27 Ağustos 2014 Çarşamba

Ambalaj Atıklarının Geri dönüşümü, ekonomiye kazandırılması

AMBALAJ ATIKLARININ EKONOMİYE KAZANDIRILMASININ

GELİŞTİRİLMESİ İÇİN   BEKLENTİLER VE ÖNERİLER(*)


Giriş

Çok kısa bir tanımla, sarar, saklar ve satar diye tanımlayacağımız ambalajın şu ya da bu şekilde yaşamımıza girmesi neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak, Ülkemizde  son çeyrek yüz yılda tüketici tercihlerindeki hızlı değişim, ambalajlı ürüne olan talebi artırmış, artan kentleşme de  artan bu talebe ayrı bir ivme kazandırmış, özellikle perakendecilik sektörünün vaz geçilmez bir  unsuru olarak yaşamımızda önemli bir yer almıştır. Altmışlı- yetmişli yıllarda neredeyse istatistiklerde bile yer almaya,n ancak zaman içinde toplumsal ve ekonomik yaşamadaki  değişimlere koşut  gelişmeler gösteren Ambalaj ve ambalajlı ürün sektörü 2013 yılı itibariyle 16 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşmıştır.2013 yılı itibariyle 3.6 milyar dolarlık bir dış satım gerçekleştiren Türkiye Ambalaj Sektörü,yurt dışından aldığından fazlasını yurt dışına satan bir sektör konumundadır.(1)
Ülkemizde 80’li yıllardan itibaren, ürettiğini tüketerek nispeten kendine yeten, bir başka ifadeyle kapalı bir ekonomide yaşayan köylülerin kentlere göçmesi yeni bir tüketici kütlesi yaratmıştır. Aynı dönemde dünya ekonomisindeki gelişmelere koşut olarak ülkemizde haracama yapabilecek orta sınıfın büyümesi, dolayısı ile ekonomideki ağırlığının hissedilir derecede artırması ve geniş ailelerden daha küçük çekirdek ailelere geçiş, ambalajlı ürünlere olan talebin artmasının önemli  nedenleri olmuştur. Bu bağlamda talepteki bu artış zincirleme olarak ülkemizdeki ambalaj sektörünün gelişmesine yol açmıştır.
80’li yıllar, ambalaj üretiminin dolayısı ile ambalajlı ürün tüketiminin giderek arttığı yıllar olmasının yanı sıra toplumumuzda ‘’ çevre bilincinin’’ yerleşmeye başladığı yıllardır. Çevre duyarlılığının dar bir ‘’çevrenin’’ konusu olmaktan çıkıp giderek kamuoyunun gündemine oturması yine bu yıllarda olmuştur.  Ancak başlangıçta ambalaj atıklarını, çevrede yarattığı görsel kirliliği göz önüne alarak; ‘’olumsuzluk içeren’’ ve ’’bertaraf edilmesi’’ gereken çöp kavramı ile özdeşleştiren anlayış, giderek yerini, ’’ ambalaj atıkları ekonominin ucuz hammadde kaynağıdır’’  anlayışına  terk etmiştir.
Ambalaj atıklarının sanayinin ucuz ve  önemli bir hammadde kaynağı  olarak kabul görmesi, ülkemizde bu günkü anlamda çevre bilincinin oluşmadığı; bir başka deyişle ambalaj atığı çevre ilişkisinin günümüzdeki kadar gündemde olmadığı  60’lı yıllara kadar gider. O yıllarda kentleşmenin yetersizliği, orta sınıfın harcama gücünün bulunmaması, iç üretim yetersizliğiı, yurtdışından hammadde teminin de döviz sıkıntısı nedeniyle güçlükle yapılması, doğal olarak sektörde faaliyet gösteren firmaları atık ambalajları ikincil hammade olarak kullanmak zorunda bırakmıştır. Açık anlatımla, o günlerde sektör için hammadde kaynağı olarak kabul edilen ambalaj atıklarının ekonomiye kazandırılmasında çevreyi korumak güdüsü yer almamıştır.
Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ambalajlı ürün tüketiminin artması, bunun yanı sıra çevreci kaygılar, ambalaj atıklarının sistemli, düzenli ve uzun vadede sürdürülebilir bir yöntemle toplanması için ve kirleten öder ilkesi ışığında 1984 yılında yürürlüğe giren çevre 2872 sayılı çevre kanununa dayanarak 1991 yılında çıkarılan katı atıkların kontrolü yönetmeliği ve 2004 yazında çıkarılıp 2005 yılında yürürlüğe giren Ambalaj atıkların kontrolü yönetmeliği ve bunu izleyen 2008 ve 2011 yönetmelikleri de yine  kirleten öder ve kaynağında ayrı toplama felsefesi üzerine bina edilmiştir.  (24.8.2011 tarihli yönetmelik madde5/e).
O günlerden bu güne, bu alanda önemli mesafeler kat edilmiş olmasına karşın ambalaj atkılarının mevzuatın ruhuna uygun ve etkin bir şekilde toplanması ve aynı etkinlikte ekonomiye kazandırılması hususunun,  sisteme paydaş olan kesimleri tam anlamıyla tatmin ettiği söylenemez. Bu konunun ana paydaşları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı şemsiyesi altında piyasaya sürenler(onlar adına yetkilendirilmiş kuruluşlar YK), Belediyeler ve  lisanslı firmalardır(LS).
Zaman içinde,  paydaşların yönetmeliği yorumlamada bir oydaşma sağlayamadıkları ortaya çıkmış bu da bazı aksaklıklara yol açmıştır.Bu nedenle Ambalaj Atıkları  Kontrolü Yönetmeliğinin farklı yorumlara olanak tanımayacak şekilde açık ve sade olarak yeniden düzenlenmesi gereklidir.

Ne yapmalı
Ambalaj Atıklarının toplanıp, ayrılıp ve hammadde olarak ekonomiye kazandırılması sürecinde şimdiye kadar ortaya çıkan aksaklıkların giderilmesi için yapılması gerekenler, aşağıda açıklanmıştır.
 Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca (Bakanlık)toplama ayırma  ve geri dönüşüm tesislerine verilen lisanslar yeniden gözden geçirilmeli, 24.08.2011 tarihli yönetmeliğin 28 ve 29. Maddelerindeki koşulları yerine getirmeyen firmalar belirlenip, bunlara anılan yönetmeliğin ilgili maddelerindeki koşullara uyum sağlamaları için belirli bir süre verilmeli, bu süre içinde yönetmelikçe istenen koşulları yerine getirmeyen firmaların lisansları iptal edilmelidir.
Bizdeki bilgilere göre an itibariyle lisanslı firma sayısı  835’tir(402’si TAT,433’ü GDT). Bu alanda faaliyet gösteren firmaların anılan yönetmeliğe uygun koşullarda faaliyet gösterip göstermediklerinin denetimi ya da en azından ‘’takibi’’  konusunda Bakanlığın yanında, bu firmaların üyesi olduğu derneklere de görev üstlenmelidir.
 Bakanlık, lisans verdiği ya/ya da lisanslarını yenilediği toplama ayırma ve geri dönüşüm tesislerini etkin bir şekilde denetlemelidir. Bu denetim toplama, ayırma ve geri kazanım sistemi için elzemdir.
Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’nin(2011) 8. maddesi , belediyelerin  görev  ve yetkilerini her hangi bir yorum gerektirmeyecek  bir şekilde açıkça belirmesine karşın , mevcut 1315 belediyenin(2014)  yaklaşık 200-210’u bu yönetmeliğin kendilerine yüklediği görevi yerine getirme ve yetkileri uygulama konusunda hassas davranmaktadırlar. Bir başka deyişle sistem içerisinde olması gereken belediyelerin ancak %16’sı  ‘’ambalaj atığı yönetim planına’’ sahiptir. Belediyelerin İçişleri Bakanlığına bağlı olması, yönetmeliğin amir hükmüne karşı,‘’atık yönetim planı’’ olmayan belediyeler üzerinde Bakanlığın herhangi yaptırım uygulaması için bir engel oluşturmaktadır. Bu nedenle ya mevcut yönetmelik uygulanmalı ya da yeni bir düzenlemeye giderek sistem içinde olmayan belediyeler sisteme içine alınmalıdır.
Bu gün Çevre ve Şehirlik Bakanlığı’na yetkilendirimiş kuruluşlar aracılığı ile belgelendirme yapan firma sayısı yaklaşık olarak 3500 adettir. Buna karşın Maliye Bakanlığında vergi numarası almış firma sayısı ise 70 bin civarlarındadır. Bu firmaların bir bölümünün, anılan yönetmeliğin 18 maddesinin 11. bendine göre yıllık 3 tonun altında ambalajlı ürün piyasaya sürdüğü için yönetmelik kapsamına girmediği, bir kısmının da’’mükerrer kayıt ’’ olduğu kabul edilse bile önemli sayıda firmanın, piyasaya sürdüğü ambalajlı ürün miktarı nedeniyle yönetmelik kapsamına girdiği halde belgelendirme yapmadığı bilinmektedir. Kirleten öder ilkesi ile hareket eden, belgelendirme yapan ve bunun karşılığında belli harcamalara katlanan çevre ve çevre sorunlarına duyarlı firmalar,  ayni işi yapan ama yönetmeliklere uymayan firmaların haksız rekabeti ile karşı karşıyadır. Bu konuda Bakanlığa önemli işler düşmektedir. İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüklerinin sorumluluk alanları içinde yer alan ve bu yönetmelik kapsamında tanımlanan (madde 11) firmaları belirlemesi ve kayıt altına alması ile bu sorun çözümlenecektir. Hatta bu konuda radikal bir adım atarak, anılan yönetmeliğin 18. Maddesinin 11. bendinde getirilen yıllık 3 ton olan alt sınır tümüyle kaldırılmalı ambalajlı ürün piyasaya süren firmalar sürdükleri her kg için önce bildirimde bulunmalı sonra da belgelendirme yapmalıdır.
Bu gün ülkemizde ambalaj atıklarının toplanmasında ikili sistem uygulanmaktadır. Yani cam için ayrı, öteki ambalaj malzemeleri için (kağıt- karton, metal, plastik, kompoziit vb). Bu sistemde toplanan ambalaj atıkları daha sonra ayırma tesislerine gelip orada ayrılmaktadır. Ancak ‘’diğerleri’’içinde yer alan kağıt-karton, plastik, metal ve kompozitler,  bu tesislere karışık olarak geldiği için kaliteleri düşmekte,  fire oranı artmakta ayırma için fazladan zaman ve para harcanmaktadır. Kaynakta üçlü ayırma sisteminde ise cam, kağıt-karton ve diğerleri olmak üzere ayrı toplama yapılmaktadır. İlk yatırım maliyeti ikili toplamaya göre bir miktar yüksek olmasına karşın, bu sistem çalıştığında ambalaj atıkları kısmen kaynakta ayrılacağı için ayırma tesisindeki adam/zaman maliyeti düşecek, fireler azalacak,  ayrıca geri dönüşüme gönderilecek atığın kalitesi yükselecektir.
Görev ve yükümlülükleri  Ambalaj  Atıklarının Kontrolü Yönetmeliğinin 8. Maddesinde düzenlenen Belediyeler ‘’evsel atık’’ ve ‘’ambalaj atığı ‘’ ihalelerini birlikte yapmaktadırlar. Ancak bu uygulama, ambalaj atıklarının etkin bir şekilde toplanması  sağlamamıştır. İhaleyi alan lisanslı firmaların bir çoğu evsel atıklar üzerinde yoğunlaşmakta, ambalaj atıkları ise ekonominin önemli bir ‘’hammaddesi’’ olmasına karşın çöplerle birlikte çöp toplama alanlarına gitmektedir. Bu nedenle etkin bir ambalaj atığı toplamasını sağlamak için ‘’evsel atıkların’’ ve ‘’ambalaj atıklarının’’ toplanması için ayrı ayrı ihaleler yapmalı, ihaleyi alan LS’nin ambalaj atıklarını toplayacak bir başka LS’yi taşeron olarak kullanmasına olanak sağlanmalı ve bu ihalelerin, ihaleyi alan firma/firmaların yatırım yapması için en az 3 yıllık süreli olması sağlanmalıdır.
Bakanlıkça 22.10.2012 tarihinde yayınlanan ‘’Usul ve Esaslarda’’ belirlenen toplanan ambalaj atığının miktarını o kentin nüfusuna göre belirleyen ‘’eş değer nüfus ölçütü’’ gözden geçirilmelidir. Eşdeğer nüfus ölçütünde kentin gelişmişliği, kişi başına düşen yıllık geliri, tüketim alışkanlıkları vb. ölçütler dikkate alınmamıştır. ENÖ yaklaşımı, nüfusları aynı ya da bir birine yakın olan iki ayrı kentte ambalajlı ürün tüketiminin, sosyal, kültürel ve ekonomik farklılıklara karşın aynı miktarda olması varsaymaktadır. Söz gelimi Muğla’nın Bodrum ilçesi ile Mardin’in Artuklu ilçesinin nüfusları bir birine yakındır( 2013 yılı itibariyle Bodrum 140 bin Artuklu 148 bin). Ancak Bodrum’un tüketim alışkanlığı, ekonomik, sosyal ve kültürel yapısı çok farklı olmasına karşın Usul ve Esaslar, her iki kentte de çıkan evsel atığın % 20’sinin ambalaj atığı olarak kabul edilmektedir. Oysa Bodrum’un kişi başına düşen yıllık geliri, tüm Muğla ili dikkate alındığında yaklaşık olarak 20.500 USD, Artuklu’nun kişi başına düşen yıllık geliri, tüm Mardin ili dikkate alındığında ise yaklaşık 7.500 USD’dir. Sadece bu kişi başına düşen yıllık gelir dikkate alınsa bile Bodrum’dan çıkacak olan ambalaj atığı miktarının Artuklu’dan çıkan ambalaj atığından çok daha fazla olacağı açıktır.Böyle olmasına karşın, Bodrum’da üretilen/tüketilen ambalaj atığı miktarı ENÖ’nüne belirlediği miktarın üzerine çıksa da ki çıkmaktadır, bu fazla miktar belgelenemediği için yok sayılmaktadır. Bu da Yönetmeliğin felsefesine ters düşmektedir.
Sokak toplayıcıları konusu, Yönetmeliğin özünü oluşturan ve 1. Maddesinde hayat bulan’’kaynağında ayrı toplama’’ sisteminin işleyişinin önünde yıllardır ortadan kaldırılamayan bir engel olarak durmaktadır. Buradaki en önemli sorun; lisanslı firmaların ihale sonucu aldıkları bölgelerde ‘’sokak toplayıcılarının’’ yürürlükteki yönetmeliğe aykırı  toplama yapmalarıdır. Gerçekte sokak toplayıcılarının atık kutularından aldıkları ambalajlar şu ya da bu şekilde geri kazanılmaktadır. Ancak bu atıkların tamamına yakın bölümü kayıt dışı, yani yasal bir belgeye dayanmadan el değiştirdiği için belgelendirmede kullanılamamakta dolayısı ile yetkilendirilmiş kuruluşlar kendilerine devredilen yükümlülükleri tam anlamıyla yerine getirmekte güçlük çekmektedirler.
Önemli miktarda ambalaj atığı toplayan sokak toplayıcılarının yapılacak bir mevzuat değişikliği ile mevcut sistemin önünü tıkamadan sistem içine alınmaları gerekmektedir. Konuyla ilgili olarak ÇEVKO son 4-5 aydır, Bakanlığın, Belediyelerin ve sokak toplayıcılarının katıldığı toplantılar düzenlemekte ve bu konuda sistemin işleyişini bozmadan paydaşları ile birlikte bir çözüm üretmeye çalışmaktadır.
Herşeyin başı ve sonunun eğitim olduğunu uzun tümcelerle açıklamaya gerek yoktur. Etkin bir toplama ve geri dönüşümün sağlanabilmesi için ana okullarından başlayarak sürdürülebilir çevre politikaları özelinde tolumun her kesimi için eğitim yapılmalıdır.Özellikle 4+4+4 diye formüllendireceğimiz eğitim sistemimizin ilk 4’ünün son yılında, derslerin arasında, zorunlu çevre  dersi de yer almalıdır.
Aslında konu sadece okullara zorunlu çevre dersi konmakla da tek başına çözümlenemez.
Tv’lerde çevre ve geri dönüşüm ile ilgili programların sayısının arttırılması,dizi senaryolarına dönüşüm ile ilgili metinler eklenmeli, yemek programlarında atık kutuları yer alıp, geri dönüşüm mesajları verilmelidir.
Çağın teknolojisi kullanılarak, sistemin paydaşlaraı SMS ile tüketicileri bilgilendirmelidir.
AVM, önemli cadde,sinema, havaalanı gibi tüketicilerin fazla olduğu yerlerde gerilla pazarlama (1) tekniği uygulanarak insanların dikkati çekilmelidir.
YK’lar ve belediyeler işbirliğine giderek tüketici danışma ve bilgilendirme için çağrı merkezleri oluşturmalıdır.

Bilgilendirmede sistem paydaşları, SMS ile çevre odaklı mesajlar yayınlamalı,Toplumun her kesimi(üniversiteler ile radyolar , televizyonlar, kısaca iletişim sektöründe yer alan her kurum ve kuruluş bu çalışmalarda yer almalıdır.

 Aksayan yönlerini belirtmeye çalıştığımız çevre ile ilgili çalışmaların tek bir elden yürütülmesi, sistem paydaşlarının etkin denetiminin yapılması, sürdürülebilir çevre politikalarının uygulanması için Bakanlıktan bağımsız özerk bir’’ Çevre Ajansı’’ kurulmalıdır.


Son söz
Sağlıklı, ekonomik, ve sürdürülebilir çevre için Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu kavramına bir de Genişletilmiş Tüketici Sorumluluğu kavramını eklemek gerekir .
------------
(*) Bu yazı Recycling INDUSTRY Dergisinin Ağustos 2014 tarihli 83.sayısında yayınlanmıştır.
(1) Ambalaj Sanayicileri Derneği İnternet Sitesinden alınmıştır.
(2)Gerilla pazarlama kısaca, değişik, eğlendirici, şaşırtıcı yöntemler uygulayarak tüketicinin dikkatini çekmek için küçük bütçelere büyük hayalleri gerçekleştirme tekniğidir.