BİR YAŞAMA DÖNÜŞ ÖYKÜSÜ
Geçen hafta sonu Dikili’deki yazlık evimdeydim. Dikili’de
yaşayan kardeşlerim, onların çocukları, torunları, Adana’da yaşayan yeğenim,
onun eşi; kısaca kalabalık bir gurupla tekne gezisi yapmaya karar verdik.
Tekneyi, Dikili’de yaşayan kız kardeşimin eşi Aslan ayarladı.
Tekne sahibi çocukluk arkadaşıymış.
-‘’Abi teknenin en güzel yerinde 12 kişilik yer ayırttım.
Tekne saat 11.00'de hareket edecek ama siz her ihtimale karşı saat 10.30’da orada
olun. Ben senin araba için liman içinde park yeri de ayarladım’’dedi.
Bundan iyisi Şam’da kayısı. Dikili'de,
özellikle bu mevsimde kent merkezinde park edecek yer bulmak hemen hemen
imkansız gibidir.
...
Hava alabildiğine sıcak; nefes alınacak gibi değil. Tekne
turu, sıcaklardan hiç olmazsa 7-8 saat kurtulmak için iyi bir fırsat…
Saat 10.30’dan önce limandaydık. Arabamı gösterilen yere
park ettim. Aslan, yerlerimizi önceden ayırttığı için rahat hareket ediyoruz, acelemiz yok. Tekneye son binenler bizdik sanıyorum. Tekne tıklım tıklım…
O ne ? Güvertede bize ayrılan, gölgelikli, yere bir Alman turist grubu yerleşmiş.
Adamlar bizden önce gelmişler, uyaran olmayınca da teknenin
en güzel yerine kurulmuşlar.
Aslan, yerleştirme işiyle ilgilenen kişiye ‘’yeri çok
önceden ayırttığını, bu nedenle Alman turistlerin bize ayrılan bölümü terk
etmeleri gerektiğini’’ söyledi.Görevli,
‘’Valla benim haberim yok Aslan abi. Her halde ben yokken
gelmişler, bir de öteki çocuğa sorayım’’ deyip kayboldu. Bu kez bir başka
görevli geldi. Aslan durumu bir de ona açıkladı.
Yanıt, organizasyon özürlü olanlara özgüydü:
‘’ Aslan abi, sizin yer ayırtdığınızı bize söylemediler. Bu
yüzden Almanları kaldıramayız, siz en iyisi teknenin burnuna doğru geçin ‘’.
Bize gösterdiği yer, tura katılanların güneşlenmek için
kullandıkları, plastik yataklarla kaplı teknenin burnuna yakındı. Düşünün, Dikilinin
sıcağından kaçıp, birazcık serinlemek niyetiyle yola çıkıyorum ama tekne
çalışanlarının işini savsaklaması nedeniyle, üstüne üstlük fazladan para
ödeyerek 7-8 saat güneşin altında sözüm ona tekne turu yapacağım. Aslan’ın
arkadaşı olan teknenin sahibi ve kaptanı ise henüz görünürlerde yok.
Aslan uzun yıllar Almanya’da yaşadığı için Almanca biliyor. Almanlara durumu
açıklamaya çalışıyor. Almanlar, haklı olarak itiraz ediyorlar. Tartışma büyüme
eğiliminde…
Oldum olası bu tip düzensizliklerden hoşlanmam. Tartışma
uzayınca, sıcak havanın da etkisiyle sinir katsayım ivme kazanmaya başladı.
Kızdığımı belli etmeden,
-‘’Aslan olayı büyütmeyin ben iniyorum, çocuklar devam
edebilir, inşallah başka bir zaman tekneye bineriz’’ dedim. Benimle birlikte karım, kızım ve ortanca kız kardeşim de hareketlenince
Aslan,
-‘’ Abi sabret ben halledeceğim '‘.
Aslan ne konuştuysa, birkaç dakika sonra Alman turistler, olay çıkarmadan ( çıkarabilirlerdi) mutsuz yüz ifadeleriyle ama olgunlukla bize ayrılmış olan yerden ayrılıp tekneyi terk ettiler.
Anlam veremediğim suçluluk duygusuyla, Almanların boşalttığı
koltuklardan birine oturdum.
…
Deçemko kumsalında verilen ilk moladan bir süre
sonra, teknedeki kulaklara ziyan ses yükselticisinin bile sesini bastıran bir
çığlıkla irkildim. Bir kadın,
-‘’Kalp krizi, geçiriyor, kalp krizi geçiriyor! Aspirini
olan yok mu?’’ diye bağırıyordu. Ses teknenin alt salonundan geliyordu. Teknede
bir kaynaşma başladı. Aspirin yok mu
diye sağa sola koşuşturanlar, su dökün; soğuk su dökün iyi gelir, bileklerini de ovuşturun diyenler, açılın
kardeşim adam hava alsın deyip de açılmayanlar… Anlayacağınız her kafadan bir
ses.
Ben de yıllar önce böyle bir durumla karşılaştığım için
belki bir yardımım dokunur diye aşağıya indim. Kalabalığın arasında, oturur
vaziyette, sağ eli kalbinin üstünde, beti benzi atmış kırklı yaşlarda bir
erkeği zar zor seçtim. Adamın görünüşü hoşuma gitmedi, aşırı yorgun görünüyor ve güçlükle
nefes alıyordu. Belli ki, adam gerçekten de kalp krizi geçiriyor.
Kalabalığı yardım, birileri adamın başına soğuk su döküyor,
bir kadın da aspirin içirmeye çalışıyordu.
Hemen yanıbaşımda duran bir kadın,
-‘’Dil altı olan varmı? Dil altııı…’’ deyince. O sırada
olanları merak edip yanıma gelen eşim,
-‘’Yaşar sende dil altı olacaktı’’ dedi.
Gerçekten de ilaç kutumda her zaman bir kaç tane dil altı
bulunurdu. İlaç kutuma doğru seğirttim, kutu eşimin çantasındaydı, 5-10 saniye
süren telaşlı aramadan sonra kutuyu buldum, içinde 2 tane dil altı vardı. Hızla hastanın bulunduğu salona geçtim. Dil
altının birini hastaya, diğerini de hastanın karısı olduğunu sandığım (çünkü
çok telaşlı ve üzgündü) kadına verdim.
Durumdan haberi olan kaptan, önce sahil güvenliği arayıp,
bir yolcunun teknede kalp krizi geçirdiğini, bu nedenle en yakın iskele olan Kalem
Adası’nın karşısındaki Bademli İskelesine yanaşacağını, iskeleye acil olarak
bir can kurtaran gönderilmesini istedi. Bulunduğumuz tekne iskeleye yanaşamayacak kadar büyük olduğu için, Kalem Adası’ndaki bir
tanışını arayıp, hastayı kıyıya taşıyacak bir motor rica etti. Motor birkaç dakika içinde teknedeki
hastayı alıp kıyıya çıkardı. Oradan da ambulansı beklemeden, iskelede bekleyen
gene adaya ait bir araçla hastayı Dikili Devlet Hastanesine doğru yola
çıkardılar.
Kriz geçiren adam hastaneye doğru yol alırken, teknemiz de
ikinci mola yerine gitmek için demir aldı.
15 dakika öncesi kulak zarı düşmanı ses yükselticisinden yayılan şarkılarla dans edenler, dans edenlere el çırpanlar, şarkıya eşlik edenler,
müziğin sesini bastırıp karşısındakine bağıra çağıra bir şeyler anlatmaya çalışanlar
gitmiş, tekne derin bir sessizliğe gömülmüş, Ege’nin turkuaz sularında yol
alan teknenin motor gürültüsünden başka bir şey işitilmez olmuştu. Herkesin
keyfi kaçmış, kriz geçiren adamın akıbetine dair yorum yapıyorlardı.
Aradan bir saate yakın zaman geçti, geçmedi. Müzik, kulakları
sağır edercesine kaldığı yerden yeniden başladı. ''Bu ne saygısızlık'' demeye kalmadan; adamın
hastaneye salimen ulaştığını öğrendik.
…
Tur bittiğinde saat akşamın yedisiydi. İskeleye park ettiğim
aracıma yöneldim. Aracı çalıştırdım, bizimkilerin gelmesini bekliyorum. O
sırada bana doğru gelen, henüz orta yaşla tanışmamış bir kadını fark ettim. Hafifçe
gülümsüyordu.
-‘’ Size ne kadar teşekkür etsem azdır’’ dedi. Doğrusu
şaşırmıştım. O şaşkınlıkla,
-‘’ Sizin için teşekküre değecek ne yaptım ki?’’ dedim.
-‘’Ben kalp krizi geçiren hastanın baldızıyım. Hastamız sizin
verdiğiniz dil altı sayesinde hastaneye ulaşmış, iki damarına stent takmışlar. Operasyonu yapan doktor dil altı almasaydı hastaneye ulaşmadan hastayı kaybedebilirdik’’ demiş.
Kadına hiçbir şey söyleyemedim, gerek de yoktu zaten. Onun
yüzündeki mutlu ifadeyi hiç unutmayacağım sanırım.
Şans yoğunlaşmış rastlantı mıdır?
Şimdi başa dönelim. Eğer Alman turistler, bize ayrılan yeri
terk etmemek için ayak direselerdi, ben, eşim, kızım ve ortanca kız kardeşim
tekneden ayrılacak dolayısı ile kalp krizi geçiren hastaya dil altı veremeyecektim. Ben bu
satırları yazarken de muhtemelen o kişinin evi, yaslı ailesine başsağlığına gelenlerle
dolup taşacaktı.
Alman turistler tekneden ayrılırken mutsuzdular. Güzel bir
gün geçirme beklentisi ile bindikleri tekneden basit bir karışıklık nedeniyle gönülsüzce
ayrılmalarını (bu ayrılışın bir kişiyi yeniden yaşama döndürmede vesile
olduğunu bilmeden)yakınlarına olumsuz bir tatil anısı olarak anlatacaklardır, bundan kuşkum
yok. Ama tekneden ayrılışlarının bir kişiyi yaşama döndürmeye vesile olduğunu hiç bir zaman bilemeyecek olmaları ne kadar kötü.
…
Ya teknede Alman turistler yerine bir Türk turist grubu
olsaydı?
O adam yaşar mıydı?
Yanıtı sizde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder