21 Eylül 2014 Pazar

Tavuk Ticareti



TAVUK TİCARETİ

>Yıl 1959. Şimdi hayatta olmayan, aynı adı taşıdığım dayım, askerden gelmiş ve henüz bir işe girmemişti. Babam ona bir iş ayarlıyacağını ama işe girmek için bir kaç hafta beklemesi gerektiğini söylemişti. Ancak dayım, devamlı bir işe girinceye kadar geçici de olsa bir iş yapmak istiyordu. Babam,<- al="" anlamam="" ben="" bir="" bulaca="" day="" de="" dedi.="" dedi.tavu="" eni="" g="" halde="" hi="" i="" in="" inden="" k="" m="" masas="" n="" nda="" nereden="" rd="" re="" s="" sa="" sadece="" sand="" sat="" stelik="" tavu="" tavuk="" te="" u="" yemek="" yi="" z="">Babam,
''Tavuk işi kolay. Çörten'e gider, benim selamımı söyler, istediğiniz kadar tavuğu uygun fiyatla alabilirsiniz.'' Başıyla beni işaret edip,''Yaşar da bu konuda sana yardımcı olur, köyde herkesi tanır o'' diye ekledi.''Tamam tavukları aldık da onları;nerede, nasıl satacağım?''>-'' Pazar günü kanalın üstündeki pazar yerine götürürsünüz, Yaşar- beni kastediyor- bu işleri iyi bilir, tavukları o satar, sen de başında durursun''>Dayımın kafasının bu işe pek yatmadığını hissettim. Ama askerden yeni gelmiş, paraya da ihtiyacı var, en önemlisi emir büyük yerden... Bana gelince; babamın benim hakkımda söyledikleri gururumu okşadı. Dayıma kılavuzluk edip onu köye götürecek ve hiç tanımadığı kişilerle tanıştıracağım. Birdenbire büyüdüğüm duygusuna kapıldım.Ertesi sabah babam bizi erkenden uyandırdı. Dayıma bir miktar para verip bizi yolculadı.>Çörten'e otobüs yok! Oraya,;köylere yük ve yolcu taşıyan kamyonla gideceğiz. Kamyon, Taşköprü'nün doğu yakasından kalkıyor. O yıllarda, bu gün ''doğa sever insanımız'' tarafından Sarıçam'a kadar kovalanmış olan çam ormanı, Adana'nın burnunu dibinden, hemen Buruk Köyünü geçer geçmez başlıyordu...>Kamyonumuz çam ağaçları arasından ilerliyor. Ben tanış köylülerle konuşuyorum.Yol, iyi- kötü asvalt. Ancak Handeresi'ni bir kaç kilometre geçtikten sonra kamyonumuz köy yoluna saptı. Yol toprak. Kamyonun kasasında yolculuk ettiğim için, Çörten'e varıncaya kadar tozdan adam oldum. Benimle birlikte kamyon kasasında yolculuk eden köylüler ise bu durumdan pek şikayetçi değiller; dayım da öyle... Çünkü o , babamın, köylüler arasındaki itibarından dolayı olacak şöförün yanında yolculuk ediyor.
Köye varınca doğrudan babamın dayısının evine gittik. Beni alay-ı vala ile karşıladılar. Çünkü son bir kaç yıldır yaz tatilimin bir bölümünü  onların yanında geçirdiğim için beni yabancılamazlar, çocukları gibi severlerdi.
Kısa bir hoş beşten sonra sebebi ziyaretimizi anlattım.
''Hallederik'' dedi babamın dayısı Göv E'met( Gök Ahmet). Ahmet amcanın gövlüğü gözlerinin maviliğinden geliyor.
-''Şindik bizim oğlanlarla köye habar salarım, sen maraklanma  Yaşarım.'' Sonra tahtın'' çardak'' uzakça köşesinde, sohbete katılmadan oturup bizi izleyen çocuklarına seslendi.

''Mus'dava, İsmiyal, Süleymen gopun (koşun), gonşulara habar salın Havız(babamın lakabı, sesi güzel olduğu ve güzel gazel okuduğu için Hafızdı) Emmim tavuk alacağımış deyin'' dedi.

Mustafa, İsmail ve Süleyman köye dağılıp heber vermek için yekinirlerken(davranırlarken) Dayıma,
-''Dayı ben de onlarla gideyim mi?'' dedim.
-''Yok sen burada kal !''
Dayımın, kesin bir dille
''Sen burada kal' demesinin gerekçesini; onun hayatında ilk kez gördüğü insanlarla baş başa kalmak istememesinden kaynaklandığını düşündüm. Ne de olsa dayımla babamın dayı tarafının aralarındaki tek ortak nokta bendim ve sohbet benim üzerinden sürüyordu. Bir şey demedim ama aklım, köyü kapı kapı dolaşıp tavuk alacağımızı haber veren çocuklarda kaldı.

Tavukların pazarlığını babamın dayısı yaptı. Büyüklüklerine göre  125 kuruş ile 2 Tl arası ödeme yapıp yaklaşık 50 kadar tavuk satın aldık.  Tavukları- bu arada aralarında horoz da vardı-ayaklarından bağlayıp ahıra alt eve koyduk. Adana'ya sabah namazı ile birlikte hareket edecek  kamyonla gidecektik.
Bizi konuk odasına aldılar. Tabanı halı ve kilimlerle kaplı olmasına karşın odanın altı ahır olduğu için içeriye gübre kokusu sinmişti. Ben alışkınım, ama dayım kent çocuğu; hava biraz serince olmasına karşın tahtta yatmak istediğini söyledi. Öyle de yaptı.
Sabah ezanından önce uyanıp son hazırlıklarımızı yaptıktan sonra tavukları kamyona yükledik. Ver elini Adana...

Dayım amma da unutkan olmuş

Adana'ya ulaşır ulaşmaz, tavukları bir at arabası  ile pazar yerine getirip, pazarın hemen girişinde sergilemeye başladık.
Pazar yavaş yavaş hareketlenmeye başladı.
Ben başladım bağırmaya.
-''Tavukkk, tavukçu geldiii, tavukçuuu!!!
İşte ilk müşterimiz!
Adamın yanında ben yaşta bir oğlan var. Önce tavuklara bir göz gezdirdi. Bir kaçının etini budunu yokladıktan sonra birini eline alıp,
- Bu kaça ?'' dedi dayıma. Dayım,
-Size 4 lira olur!
-''Valla 3 liraya verirsen alırım.''
''Olmaz arkadaş, onun maliyeti zaten 3 lira, siftah olsun diye 4 dedim.''
''Üç lira mı? dayım şaşırdı galiba? Gayet iyi hatırlıyorum biz onu bir buçuk liraya almıştık''
Hemen atıldım!
''Dayı biz onu 3 liraya değil, bir buçuk liraya  almıştık''
Dayımın bir şey söylemesine fırsat kalmadan ilk müşteirmiz,
-''Ne demişler? Çocuktan al doğru haberi demişler... gel 3 lira yap şunu.
Dayım hafifçe bana döndü, derice bir nefes alıp verdi.Bana bir şey demeden, adama dönüp,
''En son 3 buçuğa bırakırım'' dedi.
Neticede 3 lira 25 kuruşa anlaştılar.
Pazar kalabalıklaştıkça ben daha iştahlı bağırıyorum. Dayım hiç konuşmuyor. Müşteriler art arda geliyor, çoğunluk alıcı.
''Bu kaça?''
-''Beş''
-''Sabah pazarı, gel şunu dört yap, hem siftah etmiş olursun.''
''Sağol ama siftahı ettik hemşerim. Beşten aşağı olmaz, zaten bunun  maliyeti  4 lira.
''Hay allah dayım gene kaça aldığımızı unuttu'' Hemen yardımına koştum, tüm saflığımla;
''Dayı hatırlasana biz bunu 2 liraya almıştık, unuttun galiba.''
Az önceki sahne bir kez daha yinelendi. Dayım hafifçe bana döndü, derince bir nefes alıp verdi. Sonra adama dönüp en son 4 buçuk olur dedi; 4 liraya anlaştılar.
Aynı sahne bir kaç kez daha yinelenince; dayım kızgınlığını belli etmemeye çalışarak, hafifçe öksürdü.
'' Yaşar sağol ! Ben işi kaptım. Hadi sen şimdi eve git. Yoruldun yeğenim, ben de bir iki saate kadar gelirim'' dedi.
Yolda düşündüm. İnsanlar ne kadar da unutkan oluyorlar. Bazen ninem,'' bana bir şey sormayın ben dün ne yediğimi unutuyorum'' derdi. Hadi o yaşlı bir kadın, dayıma ne oluyor?
Ellerimi cebime sokup, ıslıkla o günün moda şarkılarından biri çalıp, arada bir sekerek eve geldim.
Babam balığa gitmiş, annem kardeşlerimle meşgul. Kimse''ne oldu neden erken geldin'' diye sormadı, ben de anlatmadım. Hemen kümese koşup önce dövüşçü horozumu, sonra da tavuklarımı bahçeye çıkarıp, yemledim.
.........
Dayım akşama doğru geldi. Ardından da babam.
-''Valla enişte Yaşar olmasaydı bu işi beceremezdim. Doğrusu çok iyi satıcıymış kerata.
Babam dayımın sözlerindeki kinayeyi anladı mı, anlamadı mı bilmiyorum.
-''Sana demiştim''dedi kısaca. Sonra dayımın askerliğinden konuşmaya başladılar.

O gün dayım kimseye çaktırmadan bana göz kırpıp, hizmetlerimin(!) karşılığı olarak 5 lira verdi.
.......
Kıssadan hisse: Bir malın alış fiyatı maliyetin sadece bir parçasıymış. Bunun finansman gideri, nakliyesi, harcanan emeği vb. maliyeti oluşturuyormuş.
Zamanla öğreniyor insan.


.


5 Eylül 2014 Cuma

Karlovy Vary



KARLOVY VARY-KARLSBAD

Bu güne dek, her birinin kendine özgü yanı olan yüzlerce kenti gezdim, dolaştım. Bana,
-''Onca yer dolaştın. Bunlardan en çok nereyi daha çok sevdin'' diye sorduklarında, yanıtım her zaman
-''Salzburg'' olurdu.
Bu yanıt, Slazburg'u görmüş olsunlar ya da olmasınlar, çoğu insanı şaşkınlığa düşürür,
-''Floransa, Londra, St.Petersburg, Barselona ya da Prag değil de neden Salzburg?'' derlerdi. Soranlara, bunca kent arasından neden Salzburg'u öne çıkardığımı anlatmakta her zaman zorlandım. Salzburg nereden baksan, Salzach Irmağının iki yakasında kurulmuş küçük bir Avusturya kenti... Onca kentin arasında ilk tercihim olan bu kentte beni çeken şey, turistik bir yer olması mı, iklimimi, doğasım, yoksa tarihi yapıları mı? Belki hepsi... Ama asıl neden; mütevazı bir hayranı olduğum Mozart'ın doğduğu kent olması. Diyeceksiniz ki;
-''Kardeşim! Mozart orada  doğdu ama 6 yaşında oradan ayrılıp, asıl ününü ölünceye kadar kaldığı Viyana'da yaptı.''
-''Bu söze söyleyecek mantıklı bir yanıtım yok. Ama şunu söylemeden geçmeyeceğim: Aşık olduğunuz kadın dünyanın en güzel kadını olmayabilir.''
-----
Daha önce 2 kez Prag'a gelmiş ama Karlovy Vary'i görmek kısmet olmamıştı. Bu güne dek oraya ilişkin bildiğim tek şey; Mustafa Kemal'in 1918 yılında, azan böbrek ağrılarına şifa aramak için buraya gelmiş olmasıydı. Bayram tatilinde katıldığım Orta Avrupa turunun Prag ayağın da Karlovy Vary'in de olması, hakkında bilgi sahibi olmadığım bu kenti görmem için bulunmaz bir fırsattı.

Kraliyet tacındaki küçük ama en kıymetli taş...
Karlovy Vary, Prag'a 130 km mesafede... İrili ufaklı yerleşim yerlerinin,  biçilmeye hazır arpa, kolza ve ilk kez gördüğüm şerbetçi otu tarlalarının arasından geçip, ormanlarla kaplı bir tepeden, kentin yer aldığı vadiyi ikiye bölen, parlak ve duru gün ışığı altında gümüşi renkli bir yılan gibi kıvrılarak akan Temple Irmağı ve onun her iki yakasından başlayıp, vadinin yamaçlarında yer alan yapıların görünümü, daha şimdiden bizleri orada nelerin beklediği hususunda ipucu veriyordu.
Hotel Karlsbad- Mustafa Kemal'in Kaldığı Otel


Otelde Mustafa Kemal Adına Konan Plaket
Hemen her kentin, çoğu efsane olan bir kuruluş öyküsü olur da Karlovy Vary'in olmaz mı?
Kutsal Roma Germen İmparatoru ve Çek Kralı IV. Karl av meraklısıymış. Bir gün kentin bulunduğu bu bölgede avlanmak için peşine düştüğü geyiklerin sıcak bir suyun etrafında toplaştıklarını görmüş. Hava soğuk, su sıcak... Kral'a da suya girmek düşmüş. Suyun dinlendirici özelliğini keşfeden av yorgunu Kral,
-''Tiz buraya bir kent kurula ve adına da Karslbad dene !'' demiş olmalı ki 1375 yılında Karlsbad(kralın banyosu) olan bugünkü Karlovy Vary kurulmuş. Karlovy Vary, kurulduğu günden bu güne Avrupa'nın en önemli kaplıca kenti olma özelliğini korumuş. 
IV.Karl'ın Av Sahnesi-Colonnade-Bakır Levha


Otobüsümüz kente bir kaç km kala durdu. Oraya ya yürüyerek 15-20 dakikada ya da ring yapan kamu taşıtı ile bir kaç dakikada gidebilirmişiz; seçim bizim. ''Vakit her yerde olduğu gibi Çek Cumhuriyetinde bile nakittir'' deyip kamu taşıtını yeğledik. Kente girdiğinizde bizi karşılayan ilk büyük bina, 1918 yılında Mustafa Kemal'in savaş sırasında azan böbrek ağrılarına umar olur diye gelip kaldığı Karlsbad Plaza oteliydi. Otelin giriş kapısının hemen yanında Türkiye Cumhuriyeti'nın Kurucusu Mustafa Kemal anısına bir plaket koymuşlar. Ayrımsız, bizimle birlikte tura katılan herkes o görüntüyü fotografladı. Çekler işini biliyor doğrusu...
Tepeden Karlovy Vary


Yavaş adımlarla kent merkezine doğru yürüyoruz. Rehberimiz Karlovy Vary hakkında ne biliyorsa anlatıyor; kulağım onda, çevreyi hayranlıkla izliyorum. Anlatımı ilginç, Karlovy Vary, daha ilk adımlarınızda sizi sarıp sarmalıyor...Kendimi anlatılanlara ve çevrenin güzelliğine öyle bir kaptırmışım ki; fotograf çekmeyi bile unutmuşum. Olsun; öğleden sonra rehbersiz serbest zamanım olacak, o zaman doya doya fotograf çekerim.


Market Colonnade ve Anıt




Rahberimiz anlatmayı sürdürüyor:
Volkanik bir bölge olduğu için burada sıcaklığı 40 ile 72 santigrat derece arasında değişen kaplıca suları varmış. Colonnade denilen sütunlubinalardan çıkan bu sular, deri hastalıkları da dahil bir çok rahatsızlıklara iyi geliyormuş. İçildiğinde ise; tüm sindirim sisteminizi ''sıfırlıyormuş''. Kentin ortasından akan nehirde her yıl kano yarışları yapılırmış. Her yılın temmuz ayında ise uluslararası film festivali... Hatta burası geçmişte birkaç filmde doğal plato olarak bile kullanılmış. Eğer kışın gelinirse; buraya pek uzak olmayan kayak merkezinde kayak yapma olanağı da varmış. Rus Çarı l. Petro (hani bizim deli payesi verdiğimiz Ruslarınsa büyük sıfatıyla andıkları Petro), Karl Marx,Mozart, Gogol, Beethoven, Hitler, Nazım Hikmet, Freud  ve daha nice ünlü, yaşadıkları dönemde buranın müdavimleriymişler. Her otelde şifalı su yokmuş, eğer kaldığınız otelde kaplıca suyu yoksa ''kürünüzü'' şifalı suyu olan başka bir mekanda yapabilir, yol boyu sıralanan 12 adet çeşmeden de bir yandan kenti dolaşırken öte yandan ''hayrat'' şifalı su içebilirmişsiniz.
Temple Irmağı ve Kent

'' Mışla'' biten sözcüklerin ardı arkası kesilmiyor. Bir süre sonra grubu, rehberimizle baş başa bırakıp eşimle yavaş yavaş onlardan ayrılıyoruz...
Karlovy Vary muhteşem bir kent. Yazılarımda bir yerden söz ederken zaman zaman muhteşem sözcüğünü kullanırım. Ama Karlov Vary'' muhteşem '' sözcüğünü gerçekten hak ediyor. Karlovy Vary'n eşsiz güzelliklerle yoğrulmuş manzarasını, kenti ikiye bölen ırmağın üzerindeki köprülerden birinin korkuluğuna dirseklerinizi dayayıp, ya da hemen kıyısında bulunan ''banklara'' oturup, zamanın nasıl geçtiğini anlamadan sindire sindire izleyebilirsiniz.


Kentte 2014 yılı itibariyle 56 bin kişi yaşıyormuş. Ama çevremizi kuşatan binaların neredeyse tamamına yakını hediyelik eşya dükkanı, restoran, kristal avize satıcısı, mücevheratçı ve kafelerden oluşuyor. Peki halkım nerede yaşıyor? Karlovy Vary halkı kentin biraz dışında ikamet ediyor. Çünkü kent merkezindeki daireler 'yaşamak' için çok pahalı. 
BU Kış Kentinde Hurma'nın Ne İşi Olabilir ? Hurmalar Palet Üstünde, Kışın Seraya Taşınıyor


Nereleri gezebilirsiniz
Ziyaret ettiğim bir çok kenti anlatırken genelde bu başlığı kullanırım:''Nereleri gezebilirsiniz''. Bu kez Karlovy Vary'de şurayı gezin, burayı dolaşın diye önerilerde bulunmayacağım; kısaca Karlovy Vary'i yaşayın diyorum.


Alışveriş
Buraya, Prag'dan bir rehber eşliğinde geldiyseniz; rehberiniz sizi uyarıp,
'' Prag pahalı bir kenttir. Alışverişinizi Karlovy Vary'den yapın, karlı çıkarsınız'' demiştir mutlaka...
Market Colonnade-MimarlarıHermann Helmer ve Ferdinand Fellner - İsviçre Şale Evlerinden Esinlenilmiş

Biz de bu uyarıya kulak vermiş ve alışveriş duygumuzu Karlovy Vary'de tatmin etme kararına varmıştık.
.Çek Cumhuriyeti denince akla ilk gelen Bohemya Krıstalidir. Eh! Karlovy Vary'de Bohemya'nın başkenti olduğuna göre kristal almak için en uygun yer burası olmalı. Kristal'den pek anlamam; ilgimi de çekmez ama kristalin vatanına gelip de ona ilişkin bir şeyler bir şeyler yazmayınca da olmaz. Bu nedenle geziye Tarsus'tan katılan ve kristal almak isteyen bir arkadaşa,
''Fiyatlar nasıl, buradan almaya değer mi ?'' diye sordum.
'' Fiyatlar, Türkiye'den en az %30 daha ucuz'' dedi.''
Burada Kristal satan, aralarında Türkler'inde sahip olduğu bir çok dükkan var. Ben Türklere ait dükkanlardan alış veriş etmenizi öneririm. Sakın, bu öneriyi milliyetçi duygularla yaptığımı sanmayın. Türklere pazarlık yapmak daha eğlenceli...
Mill Collanade

.Granat taşı(Lal), Çek Cumhuriyetini ziyaret eden hemen her kadının satın aldığı kızıl kahve renkli bir taşmış. Karlovy Vary'de mücevher satan dükkanların vitrinleri bu taşlardan yapılmış takılarla dolu;kolyesi, küpesi, bileziği, yüzüğü...Her şey granattan... Ben tezgahtarın yalancısıyım; ''özellikle akrep, aslan ve koç burcunda olanlar bu taşlardan yapılan takıları kullandıklarında, bedenlerindeki negatif enerji pozitif enerjiye dönüşür, yaşamdan daha fazla zevk alır hale gelirlermiş.'' Eşim Akrep burcu; hiç olmasa granat taşlı bir yüzük alması için ısrar ettim; ama almadı. Demek ki, yaşamdan yeteri kadar zevk alıyor ve fazlasına gerek duymuyor... Granat satıcılarının arasında Türklerin de bulunduğunu yeri gelmişken yazayım.
Köprüde Düş Yorgunu

.Bu arada, camdan yapılmış hediyelik eşyalar, porselen yemek takımları ve biblolar cebinizdeki eurolara göz dikmiş gibi; turistleri alışveriş  için tahrik ediyor.
Buraya özel ve ilk kez burada üretilmiş bir likör var; adı Becherovka... Bu likörün ilginç bir öyküsü var.19 yüz yıl başlarında Jan Becher adlı uyanık bir eczacı, 30 dan fazla bitki aroması kullanarak, 38 derece alkollü bir likör üretmiş. Başlangıçta ilaç niyetine satılan bu tonik zamanla, buraya şifa aramaya gelenler tarafından aranan bir içecek olmuş.Tarçın, karanfil, anason aromaları ile pazara sunulan Beceherovka'dan çeşitli kokteyler  de yapılabiliyormuş. Denemeye değer. Ayrıca yakın arkadaşlarınız için de hoş bir hediyelik olur. 

Karlovy Vary için bir kaplıca kenti demiş, kentin bir çok yerinde, 12 adet çeşmenin olduğundan söz etmiştim. Hem kenti dolaşıp hem de ''kürünüzü'' tamamlamak istiyorsanız; hediyelik eşya dükkanlarının birinden ''kaplıca suyu kabı'' almanız gerekli. Seramikten yapılmış bu kaplar, yassı çay demliği şeklinde. Hoş görünüşleri var. Sizleri, ''yakınlarıma nasıl bir hediye alsam acaba?'' müşkülpesentliğinden kurtaracak  güzel ve özgün bir hediyelik olduğunu söyleyebilirim, hem fiyatı da uygun...
Temple Üstündeki Bir Köprüden...

Karlovy Vary'de bir çok ünlü giysi, mücevherat ve saat markalarının şubeleri var. Buraların gözde müşterileri de Ruslar. İlginçtir kentteki turistlerin önemli miktarı Rus. Önce buna anlam veremedim;'' Rusya nire Karlovy Vary nire?'' Yaklaşık 25 yıl önce buranın Sovyetler Birliği Toprağı olduğunu anımsayınca Rusların neden burada olduklarını çözdüm. Duvar yıkılmadan önce Sovyet Yurttaşlarının sporcular ve diplomatlar dışında ''Birlik'' dışına çıkmaları zordu. O zamanki adıyla Çekoslovakya da birliğe dahil olduğu için buralara nispeten daha kolay geliyorlardı. Kendilerine, şimdi  AB vizesi uygulanmasına karşın hala yoğunlukla burayı yeğlemeleri bu eski alışkanlıktan kaynaklanıyor olmalı.


Ne yenir, ne içilir
Valla ! orada bulunduğum 7-8 saatlik süre içinde bilinen şeylerin dışında Karlovy Vary'e özgü bir yemek yemedim. Onun için'' şunu deneyin, bundan mutlaka tatmalısınız diye önereceğim bir şey yok.'' Yalnız oraya has- gerçekten oraya mı has emin değilim- bizdeki kağıt helvaya benzer bir yiyecekleri var. Vanilyalı, fındıklı ve çukolatalı; alıp tadına baktım; fena değil...
Ünlü Becherovka Likörü

Ne içilir sorusuna gelince ; bu konuda seçenek çok. Becherovka'dan yukarıda söz etmiştim.
Çekler birayla özdeşleşmiş bir halk. Dünyada kişi başına en çok bira tüketen ülkelerden biri. Dolayısı ile her damağa uygun biraları var. Size denediğim ve beğendiğim 4 tanesinin adını yazayım. Budveiser, Pilsener Urquell,Krusovice ve Herold. Herold esmer bir bira. Budveiser'i ben USA birası sanırdım meğer ki Çek birasıymış. Krusovice ise en hoşuma gideni.
Bu arada sindirim sisteminizde sorun varsa doğal olarak kaplıca suyu içmenizi de öneririm. Yalnız bu suyu içerken, en yakın tuvaletin nerede olduğunu da belirleyin; hayrınıza olur...
Onun için Barok ve art nouveau mimari tarzı binalarıyla böylesine düzenli, böylesine temiz, muhteşem doğasıyla insanı sarıp sarmalayan çok az kent vardır.

Bir kaç yararlı bilgi
.Karlovy Vary'e turla gelmediyseniz ve Prag'dan geleceksiniz, Prag merkez istasyonundan kalkan trenlerle ya da otobüsle buraya ulaşabilirsiniz. Tren hem pahalı(yaklaşık 9 €) hem yavaş(3.50 dk). Otobüs ise yaklaşık 5 euro edeyerek 2 saat 30 dakika. Ayrıca Prag'dan buraya düzenlenen özel turlara da katılabilirsiniz. Yemek, yolculuk, rehberlik ve ulaşım dahil hediyesi 60 eurodan başlıyor.
...Oturmuş d bir türkü tutturmuşum...

.Yok ben buraya hava yolu ile geleceğim diyorsanız buraya yakın bir hava alanı var. Tatil için kışı yeğleyenler, önce Prag'a, sonra da aktarma yapıp Olsova Vrata hava alanını kulllanarak buraya geliyorlar. Araştırdım; yazın Antalya'dan buraya Çek Havayolları doğrudan uçuş yapıyormuş.

.Restoranlar pahalı değil. Bizim kesemize uygun. Her ne kadar yemek bedelimiz tur şirketince ödense de, yemek listesindeki fiyatlar fiyatlar uygundu.
Market Colonnade ve Gerilerde Heykel


.Kristal avize ya da taşıyamayacağınız kadar ağır bir şey satın aldıysanız. Aldıklarınızı, her türlü taşıma ve gümrük işlemleri dahil evinize kadar gertiriyorar. Pazarlık yaparken bu hizmeti de fiyata dahil ettirmeye çalışın. Onun için Türklerin  çalıştırdığı magazaları
yeğleyin ...
Karlovy Vary Tipik Bir Bina

.Çekler henüz euro kullanımıyor(laf aramızda iyi de ediyolar). Para birimleri Çek Kronu. 1 euro 27.8 ÇK.(Temmuz 2014).Harcayacağınız kadar euro bozdurun; yoksa kalan kronları ne yapacağım derdine düşüyorsunuz.
.Bazı yerler euro da kabul ediyor. Kredi kartı kullanımı yaygın.
.Karlov Vary,  gerçek dünyadan ayrılıp tam kafa dinlenecek bir yer. Benim gibi günlük tur yapmayacaksanız size bir kaç gün kalmanızı öneririm. Bir yandan kaplıcalardan yararlanırken öte yandan okur, yazar ya da ormanda uzun yürüyüşlere çıkarsınız. Eve ve işinize yenilenmiş bir olarak dönersiniz. 
.Kaplıca suyu olmayan kalınabilecek oteller 30 eurodan başlıyor(kişi başı değil oda fiyatı). İnternetten araştırırsanız daha uygun fiyatlı olanları da bulabilirsiniz. Ancak kaplıcalardan faydalanmak istiyorsanız; kaplıcası olan bir otelde kalmanız gerek. O zaman da fiyat artıyor.
Ünlü Markalar Bu Caddede

Yukarıda Karlov Vary'de gezilecek yerlerle ilgili öneride bulunmayacağımı, orayı yaşamanız gerektiğinden söz etmiştim. Ama yazının sonuna geldiğimd size gezeceğiniz en azından benim ziyaret ettiğim bir kaç yerin adının  vermenin daha uygun olduğunu düşündüm.


Church of St.Mary Magdelena Churc: 1737 yılında hizmete giren bu barok biçemli kilisenin mimarı K.I.Dientzenhofer. Küçük ama bembeyaz duvarları ile şirin bir kilise, gezebilirsiniz.
Colonnade'ye bir kaç dakika uzaklıkta.
Geride Market Colonnade
Church of St. Mary Magdelena


Jan Becher Müzesi:Becherovka Likörünün üretildiği fabrika. Fabrikada girişi yaklaşık 3 euro olan ve Becherovka'nın geçmişinin sergilendiği bir de müze var.

Moser Glass Museum: Burası Karlıvy Vary'nin cam eşya, porselen,mucevherat satın alabileceğiniz önemli bir alış veriş merkezi ve müzesi. Müzeye girmek için yaklaşık 2 euro ödemeniz gerekli.

St. Peter ve St. Paul Kilisesi: Klasik Rus mimarisi tarzında yapılmış kilisenin kubbeleri altın kaplama. Kilisenin hemen yakınında kiliselerle arası pek iyi olmayan ve komünizmin babası sayılan Karl Marx'ın heykeli var. Bana İlginç geldi doğrusu. Aslında şaşırmamak gerekir. Rehberimizin söylediğine göre Çek halkının % 60' ateist, % 20'si deist geri kalanı da katolik ve protestanmış. Böyle olunca sonucu olağan karşılamak gerekiyor.


Heykel üstündeki 3 dinin sembollerine dikkat! Haç,Hilal ve Davut Yıldızı


İnsanı, bir süreliğine de olsa zaman ve mekan duygusundan çekip çıkaran, düzenli ve güzel binaları,tertemiz sokakları ve eşsiz doğasıyla adeta şevkatli bir ana gibi kucaklayan Karlovy Vary gibi çok az kent vardır dünyada sanırım. Karlovy Vary sadece ben mi etkiledi?
Karlovy Vary'de Tipik Bir Otel
Bu soruyu gruptaki bir çok kişiye ve İstanbul'a döndüğümde ise Karlovy Vary'i daha önce görmüş olanlara sordum.
-''Karlovy Vary hakkında ne düşünüyorsunuz?''
Soruyu yönelltiğim kişilerin hemen hepsi neredeyse oy birliği ile aynı yanıtı verdiler.
-''Şu ana kadar gördüğümüz en güzel kent.''
Bu yanıtlardan sonra, rahatlıkla Salzburg'un üstüne gönül rahatlığı ile bir ''kuma'
getirdiğimi söyleyebilirim.
Kristal Cenneti


Hediyelikler

Kentten Bir Görüntü

Knize Vaclav I Çeşmesi: Sıcaklık 65 derece
12 Kaplıca Çeşmesinden Biri