Hocam Bizim Oraya Ne Zaman Geliyorsun ?
Adana'ya taşınalı bir kaç ay
olmuştu. Kiraladığım ev, genelde orta halli ailelerin oturduğu bir mahallede,
iki otomobilin ancak yan yana geçebileceği genişlikte ve ana caddeye bağlantısı
olan daracık bir sokaktaydı. Sokağın her iki yanında, kaldırım niyetiyle
yapılmış, ama kaldırım olduğunu kanıtlamak için deyim yerindeyse 'bin şahit gerektiren’ en fazla 50 cm
genişliğinde yükseltiler vardı.
Belediye temizlik işlerinin ilgi alanına
(!) pek girmeyen sokağımızın her iki yanında biriken toz- toprak, yabani otlar
için bitek bir araziye dönüşmüştü. Eee! Arazi bitek olur da ot yetişmez mi? Hem
de yetişkin bir adamın bel seviyesine ulaşacak kadar... Hadi biraz abartayım;
bizim sokağa girdiğinizde, evleri görmezden gelirseniz, her iki yanı yabani
otlar ve çiçeklerle bezenmiş bir dağ yolunda yürüyüşe çıkmış gibi hissederdiniz
kendinizi.
***
Çocukluğum Adana'da geçtiği için iyi
bilirim; komşular arasında arada bir,
‘'Zibilini (1) niye bizden yana süpürdün
kele bacım !'' diye başlayan , Öte'ön (2) senin gız da bizden tarafa yığmıştı
zibilini' diye devam eden ama kısa sürede sonlanan ağız dalaşı olmasına karşın
herkes evinin önünü süpürür, çöpleri bir araya toplar, belediyenin tek atla
çekilen iki tekerlekli, gri renkli çöp arabasını beklerdi. Çöp arabasının
hangi sokağa girdiğini, arabadaki çürümüş çöplerin sokaklarda bıraktığı pekmez
kıvamındaki izlerinden anlardınız.
Bir cumartesi günü kahvaltıdan sonra
eşime,
''Var mısın?
Bizim evin önünden başlayarak yol kenarlarındaki otları ve birikmiş toprakları
temizlemeye'' dedim.
''?''
''Böylelikle
hem sokağı temizlemiş, hem de komşulara örnek oluruz. Şimdilerde unutulmuş
olan 'herkes kendi evinin önünü
süpürürse; bütün mahalle temiz olur' sözünü bir kez daha anımsatır,
onlara güzel bir mesaj vermiş
oluruz. Ne de olsa okumuş yazmış, aydın insanlarız.’’
''İyi de
kazma kürek?''
''Ev
sahibinden isteriz, bir de el arabası bulduk mu tamamdır.''
Hafta sonu olduğu için sokak tenha; anlaşılan
komşularımız henüz uyanmamışlar.
Temizliğe bizim evin önden başladık.
Ben yol kenarındaki otları kesiyorum, eşim
onları kürekle arabaya doldurup yakınımızdaki boş arsaya döküyor. Üç yaşındaki
kızım ise, elindeki plaj küreği ve kovasıyla bize yardım etme gayretinde...
Bizim evin önünü henüz temizlemiştik ki;
yanımıza ilk gelen DDY'dan emekli karşı komşumuz oldu.
''Günaydın
hocam, kolay gelsin, ne yapıyorsunuz?
Ne yaptığımız ayan beyan ortada.
Kan ter içindeyim. Sonbahar olmasına kaşın
Adana'nın yakıcı güneşi tepemde; terim, ensemden kuyruk sokumuma ha
ulaştı, ha ulaşacak. 'Elinin körü’ demem gerekiyor ama efendice tavırları olan
komşuma böyle bir yanıt vermem bana yakışmaz.
''Günaydın,
gördüğün gibi...''
''Elinize
sağlık. Ben ekmek almaya bakkala gidiyorum, kahvaltıdan sonra yardıma gelirim.’’
DDY emeklisinin bu yanıtından sonra, az
önce onun hakkındaki düşüncemden utandım. Demek ki halkım yapılan iyi şeylerden
gerekli mesajı alıyor.
Elimdeki kazmaya daha bir iştahla
sarıldım.
Öğle yemeği için mola verdiğimizde sokağın
her iki yanından yaklaşık 20-25 metrelik bir alanı temizlemiştik. Bu süre
içinde komşu çocuklarının ilgi odağı olduk. Her biri 5'er ,10 'ar dakika kadar
bize yardımcı oldular ama çabuk sıkıldılar.
Sokaktan geçenlerden bize şöyle bir bakıp,
dudak bükenleri mi ararsın, ‘kolay gelsin hocam elinize sağlık’ diyenleri mi
ararsın, yok kazmayı şöyle tut, küreği böyle yap diye akıl verenleri mi...
''Ulan
imansızlar! Hadi selam verip geçenleri anladım, ama size ne oluyor? Bir de
komşu olacaksınız. Akıl vereceğinize bir kürek alıp hiç olmazsa kendi evinizin
önünü temizleseniz ya! Yok; illa akıl verecekler...''
Ben yapı olarak çabuk sinirlenen; Adana
tabiriyle 'osuruğu cinli
biriyim'.
Olup bitenin yüzümdeki etkisini fark eden
eşim, 'sakin olmamı, bu gün olmazsa yarın insanların bize katılarak, en azından
kendi evlerinin önünü temizlemeye başlayacaklarını' söyleyerek beni
sakinleştirmeye çalıştı.
O günün sonunda yolun her iki yanında
yaklaşık 50-60 metrelik bir alanı otlardan ve topraktan arındırmıştık. Yolun
hiç olmazsa bir bölümünün eli yüzü açılmıştı.
Ertesi gün pazardı.
Bir gün öncesi kazmayı küreği çıplak elle
kullandığımız için eşimin de benim de ellerimiz hafif tertip su toplamıştı.
Evde bu iş için kullanacağımız eldiven yok. İlk fırsatta eldiven almaya karar
verip, işe yeniden koyulmadan önce, önlem olarak ellerimize birer çorap
geçirdik, eldiven yerini tutmasa da hiç yoktan iyidir diye düşünmüştük.
Ekipten ilk fireyi o gün verdik. Kızım
geleceği gördüğü için mi bilmiyorum,
''Baba ben
meşajı daha sonra veririm'' deyip bize katılmadı. 'O daha çocuk,
vereceğimiz mesajın önemini anlamayabilir' deyip üstünde durmadım.
Ha gayret! İşe yeniden koyulduk.
Öğleye doğru sokak yeniden
kalabalıklaşmaya başladı. Biz debir gün önceki kadar olmazsa bile, önemli
miktarda temizlik yapmıştık.
Selam verip geçenler, kolay gelsin
dedikten sonra, bir süre başımızda dikilip, amacımızın ne olduğunu anlamaya
çalışanlar...
Anlayacağınız halkımın davranışlarında dünden
bu güne değişen bir şey yok.
Necip Türk Milleti kendilerine
vermeye çalıştığımız 'mesajı' almamakta direniyor. Olsun, onlara örnek
olma arzumdan henüz vazgeçmiş değilim. Toplumu bir hedef etrafında toplamak,
onları harekete geçirmek kolay değil; bunun ayırdındayım...
Öğle yemeği için ara vermeyi
kararlaştırdığımız sırada, bizim evden 4-5 ev ötedeki büyücek, bahçeli bir evde
oturan, geçen yıl piyangodan ikramiye kazandığı söylenen, Melek Girmez'de (3)
gıda toptancılığı yapan, arada bir selamlaştığımız komşumuz yanımıza geldi.
'' Kolay
gelsin hocam, elinize sağlık, hak'katen çok güzelleşiyor sokağımız.''
''Sağ olun,
sokağımız temiz olsun istedik.''
'' Valla
bravo'' dedi piyango zengini komşum. ''Bizim evin önüne ne zaman gelirsiniz'
hocam!''
Allahtan yemek molası için eve yönelmiş,
küreği el arabasında bırakmıştım.
Eşim niyetimi anlamış olacak, tüm
sakinliğiyle, adama
''İnşallah
önümüzdeki hafta'' dedikten sonra beni ardımdan bahçe kapısından içeri itti.
Öğle yemeğinde hiç konuşmadık.
Masayı toplarken, kızım bana döndü.
''Baba! Şimdi ben de sizinle
komşulara meşaj vereceğim'' dedi.
Sevgi dolu gözlerle ona baktım,
'' Onların
iletişim kanalları kapalı kızım. Ne kadar uğraşsak mesajımızı almıyorlar. Belki
daha sonra...''
Soran gözlerle bana baktı...
Benden bir yanıt alamayınca
''Anne, anne!''
deyip mutfakta bulaşık yıkayan annesinin yanına gitti.
Akıllı kızdır, büyük ihtimalle
bana soramadığı 'iletişim
kanalları kapalı’ sözünün ne anlama geldiğini '' soracaktır
annesine.
-----
Haziran 2019-İstanbul
-----
1-Zibil :Çöp
2- Öte'ön: Geçenlerde
3- Melek Girmez; Genellikle gıda
toptancıların toplu olarak bir arada bulunduğu, kent merkezinde bir bölge.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder