Rio de Janerio
Sambanın kenti
Brezilya’da yapılan son dünya kupasına kadar, Brezilya
dendiğinde, birçokları gibi benim de aklıma gelen ilk şey futboldu. Bu algının
bende yer etmesinin en önemli nedeni ise; çocukluğumdan beri hayranı olduğum
Pele idi . Bu duygularla olacak Brezilya, uzun yıllar benim için coğrafyasıyla,
tarihiyle ve insanı ile gidip görülecek bir ülke sınıfına giremedi. Ta ki;
kendi evlerinde Almanlardan 7 gol yeyinceye kadar... O maçta Brezilya fileleri
ile buluşan 7 gol, ’’ futbol Brezilya’da
doğmadı ama orada yaşıyor’’ söylemi üzerine kurduğum hayallerimi tuzla buz
etti. O tarihten sonra Brezilya, benim
için artık bir futbol ülkesi olmaktan çıkıp, gidip görülesi bir ülke haline
geldi.
Sugarlof'dan Botofago ve Flamengo Kumsalları |
Rio de Janerio’ya İguassu’dan geçtik. İguassu’dan Rio’ya
doğrudan uçak seferi yok; önce Coritiba’ya uçuluyor, orada uçak değiştirdikten
sonra da Rio de Jenerio’ya...
Yol boyu gerçek bir doğa harikası olan İguassu şelalelerini
düşündüm, ta ki, pilotumuzun kemerlerimizi bağlamamızı rica eden son
uyarısına kadar… Hani nerede görsem tanırım diye bir söz vardır ya, bu söz Rio
için cuk oturuyor. Çünkü uçağın penceresinden gördüğüm Şeker Tepesi ve İsa’nın
dev heykeli,’’ kör parmağım gözüne ‘’
misali ‘’ artık Rio’dasınız’’ der gibiydiler.
Copacabana-Bu Kez Sugarloft'dan... |
Hava limanında rehberimizle buluşmamız zor olmadı. Adı
Fernando Vargas. Bize sıcak bir karşılama yaptı. Kendisi gerçek bir Atatürk ve Türkiye hayranı.
- ‘’Türkiye ve Atatürk hayranı olduğunu söylemesi işinin
gereğidir. Adam ne de olsa tur rehberi. Bilir onlar işlerini…’’ diye
düşünenleriniz olacaktır. Belki bu genellemede haklı olabilirsiniz. Ama
birlikte olduğumuz 3 gün de Fernando’nun, Atatürk ve Türkiye hakkındaki bilgisinn
ortalama bir yurttaşımızdan çok daha fazla olduğunu fark ettim.
Rio’da Nerelere Gidebilirsiniz
Havalimanı otelimize yaklaşık 25 km. Fernando,
havalimanından beni ve eşimi aldıktan sonra(*)yolda, birlikte olacağımız üç gün
içinde neler yapacağımızı anlattı. Anlattıklarına bakılarsa; dolu dolu bir 3
gün geçireceğiz. Bizi otele bıraktıktan sonra, akşam yemeğinde buluşmak üzere
yanımızdan ayrıldı.
Copacabana |
-‘’ Rio de Janerio’da ünlü bir plaj’’ sorusunun yanıtı; kimi
zaman İpanema olsa bile çoğunlukla kastedilen Copacabana’dır.
Otel Odamızdan Copacabana'da Sabah. Uzaklarda Sugarloft |
Mayolarımız üstümüzde, otelle Copacabana arasındaki Atlantica Bulvarını geçip, plajın beyaza çalan sarımsı kumlarına ayak basıyoruz. Kumsal,
akşamın yaklaşmasına karşın film ve fotoğraflardan gördüğümüz kadar olmasa da oldukça kalabalık.
İnsanlar sere serpe uzanmışlar, öğleden sonra güneşinin insanı okşayan
ışıklarını tenlerinde hapsetme derdindeler.
Beyaz tenlileri anladım da, ışıklar
içinde yatası Fecri Ebcioğlu’nun deyişiyle ‘’çukolata renklilerin’’ güneş altında yatış nedenlerini
anlayamadım.
Kumsalda plaj voleybolu, plaj tenisi ve plaj futbolu
oynayanlar bir hayli fazla; bir de onları izleyenler... Kızlı erkekli gençler, futbol bir yana plaj voleybolunu bile
ayakları ile oynuyorlar. Futbol boşuna Brezilya’nın önemli ihraç malı olmamış. ’’Futbol
sadece futbol değildir’’ diye bir klişe vardır. Doğrusu bu manzarayı
gördükten sonra, en azından Brezilyalılar için futbolun, futboldan da öte bir
yaşam biçimi olduğunun ayırdına vardım. Atlantica Bulvarı boyunca uzanan ve
yaklaşık 4 km uzunluğundaki Copacabana’da kumsalında güneşlenen çok ama denize girenlerin
sayısı yok denecek kadar az. Yaklaşık 100 metre enindeki kumsalı geçip denize
ulaşınca, bunun nedenini anladım. Deniz alabildiğine dalgalı, biraz bulanıkça ve yosunlu. Anlayacağınız bizim Akdeniz ve Ege Kıyılarını
sarıp sarmalayan o turkuaz renkli, yukarıdan bakınca dibi görünen pırıl pırıl
deniz yok burada. Akşam buluştuğumuzda rehbere, denizin bu durumunu sordum.
Copacobana'da Çukolata Renkliler (İzinli Çekilmiştir) |
-‘’Bu iyi hali. Okyanus
kıyısı olduğu için yosunu, dalgası bol, bulanık bir denizdir burası’’ dedi.
Copacabana'da Ayak Voleybolu-Gece |
Copacabana’ya koşut, Atlantica Bulvarı’nın her iki yanında
uzanan geniş kaldırımlarda hoş restoranlar var. Kıyıya yakın olan restoranlar
nispeten daha ucuz. Akşam yemeğinizi burada yedikten sonra bu geniş
kaldırımlarda yürüyüş yapabilirsiniz. Gündüz vakti alabildiğine kalabalık olan kumsalda, özel olarak ışıklandırılmış alanlarda ayak voleybolu ve futbol oynayanlar ile onları izleyenler dışında pek kimsecikler yok gibi…
Gece yürüyüşüne devam ederken Atlantica Bulvarı’nın
kaldırımlarındaki desenler dikkatimi çekti. Yıllar öncesinin İzmir’ini
bilenler, Kordon Boyunun denize yakın kaldırımlarını ve bu kaldırımlarda deniz dalgasını betimleyen siyah-beyaz desenleri
anımsayacaklardır. Artık İzmirliler mi
buradan esinlendi yoksa Rio’da yaşayanlar mı İzmir’den… Bu soruyu yanıtlamadan
şunu söyleyeyim: O güzelim desenler Kordon’daki kaldırımları süslemiyor artık.
Rio’da ise bu desenler, sadece Atlantica kaldırımlarının süsü değil; çanta, fular,
şemsiye gibi hediyelik eşyalara da işlenmiş. Adamlar para kazanıyor bu
işlerden. Şimdi bu açıklamadan sonra kimin kimden esinlendiğinin yanıtı kolayca verilebilir sanıyorum.
Bu arada Atlantica Bulvarı, Rioluların spor yapmasına olanak
sağlamak üzere hafta sonlarında taşıt
trafiğine kapanıyor.
Atlantica'da Akşam Yürüyüşü |
Ertesi sabah ilk işimiz Fernando ile Sugarloft Mountain’e
gitmek oldu. Sugarloft, hemen hemen her Rio kartpostalında yer alan ilginç bir
tepe. Tepenin adının şeker olmasının tuhaf bir öyküsü var. Öykü kısaca şu: 16.yy’da,
Brezilya’nın egemen gücü olan Portekizliler, şeker ticareti yaparlarken,
şekerleri koni biçiminde kilden kaplarda taşırlarmış. Tepenin şekli de bu kaplara
benzediği için adına Sugarloft- Şeker Tepesi demişler. Ben o şeker kaplarını ya
da fotograflarını görmedim; neye benzediğini de bilmiyorum. Bana sorarsanız
tepe, hemen yanı başındaki tepeyle birlikte, başını yukarı kaldırmış, deniz kıyısında
dinlenen deniz filini andırıyor.
Uzaktan Sugarloft-Dinlenen Deniz Fili |
Sugarloft’a iki aşamada çıkıyorsunuz. İlk durağınız 225
metre yüksekliğindeki Ucra Tepesi. Oradan da birkaç dakika süren teleferik
yolculuğu ile 395 metre yükseklikteki Sugarloft’a ulaşıyorsunuz. 65 kişi
kapasiteli vagon, sık bir ormanın içinden, handiyse ağaçlara sürtünerek tepeye
tırmanıyor.
Yukarıda sizi bekleyen bambaşka bir dünyayı görmeye hazır olun. Rio
de Janerio tüm güzelliği ile ayaklarınızın altında. Uzaklarda ki bir tepede,
İsa’nın sizi kucaklayacakmış gibi kollarını iki yana açmış dev heykeli, aşağıda
sağımızda boylu boyunca uzanan, güneş altında gümüş parıltısındaki Copacabana,
hemen solumuzda, Botofago, ona yakın bir yerde Flamengo kumsalları ve okyanusa
serpilmiş adalar… Yakınındayken pek bir şeye benzetemediğim okyanus bile
buradan bir başka güzel görünüyor. Şansımızdan hava açık.
Bu yükseklikten aşağıya, havada asılı duran bir balonun sepetinden
bakıyor duygusuna kapılıyor insan. Burada saatler geçirebilirsiniz. Burayı
ziyaret edin demiyorum. Bu gereksiz bir öneri olur. Çünkü Rio’ya kadar gelip de
Sugarloft’a çıkmayan kişilere pek iyi gözle bakılmaz gibi geliyor bana. Kısaca Sugarloft’a
çıkmadan Rio’yu görmüş sayılmazsınız.
Jaka Ağacı-Her Meyvesi İri Bir Kavun Kadar |
Tepeye teleferik ilk kez 1912 yılında yapılmış. Proje sahibi
Agusto F.Ramosmuş. Teleferik günümüze gelinceye kadar birkaç kez yenilenmiş. 1969’da
ulusal park ilan edilen Sugarloft’a çıkmak için 62 USD ödemeniz
gerekli ama görecekleriniz bu paraya değer. Tepeye giriş saatleri 11.00-19.50
arası.14.30-15.30 arası yemek tatili, yani teleferik çalışmıyor. Tepeyi ziyaretin taliplisi çok. Onun için erkenden gitmenizi öneririm.
Rio de Janerio’nun bir başka sembolü ise; Kurtarıcı İsa Heykelidir. Corcovado dağı üzerinde bulunan bu heykeli Hektor S. Costa
tasarlamış, Fransız heykeltraş Paul Landowski yapmış.
8 metrelik bir kaide
üzerine oturtulan heykelin yüksekliği 30 metre. Kolları iki yana açık olan
heykelin ana malzemesi beton, kaplaması ise ‘’soap stone’’ mış. 1931 yılında
tamamlanan heykelin masrafını Kiliseler Birliği adlı bir birlik karşılamış. Bu
arada bu heykelin dünyanın ‘’yeni 7 harikasından’’ biri olduğunu söyleyeyim.
Kurtarıcı İsa- Siste Ancak Bu Kadar... |
Sis Olmadan da Böyle... |
Tepeye finükülere benzer(dağ treni) bir vagonla çıkılıyor. Tepe
ormanla kaplı. Bir gün önce hava pırıl pırıldı. Bu gün ise sisli. Umarım tepeye çıktığımızda rüzgarın etkisi ile
sis dağılır da, evreni kucaklayacakmış gibi duran Kurtarıcı İsa’nın güzel bir
fotoğrafını yakalarım. Dura kalka, tıngır mıngır gidiyoruz. Sonunda tepeye ulaştık. Sis burada da
peşimizi bırakmadı. Neredeyse göz gözü görmüyor. Bu yetmiyormuş gibi inceden
inceye yağan bir yağmur ‘’nanik’’
yaparcasına bizi karşıladı.
Aşağıdaki manzarayı seyretmekten vaz geçtim, bari
heykeli görüntüleyebilsem. Ama sis tepeyi tülden bir örtü gibi kaplamış, bir
türlü açılmıyor. Elimde kamera uygun anı yakalamaya çalışıyorum ama nafile…
Bilin Bakalım İsa Nerede? |
-‘’ Aman İsa, canım İsa. Senin ölüyü bile dirilttiğin
söyleniyor. Bu sisle mi baş edemeyeceksin? Bir nefes ver, hiç olmazsa birkaç
dakikalığına dağıt şu sisi de birkaç suretini alayım. Bak! Binlerce kilometre
yol teptim, emeğimi boşa çıkarma…’’
Aşağıdan aldım, yukarıdan aldım; Iııhh ! Ne dediysem olmadı.
Yaklaşık 2 saat kaldık tepede. 50’ye yakın fotoğrafını çektim Kurtarıcı İsa’nın
ama bir türlü çıkaramadım sisler arasından mah cemalini. Neyse vatan sağ olsun.
Tepeye çıkışın hediyesi 50 Usd. Burayı ziyaret etmek
istiyorsanız yerinizi önceden ayırmanız gerekli. Size hangi gün ve saatte
tepeye çıkacağınızı bildiriyorlar. Randevusuz giderseniz vagonlara almıyorlar.
Her vagon 60 kişilik ve 20 dakikada bir hareket ediyor. Tepeye çıkarken ara
duraklar var. Bu duraklar, tepenin eteğindeki gecekondularda yaşayanların inip
binmesi için yapılmış.
Kent merkezinde dolaşırken, uzaktan Maya Piramitlerini
andıran bir bina gördüm. Daha ne olduğunu sormadan Fernado,
‘’Şimdiki durağımız Catedrale
Metropolitana de Sao Sebastiao’’ dedi. Katedral, şimdiye dek gördüğüm
katedrallerden çok farklı.
Kesik koni biçimli Maya Piramidi şeklinde
tasarlanmış, betonarme bir yapı. Mimarı Edgar Conseca. Yapımı yaklaşık 15 yıl
süren, dışı neo klasik, içi barok biçemli bu katedral 1979 yılında ibadete
açılmış. İşin ilginç yanı katedralin tüm masraflarını Rio’lu bir zengin
karşılamış olmasına karşın, katedrale Rio’nun koruyucu azizi olan St.
Sebastiao’nun adını vermişler. Bunu duyunca, bizde cami yaptırıp da, camiye
kendi adını verenler geldi aklıma...
Cathedrale Metropolitana-Fernando ve Ben |
Metropolitana İçten Görünüş |
Katedral’in dışı, ilk
görüşte üst üste konmuş narenciye sandıklarını anımsattı bana. Ama ana kapıdan
içeri girdiğimde bambaşka bir dünya ile karşılaştım. Daha ilk adımımda
Katedral’in dış görünüşüne ilişkin ‘’üst
üste konmuş narenciye sandığı’’ benzetmemden pişmanlık duydum. Öyle ki; tabandan başlayıp tavana kadar daralarak
uzanan, her biri 64 metre yükseklikteki dev vitraylar, dışarıdaki gün ışığını,
gök kuşağını 7 rengine dönüştürüp dans ettiriyor adeta. Renklerin dansının
yarattığı bu büyülü ve loş ortam, sizi sarıp sarmalayıp bir bilinmeze
götürüyor, kendinizi huzurlu ve rahatlamış hissediyorsunuz. Genelde kiliselerin içi kasvetli olur,
özellikle gotik kiliselerin … Kilise, loş ortamına karşın kasvetli değildi. St.
Sebastiao’yu (Sebastian) gördükten sonra buranın, sadece belli bir inanca sahip
insanlara değil, fakat tüm dinlere mensup müminlere de kucak açabileceğine
inandım.
Aynı anda- ayakta olmak koşulu ile- 20 bin kişinin ibadet
edebildiği, Katedralin dış çapı 106, iç
çapı 96, yüksekliği ise 75 metre. Katedralin çan kulesi ise, tepesinde kocaman
bir haç bulunan YSE’nin su kulesini andırıyor. Buna karşın kulenin, Katedralin
mimarisi ile uyumlu olduğunu söylemeden geçmeyeyim.
Mutlaka ziyaret edin.
Arches da Lapa(
Lapa Su Kemerleri), Katedral’e yürüyüş mesafesinde. Rio’nun su gereksinmesini
karşılamak için 1740 yılında yapılan bu kemerler Roma biçeminde. 270 metre
uzunluğundaki kemerin yüksekliği 40 metre ve 42 kemerden oluşuyor. Kemer, 19. yüzyılın sonlarında su getirme işlevini
tamamlamış olacak ki; daha sonra üzerine demir yolu yapılmış. Su kemeri, kent merkezindeki
bir vadide. Etrafını çeviren meydanda
zaman zaman açık hava gösterileri ve eğlenceleri yapılıyormuş.
Arches da Lapa |
Aslına bakarsanız Rio’da kent merkezi diyebileceğiniz bir
yer yok. Bu da Rio’nun coğrafi konumundan kaynaklanıyor sanırım. Çünkü kentin
kurulduğu alan, dağlarla ve vadilerle o kadar parçalanmış ki; bir kent
bütünlüğünden söz etmek olanaksız. Fernando’nun deyişine göre kentin
mahalleleri bir birine tünellerle bağlanıyormuş. Sayısı 16 olan bu tünellerin
toplam uzunluğu ise 140 kilometreymiş. Gerçekten de kenti dolaşırken bir çok
yerde tünellerden geçiyorsunuz.
Candelaria
Cathedral’i
Katedralin adı, 17.yüzyılın başlarında batan Candelaria adlı
bir gemiden geliyormuş. 1609 yılında batan gemi ve gemiyle birlikte ölen
mürettebatın anısına şimdiki kilisenin yerine bir şapel yapılmış.
Daha sonra
1775 yılında ise bu şapelin yerine büyük bir kaderal yapmaya yeltenmiş Riolular... Ama
aradan uzun yıllar geçmesine karşın katedral bir türlü hizmete açılamamış.
Sonunda, temeli atıldıktan 100 yılı aşkın bir süre sonra, 1877 yılında
hizmete açılmış. Katedralin dışı barok içi ise neo klasik ve neo rönesans
biçemde. Kilisenin girişinin üst tarafında üçgen bir alınlık ve sağlı sollu
iki kule var. Kilise içindeki neflerin
ve kubbenin süslemesini Joao Z. De Costa yapmış. Gezilebilir.
Candelaria Cathedral |
Candelaria-İçten Görünüş |
Escadaria Selaron
Rio’da görülmesi gerekli yerlerden biri de, öyküsü de
kendisi kadar ilginç olan Selaron Merdiveni. Merdivene adını veren Jorge
Selaron, 1947 yılında Şili’de doğmuş bir ressam ve heykeltraş. Selaron, bir çok
ülkeyi gezip dolaştıktan sonra Rio’ya yerleşmiş.
Burayı o kadar sevmiş ki; bu
sevginin bir ifadesi olarak Rio’lulara
bir armağan vermek istemiş ve 1990 yılında bu merdivenin yapımına başlamış.
Önceleri bir heves olarak başladığı bu iş zamanla bir tutkuya dönüşmüş. Yapım
giderlerini karşılamak için tablolarını satıp, elde ettiği parayı merdivenin
tamamlaması için harcamış. Merdivende kullandığı ayna, seramik ve fayansları başlangıçta
Rio’daki inşaat yıkıntılarından sağlamış. İnşaat yıkıntıları ihtiyaca
yetmeyince dünyanın 60 ülkesinden gönderilen kırıntılarla merdiveni tamamlamış.
Yapımı 1990-2013 yılları arasında süren merdivenin yüksekliği 125 metre ve 250
basamaktan oluşuyor. Genelde sarı seramik parçalarından yapılmış ama değişik
renkli başka seramiklerle süslenmiş olan basamaklar, sizi bir masal dünyasına
götürüyor. Anımsarsanız, bundan yaklaşık
bir yıl kadar önce gençler, İstanbul’un kimi mahallelerinde
merdivenleri çeşitli renklere boyamışlardı da dünyayı sadece ‘’gri’’ olarak algılayanlar, insanın
düş gücünü harekete geçiren renklerden rahatsız olmuşlar ve merdivenleri
yeniden griye boyamışlardı.
Escadaria Selaron |
Fernando
-’’ Sizi şimdi Taksim
Meydanı’na götüreceğim’’ deyince şaşırmadım desem, yalan olur. Yüzümdeki şakın
ifadeyi görünce,
-’’ Taksim Gezi Parkı direnişi burada çok ses getirdi. Ben de Türk Turistlere rehberlik ettiğim için o meydanın adını Taksim diye değiştirdim’’ dedi. Fernando’nun kastettiği meydanın adı Praça Floriano’ idi. Meydan, çiçekleri ile küçük kafeleri ve serpiştirilmiş heykelleri ile tam bir dinlenme ve soluklanma yeri.
Bundan bir yıl kadar önce bu meydan,
ücretlerinin yetersizliğinden yakınan yaklaşık 50 bin öğretmenin protesto
gösterilerine ev sahipliği yaptığı için olmalı; Fernado burayı Taksim gezi
Parkı ile özdeşleştirmiş…
-’’ Taksim Gezi Parkı direnişi burada çok ses getirdi. Ben de Türk Turistlere rehberlik ettiğim için o meydanın adını Taksim diye değiştirdim’’ dedi. Fernando’nun kastettiği meydanın adı Praça Floriano’ idi. Meydan, çiçekleri ile küçük kafeleri ve serpiştirilmiş heykelleri ile tam bir dinlenme ve soluklanma yeri.
Praça Flariano(Taksim Meydanı) |
Meydan’n çevresinde ise güzel yapılar var. Bunun en ünlüsü ise Opera
House. Opera Binası’nın
mimarı Olivera Pasas, burayı Paris’deki Le Ganier Opera Binasından esinleyerek
tasarlamış. 1909 yılında hizmete giren ve eklektik (karma) mimari özellikler
taşıyan Opera Binası’nın üzerinde bir de altından kartal yontusu var.
Opera Hause |
Praça Florina’yı çevreleyen binalardan biri de Belediye
Binası. Güzel Sanatlar Müzesi de Meydanın kıyıcığında yer alıyor.
Futbol meraklıları için Maracana Stadı futbol mabedi olarak
kabul edilir. Her ne kadar Almanya hezimetinden sonra Brezilya Futboluna sitem
ettiysem de buraya kadar gelip de orayı görmemek olmaz deyip Fernando’dan bizi
oraya götürmesini istedim. Stadın önüne
gelince, gözüm Maracana yazısını aradı.
Ama onun yerine Estadio Jornalista
Mario Filho yazısını görünce;
- ''Yanlış yere mi geldik ''dedim? Fernando,
- ''Yanlış yere mi geldik ''dedim? Fernando,
- ‘’ Yok! doğru yerdeyiz. 1950 dünya kupası finalinin
yapıldığı Maracana Stadı, son dünya kupası için yıkılıp yerine bu yapıldı.
Adını da ünlü gazeteci ve spor adamı Mario Filho’dan aldı’’ deyince, benim için
Maracana efsanesi de bitti. Bu arada Rio’da hala Maracana Stadı var diyen bizdeki
spor yazarlarına duyurulur. Statda
Roberto Carlos’un adını bir girişe vermişler. Fenerbahçeli olmama karşın, benim
gibi Maracana efsanesini dinleye dinleye büyüyenler için bu bile teselli
olmadı.
Estadio Jornalista Mario Filho-Nam-ı Diğer Maracana |
Başka Nereler Gidilir
Eğer müze gezmek isterseniz Rio’da sizin bu isteğinize
olumlu yanıt verecek bir çok müze var. Bunlardan birkaçı; Museu Nacional de
Belas Artes(Ulusal Güzel Sanatlar Müzesi), İmperial Museum Of Brazil(Brezilya
İmparatorluk Müzesi), National Historical Museum’dur. Ayrıca Old Cathedraal Of
Rio, Rio Botanik Parkı da görülmesi gerekli yerlerden bazıları.
Copacabana’dan başka güneşlenebileceğiniz birkaç kumsal daha
var. Bunlar; İpemena, Botofago ve Flamengo’dur. Av. Delfim Moreira ve Av.
Vieria Sauto bulvarları boyunca uzanan
İpemena Kumsalı, Copacobana’da dahil öteki kumsallara göre daha varlıklı
kesimlerin kullandığı bir plaj. Kumsalın hemen bitiminde ise Twin Brother’s
adını verdikleri ikiz bir tepe var. Flamengo Kumsalı’nın hemen yanı
başında büyük bir park içinde 10 ‘un üzerinde futbol sahası var. Park ayrıca yürüyüş yapmak
isteyenler için biçilmiş kaftan.
Rio Karnavalının Başlangıç Noktası |
Rio Karnavalı deyince herkesin aklına Samba gelir. Rio’yu bir dünya markası yapan karnaval
buranın en önemli etkinliği. Karnavalın geçmişi Kadim Yunan’da şarap tanrısı
adına yapılan şenliklere dayanıyormuş. Burada düzenlenen ilk karnavalın tarihinin
1840 olduğunu söyledi Fernando. İşin ilginç yanı bugün, karnaval denince akla
ilk gelen dans olan samba, ancak 1917 yılında karnavalda yer almış. Samba
okullarının yarışmasına dönüşen karnaval ,her yıl şubat ayında yapılıyor.
Fernando’ya,
-‘’ Karnavala Türkler ilgi gösteriyor mu ?’’ diye sordum.
Yanıtı beni şaşırttı doğrusu.
-‘’Hayır. Nedendir bilmem karnavalda pek Türk’e
rastlamazsınız ‘’dedi.
Rio da bir de iç göl var adı; Rodrigo de Freitas. Etrafı
güzel evler, park ve bahçeler ve spor alanları ile çevrili. Dalgalı denizden
sonra, durgun bir gölün kıyısında oturmak ilginç geliyor insana.
Ve Samba
Daha önce yayımladığım İguassu notlarımda, oradaki bir
gösteri yerinde samba izlediğimden söz etmiştim. Ancak bu gösteri, sadece
sambayı değil tüm Latin Danslarını da kapsadığı için tümüyle bir samba
gösterisi olmamıştı. Gerçek sambayı Rio’da izlemek nasibimizmiş.
Fernando, her
zamanki dakikliği ile otelimize geldi ve bizi samba izleyeceğimiz bir kulübe
götürdü. Onlarca dansçının, göz alıcı
renklerle süslenmiş ilginç kostümleriyle kıvrak, sıcak ve insanın kanını kaynatan iç
gıcıklayıcı Latin Müziği eşliğinde sundukları gösteri müthişti. Bildiğiniz gibi
sambanın en önemli özelliği, müzik eşliğinde bolca kalça sallamaktır. Ehh!
Brezilyalı kadınlar da bunu layıkıyla yapıyorlar doğrusu. Mutlaka böyle bir
gösteriye gidin.
Platforma'da Samba Gösterisi-İguassu Notlarımda Yazdığım gibi...Şehir Efsanesi Değil Hepsi Gerçek |
Samba |
Alışveriş
.Rio’yu anlatan bir çok yazıda ,’’gece pazarını mutlaka ziyaret edin’’ önerisi yer alır. Gece
Pazarı Atlantica Bulvarı üzerindeki kaldırımlarda kuruluyor. Bir başka deyişle
Copacabana’nın hemen yanı başında. Burada her türlü deri, takı, magnet,
geleneksel hediyelik eşyalar tekstil ürünlerini ve ünlü Brezilya kahvesini bulabilirsiniz. Ama
kahveyi bu işi yapan dükkanlardan almanızı öneririm. Bu arada futbola meraklıysanız, Brezilya Ulusal
takımının formalarının’’çakmaları da’’ gece pazarında bolca var.
Gece Pazarı |
Atlantica Bulvarına koşut ve iç tarafta yer alan Av. Nossa
Senhora de Copacaban’da alış veriş tutkunuzu tatmin edebileceğiniz şık
dükkanlar var.
Av. Atlantico Kaldırımlarındaki Bu Deseni Bir Çok Hediyelik Eşyada Görebilirsiniz |
.Paranız varsa; mücevhere karşı da ilgisiz kalamıyorsanız;
dünyanın ünlü mücevher markalarından biri olan H-Stern’e uğrayın. Mücevher
seçmeden önce size, taşın nasıl mücevhere dönüştüğünü sırayla gösteriyorlar. Bu
gösteriden sonra da, istemeseniz de bir şeyler alıyorsunuz. Türk turistlerle
İzmirli bir Türk ilgileniyor.
Kaldırım Desenli Çanta |
Ne mi aldık? Bir şeyler aldık işte…
Ne Yenir Ne İçilir
.Eğer Rio’daysanız ne yenir tek bir yanıtı vardır; et.
Gerçekten de Copacabana ve İpemena çevresindeki lokantalarda etin hakkını veren
lokantalardan bolca var.
Daha önce her hangi bir ülkede Brezilya Restoranlarına
gitmiş olanlar bilir. Bu restoranlarda et, belli bir sırayla, döner şişine
benzer bir şişe takılı olarak her masaya ayrı ayrı servis edilir.
Bir
restoranda, bize bir tarafı yeşil, öte tarafı kırmızı, çapı 5 cm olan daire
biçimde plastik verdiler. Servis yapılmasını istiyorsanız plastiğin yeşil
tarafını, ‘’yok şimdilik önümdeki ile yetineceğim ‘’demek istiyorsanız, kırmızı
tarafını çeviriyorsunuz.
Copacabana Kıyısında Akşam yemeği |
Tipik Brezilya Restoranı-Reveillon Marius |
.Meyveli şarap sevenler için Krick Belle Vue ve Belle Vue Gueze’yi
önerebilirim. Kırmızı şaraplar içinse; Salton ve Dalpizzce iyi bir tercih
olabilir.
Bira markalarına gelince; Bavaria Premium, Germania ve Nova Schin’i öneririm.
Ben genelde Türk Kahvesi dışında kahve içmem. Ama Brezilya’ya
gidip de kahve içmemiş olmaz. Bu nedenle çokça olmasa da kahvelerinden tattım.
Çok güzel aromaları var.
Nelere Dikkat Etmeli
.Burada sigara yasağına uyuluyor. Fernado’nun deyişine göre;
dört bir yanı açık da olsa, üstü kapalı yerlerde sigara içilmiyor. Buna
kafelerde brandalarla üstü kapalı yerler de dahil. Ceremesi yaklaşık 40 Usd’imiş.
.Rio’da taksiye binecekseniz, bir firmaya ait taksilere
binmenizi öneririm. Ne olur ne olmaz. Ama fiyatları uygunca.
.Kurtarıcı İsa’yı görmek istiyorsanız kesinlikle hava
durumuna bakın. Hava sisliyse boşuna 50 Usd ödemeyin. Hiçbir şey göremezsiniz.
Aynı durum Sugarloft için de geçerli. Yukarıda da değindiğim gibi ilginç olan tepe
değil, tepeden göreceğiniz manzara. Her iki tepeye çıktıktan sonra da
biletlerinizi atmayın; dönüşte de gerekli oluyor. Bu arada Kurtarıcı İsa
Heykeli her 10 yılda bir onarıma alınıyormuş. Doğal olarak onarım sırasında
ziyarete kapalı. Aklınızda bulunsun.
Kurtarıcı İsa'nın Eteklerindeki Gecekondular |
.Rio’yu ziyaret için en uygun mevsim Ekim-Mart arası.
Rutubetli bir havası var, giyiminizi ona göre seçin. Bu arada ne olur ne olmaz
yanınızda şemsiye bulundurun.
.Rio’da kent içi ulaşım metro ve otobüslerle sağlanıyor.
Metro 2 hatlı ve 35 duraktan oluşuyor. Metroyu kullanarak Rio’da bir çok yeri
dolaşabilirsiniz. Rio’da metro ve otobüslerden indirimli fiyatla
yararlanacağınız kartlar varmış. Bizim ihtiyacımız olmadığı için bu kartları
kullanmadık.
.Rio’da 2 adet hava limanı var biri uluslararası, diğeri de
iç hat uçuşları için. İç hat uçuşlarının yapıldığı hava limanının adı Santos
Dumont. Alan, bir adanın tıraşlanması ile oluşmuş. Alandan kente taksi ve
otobüsle gelebilirsiniz.
---------
Rio de Janerio’da Türkiye’nin konsolosluğu yok. Sadece
aşağıda adresini ve iletişim bilgilerini verdiğim fahri konsolosluk var.
TÜRKİYE RIO DE
JANEIRO FAHRİ KONSOLOSLUĞU
Adres: Praia de Botafogo, 228 Bloco A, Sala 1405 Botafogo -Rio de Janerio,RJ Brasil
Telefon: (55 21) 2554-5639,2553-5716(Secretary)
consuladoturquiarj@wkibrasil.com.br
Adres: Praia de Botafogo, 228 Bloco A, Sala 1405 Botafogo -Rio de Janerio,RJ Brasil
Telefon: (55 21) 2554-5639,2553-5716(Secretary)
consuladoturquiarj@wkibrasil.com.br
THY’nin Rio de Janerio’ya aktarmasız uçuşu yok. THY ile
uçacaksanız Sao Paulo üzerinden aktarma yapmanız
gerekiyor.
----------
(*)Güney Amerika turu, katılımcıların vaz geçmesi nedeniyle
sadece eşim ve benim katıldığım özel bir tur oldu. Turu düzenleyen Güneş
Turizm, programı eksiksiz uyguladı.
Copacabana |
Yine Samba |
Sugarloft Teleferiği |
Praça Flariano'yu(Taksim) Çevreleyen Binalar |
Güzel Sanatlar Müzesi |
Praça Flariano'dan Moderne Bakış |
Resim yazısı ekle |
Sugarloft'da Fernando ve ben |
Sugarloft'tan Botofago |
Rio'da Gecekondular |
Kurtarıcı İsa:Sisler Arasında |
Sugarloft'tan Copacabana |
Uazaklarda Sugar Loft |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder