11 Ocak 2018 Perşembe

Mahallenin Abisi





MAHALLENİN ABİSİ

İlk gençlik yıllarımızın Adanası, şimdi ki gibi çirkin ve çok katlı binaların işgalinde değilken, iki üç katlı, içinde döllesi(1) ve dut ağacı bulunan bahçeli evlerden oluşuyordu.
Ana cadde olarak, piyasa yaptığımız Atatürk Caddesi, mağazaların yer aldığı Çakmak Caddesi ve Vilayet binasına kadar uzanan Ali Münif Yeğenağa caddesi vardı o zamanlar... 

O günlerin Adanası'nda, hemen her mahallenin bir ''Abisi'' olurdu.

Mahalle Abileri, hiç bir bilimsel gerçeğe dayanmayan, ama Adanalı'nın iman edercesine inandığı ''adam olacak çocuk bokundan belli olur'' sözünü haklı çıkarırcasına, çocuk yaşlarından itibaren, tavır ve davranışları ile Abiliğe aday olduklarını gösterirlerdi. Ama ''bu mahallenin gelecekteki abisi ben olacağım laayyn'' demekle de abi olunmuyordu tabi; kimi özellikler gerekiyordu Abi olmak için.  

''Dayak delisi olmak '' ilk koşuldu.  Abi adayları yerli yersiz, kendilerinden bir kaç yaş büyüklere çatar, karşılık olarak da onlardan bir ton sopa yerlerdi. Yedikleri bu dayakla kalmazlar, eve gittiklerinde de babaları bu dayağın üzerine ''kırılmaz nar çubuğu ile cila çekerdi''. Bu dayaklar Abi adayını geleceğe hazırlar, derisini camız derisi gibi duyarsız yapardı.

Mahalle Abileri genelde akranlarına göre daha boylu, poslu, iri kemikli ve sağlam yapılı olurlardı.
Abilerin olmazsa olmaz ortak özelliklerinden biri de tam Adanalı'ya yakışır bir şekilde, gırtlaktan sövmeleriydi. Bazıları öyle usturuplu söverlerdi ki; dinlemeye doyum olmazdı.
Överken de söverlerdi yererken de...
Övdükleri kişiyi '' lan bu ibne var ya bu ibne, acayip akllıdır '' diye yüceltirlerdi(!)

Çoğu Abi, askerliklerini komando olarak yaptıklarını söylerdi Askerdeyken de mutlaka kendilerinden rütbeli birini dövdüklerini de... Bu öykülerin gerçek olması da gerekmezdi. Madem Abi öyle söylüyor, sözleri tartışmasız doğru kabul edilirdi. İstersen karşı çık...
Bu Abiler, genelde bir işte dikiş tutturamazlar, bir yerde en fazla 7-8 ay çalışıp, bir kaç ay da işsiz dolaşırlar... Sürekliliği olan bir işle kan uyuşmazlıkları vardır sanki...
Kehribar tesbih, yumurta tupuk ayakkabı, mevsimine göre yelek abinin olmazsa olmaz aksesuvarıydı. Sustalı da daima zulalarında olurdu.
Abinin en önemli görevi ''mahallenin namusunu korumak ve kollamaktı''. Söz gelimi mahallenin kızı asla dışarıdan bir oğlanla mahalleye gelemez. Mahallenin kızları ve oğlanları arasında ''aşna-fişna'' yasaktır. Onlar bizim 'bacılarımız, biz de onların kardeşleri' sayılırız. Arada bir kaçıntı olursa, önce olay görmezden gelinir, işin kokusu çıkmaya başlayınca 'kibarca (!)' oğlanın kulağı çekilir, ondan, bir daha yapmayacağına dair söz alındıktan sonra, kızın babasına duyurmadan kıza, 'falliğe' (2) , bir daha duyarsam seni sıçan tutturmaz ederim (3) mealinde mesaj gönderilir ve konu ne kadar tatlıya bağlanırsa; o kadar tatlıya bağlanırdı.

Abinin bir başka görevi de yaşı tutan ergenleri ''milli'' yapmaktı ve bu onun olmazsa olmaz görevlerinden biriydi. Öneri genelde ergenin babasından  gelir. ''Oğlanın milli olma zamanı geldi, şu işi bir aradan çıkarıver'' der Abiye baba. Daha sonra hem Abinin, hem ergenin vizite parası, fayton kirası, iş öncesi Tatlıcı Fehmi'den yenecek halkalı tatlı ve Abinin zaman zaman otlandığı ama bir türlü alamadığı 'motorlu'(4) sigara parası, Abinin cebine çaktırmadan(!) sokuşturulurdu.

Günü ve saati Abi belirler. O günün hafta içi olması yeğlenir çünkü, işin aceleye getirilmemesi gerekir. Aceleye gelirse; bir başarısızlık anında ergen, uzun süre kendine gelemez. Abi ergene yolda nasıl davranacağını anlatır, yapacağı her şey sıkı sıkı tembihlenir... Halkalı tatlı yenir, iş seçmeye kalmıştır ama Abinin her zaman gittiği kadına gidilir. Abi kadına 'ergenin ilk kez milli olacağını, ona göre davranmasını' tembihledikten sonra vizitenin biraz üzerinde parayı peşinen eline tutuşturur. Bilimsel (!) araştırmalar göstermiştir ki ilk kez milli olan ergenin önce yürüyüşü değişir, sonra hali tavrı... Hatta bazılarının o andan itibaren boyunun uzadığı(!) bile rivayet olunur.

Adana'nın eski mahallelerinde, mahallenin bir çok girişi olmasına karşın mahalleye genel olarak tek bir sokaktan girilirdi. Bu sokakların girişi, şimdinin AVM'si gibiydi.
Mahalle Abileri genellikle, mahalleyi ana yola bağlayan; bakkalın, berberin, köşkerin, terzinin, bisiklet tamircisinin, kasabın boylu boyunca  sıralandığı bu sokağın köşesindeki elektrik direğinin dibinde durur, mahalleye gelen gideni denetlerdi. Burada kayıtlara geçmeyen ve yazılı olmayan hiyerarşik bir yapı yürürlüktedir. Abinin hemen yanı başında  yaşı ona yakın olanlar, gençliğe ilk adım atanlar ise, biraz daha geride dururlardı. Genelde Abi konuşur, çapkınlıklarını, kavgalarını anlatır, arada, okula gidenlere ''okuyun çocuklar, adam olun'' türünden babaca öğütler verirlerdi.
Abilere bu yetkiyi kim verirdi? Elbette anamız babamız. Onlar, kültürümüzün bir parçası olan Abilik geleneğine gönülden inanmışlardı.
Benim ilk gençlik yıllarım Adana'nın üç ayrı mahallesinde geçti. Bu mahallelerin her üçünde de yukarıda tanımlamaya çalıştığım ortak özelliklerde Abiler vardı. 
                                                                        ***
Lise birinci sınıftayım. Aylardan ekim; akşama doğru... Mahallemizin girişindeki sokağın köşesindeki elektrik direğinin dibinde toplanmış,  Fevzi Abimizin askerlik öykülerini dinliyoruz. Ben yaşım gereği Abiye en uzak gurupta yer alıyorum. O, anlatıyor. ; biz dinliyoruz. Buna haksız yere tokat atan bir üç pırpırlı bir ast subayı dövmüş, ama yüzbaşısı bunu çok sevdiği için... 
Birden en arkadaki gurupta onu can kulağı ile dinleyen beni fark etti.
     ''Yaşar'' dedi, anlattığı öyküyü yarıda kesip, 'n'apıyorsun bakalım, okul ne alemde?'. Doğrusu ergenlerin için de beni seçip, halimi hatırımı sorması gururumu okşadı.
     ''Nasıl olsun Fevzi Abi. Bu sene liseye başladım''. 
     ''Af'ferim! Okuyunca ne olmayı düşünüyorsun?'' 
Oldu bitti ''laf olsun beri gelsin'' türü sorulardan hoşlanmam. Bu tür soru soranlara da durumlarına göre yanıt veririm. Hasta olanlara doktor olacağım, mahkeme ile işi olanlara da hakim derim.
Fevzi Abinin de duymaktan hoşlanacağı sandığım en uygun meslek hapishane müdürlüğü olmalıydı.
     ''Hapisane müdürü Abi'' dedim. Tahmin ettiğim gibi bu yanıt Fevzi Abinin çok hoşuna gitmişti. Neden gitmesin? Bir gün, yolunun şu ya da bu nedenle oraya düşeceğini kestiriyordu sanırım... Hapishane müdürünün bir tanış olması kötü mü olurdu? 
Tam o sırada, mahallemizin fistan(5) diye tanımlayabileceğimiz kızlarından biri, başı öne eğik, kitaplarını hemen her kız öğrencinin yaptığı gibi kollarını çaprazlayarak göğsüne bastırmış, ayaklarının ucuna bakarak , bir kedi sessizliğinde yanımızdan geçti.

Abi sustu, biz de sustuk...

Birden Fevzi Abi kızın geldiği yöne baktı, biz de baktık.
Gözlerimiz, bulunduğumuz yerden yaklaşık 30-40 metre uzaklıkta, bize doğru gelen 17-18 yaşlarında bir delikanlıya kilitlendi. Saçları biryantinle geriye doğru yapıştırılmış, yaklaşık 1.70 boylarında, esmer, zayıfça bir genç giderek guruba yaklaştı.  'Ne iş' anlamına gelen bakışlarımız onu tedirgin etmiş olmalı ki; duyulur duyulmaz bir sesle ''merhaba'' dedi.
Gencin usulen verdiği selamı, Fevzi abi aldı. Yazılı olmasa da kural buydu buydu; selamı ilk Abi alırdı.
     ''Merhaba genç'' dedi  Fevzi Abi. Delikanlı selamının alınmasından mutlu, ürkek adımlarla uzaklaşmaya çalışırken, ona doğru bir iki adım atıp;
     '' Bir dakika bekle delikanlı, gel de bir iki laf edelim.'' Delikanlı, gönülsüzce durdu. Abi ile göz göze geldi. Oğlanın yüzündeki ''bıçağı elinde kasap gören koyun'' ifadesi hala gözümün önünde. Abi azman kedi, kendisi miki fare...
    ''Hayırdır yeğenim, ne arıyorsun bizim mahallede?''
Delikanlı belli ki; yanıtı önceden hazırlamış...
    ''Kiralık ev ya da oda arıyorum, lise de okuyorum da.''
Adana'nın en eski lisesi bizim mahallede olduğu için, yurt bulamayan öğrenciler için ev kiralanacak  en uygun yer bizim mahalleydi.
Abi elini delikanlının omuzuna koydu, sesini olabildiğince yumuşatıp, gülümsedi.
    ''Bak evlat biz de senin yaşındayken kız takip ederdik'' dedi, başını 'fistanın' gittiği yöne çevirerek,
    '' O kızı mı takip ediyordun ?''
Oğlan tedirgin. Sürekli ayak değiştiriyor. Heyecandan boğazı kurumuş olmalı ki çatalaşmış bir sesle;
    ''Yok vallaha abi ev arıyorum.''
    ''Evladım biz de bu yollardan geçtik. Onu tanırım. İstersen yardımcı olabilirim.''
Delikanlı söylesem mi, yoksa inkara devam etsem mi ikirciğinde...
Bizler sonucu merakla bekliyoruz, daha doğrusu neler olacağını biliyoruz ama gene de merak ediyoruz.
Ben içimden keşke inkara devam etse diye dua ediyorum.
Abi kızın adını söyledi.
     '' O mu takip ettiğin?''
Delikanlı 'evet' dediği an yüzünde, neredeyse sesi sokağın öbür ucundan duyulacak bir tokat patladı. Kısa bir uçuştan sonra yere düştü. Ağzından kan boşandı. Kalkamadı ya da bilerek kalkmadı. Fevzi Abi delikanlının baş ucunda, sözlerinin arasına Adana'nın en has küfürlerini ekleyerek 
     ''Ulan burası kerhane mi?  Sen bizim mahallenin kızlarına asılıyorsun ha ! Seni bir daha onun peşinde görürsem kemiklerini un ufak ederim'' mealinde bir şeyler söyledi. Oğlan hala yerde, ayağa kalkmıyor. Bu arada sırası gelmişken söyleyeyim, Abiliğin bir kuralı da yerde yatana vurulmaz. Bir daha vurmadı Fevzi Abi. Delikanlının yanından ayrıldı. Bu bizlere,'kaldırın bu iti yerinden' mesajıydı. Bir kaç genç oğlanı yerden kaldırdı.
     ''Abi özür dilerim, bir daha olmayacak'' gibi şeyler söyledi.
Ağız dolusu kan, konuşmasını engelliyor, ne dediği pek anlaşılmıyordu. Bana ve  bir başka arkadaşıma 'elini yüzünü yıkayın şunun' anlamına gelecek bir işaret yaptı. Delikanlıyı koltuklayıp, çeşmenin başına götürdük, elini yüzünü yıkadık, kanı durdu, biraz su içirdik ve yolculadık.

Az sonra Fevzi Abi, sanki bu olay yaşanmamışcasına askerlik anılarına kaldığı yerden devam etti.

'Fistan' bir kaç gün ortalıkta görünmedi. Him tim (6)komşularının oğlunun anlattığına; göre o gün geç saatlere kadar kızın feryadı oturdukları sokakta yankılanmış.
---------
1-Dölle: Asma
2-Fallik: Ağırbaşlı olmayan, hafif meşrep kız çocuğu.
3-Sıçan Tutturmaz etmek: Ağını burnunu dağıtmak.
4- Motorlu: Filitreli sigara
5-Fistan: Kolay elde edilen, hafif meşrep kız ya da kadın. Yollu
6-Him tim komşu olmak: Evleri yan yana  olmak. Him:Temel