GİRİT
Yıllardır görmeyi arzu ettiğim bir adaydı Girit. Ancak, İstanbul'dan oraya gitmek biraz zahmetliydi. Ya İstanbul'dan Atina'ya uçup, aktarma yaptıktan sonra Girit'e gidecektim, ya da Midilli'ye deniz yoluyla geçip, oradan Girit'e uçacaktım. Bu rota benim Girit'e gitmemi uzun yıllar engelledi.
Bir kaç ay önce, tur firmalarını incelerken, İstanbul'dan Girit'e doğrudan uçak seferi olduğunu fark ettim. Artık aktarmasız uçabilirdim...
Girit'in Tarihi
Türk tarihinde önemli bir yer tutan Girit'in kadim tarihine kısaca bir göz atmadan Girit'i tanımanın olanaksız olduğunu düşünüyorum
Bir kaç ay önce, tur firmalarını incelerken, İstanbul'dan Girit'e doğrudan uçak seferi olduğunu fark ettim. Artık aktarmasız uçabilirdim...
Girit- Kissamos Elefonisi Yolu |
Girit'in Tarihi
Girit Boğası |
Girit Kıbrıs adasından sonra Akdeniz'in ikinci büyük adasıdır.
Doğudan batıya 260, güneyden kuzeye yaklaşık 50 kilometre olan Girit, Ege Denizi'nin Akdeniz ile sarmaş dolaş olduğu bir noktada, bu denizlere giriş ve çıkışı denetleyecek konumda olması nedeniyle, tarihi boyunca, özellikle Akdeniz'e komşu olan ülkelerin ilgi odağı ola gelmiştir.
Doğudan batıya 260, güneyden kuzeye yaklaşık 50 kilometre olan Girit, Ege Denizi'nin Akdeniz ile sarmaş dolaş olduğu bir noktada, bu denizlere giriş ve çıkışı denetleyecek konumda olması nedeniyle, tarihi boyunca, özellikle Akdeniz'e komşu olan ülkelerin ilgi odağı ola gelmiştir.
Knossos Sarayı |
Heraklion-Kandiye
Oğlum ve ben, adaya bir tur aracılığı ile gitmemize karşın, hem dilediğimizce gezip, istediğimiz yerde durmak, hem de tur paketlerinin pahalı olması nedeniyle; hava alanından bir araba kiralayıp, Girit'i baba oğul-kutsal ruh yok- gezmeye karar verdik.İlk durağımız adanın en büyük, Yunanistan'ın ise 4. büyük kenti olan yaklaşık 175 bin kişilik nüfusu olan Heraklion'du ( Kandiye).
Venedik Kalesi |
Sahil yolunda ilerlerken tüm tur programlarında'' kesinlikle ziyaret edilmeli'' notu bulunan Venedik Kalesi Heraklion'da ziyaret ettiğimiz ilk tarihsel yapıydı. İç limanı çevreleyen, bu gün yürüyüş ve bisiklet yolu olarak da kullanılan, uzunca bir mendireğe sahip kale (koules), yüz yıllardır duvarlarını yalayan Akdeniz'in hırçın dalgalarına karşın hala sapasağlam ayakta... Heraklion'un Osmanlıya 25 yıl direnmesinde önemli rolü olan kalenin dışı gibi içi de görülmeye değer güzellikte. Kaleye girişin hediyesi 2€. Çocuklar içinse bunun yarısı...
Kale İçi |
Kaleden ayrıldıktan sonra kentin kalbine doğru yürümeye başladık. yaklaşık 10 dakikalık yürüyüşten sonra, bir uygarlığı a'dan z'ye kadar gözler önüne seren özgün müzelerinden olan ve Girit'de İ.Ö. 3000 ile 1450 yılları arasında hüküm süren Minos Krallığı döneminden kalan yapıtların sergilendiği arkeoloji müzesine geldik.
Müzede özellikle pişirilmiş topraktan yapılan çanak çömlekten tutun da, gene aynı malzemeden yapılmış lahitlere kadar değişik yapıtlar sergileniyor. Altından yapılmış takılar, bronzdan yapılmış savaş gereçleri ve yontular...
Müzeyi gezerken dikkatimi pişmiş topraktan ve bronzdan yapılmış boğa başı yontuları çekti. Sordum, soruşturdum ve öyküsünü öğrendim.
Minos, Girit tahtına çıkmak isteyince kardeşleri ile kavgaya tutuşmuş ve tanrılar benim kral olmamı istiyor deyip, deniz tanrısı Poseidon'dan yardım istemiş. Poseidon da, daha sonra kendisine kurban edilmek koşuluyla denizden bir ak boğa çıkarmış. Minos boğayı almış, tahta oturmuş ama hayvanı tanrıya kurban etmeyi unutmuş, güzelim ak boğayı sürülerinin arasına damızlık olarak göndermiş.
Arkeoloji Müzesi- Pişmiş Topraktan Lahitler |
Arkeoloji Müzesi |
.
Bu müzeye, Girit uygarlığını
tanımak için gitmenizi kesinlikle öneririm.
Müzeye girişin hediyesi 10 €.
Arkeoloji müzesinden sonra
Knossos'a da gitmek istiyorsanız- ki kesinlikle gidin-, kombine bilet almanızı öneririm. Hediyesi 16 Euro. Kombine bilet aldığınızda 4 Euro karınız olur.
Arslanlı Çeşme (Morosini), kentin merkezinde, etrafı kafe ve turistik eşya satan dükkanlarla çevrili küçük bir meydanın ortasında yer alıyor.
Arslanlı Çeşme-Morosini |
Çeşmenin adı,çeşmenin üstteki havuzunu omuzlayan dört aslandan geliyor.
Özgürlük Meydanı küçük bir meydan. Eeee! ada meydanı da ancak bu kadar olur. Çevresinde, bir şeyler içip yorgunluk atacağınız kafeler var.
Saint Caterina(İkona Müzesi) |
Saint Caterine Kilisesi. Kilise, aynı adlı meydanın bir köşesinde yer alıyor. 16. yüzyılda yapıldığı sanılan ve
İkona Müzesi |
Müzeye girişin hediyesi adam başı 4€.
Saint Caterina kilisesinin hemen yakınında ise, Agios Minas katedrali bulunuyor.
Adını Herklion'un (Kandiye) koruyucusu sayılan Aziz Menes' den alan katedralin yapımına 1862 yılında başlanmış, Girit'in Osmanlılara karşı başkaldırmasının yarattığı karmaşa nedeniyle ancak 1895 yılında ibadete açılmıştır.
Agios Minas |
Giritliler, Herklion'un(Kandiye) koruyucu azizi sayılan Agios Minas'ın adını çocuklarına koymak istemezlermiş. Nedenini araştırınca ilginç bir öykü ile karşılaştım. Girit'de gayri meşru doğan, yani anası belli ama babası genellikle belli olmayan çocuklar, bizde cami kapısına bırakılan çocuklar gibi bu katedralin merdivenlerine gizlice bırakılırmış.
Katedral görevlileri de bu çocukları korumaya alır, adlarını Minas koyarlarmış.
Agios Minas |
Bu yüzden gayri meşru olarak bilinmemek için anası babası belli olan meşru çocuklara Minas adı verilmezmiş.
Bu öyküyü öğrenince aklıma çocukluk arkadaşım Minas geldi... (?) Yok, yok, olmaz canım...
Agios Titus kilisesi kent merkezine doğru, Venedik Kalesinin kuzeyinde yer alıyor.
St. Pavlus'un müritlerinden olan ve Girit'in koruyucu olarak kabul edilen Agios Titus adına yapılan bu kilise, Girit Osmanlı egemenliğine girince Camiye dönüştürülmüş ve Camiye Girit Fatihi Köprülü Fazıl Ahmet Paşanın adı verilmiş. Daha sonra vezir camisi olarak anılan caminin minaresi 1856 depreminde yıkılınca, yerine yeni bir minare yapılmış. İşin İlginç yanı minareyi yapan da Giritli Hristiyan bir mimarmış.
Agia Titus |
Daha sonra sonra 1920 yılında ''mübadiller'' Girit'den ayrılıp Türkiye'ye dönünce, minaresi yıkılıp yeniden kilise haline getirilmiş.
Kiliseye adını veren Agia Titus'un uzmanlık alanı hastalara şifa vermesiymiş.
Agia Titus |
Girit'de görülmesi gereken yerlerden biri de kesinlikle Knossos'tur. Heraklion'a yaklaşık 20 dakikalık bir mesafede, kentin güney doğusundaki Karaita vadisinde yer alan Knossos,Girit uygarlığın en önemli yerleşim merkezlerinden biridir.
Taht Odası-Knossos |
Knossos |
Knossos |
Girit'e gelmemize vesile olan tur firmasının gezilecek yerler programında Archanes köyü de vardı. Heraklion'a dönerken hazır yolumuzun üstünde, uğrayalım dedim. Uğradık da... Ama orada görülecek ilginç bir şey bulamadık.'' Vardı da biz mi fark edemedik'' dedim ama gerçekten görülecek bir şey yoktu. Size önerim köyü işaret den trafik levhasını görünce yolunuzdan sapmayın.
''Girit'e gelip de görmemek olmaz'' denilen Agios Nikolas' doğru yollanırken, kıyı boyuna tesbih taneleri gibi sıralanmış, irili ufaklı küçük balıkçı köylerinden geçtik. Bu köylerden biri de Plaka idi.
Plaka ve Spinalonga Adası |
Plaka, çakıllı kıyısı ile küçük bir balıkçı köyü. Turizm mevsimi henüz açılmamış olacak ki; restoranların çoğu kapalıydı. Açık olanlarda ise köyün yaşlıları oturup sohbet ediyorlardı.
Adanın hemen karşısında içine de büyükçe bir kale bulunan Spinalonga adası yer alıyor. Adaya Plaka'dan ve Elunda'dan tekneyle geçebilirsiniz. Biz adaya gitmedik. Ancak rehberden aldığım bilgiyi buraya aktarayım; belki gideniniz olur. Adada bir kale, bir Ortodoks kilisesi varmış. Yapılar Venedik ve Osmanlı döneminden kalmaymış. Burada yaşayan Türkler tuz ticareti ile uğraşırlarmış. Mübadeleden sonra Türkler adadan ayrılınca burayı cüzzamlılara tahsis etmişler. Kendi yüzlerinin ne halde olduğunu görmemek için, cüzzamlılar adada hiç ayna bulundurmazlarmış. Daha sonra cüzzamlılar bu tecrit nedeniyle isyan etmişler ve adayı siyah bayraklarla donatmışlar. Cüzzam'n tedavisi bulununca ada 1957 yılında boşaltılmış. Şimdi adada bol miktarda ayna ve siyah bayraklar varmış.Öykü bu: İlginizi çekmiştir umarım...
Elaunda Plakaya 8-10 dakikalık bir mesafede. Plaka'dan daha büyük ve bana göre daha güzel. Spinalonga adası ile karşı karşıya. Buradan da adaya turlar var. Adayı ziyaret etmek niyetiniz varsa buradan kalkan teknelerle bu isteğinizi gerçekleştirebilirsiniz.
Resim yazısı ekle |
Nereli olduğumuzu sordu garson: Türküz dedik. Bu söz üzerine daha bir içten yaklaştı gibi geldi bana.
Elimizdeki yemek listesinden iki kişilik Poseidon tabağını seçip, bir de rakı söyledik.
Masaya servis başladı. Gelen yiyeceklerin ardı arkası kesilmiyor. Bırakın 2 kişiyi 4 kişi tıka basa doyar bunlarla...
Öyle de oldu. Yarısı tabakta kaldı yiyeceklerin...
Her ne kadar ''yediğin içtiğin senin olsun birader, bize gördüklerini anlat'' diyenleriniz olsa da bu paylaşımı yapmak zorunda hissettim kendimi. Bakmayın kusura...
Eluanda'dan ayrılıp yola yeniden koyulduğumuzda, varmayı amaçladığımız kent, Girit'in önemli ve doğudaki görülmesi gerekli en önemli kenti olan Agios Nikolaos'du.
Elaunda |
Her iki yanı, yüzlerce yıllık zeytin ağaçları ile donanmış, daracık yolu 7-8 dakikada kat ederek Agios Nikolaos'a vardık. Hava henüz kararmamıştı. Ak ipliği kara iplikten ayıracak kadar aydınlıktı.
Agios Nikolaos yaklaşık 28 bin kişilik nüfusu ile büyükçe bir kasaba.
Sırtını üç tepeye dayamış,denize dik olarak inen, her iki yanı ağaçlı dar yolları ve Akdeniz'e dar bir kanalla bağlı muhteşem manzaralı bir iç gölü olan güzel bir kıyı kenti.
Agios Nikolaos |
Daha önce buraya gelenlerin anlattıklarına göre Agios Nikolaus, turistlerin yaz kış demeden her mevsimde ilgi gösterdikleri nadir Girit kentlerinden biriymiş.
İç Göl |
Agios Nikolaos'a Tepeden Bakış |
Denize Dik İnen dar Sokaklar |
Arkadi Manastırı-Kilise |
Arkadi Manastırı |
Manastırda 100' yakın rahip varmış. Burada görevli rahiplerden başka ayrıca, manastıra ait bağ ve bahçeyle uğraşan, toprağı ekip biçen yani tarımla uğraşan rahipler varmış.
Bilebildiğim kadarıyla Yunanistan Ortodoks Kilisesi, ülkenin en fazla toprağa sahip ve en zengin kurumudur.
Bu bilgimi doğrularcasına Arkadi Manastırı'nın topraklarının, İda dağının eteklerinden, deniz kıyısına kadar uzandığını söyledi, alışveriş ettiğim papaz.
Arkadi Manastırı |
Sırası gelmişken yazayım; manastırda hediyelik eşyaların yanı sıra rahiplerin yaptıkları el işlerinin, ürettikleri şarap, rakı ve zeytin yağının satıldığı bir de satış noktası bulunuyor.
Şarap 6, rakı (uzo değil) 5 €. Ben rakı aldım. Türkiye'ye dönünce içmeyi denedim hoşuma gitmedi, bir kere beyazlaşmıyor , üstelik tadı da hoş değil. Öyle rakı mı olur. İlla bir şey alacaksanız şarap alın. Sanırım rakıdan kötü olamaz....
Arkadi Manastırı Resmo'ya yaklaşık 22 km. Ama Resmo'ya varmadan da bir yol var, o yol da yaklaşık 10-12 km.
Arkadi Manastırı- Kilisenin Arkadan Görünüşü |
Arkadi Manastırı bizim tur programlarında yoktu. Yolu dar olduğu için otobüsler çıkarken zorlanır diye olacak sanırım...
Arkadi Manastırı-Müze |
Eski Kent |
Manastırı ve orada olduğum sürece beni sarıp sarmalamaya çalışan mistik duyguları geride bırakıp Resmo' ya (Rethymno) yollandık.
Kıyıya ulaşınca , denizin turkuaz mavisi ile kucaklaştık. Tavernalarıyla, küçük kumsalları ile denizle iç içe olan balıkçı köylerinden geçip Resmo'ya ulaştık.
Gazi Hüseyin Paşa Camisi- Şimdilerde Konser Salonu |
Resmo, 40 bin nüfusu ile Girit'in 3. büyük kentidir. Kuruluşu antik çağlar kadar uzanmasına karşın, buraya asıl yerleşimin 13. yüzyıldan itibaren yöre çiftçilerinin Resmo'ya gelmesi ile başladığı söyleniyor.
İkinci Dünya Savaşında Almanlarca bombalanan kent savaş sonrasında çok onarım görmüş.
Resmo'nun bir özelliği de, hem Osmanlı'ya hem de Almanlara karşı direnenlerin bir nevi üssü olmasıymış.
Angel of Our Lady Kilisesi |
Resmo'da ilk kez kendimi, Samos gibi, Midilli gibi, Sakız gibi bir Yunan adasında olduğum hissine kaptırdım. Gerçekte de Girit'te bu ana kadar gördüğüm yerler, belki Girit'in büyüklüğünden olacak, bir adadaymışım duygusu vermemişti bana. Ama burası farklı, pencerelerinden begonviller(gelin duvağı) sarkan, gölgeleri birbirine karışmış taş evlerin sıralandığı daracık sokaklarıyla tipik bir ada kasabası... Adada olma duygusu, eski kentte dolaşırken daha da hissettirdi kendisini.
Resmo Eski Kentte Taş Döşemeli, Gelin Duvakları İle Süslü Tipik Bir Sokak |
Kentin en görülesi yeri küçük limanı ve limanın kıyıcığında yer alan tevernalar..
Rimondi Çeşmesi 17. yy'da yapılmış. Kentin en eski eserlerinden biri. Buraya gelmeden Girit'e dair okuduğum yazılarda, bu çeşmenin musluklarından sular aktığı yazılıydı. Biz oradayken musluklarda suyun damlası yoktu...
Resmo'da' Osmanlı döneminden kalan çok sayıda eser var.
Bunların başlıcaları; bu gün belediye binası olarak kullanılan yapı, Gazi Hüseyin Paşa Camisi,
evler arasına sıkışmış Valde Sultan Camisi ve şimdilerde Angel of Our Lady adıyla anılıp kiliseye dönüştürülen Angebut Ahmet Paşa camileridir.
Bunlardan Gazi Hüseyin Camisi, müze ve konser salonu olarak kullanılıyor.
Ben oradayken sanatçılar, akşamki için prova yapıyorlardı.
Rimondi Çeşmesi |
Kaleden Resmo |
Venedik Kalesi ve Cami |
Venedik Limanı ve Feneri |
Resmo, Osmanlı dönemde devrin önde gelen Türklerinin oturduğu bir kentmiş.
Eski kentte tipik Osmanlı mimarisi ile yapılmış cumbalı evleri görmek ilginç.
Ancak Osmanlı egemenliğindeyken bir Türk kenti kimliğinde olan Resmo'da,1924 mübadelesinden sonra burada birkaç eserden başka şimdilerde Türk izi kalmamış, tabi beni ve oğlumu saymazsak...
Kaleden Resmo |
Eski kentte her türlü hediyelik eşya bulacağınız irili ufaklı dükkanlar, sokak aralarına serpiştirilmiş deniz ürünleri ağırlıklı tavernalar var.
Resmo'da Tavernaların Bulunduğu Tipik Bir Sokak |
To Pigadi |
Resmo, şu ana kadar Girit'te gördüğüm hiçbir yerle kıyaslanmayacak kadar canlı ve hareketliydi.
Girit seyahatiniz'de Resmo'yu kesinlikle '' görülecek yerler listenize'' alın. Hatta burada bir gece de geçirebilirsiniz. Pişman olmayacaksınız.
Hanya
Hanya, 65 bin kişilik nüfusu ile Girit'in 2. büyük kentidir. Yaklaşık 5 bin yıldır hiç terk edilmeden sürekli bir yerleşim yeri olan Hanya, Venedik, Bizans ve Osmanlı mimarisinin bu gün hala ayakta kalan eserlerine ev sahipliği yapıyor. Çevresinde antik Minos Uygarlığının kalıntıları ile Hanya'da 16ve 17. yy.'dan kalma taş evler, sizi bir anda buradan alıp, geçmişe bir zaman yolculuğuna çıkarıyor adeta... Hanya 1204 yılında Venedik'lilerin egemenliğine giriyor. Yaklaşık 440 yıl süren bu işgal Osmanlıların Hanya'yı ele geçirmesi ile son buluyor. Osmanlı işgalinden sonra Hanya'nın öyküsü, yukarıda Girit'e ilişkin bilgi verirken kısaca anlattığım gibi gelişiyor.
Venedik Limanı |
Venedik Limanı, Ak Denize bakan yanı, ucunda bir fener olan mendirekle çevrili küçük bir iç liman. Limanın kente bakan yanında hoşça zaman geçireceğiniz tavernalar var. Bunlardan birine oturup, yeyip içerken, limanı çevreleyen o güzelim evleri sindire sindire izlersiniz. Burası nedense bana Kopenhag'daki Nyhavn'ı anımsattı...
Mısır Feneri |
800'lü yılların başında, Osmanlının buraya atadığı Mısırlı vali, feneri onarınca adı Mısır Feneri oluvermiş.
Limanın bir yanında ise Osmanlı döneminden kalan minaresiz bir cami var.
Camiyi Küçük Hasan Paşa yaptırmış. Yalı camisi olarak da biliniyor.
Zaman içinde camini minaresi yıkılmış. Şimdilerde sergi evi olarak kullanılıyor.
Agios Nikolaos Kilisesi- Hünkar Camisi |
Hanya'yı dolaşırken Splandzia meydanında, dikkatimi, kilise-cami karışımı acaip bir yapı çekti.
Bir çok ülke gezdim; camiden kiliseye, kiliseden camiye ya da sinagogdan kiliseye çevrilen bir çok yapı gördüm.
Ama hem minaresi, hem de çan kulesi olan bir ibadethaneyi ilk kez görüyorum.
Yapının öyküsü ilginç: Osmalılar Hanya'yı ele geçirince Agios Nikolaos kilisesini camiye dönüştürürken, çan kulesine dokunmayıp hemen yanı başına bir de minare dikmişler. Osmanlı işgali ortadan kalkınca Hanya'lılar, ''onlar burayı camiye dönüştürürken çan kulemize dokunmadılar. İbadet özgürlüğünde biz onlardan geri kalmayız. Biz de minareyi yıkmayalım'' diyerek minareyi yıkmamış olabilirler.
Her ne sebeple olursa olsun bu minareli ve çan kuleli kilise, dünyada eşinin tek örneği olabilir.
Trimatiri Kilisesi |
Venedik Limanı ve Yeniçeri Camisi |
Hanya'da Bir Sokak |
Old Town |
Hanya'da görülmesi gerekli yerlerden biri de önce kilise, sora cami ve 1960'lı yılların başında arkeoloji müzesi olarak kullanılan bina. Ne yazık ki gelmeden önce hakkında güzel şeyler okuduğum müzeyi o gün kapalı olduğu için gezemedik. Belki bir daha ki sefere.
Küçük limanı, limanın kıyısına gerdanlık gibi dizilmiş kafeleri, limana dik inen daracık sokakları, ziyaretçilere sunduğu zengin mutfağı ve tarihsel yapıları ile kimilerince doğunun Venediği olarak tanımlanan Hanya, kesinlikle görülecek, hatta zamanınıza bağlı olarak en az bir gece kalınabilecek bir kent.
Agia Triada |
Hanya'ya kadar gelmişken, Hanya'ya 15-20 km mesafede, Hanya'nın sırtını dayadığı dağlarda bulunan iki manastırı ziyaret etmemek olmazdı. Ziyaret ettiğimiz ilk manastır, Agia Trida idi. Manastır 1612 yılında Venedik'li rahipler tarafından kurulmuş.1821 yılında çıkan Yunan isyanının buralara sıçraması sonucu manastır, Osmanlılar tarafından yakılıp yıkılmış. Ancak 19 yüzyılın sonlarında onarılan manastırda rahipler, rakı, şarap ve zeytin yağı üretiyorlarmış.
Guverneto Manastırı |
Guverneto manastırı ise Agia Trida manastırına araba ile yaklaşık 15 dakika mesafede. Yollar o kadar dar ve kıvrımlı ki, bir ara vazgeçip dönmeyi bile düşündüm. Bu gün hala faal olan manastırda 6 rahip varmış.
Manastır, Girit'n en eski manastırlarından biri. 1537 yılında faaliyete geçmiş ve Meryem Ana'ya adanmış.
1821 isyanında Osmanlılar tarafından tahrip edilen manastır daha sonra onarılarak yeniden hizmete açılmış.
Agia Trida'nın aksine büyükçe bir bahçenin içinde. Manastırın dış kapısından manastıra, her iki yanı ağaçlı ve çiçekli bir yoldan ulaşıyorsunuz. Manastırda bulunan rahibin akşam duasını bitirmesini bekleyip, biraz sohbet ettim.
'Eskiden burada 40 rahip yaşardı. Şimdi ise sayımız 6'ya düştü. Gençler bu günlerde artık dine önem vermiyorlar.'' dedi.
Türk olduğumuzu söyleyince sohbet derinleşti. Sohbetin sonunda Türkiye'nin bu günkü gidişatının endişe verici olduğunu ve buna samimi, olarak üzüldüğünü söyledi.
Manastıra şortla girmek hoş karşılanmıyor.
Ziyaretin hediyesi 2.5€
Bolos lagünü, Girit'te görmeniz gereken en önemli doğa harikası... Bolos'un okunuşu kolay ama gitmesi zor. Oraya iki yolla ulaşabilirsiniz. Bir bizim yeğlediğimiz kara yolunu-aslında yolak-, iki deniz yolunu kullanabilirsiniz.
Bolos |
Bolos- Ak Mermerden Kütahya Çinisine |
Paldır- küldür sonunda menzile ulaştık. Aslında ulaştık dediğime bakmayın, ulaştığımız yer arabaların park alanıydı. Lagüne ulaşmak içinse park alanından 2 km daha yürümemiz gerekiyormuş. İsterseniz bu 2 kilometrelik yolun yarısını, 7 € ödeyerek, eşek irisi bir atın sırtında kat edebilirsiniz. Asıl zor olanı ise; atların bile gidemediği tepeden aşağı inen son 1 kilometrelik yoldu.
Dizlerimin İflasının Resmidir |
Lagün tepeden müthiş görünüyor. Kumsal bembeyaz, güneş altında gümüş bir tabak gibi parlıyor. Deniz, kıyıda ak mermer rengine bürünüp, kıyıdan uzaklaştıkça, mavinin tüm renklerini harmanlayıp, açıkta Kütahya Çinisi rengine boyanıyor. 40 yıl öncesi turizmin kirletmediği Ölü Deniz gibi... Lagün sığ. Yüzmek için uzun süre yürümeniz gerekiyor. Denizde attığınız her adımda demeyeyim ama yürüdükçe, açığa doğru suyun daha da soğuduğunu hissediyorsunuz. Eğer buraya tedarikli gelirseniz, yani şemsiye su ve bir kaç sandeviç alırsanız yanınıza, hoş bir gün geçireceğinizin garantisini verebilirim.
Lagüne kara yolu ile gitmenin en zor yanı dönüşü. Yaklaşık 1 km uzunluğundaki yokuşu tırmanmak öldürüyor adamı. Hele benim gibi her iki diziniz de sorunluysa. Dönüşte dayanamadım at kiralamak zorunda kaldım.
Bolos'u mutlaka görün. Lagüne girişin hediyesi 1 €. Yazıyla bir Euro.
Elafonisi |
''Anlattıkların iyi hoş da biz nerede denize gireceğiz ? Bolos iyi hoş da başka kumsal yok mu'' dediğinizi duyar gibi oluyorum.
Var, olmaz olur mu? Aslına bakarsanız adanın kuzey kıyısında kumlusu ile çakıllısı ile bir çok plaj var. Ama güney batıda yer alan Elafonisi kumsalı bir başka.
İyiye ve güzele ulaşmak kolay olmaz. Elafonisi'ye ulaşmak için Kissamos'dan yaklaşık 40 km yol katetmeniz gerekiyor.
Elafonisi |
Elafonisi |
Kumsal çok büyük. Deniz hemen derinleşmiyor.
İster şemsiye kiralayın ister kendi getirdiğiniz şemsiyeleri kullanın.
Bolos'un aksine burada yeyip içeceğiniz büfe ve kafeler var. Tek sıkıntı duş. Arada bir sular kesiliyor.
Tüm gününüzü burada geçirebilirsiniz.
Burada hoşça vakit geçireceğinizden kuşkum yok.
Bir kez daha uyarayım: Dönüş yolunu düşünmeyin.
Burada olmaktan mutlu olacağınızı kestirebiliyorum Unutmayın! Dönüşü düşünmek yok.
Nelere Dikkat etmeli
.Öncelikle şunu söyleyeyim: Girit'in çok az bölgesinde kendinizi bir adadaymış gibi hissedebilirsiniz. Ada çok büyük, ana kara gibi...
.Turla bile gitseniz orada araba kiralayın. Biz Hertz'den C-3 kiraladık. 4 gün için 90€ ödedik. Fiyat bana ucuz geldi. Bu ucuzluğun nedeni belki turizm mevsimi henüz açılmadığı içindir.
.Yollarda aynı direkte iki farklı hız limiti yazan trafik levhalar görürsünüz. Kafanız karışmasın. Üstteki sayı normal hızı, alttaki ise yağmurlu havalarda yapacağınız hız sınırını belirtiyor.
.Kent içinde, özellikle Hanya'da merkeze yakın yerlerde serbest park yeri bulmak zor. Ancak ara sokaklarda ise 5-10 arabalık park yerleri var.
.Kıyıdan ayrılıp iç bölgelere gittiğiniz zaman yolların kalitesi düşüyor. Dar, kıvrımlı ve bozuk. İyi yanını yolların geçtiği dağlar çam, sedir, servi, okaliptus ve özellikle zeytin ağaçları ile kaplı.
Yol Kenarındaki Küçük Kilise |
.Ben hayatımda bu kadar zeytin ağacını, Endülüs'te bile görmemiştim. Zeytin, Giritlilerin yaşamının bir parçası. Hatta kız istemeye gidince, kızın babası damat adayına ''kaç zeytin ağacın var'' diye sorarmış. Damadın zeytin ağacı yoksa; '' dik de gel ciğerim(!) ''derlermiş.
. Yol kenarlarında zaman zaman içinde mum yanan küçük kilise maketleri görürsünüz. Bunlar, orada kaza geçirip ölenlerin anısına aileleri tarafından yaptırılmış bir tür anıt. Genelde bunları keskin virajlarda görebilirsiniz. Bu, araç kullananlar için bir uyarı görevi görüyor olmalı.
.Girit'e giderseniz tek bir kentte kalmayın. Biz turla gittiğimiz için zorunlu olarak Hanya'da kaldık. Kalacağınız güne göre, Hanya, Kandiye ve Agios Nikolaos'da geceleyebilirsiniz. Böylece aynı yolu bir kaç kez gitmek zorunda kalmazsınız.
.Akaryakıt istasyonlarının bazıları hafta talinde kapalı. Ancak nöbetçi olanlar var. Gene de önleminizi alın.
Barbariani Rakısı |
.Denize girmek için çok seçenek var.
.Nerdeyse tüm sahil irili ufaklı plajlarla dolu. Deniz suyu temiz ve berraktı. Mevsimden olacak biraz soğuktu deniz.
.Otelimiz Hanya'ya 25 km mesafede Hersonissos'daydı ve otelin hemen yanında plajlar ücretsiz girebileceğimiz plajlar vardı.
.Giritliler,Midilli, Rodos, Sakız ve Sisam adalarında yaşayanlar kadar olmasa da Türklere karşı ön yargıları yok. Yunanistan ana karasındakilerden farklılar.
. Türk olduğumuzu bilenler, ülkemizin durumu hakkında karamsarlar. Karamsar olmakta haklılar çünkü; euro paramıza karşı değer kazanınca, buraya gelen Türk turist sayısısının azalmasından endişe ediyorlar.
.Türkiye'de Girit ''mübadili '' tanışlarım var. Burada da Türk mübadilleri ile karşılaştım. Biri Halikarnasos'luyum( Bodrum) dedi. Kendini Türk sayıyor. Girit'te de Nea Halikarnassos'da oturuyormuş. Burayı Bodrum2dan göçenler kurmuş.
Ötekisi ise ''Hadrianapolis' den(Edirne) göçmüş dedelerim'' dedi. İki kez Edirne'ye gitmiş.
.Girit'te özellikle seramik hediyelikler çok güzel. Kil ve seramiğe dayalı Minos Uygarlığının bu güne uzantısı olmalı.
.Bunlar dışında her türlü, deri, tekstil ürünlerini satan dükkanlar da var. Ben genelde çok özgün ve yerel değilse bu tür şeyleri satın almam.
.Eski eserlere merakınız varsa antika satan dükkanlar size hitap edebilir; ama antikadan anlamak şartıyla. Çünkü yeni bir şeyi eskitme yaparak antika diye yutturabilirler. Antakya-Harbiye'deki gibi...
Remo'nun Yerel Birası |
Ne Yenir Ne İçilir
.Girit mutfağı çok zengin. Ot ve deniz ürünleri üzerine kurulmuş. Tadına baktıklarım; iri kuzu eti ile pişmiş, üzerinde nane yaprakları ile servis edilen bezelye, şerit halinde doğranmış zeytin yağında pişirilmiş kabak salatası, barbunya ve taze fasülye yemeği; o da zeytin yağlı. Tavuklu kabak yemeği, kuşbaşı domuz eti doğranmış nohut(domuza gıcığı olmayanlar için) Bunların da tamamı zeytinyağıyla pişmiş.
Ancak bu yemekleri her restaurantda bulamazsınız. Biz rastlantı sonucu bulduk. Genelde et, tavuk, patates kızartması ve pizza türü turistik şeyler var kafelerde.
Rafta Rakılar |
.Hemen hemen her türlü deniz ürünü var. Bunların bazılarını kendi usullerine göre pişiriyorlar. Biz en çok balık, karides, ıstakoz,kalamardan oluşan kombinasyonları yeğledik..
.Hanya'da ayrıca tavşan eti de yiyebilirsiniz, eğer tavşanların özel hayatına ilişkin bir ön yargınız yoksa...
.Oturduğunuz masada kesinlikle, zeytin yağı bulunuyor. Salataları yağsız getiriyorlar. Siz istediğiniz kadar dökesiniz diye...
.Kafelerde alkolsüz içecekler 1,9 €, Alkollüler ise 5€.
.Ortalama bir tavernada bira dahil kişi yaklaşık 15 euro hesap ödersiniz.
.Girit'te buraya has rakı var. Adı da rakı, uzo değil. Bizim rakıya benziyor. Manastırlarda yapılan rakılar ise farklı. İçinde anason olmadığı için beyazlaşmıyor.
.Bira içiyorsanız önerim Alfa. Ancak Resmo'da içtiğimiz oraya özgü, porselen kapaklı şişelerde servis edilen Brink's adlı bira çok nefisti.
Girit'e Özgü Peynir Tabağı |
Jumbo |
Nasıl Gidilir.
Giriş bölümümde yazdığım gibi İstanbul'dan doğrudan Girit'e giden uçak yok. Anca tur uçakları uçuyor. Turlardan bağımsız gitmek isterseniz, Atina aktarmalı gitmeniz gerekiyor.
Son Söz
Girit'e gidin. Gidin ama bir Yunan Adası görme, adayı yaşama hayalinizi geride bırakın. Ülkemizdeki bir çok turistik yer gibi Girit de kendini kitle turizmi belasından kurtaramamış. Sakız'da, Samos'da gördüğünüz, balkonlarında begonvil (gelin duvağı) olan, gölgeleri bir biri ile kucaklaşmış evlerin arasında uzanan, kesme taş döşeli daracık sokakları adımlayacağınızı; gene o sokaklarda, kapılarının önüne oturmuş, komşu ile çook geçmişte kalan, kim bilir hangi güzel anıyı bıkmadan bir kez daha anlatan yaşlı kadınları, köyün tavernasında papazın çevresinde toplanmış, konuşacakları şeyler tükenmişcesine suskun, üç beş yaşlı adalının sessiz sohbetine katılacağınızı düşlemeyin. Koca Girt'te bu tanıma uyan yer sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor, maalesef.
(Nisan 21018)
eline sağlık çok güzel zevkle okudum ama birkaç harita neyim de koyaydın iyiydi
YanıtlaSil