izlerle kıyaslayabileceğiniz  dar ve virajlı bir yoldan  Mandamados’a ulaşırsınız. Burası el yapımı seramikleri ile ünlüymüş. Biz, uygun fiyatlı olanlardan birkaç tane aldık.
Mandamados Manastırı
Köylülerden biri, genellikle ikişer katlı taş evlerden  oluşan dar sokaklarıyla bu köyün adının Türkçe ‘’mantas’’ dan geldiğini söyledi. Pek ihtimal vermedim ama köye yaklaşık 6-700 metre uzaklıktaki manastırın tanıtım kitapçığında da benzeri ifadeleri okuyunca ‘’adam doğruyu söylemiş’’ dedim. Dönüşte Türkçe Sözlüğe baktım; anlamını bulamadım. İlginç…
Taxiarches Manastırı ana yolun hemen sağ alt yanında, askeri birliğin sınırlarının bittiği yerde. Öyle ki, dikkate etmezseniz görmeden geçip gidersiniz. Ulu ağaçların altında kurulmuş olan bu manastırın içindeki St. Vasilios kilisesi, şimdiye kadar ziyaret ettiğim hiçbir kilisede görmediğim kadar süslüydü.
Molivos
St.Vasilos Kilisesi
Tavanda, duvarlarda ve neredeyse zeminde  bir karış bile boş alan yok  desem abartmış olmam. Kilisenin içinde bulunduğu bahçe insana huzur veren bir dinginlikteydi. Öyle ki; manastırın girişindeki’’Barbar Türklerin’’ak sakallı, nur yüzlü masum (!) papazları kılıçtan geçirdikleri sırada onlara yardıma gelen eli kılıçlı bir meleğin resmedildiği tablo bile iç huzurumu kaçırmaya yetmedi.
Barbar Türkler(!) Papazları öldürüyor
Manastırı geride bıraktıktan sonra, kuzey-batıya Skaminia’ya yöneldik. Adeta uçakta gibiyiz.  Daracık yolumuzun solu dağ, sağ yanımızda uçaktaymış duygusu veren dik yarlar ve uzaklarda deniz…
Skaminia bir balıkçı köyü.  Balıkçı köyü ama denizden kuş uçumu 2-3 km uzaklıkta ve bir dağ yamacında kurulmuş. İskelesi ise (skala), küçük bir koy ; koyda birkaç balıkçı teknesi,  balık lokantası, hediyelik eşya satan bir dükkan ve Panagia Gorgon adına yapılmış küçük bir kilise... İşte ! bizlere Lesvos’u ziyaret eden hemen her gezginin   balık yememizi önerdiği Skala Skaminia burası… Herkes önerir de biz yemez miyiz?  Lokantanın ad Muria Tou Mirivili. 130 yıllık olduğu söylenen ulu bir dut ağacının altında sıralanmış masalar, masaların arasında dolaşan onlarca kedi ve iştahla deniz ürünlerini atıştıran gürültücü turistler…Gürültücü derken bizimkilerden söz ediyorum. Yoksa; yabancılar sessizce yeyip-içiyor. Barbun, kalamar, salata ve şarap.Yediğimiz içtiğimiz bu. Fiyatlar ehven. Kahvemiz de İstanbul hayranı garsondan…
Polichnitos-Mutsuz Balıkçılar

Skaminia’dan ayrıldıktan sonra batıya yöneldik. Hedefimiz, Türk ziyaretçilerce Mardin’e benzetilen Molivos. Yaklaşık 15-20 dakikalık bir yolculuktan sonra Molivos’a ulaştık. Bir dağ yamacında kurulmuş, kara taştan duvarlı, kırmızı kiremitli evleri üst üste gibi duran daracık parke taşlı deniz kıyısındaki bu küçük kasaba gerçekten Mardin’e benziyor mu? Mardin’e sayısız kez gitmiş biri olarak, bu benzetmeye katılmam zor gibi. Yanlış anlamayın Mardin’de deniz olmadığından değil. Oradaki çok kültürlülüğün getirdiği mistik havayı burada yakalayamadığım için.  Molivos’un tepesin de bir kral tacı gibi duran Lesvos’un 2. Büyük kalesi, 1462 yılında II.Mehmet’in burayı ele geçirmesinden sonra yenilenmiş.1867’deki depremden sonra bir büyük onarım daha geçirmiş. Molivos sahiline sıralanmış balık lokantalarını denemenizi öneririm.
Petri'den Petra'ya Kuşbakışı

Molivos’tan batıya doğru, kolaylıkla denize girebileceğiniz kumsallar Petre kasabasına kadar uzanıyor. Petra, Molivos’a 5-6 dakika mesafede ama alış veriş yapabileceğiniz birkaç dükkan dışında ilginç bir yer sayılmaz; ziyaret etmeniz de olur. Petra’yı dolaşırken, kıyıya birkaç km. mesafede, Petra’nın sırtını dayadığı dağda, Petra’ya tepeden bakan bir köy dikkatimi çekti.  Adı Petri . Parke taşlı sokaklarında üç-beş kedi, yarenlik eden birkaç yaşlı kadın, köyün girişindeki kahvanede  konuşmadan oturan birkaç yaşlı adam ve Petra’nın fotograflık manzarası... İnsanda ‘’zaman burada durmuş’’ duygusu uyandıran, evlerinin kapılarının çoğu kilitli olan bu köy, Lesvos’a gelen turistlerin özellikle tercih ettiği dağ yürüyüşünün de başlangıç noktasıymış.
Vetera Kumsalı
Geceyi Molivos’ta geçirmek isterseniz, kaleyi solunuza alarak sahile doğru 3-5 kilometrelik yolu izleyin.Turistik otellerin bulunduğu Eftalou’ya ulaşırsınız. Burada kesenize uygun geceleme yapabilir ya da bir kaç  gün dinlenebilirsiniz.
Molivıos’tan  tura başladığınız yere Midilli’ye geldiğiniz yoldan da dönebilirsiniz. Ancak size Kalloni üzerinden dönmenizi öneririm. Yol dağlardan geçiyor. Kalloni, denizden 5-6 km uzaklıkta, küçük bir ovada kurulmuş. Balık restoranları ise Skala Kallonis’de. Favori deniz ürünü ise sardalye.
Kalloni’den Vasilika’ya giderken  yolunuz bir tuzladan geçer. Burada kırmızıya çalan tüyleri olan flamingoları görebilirsiniz. Tuzlaları geçtikten bir süre sonra ulu çam ağaçlarının gölgelediği dağ yolunu izleyerek Vasilika’ya ulaşırsınız. Vasilika, Bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanılmış bir yerleşim yeriymiş ama  o günleri anımsatacak her hangi bir şeyin izine  rastlamadım.
St. Therapondas

Vasilika’dan batıya yönelirseniz karşınıza Polichnitos çıkar.Burası bende terk edilmiş bir kent duygusu uyandırdı. Oysa; buraya gelmeden yaptığım araştırmada,  Polichnitos çevresinin önemli bir kaplıca bölgesi olduğunu, 60-92 derecelik suyu ile Kara Avrupası’ndan da önemli sayıda turist ağırladığını öğrenmiştim. Kaplıca sezonunun geçmiş ya da başlamamış olması bu ıssızlığın nedeni olabilir…
Kentte  fazla kalmadan, batıya Polichnitos’un skalasına, yani deniz kıyısına yöneldim.  Skalada birkaç ev , iskelede üç beş  balıkçı teknesi ve anladığım kadarıyla karadaki denizcilere ve yolunu kaybetmiş turistlere hizmet eden bir kahvehane var. Kahvehanede bulaşık suyundan hallice olan çaylarımızı yudumlarken, o günkü avlarından pek memnun olmadıkları yüzlerinden belli olan 8-10 balıkçının tekneden çıkardıkları ağları temizlemelerini izledik. Ağlardan 15-20 kg kadar sardalye çıktı. Etrafta dolaşan kedilerin bile’’ tenezzü etmedikleri’’ sardalyeleri balıkçılar yeniden denize boşaltılar. Birkaç km uzunluktaki kumsalı, sakin ve küçük çakıllı; kafa dinlemek için bire bir.’’Far from the madding crowd’’ bir yer anlayacağınız.
St.Rafail
Skaladan Polichnitos’a oradan da Vetera’ya yöneldik. Yol yine dar ve çam ağaçlarının gölgesinde kara bir yılan gibi uzanıyor. Vetera,  Adanın her yanında gördüğümüz taş evlerden oluşuyor. Kent’in dar  ve parke taşlı sokaklarında dolaşırken, Ada’daki benzerlerinden daha hareketli olduğu ayırdına vardım.  Bir kahvehaneye oturup ‘’Yunan Kahvesi’’ içerken, yanımdaki masada yaşlılar hararetli bir tartışmaya girmişlerdi. Tartışmanın konusu ‘’Türk Kahvesi mi yoksa Yunan Kahvesi  mi daha güzel?’ olsaydı eğer ve ben bu tartışmanın içine atsaydım kendimi;  ‘’kesinlikle Türk Kahvesi daha güzel ‘’derdim. Çünkü o zamana kadar bizim kahvenin lezzetini yakalama umuduyla üç ayrı yerde 3 kez kahve içtim ama sonuç olumsuzdu. Bizimki kahveyse; onların kahve diye içtiği şeyin ne olduğu artık sizin düş gücünüze bırakıyorum. Ha! Burada küçük bir anımsatma yapayım: Kıbrıs Savaşına kadar Yunanlılar, şimdi Yunan Kahvesi dedikleri şeye Türk Kahvesi diyorlarmış. Savaş sonrası bu adı terk etmişler-iyi ki terk etmişler-. Yıllar önce bunu bana,birlikte yaptığımız bir Makedonya ziyareti sırasında İstanbul’da yaşayan ve bir zamanlar müşterim olan Rum kökenli Vangel ağabey söylemişti. Ne demişler her işte bir hayır vardır.
Vetera Lesvos’daki son durağımızdı. Artık elimizi çabuk Tutup Midilli’ye dönmemiz gerek..Çünkü teknemiz 18.00’de kalkıyor.

Nelere dikkat edilmeli?

.Ada'nın para birimi Euro. Euro’nun son zamanlarda TL’ye karşı değer kazanması, bizim için uygun fiyatlı olarak kabul edilen Lesvos’u tatil için öncelikli seçeneklerden çıkaracak gibi görünüyor.
.Halkı, Yunan Anakarası’nda yaşayanlardan farklı, daha köylü gibi. Türkler’e karşı da Anakaradakilere göre daha ılımlılar. Her ne kadar ‘’ vay komşi’’ deyip boynumuza sarılmıyorlarsa da düşmanlık gösterisine de girmiyorlar.
.Oraya hafta sonunu giderseniz, özellikle Pazar günleri açık bir yer bulmanız zorlaşıyor. Akaryakıt istasyonları bile pazar günleri nöbetçi eczane gibi çalışıyor; bir kısmı kapalı. Araba kiraladıysanız deponuz her zaman dolu olmalı.
.Yemekler konusunda sıkıntınız olmaz. Domuz yemiyorsanız garsona söylemeniz  yeterli. Zaten Türk olduğunuzu anladıklarında domuzu adını ağızlarına bile almıyorlar ''velevki'' istek sizden gelmesin...
.Deniz ürünleri bize göre daha ucuz. Sardalye  neredeyse Ada’nın ulusal yemeği.
.Otel fiyatları da katlanılmayacak kadar pahalı değil. Ancak;ödediğim fiyatla kaliteyi karşılaştırdığımda fiyatı fazla gibi geldi bana. Kahvaltılar orta altı.
.Ayvalık’tan Lesvos’a sezonda günde karşılıklı iki sefer var. Biri Jaletur’un, öteki Turyol’un. Her ikisi de Ayvalık’tan sabah saatlerinde  kalkıp akşam saatlerinde dönüyorlar. Dikili’den de yine sezonda, haftada birkaç kez karşılıklı sefer var.Tekneler, birkaç otomobil ya da motosiklet de alıyor.
.Ada'ya sabah gidip akşam dönmek istiyorsanız araba kiralamanız gerekmez. 5-6 saat içinde Midilli’deki görülecek yerleri görürsünüz. Ama birkaç gün kalmak istiyorsanız, söz gelimi 2 gece konaklamanız gerekirse; limanın hemen yanından kiralayacağınız arabayla doğrudan  Kalloni üzerinden Molivos’a gidin,  geceyi orada ya da Eftalou’da geçirdikten sonra doğu sahilini izleyerek dura kalka Midilli’ye gelin. Son gününüzde ise; sabah erken kalkıp Midilli’yi dolaşmadan Batıya, Vetra’ya gidin.Dönüşünüzde ise size kalan 4-5 saatte Midilliyi doya  doya gezersiniz.Yok uzun süreli tatil yapmak istiyorsanız, yazımı yeniden okumanızı öneririm.
.Yollar bakımlı ama arazi yapısı nedeniyle dar.Türkiye’de araç kullanırken zaman zaman unuttuğumuz trafik kurallarını burada anımsamakta yarar var. Ülkeye dönüşünüzde bu kuralları ya siz kendiliğinizden  unutursunuz ya da size unuttururlar; dert etmeyin.
.Lesvos’da 3 gün içinde gezdiğim yerlerin öyküsü bu. Yaklaşık 500 km yol yaptım. 2 gün daha kalıp Ada’nın tamamını dolaşabilirsiniz.Ama bir yerden sonra her yer birbirine benziyor.
.Son söz. Lesvos’a gidilir mi? Eğer benim gibi gezgin ruhluysanız; gidin derim… Ama seçiciyeseniz gideceğiniz yer konusunda, listenizden çıkarın Lesvos’u…


Midilli'de tipik bir sokak

Midilli -Başka Bir Bakış

Midilli

Kale

Molivos

Skala Skaminia

Molivos

Taxiarchers Manastırı