Giriş
Çok kısa bir tanımla, sarar, saklar ve satar diye
tanımlayacağımız ambalajın şu ya da bu şekilde yaşamımıza girmesi neredeyse
insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak, Ülkemizde son çeyrek yüz yılda tüketici tercihlerindeki
hızlı değişim, ambalajlı ürüne olan talebi artırmış, artan kentleşme de artan bu talebe ayrı bir ivme kazandırmış, özellikle
perakendecilik sektörünün vaz geçilmez bir unsuru olarak yaşamımızda önemli bir yer
almıştır. Altmışlı- yetmişli yıllarda neredeyse istatistiklerde bile yer almaya,n
ancak zaman içinde toplumsal ve ekonomik yaşamadaki değişimlere koşut gelişmeler gösteren Ambalaj ve ambalajlı ürün
sektörü 2013 yılı itibariyle 16 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaşmıştır.2013
yılı itibariyle 3.6 milyar dolarlık bir dış satım gerçekleştiren Türkiye Ambalaj
Sektörü,yurt dışından aldığından fazlasını yurt dışına satan bir sektör
konumundadır.(1)
Ülkemizde 80’li yıllardan itibaren, ürettiğini tüketerek
nispeten kendine yeten, bir başka ifadeyle kapalı bir ekonomide yaşayan
köylülerin kentlere göçmesi yeni bir tüketici kütlesi yaratmıştır. Aynı dönemde
dünya ekonomisindeki gelişmelere koşut olarak ülkemizde haracama yapabilecek orta sınıfın büyümesi, dolayısı ile
ekonomideki ağırlığının hissedilir derecede artırması ve geniş ailelerden daha
küçük çekirdek ailelere geçiş, ambalajlı ürünlere olan talebin artmasının
önemli nedenleri olmuştur. Bu bağlamda
talepteki bu artış zincirleme olarak ülkemizdeki ambalaj sektörünün gelişmesine
yol açmıştır.
80’li yıllar, ambalaj üretiminin dolayısı ile ambalajlı ürün
tüketiminin giderek arttığı yıllar olmasının yanı sıra toplumumuzda ‘’ çevre bilincinin’’ yerleşmeye başladığı
yıllardır. Çevre duyarlılığının dar bir ‘’çevrenin’’
konusu olmaktan çıkıp giderek kamuoyunun gündemine oturması yine bu yıllarda
olmuştur. Ancak başlangıçta ambalaj atıklarını,
çevrede yarattığı görsel kirliliği göz önüne alarak; ‘’olumsuzluk içeren’’ ve ’’bertaraf
edilmesi’’ gereken çöp kavramı ile özdeşleştiren anlayış, giderek yerini, ’’
ambalaj atıkları ekonominin ucuz
hammadde kaynağıdır’’ anlayışına terk etmiştir.
Ambalaj atıklarının sanayinin ucuz ve önemli bir hammadde kaynağı olarak kabul görmesi, ülkemizde bu günkü
anlamda çevre bilincinin oluşmadığı; bir başka deyişle ambalaj atığı çevre
ilişkisinin günümüzdeki kadar gündemde olmadığı 60’lı yıllara kadar gider. O yıllarda
kentleşmenin yetersizliği, orta sınıfın harcama gücünün bulunmaması, iç üretim
yetersizliğiı, yurtdışından hammadde teminin de döviz sıkıntısı nedeniyle
güçlükle yapılması, doğal olarak sektörde faaliyet gösteren firmaları atık
ambalajları ikincil hammade olarak kullanmak zorunda bırakmıştır. Açık
anlatımla, o günlerde sektör için hammadde kaynağı olarak kabul edilen ambalaj
atıklarının ekonomiye kazandırılmasında çevreyi korumak güdüsü yer almamıştır.
Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ambalajlı ürün
tüketiminin artması, bunun yanı sıra çevreci kaygılar, ambalaj atıklarının sistemli,
düzenli ve uzun vadede sürdürülebilir bir yöntemle toplanması için ve kirleten öder ilkesi ışığında 1984
yılında yürürlüğe giren çevre 2872 sayılı çevre kanununa dayanarak 1991 yılında
çıkarılan katı atıkların kontrolü yönetmeliği ve 2004 yazında çıkarılıp 2005
yılında yürürlüğe giren Ambalaj atıkların kontrolü yönetmeliği ve bunu izleyen
2008 ve 2011 yönetmelikleri de yine kirleten öder ve kaynağında ayrı toplama
felsefesi üzerine bina edilmiştir. (24.8.2011
tarihli yönetmelik madde5/e).
O günlerden bu güne, bu alanda önemli mesafeler kat edilmiş
olmasına karşın ambalaj atkılarının mevzuatın ruhuna uygun ve etkin bir şekilde
toplanması ve aynı etkinlikte ekonomiye kazandırılması hususunun, sisteme paydaş olan kesimleri tam anlamıyla
tatmin ettiği söylenemez. Bu konunun ana paydaşları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
şemsiyesi altında piyasaya sürenler(onlar adına yetkilendirilmiş kuruluşlar YK),
Belediyeler ve lisanslı firmalardır(LS).
Zaman içinde, paydaşların
yönetmeliği yorumlamada bir oydaşma sağlayamadıkları ortaya çıkmış bu da bazı
aksaklıklara yol açmıştır.Bu nedenle Ambalaj Atıkları Kontrolü Yönetmeliğinin farklı yorumlara
olanak tanımayacak şekilde açık ve sade olarak yeniden düzenlenmesi gereklidir.
Ne yapmalı
Ambalaj Atıklarının toplanıp, ayrılıp ve hammadde olarak
ekonomiye kazandırılması sürecinde şimdiye kadar ortaya çıkan aksaklıkların
giderilmesi için yapılması gerekenler, aşağıda açıklanmıştır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca (Bakanlık)toplama
ayırma ve geri dönüşüm tesislerine
verilen lisanslar yeniden gözden geçirilmeli, 24.08.2011 tarihli yönetmeliğin
28 ve 29. Maddelerindeki koşulları yerine getirmeyen firmalar belirlenip,
bunlara anılan yönetmeliğin ilgili maddelerindeki koşullara uyum sağlamaları
için belirli bir süre verilmeli, bu süre içinde yönetmelikçe istenen koşulları
yerine getirmeyen firmaların lisansları iptal edilmelidir.
Bizdeki bilgilere göre an itibariyle lisanslı firma sayısı 835’tir(402’si TAT,433’ü GDT). Bu alanda
faaliyet gösteren firmaların anılan yönetmeliğe uygun koşullarda faaliyet
gösterip göstermediklerinin denetimi ya da en azından ‘’takibi’’ konusunda Bakanlığın
yanında, bu firmaların üyesi olduğu derneklere de görev üstlenmelidir.
Bakanlık, lisans verdiği ya/ya da
lisanslarını yenilediği toplama ayırma ve geri dönüşüm tesislerini etkin bir
şekilde denetlemelidir. Bu denetim toplama, ayırma ve geri kazanım sistemi için
elzemdir.
Bu gün Çevre ve
Şehirlik Bakanlığı’na yetkilendirimiş kuruluşlar aracılığı ile belgelendirme
yapan firma sayısı yaklaşık olarak 3500 adettir. Buna karşın Maliye Bakanlığında
vergi numarası almış firma sayısı ise 70 bin civarlarındadır. Bu firmaların bir
bölümünün, anılan yönetmeliğin 18 maddesinin 11. bendine göre yıllık 3 tonun altında ambalajlı ürün piyasaya
sürdüğü için yönetmelik kapsamına girmediği, bir kısmının da’’mükerrer kayıt ’’ olduğu kabul edilse
bile önemli sayıda firmanın, piyasaya sürdüğü ambalajlı ürün miktarı nedeniyle yönetmelik
kapsamına girdiği halde belgelendirme yapmadığı bilinmektedir. Kirleten öder
ilkesi ile hareket eden, belgelendirme yapan ve bunun karşılığında belli
harcamalara katlanan çevre ve çevre sorunlarına duyarlı firmalar, ayni işi yapan ama yönetmeliklere uymayan
firmaların haksız rekabeti ile karşı karşıyadır. Bu konuda Bakanlığa önemli
işler düşmektedir. İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüklerinin sorumluluk alanları
içinde yer alan ve bu yönetmelik kapsamında tanımlanan (madde 11) firmaları
belirlemesi ve kayıt altına alması ile bu sorun çözümlenecektir. Hatta bu konuda radikal bir adım atarak, anılan yönetmeliğin
18. Maddesinin 11. bendinde getirilen yıllık 3 ton olan alt sınır tümüyle
kaldırılmalı ambalajlı ürün piyasaya süren firmalar sürdükleri her kg için önce
bildirimde bulunmalı sonra da belgelendirme yapmalıdır.
Bu gün ülkemizde
ambalaj atıklarının toplanmasında ikili sistem uygulanmaktadır. Yani cam için
ayrı, öteki ambalaj malzemeleri için (kağıt- karton, metal, plastik, kompoziit
vb). Bu sistemde toplanan ambalaj atıkları daha sonra ayırma tesislerine gelip
orada ayrılmaktadır. Ancak ‘’diğerleri’’içinde
yer alan kağıt-karton, plastik, metal ve kompozitler, bu tesislere karışık olarak geldiği için
kaliteleri düşmekte, fire oranı artmakta
ayırma için fazladan zaman ve para harcanmaktadır. Kaynakta üçlü ayırma
sisteminde ise cam, kağıt-karton ve diğerleri olmak üzere ayrı toplama
yapılmaktadır. İlk yatırım maliyeti ikili toplamaya göre bir miktar yüksek
olmasına karşın, bu sistem çalıştığında ambalaj atıkları kısmen kaynakta
ayrılacağı için ayırma tesisindeki adam/zaman maliyeti düşecek, fireler
azalacak, ayrıca geri dönüşüme
gönderilecek atığın kalitesi yükselecektir.
Görev ve yükümlülükleri
Ambalaj Atıklarının Kontrolü
Yönetmeliğinin 8. Maddesinde düzenlenen Belediyeler ‘’evsel atık’’ ve ‘’ambalaj
atığı ‘’ ihalelerini birlikte yapmaktadırlar. Ancak bu uygulama, ambalaj
atıklarının etkin bir şekilde toplanması sağlamamıştır. İhaleyi alan lisanslı
firmaların bir çoğu evsel atıklar üzerinde yoğunlaşmakta, ambalaj atıkları ise
ekonominin önemli bir ‘’hammaddesi’’ olmasına karşın çöplerle birlikte çöp
toplama alanlarına gitmektedir. Bu nedenle etkin bir ambalaj atığı toplamasını
sağlamak için ‘’evsel atıkların’’ ve
‘’ambalaj atıklarının’’ toplanması
için ayrı ayrı ihaleler yapmalı, ihaleyi alan LS’nin ambalaj atıklarını
toplayacak bir başka LS’yi taşeron olarak kullanmasına olanak sağlanmalı ve bu
ihalelerin, ihaleyi alan firma/firmaların yatırım yapması için en az 3 yıllık
süreli olması sağlanmalıdır.
Bakanlıkça 22.10.2012 tarihinde yayınlanan ‘’Usul ve
Esaslarda’’ belirlenen toplanan ambalaj atığının miktarını o kentin nüfusuna
göre belirleyen ‘’eş değer nüfus
ölçütü’’ gözden geçirilmelidir. Eşdeğer nüfus ölçütünde kentin
gelişmişliği, kişi başına düşen yıllık geliri, tüketim alışkanlıkları vb.
ölçütler dikkate alınmamıştır. ENÖ yaklaşımı, nüfusları aynı ya da bir birine
yakın olan iki ayrı kentte ambalajlı ürün tüketiminin, sosyal, kültürel ve
ekonomik farklılıklara karşın aynı miktarda olması varsaymaktadır. Söz gelimi
Muğla’nın Bodrum ilçesi ile
Mardin’in Artuklu ilçesinin
nüfusları bir birine yakındır( 2013 yılı itibariyle Bodrum 140 bin Artuklu 148
bin). Ancak Bodrum’un tüketim alışkanlığı, ekonomik, sosyal ve kültürel yapısı
çok farklı olmasına karşın Usul ve Esaslar, her iki kentte de çıkan evsel
atığın % 20’sinin ambalaj atığı olarak kabul edilmektedir. Oysa Bodrum’un kişi
başına düşen yıllık geliri, tüm Muğla ili dikkate alındığında yaklaşık olarak
20.500 USD, Artuklu’nun kişi başına düşen yıllık geliri, tüm Mardin ili dikkate
alındığında ise yaklaşık 7.500 USD’dir. Sadece bu kişi başına düşen yıllık
gelir dikkate alınsa bile Bodrum’dan çıkacak olan ambalaj atığı miktarının
Artuklu’dan çıkan ambalaj atığından çok daha fazla olacağı açıktır.Böyle
olmasına karşın, Bodrum’da üretilen/tüketilen ambalaj atığı miktarı ENÖ’nüne
belirlediği miktarın üzerine çıksa da ki çıkmaktadır, bu fazla miktar
belgelenemediği için yok sayılmaktadır. Bu da Yönetmeliğin felsefesine ters
düşmektedir.
Sokak
toplayıcıları konusu, Yönetmeliğin özünü oluşturan ve 1. Maddesinde hayat bulan’’kaynağında ayrı toplama’’ sisteminin
işleyişinin önünde yıllardır ortadan kaldırılamayan bir engel olarak
durmaktadır. Buradaki en önemli sorun; lisanslı firmaların ihale sonucu
aldıkları bölgelerde ‘’sokak toplayıcılarının’’ yürürlükteki
yönetmeliğe aykırı toplama yapmalarıdır.
Gerçekte sokak toplayıcılarının atık kutularından aldıkları ambalajlar şu ya da
bu şekilde geri kazanılmaktadır. Ancak bu atıkların tamamına yakın bölümü kayıt
dışı, yani yasal bir belgeye dayanmadan el değiştirdiği için belgelendirmede
kullanılamamakta dolayısı ile yetkilendirilmiş kuruluşlar kendilerine
devredilen yükümlülükleri tam anlamıyla yerine getirmekte güçlük
çekmektedirler.
Önemli miktarda ambalaj atığı toplayan sokak
toplayıcılarının yapılacak bir mevzuat değişikliği ile mevcut sistemin önünü
tıkamadan sistem içine alınmaları gerekmektedir. Konuyla ilgili olarak ÇEVKO son 4-5 aydır, Bakanlığın,
Belediyelerin ve sokak toplayıcılarının katıldığı toplantılar düzenlemekte ve
bu konuda sistemin işleyişini bozmadan paydaşları ile birlikte bir çözüm üretmeye
çalışmaktadır.
Herşeyin başı ve
sonunun eğitim olduğunu uzun tümcelerle açıklamaya gerek yoktur. Etkin bir
toplama ve geri dönüşümün sağlanabilmesi için ana okullarından başlayarak
sürdürülebilir çevre politikaları özelinde tolumun her kesimi için eğitim
yapılmalıdır.Özellikle 4+4+4 diye formüllendireceğimiz eğitim sistemimizin ilk
4’ünün son yılında, derslerin arasında, zorunlu çevre dersi de yer almalıdır.
Aslında konu sadece okullara zorunlu çevre dersi konmakla da
tek başına çözümlenemez.
Tv’lerde çevre ve geri dönüşüm ile ilgili programların
sayısının arttırılması,dizi senaryolarına dönüşüm ile ilgili metinler
eklenmeli, yemek programlarında atık kutuları yer alıp, geri dönüşüm mesajları
verilmelidir.
Çağın teknolojisi kullanılarak, sistemin paydaşlaraı SMS ile
tüketicileri bilgilendirmelidir.
AVM, önemli cadde,sinema, havaalanı gibi tüketicilerin fazla
olduğu yerlerde gerilla pazarlama
(1) tekniği uygulanarak insanların dikkati çekilmelidir.
YK’lar ve belediyeler işbirliğine giderek tüketici danışma
ve bilgilendirme için çağrı merkezleri oluşturmalıdır.
Bilgilendirmede
sistem paydaşları, SMS ile çevre odaklı mesajlar yayınlamalı,Toplumun her
kesimi(üniversiteler ile radyolar , televizyonlar, kısaca iletişim sektöründe
yer alan her kurum ve kuruluş bu çalışmalarda yer almalıdır.
Aksayan yönlerini belirtmeye çalıştığımız
çevre ile ilgili çalışmaların tek bir elden yürütülmesi, sistem paydaşlarının
etkin denetiminin yapılması, sürdürülebilir çevre politikalarının uygulanması
için Bakanlıktan bağımsız özerk bir’’ Çevre
Ajansı’’ kurulmalıdır.
Son söz
Sağlıklı, ekonomik, ve sürdürülebilir çevre için Genişletilmiş Üretici Sorumluluğu
kavramına bir de Genişletilmiş Tüketici
Sorumluluğu kavramını eklemek gerekir .
------------
(*) Bu yazı Recycling INDUSTRY Dergisinin Ağustos 2014 tarihli 83.sayısında yayınlanmıştır.
(*) Bu yazı Recycling INDUSTRY Dergisinin Ağustos 2014 tarihli 83.sayısında yayınlanmıştır.
(1) Ambalaj Sanayicileri Derneği İnternet Sitesinden
alınmıştır.
(2)Gerilla pazarlama kısaca, değişik, eğlendirici, şaşırtıcı
yöntemler uygulayarak tüketicinin dikkatini çekmek için küçük bütçelere büyük
hayalleri gerçekleştirme tekniğidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder