PORTO
Bundan 9 yıl önce Portekiz’e ilk kez gittiğimde, çok arzulamama
karşın Porto’yu ziyaret edememiştim. Gitmek bu yıl kısmet oldu. Birden çok
ülkeyi kapsayan geziler söz konusu olduğunda, genelde tur acentelerini
yeğliyorum. Tek bir ülke söz konusu
olduğunda ise, tur programımı kendim yapıyorum. Bu kez de öyle oldu, turu
kendim planladım. Hem daha fazla yer gezip gördüm hem de turlara ödeyeceğim
paradan daha ucuza mal ettim seyahatimi...
|
Gaia'dan Riberia |
Tarihte kısa bir yolculuk
Porto’nun tarih sahnesine çıkışı, bundan yaklaşık 2000 bin
yıl öncesine dayanıyor. Kent, zamanın en büyük İmparatorluğu olan Roma’nın bir
ileri karakolu olarak kurulmuş. Bu gün 330 bin kişinin yaşadığı Porto’nun Douro
Nehri’nin kuzey tarafında yer alan Oporto-kent merkezi- UNESCO tarafından 1996
yılında ‘’Dünya Mirası Listesine’’ alınmış.
|
Riberia |
Nerelere gidilir
Gezip görmeye meraklı olanlar bilir; ister internette, ister
farklı ortamlarda olsun, bir kenti tanıtırken o kentin sülietini betimleyen fotoğrafı
tanıtım yazısında en başa koyarlar. Newyork’u, Tallin’i, Kopengah’daki Nyhavn’u
ve İstanbul’daki tarihi yarımadayı (9/16’dan sonra koyarlar mı, bilemem?) buna
örnek olarak gösterebiliriz. Porto’yu tanıtan yazılarının başında mutlaka
Oporto’nun fotoğrafı yer alır. Bu olağanüstü süliet, Porto’yu ziyaret etmeniz
için sizi adeta tahrik eder…
|
Gaia'dan:Ortada Clerigos Tower, sağda Porto Katedrali |
Porto’da 3 buçuk gün kaldık. Bu 3 buçuk günün iki günü,
mayıs ayında olmamıza karşın ‘’ahmak ıslatan’’ türü yağmurlu geçti. Ama kentte
görülecek o kadar yer var ki; yağmurlu geçen bu iki günü kilise, kale ve müze
gibi kapalı alanlarda geçirdik.
|
Gn.Humberto Anıtı, Sağda Otelimiz, Geride City Hall |
Otelimiz, kentin merkezinde; daha doğru bir deyişle
Porto’nun kalbi sayılan General Humberto Delgado anıtının bulunduğu
meydandaydı. Otelin bu konumu, Porto’yu yürüyerek, sindire sindire gezip
dolaşmamızı sağladı. Otelden çıkınca, attığımız ilk adımda, geçmişi 20 yüzyılın
başlarına dayanan Porto Belediye Binası (City Hall) ile nerdeyse burun buruna
geldik. Avenida dos Aliados‘un üst yanında yer alan bu 3 katlı binada,
üzerinde büyükçe bir saat bulunan 70 metre yüksekliğinde bir kule var. Belediye
binasının önünde ise, etrafı ağaçlarla çevrili büyükçe de bir havuz yer alıyor.
Havuzdan Delgado anıtına kadar, zaman zaman konserlerin yapıldığı büyükçe bir
alan, alanı çevreleyen Avenida dos Alios Bulvarı’nın her iki yanında bulvara
cepheli kafeler, restoranlar ve barlar bulunuyor. Meydanın alt başında ise,
meydana adını veren asker ve siyasetçi General H.Delgado’nun at üstünde bir
yontusu var. Bu arada Gn. Delgado’nun siyasi bir cinayete kurban gittiğini de
notlarıma eklemeliyim.
|
Clerigos Kilisesi |
Yağmur ufaktan çiselemeye başladı. Bu gün en iyisi kapalı
alanlarda dolaşmak. Delgado Meydanı’nın bitiminden sağa sapıp, yokuş yukarı
çıktığınızda, Porto’nun sembolü sayılan çan kulesi(Clerigos Tower) ve onun
hemen yanı başındaki aynı adlı kilise ile karşılaşırsınız. Mimarı İtalyan
Nicalai Nasoni olan Torre dos Clerigos Kilisesi’nin yapımına 1732 yılında
başlanmış, 1750 yılında ise hizmete açılmış.
|
Clerigos Tower ve Katedrali |
Mimar Nasoni,1763 yılında tamamlanan çan kulesinin de(Clerigos
Tower-din adamları kulesi) mimarı imiş. Kule, okyanusta günlerce kara görmeden
dolanıp duran Portekizli denizcilerin onu
görünce; Porto’ya yaklaştıklarını anlayıp,‘’Şükürler olsun sana
göklerdeki babamız. Sonunda sevdiklerimize kavuştuk ’’ dedirtecek kadar
önemliymiş. 75.6 metre yüksekliğindeki kuleye, okuduğum bir çok yazıda 240 basamaklı
bir merdivenle çıkıldığı yazıyor ama ben erinmedim saydım; basamak sayısının
240 değil 197 olduğunu gördüm.
|
Clerigos Kilisesi |
Ya ben yanlış saydım ya da birileri… Bacaklarınıza
ve nefesinize güveniyorsanız kuleye çıkın. Manzara görülmeye değer. Porto
ayaklarınızın altında gibi. Haa! Bu
arada bacak gücü ve nefesin yanında Messi kadar kıvrak da olmanız gerekiyor;. Merdivenler
o kadar dar ki; çıkarken de inerken de
ya duvara ya da merdivende karşılaştığınız kişiye sürtünüyorsunuz. Duvara
sürtmeniz neyse de, yanınızdan geçen bir kadınsa; abdestiniz bozulduğu gibi nikahınız da sakıt olur alimallah. Kule ve kilise her gün
09-19.00 arası açık. Çarşamba günleri
ise kapalı. Kışın ise açık olduğu saatler daha kısıtlı. Hediyesi 3 euro.
Clerigos’un hemen karşısında küçük bir park var. Parkta
dolaşırken, parkı çevreleyen yolda uzunca bir kuyruk dikkatimi çekti. Merak
saiki ile kuyruğun başladığı noktaya kadar yürüdüm. Kuyruk çok uzun; sanırsınız
bedava yağ dağıtıyorlar. 40-50 adım sonra karşıma, yola cephesi yaklaşık 5
metre olan bir kitapçı çıktı. Sonsuza kadar yaşayası canım Türkiyem’de kuyruk
deyince aklıma geçmişteki çay, şeker, yağ ve benzin kuyruğu geldiği için olacak
şaşırmadım desem yalan olur… Ben ağzım yarı açık bir halde, kitapçı vitrinine
şakın şaşkaloz bakarken, birkaç adım geriden beni izleyen karım imdadıma yetişti.
|
Livrario Lello Kitapevi |
-‘’Burası çok ünlü bir kitap eviymiş. Sana burayı mutlaka ziyaret
etmemiz gerektiğini söyleyecektim. İyi bir rastlantı oldu. Burayı görmeden
gidersek, Porto’yu görmemişten sayarlarmış bizi’’ dedi.
Porto’ya gelmek için, onca para harcamışım, ''Porto'ya kadar gitti de Livrario Lello'yu görmeden döndü'' dedirtmem doğrusu kendime...
Çar naçar kuyruğun sonuna gidip vaziyet aldım. Yağmur alabildiğine yağıyor. Kitapçıya belli sayıda insan aldıkları için, içeriden
birileri çıkmadan, yenileri almıyorlar. Böyle olunca da yağmur altında yarım saat kadar beklemek zorunda kaldık. Kitap evinin adı Livrario
Lello&İrmao. Kuruluşu 19.yüzyılın 2. Yarısına kadar gidiyormuş. Caddeye
bakan yanı Art Nouveau ve Gotik biçemli olan kitapevi, yaklaşık 7x15 metre ölçüsünde
ve iki katlı.
|
Livrario Lello |
Yerden tavana kadar raflar kitaplarla tıka basa… İki katı
birbirine bağlayan ahşap merdiven görülmeye değer. Öyle ki; merdiven üzerinde fotoğraf
çektirmek için bile ayrıca sıraya giriyorsunuz. İçerde kahve ve içip pasta yiyeceğiniz
bir kaç masalık küçük bir bölüm de var. Eşim kahve içerken ben rafları
inceledim. Burada sadece kitap değil, tıraş losyonundan, sabuna, zeytinyağından
kibrite kadar birçok şey satılıyor. Doğal olarak fiyatları da cep yakıyor. Eh!
Olacak o kadar. Ama Porto Kartınız varsa; lütfedip, alış verişlerinizde %10
indirim yapıyorlar. Sizlere, ‘’burayı görmeden Porto’yu görmüş sayılmazsınız’’
diyecek değilim ama görseniz iyi olur.
St.Ildefanso
Kilisesi, Clerigos Kilisesinin bulunduğu tepenin karşısında, yaklaşık 1 km
mesafesindeki başka bir tepede kurulmuş. Yapımına 1724 yılında başlanmış,1730 tarihinde ise bitirilmiş olan kilise barok biçemli. İki çan kulesi olan kilisenin en önemli özelliği ön
yüzünü kaplayan mavi beyaz çinileridir.
|
St.Ildefanso |
Görmeniz gerekli yerlerden biri de Aziz Francis Kilisesi
olmalı. Geçmişi 13. Yüz yıla kadar uzanan kilise, sadece Porto’nun değil,
Portekiz’in en önemli gotik biçemli dinsel yapısıymış. Üç şapelinden biri
Vaftizci Yahya’ya adanan kilisenin içindeki ahşap oymalar ve 400 kg altın
kullanılarak yapılan altın varaklı süslemeler görülmeye değer. Burada
kullanılan altının kaynağının gariban İnkaların, Azteklerin ve
Mayaların tapınaklarından ve hazinelerinden Portekizli sömürgeciler
tarafından araklanan altınlar olduğunu anımsatmak isterim.
|
Aziz Francis Kilisesi |
Kilisenin alt katında ise önemi kişilerin, din adamlarının mezarları ve bu
kişilere ait kemikler bulunuyor. Kilise’ye bitişik bir de müze var. Kiliseye
girişin hediyesi 7 euro. Aynı biletle müzeyi de geziyorsunuz. İçeride fotoğraf
çekmek ise yasak. Artık bu yasağı nasıl
delersiniz bilemem, ben fotoğraf için telefonla konuşur gibi yapıp cep
telefonumu kullandım.
|
Botanik Bahçesinden Gaia |
Aziz Francis Kilisesi ile nerdeyse duvar duvara olan Borsa
Sarayı (Palacio da Bolsa), Infante de Henriqe meydanına cepheli. Saray, kilise
ile duvar duvara çünkü; Aziz Francisco Kilisesinin geçirdiği bir yangın sonrası
kullanılamaz hale gelen bir bölümü üstüne inşa edilmiş. 19. yüz yılda kentin
ticaretini geliştirmek amacıyla yapımına 1850 yılında başlanan neo klasik
biçemli bu binanın ilk mimarı J.do Costa’ymış.
|
Palacio da Balsa |
İç süslemelerinin ve yeni
eklentilerin tamamlanması ile Saray, 1910 yılında hizmete girmiş. Çok güzel
fresklerle ve sanat eserleri ile bezenmiş olan sarayda meclis odası, Arap
Odası, mahkeme odası ve altın odası gibi odalar bulunmakta. Bunlardan en ünlüsü
hiç kuşkusuz Arap sanatından esinlenilerek yapılan Arap (Magribi) Odasıdır. Bu
oda şimdilerde kongre merkezi olarak devlet törenlerinde ve resepsiyonlarda
kullanılmaktadır. Giriş için 7 euronuzu alıyorlar.
Porto’da kesinlikle ziyaret etmeniz gereken yerlerden biri
de Church of Santa Clara’dır (Igreja de St. Clara). Kilisenin temeli 15’yy’da
atılmasına karşın tamamlanması 18. yy’a kadar sürmüş. Buraya gelmeden önce bu
kilise hakkında karıştırdığım seyahat notlarında, genellikle kapalı olduğu, bu
nedenle ziyaretçilerin içeri giremeden geri döndüğü yazılmıştı.
|
Santa Clara(Fotograf Google'dan) |
Dışardan pek de
özelliği olmayan yalın bir yapı gibi görünmesine karşın kilisenin içi, sanatla
ilgilenmeyenlerin bile hayranlık duyacağı kadar muhteşemmiş. Kilisenin içi tabandan tavana kadar boşluk bırakılmadan nakış
gibi işlenmiş. Ahşap oymaları, ahşap heykelleri, altın varaklarla kaplı
süslemeleri ve muhteşem tavanıyla bu küçük kilise, sanki loş ortamıyla sizleri başka
bir boyuta taşıyormuş.
Kiliseye giriş ücretsizmiş. Pazartesiden Cumaya kadar saat 9
ile 17 arası açık. Öğle arası ise kapalı, Cumartesi günleri ise açılış saati
10.00'muş. Kilisenin dışının sadeliğine aldanıp da içerisine girmezlik etmeyinmiş.Miş,miş, miş...
Burada kurduğum tümcelerin hepsi dikkat ettinizse ''mişli geçmiş zamandaydı''.Çünkü kiliseye ilişkin okuduklarımı yazdım. İki kez gitmeme karşın kilise yazılanlardaki gibi gene kapalıydı. Bi'daha ki sefere inşallah...
|
Porto Katedrali |
Porto Katedrali (Se do Porto), kaldığımız otele çok yakın
olduğu için, neredeyse otele her gidiş gelişimizde önünden geçiyorduk. Bu
nedenle katedrali döneceğimiz gün ziyaret etmeye karar vermiştik. Katedral,
Portoya hakim bir tepede kurulmuş.
|
Porto Katedrali |
Bir yanında Douro öte yanda ise Oporto. Katedral
Porto'nun en eski yapılarından biriymiş. Yapımına 12. yy’da başlanmış,
tamamlanması ise,- sıkı durun- 627 yıl sürmüş. Katedral de yıllar içinde o kadar değişiklik yapılmış ki; başlangıçta romanesk olarak planlanan katedral zaman içinde yapılan barok ve gotik ulamalarla eklektik diyebileceğimiz bir biçeme ulaşmış.
|
Gaia'dan Solda Clerigos, Sağda Porto Katedrali |
Kilisenin, merdivenlerle çıkılan ana giriş kapısının her iki
yanında kare biçimli romanesk iki çan kulesi bulunuyor. Girişin üstüne ise gül
deseni işlenmiş. Katedralin ilk halinden bu güne sadece bu iki kule ve kapı alnındaki gül deseni değişmeden gelmiş. Katedralin içinde kutsal sayılan kişiler adına yapılmış bir kaç şapel(dua odası) ve bunların içinde şapele adını veren kişilerin mezarları var.Katedrale giriş 3 euro. Ziyaret edin.
|
Pelourinho Sarmalı ve Porto Katedrali |
Katedralin hemen önünde bulunan meydan, günün hemen her
saatinde kalabalık. Meydan, çevresine göre nispeten yüksek bir yerde olduğu
için buradan hem Oporto’nun hem de Douro nehrinin karşı kıyısında yer alan
Gaia’nın fotoğraflarını çekebilirsiniz.
|
Katedralden Bir Ayrıntı |
Başka Nerelere Gidebilirsiniz
Porto küçük bir kent. Kentin turizm açısından önemli olan
yerlerini yürüyerek gezebilirsiniz. Söz gelimi Porto’nun geçmişine bir yolculuk
yapmak isterseniz Porto Katedrali’nin hemen yanı başında bulunan merdivenlerden
Douro nehrine kadar yürürseniz, daracık sokaklardan; bu sokakları çevreleyen,
insanda yapıldığı günden bu yana hiç el
değmemiş duygusu uyandıran eski yapıları görebilirsiniz. Bu yürüyüşünüz
sırasında kiliseden müzeye çevrilen Arte Sucra'ya da uğrayın. Müzede Portekiz sanatından ilginç örnekler var.
|
I.Luiz Köprüsü, Karşıda Gaia |
Douro nehrinin karşısındaki Gaia’ya geçmek için Ponte de D.
Luiz I köprüsünü kullanın. Köprünün yapımına 1881 yılında başlanmış ve 6 yılda
tamamlanmış. Projesi Gustave Eiffel’e ait olan köprü iki katlı ve kemerli
olarak yapılmış. Denildiğine göre bu köprü, 172 metre uzunluğu ile dünyanın en uzun
kemer açıklığı olan demir köprüymüş. Köprünün toplam uzunluğu ise 385
metreymiş.
|
Gaia'dan Riberia |
Hani Yahya Kemal’e sormuşlar,
-‘Ankara’nın nesini seviyorsun ?’ O da:
-‘’İstanbul’a dönüşünü’’ diye yanıtlamış.
İnsanları oyalayacak,
şarap evleri, restoranları, kafeleri hatta sizi köprünün ikinci kat bağlantı
noktasının bulunduğu tepeye çıkan bir
teleferiği olmasına karşın Gaia’nın en sevdiğim yanı Oporto’nun buradan
görünüşüdür. İnsanda bir ressamın elinden çıkmış duygusu uyandıran, bir birine
omuz vermiş, nehir boyuna dizili renk delisi binaları, bunların hemen ardında yer alan
kiliseleri her açıdan
fotograflayabilirsiniz. Bu güzellik karşısında ben ardı
ardına fotoğraf çekerken eşim, her seferinde olduğu gibi gene geleneksel uyarısını yaptı:
-‘’Tanrı aşkına ! Otur bir yere de manzarayı doya doya
seyret. Daha sonra çek çekebildiğin kadar.’’
|
Gaia |
Gerçekten de böyle manzaralar karşısında kendimi tutamam.
Sanki görüntü biraz sonra yok olacakmış gibi onu aceleyle objektife hapsetme
derdine düşerim.
Gene de Gaia’nın hakkını yemeyeyim. Eğer yeterli zamanınız
varsa küçük teknelerin, yelkenlilerin demirlediği kıyı boyunda dolaşarak, Oporto manzaralı restoran, kafe ve şarap
evlerinde bir şeyler yeyip içerek hoşça vakit geçirebilirsiniz. Hatta bir akşam
yemeğinizi burada yemenizi de öneririm.
|
Douro Kenarında Yüzen Kayıklar Ammann.. |
Gaia’da size az önce sözünü ettiğim tepeye çıkaracak bir
teleferik var. Biletinizi gidiş- dönüş alırsanız; iki bardak şarap hediye
ediyorlar. Tabi ki teleferik de değil, bir şarap evinde. Biz bileti gidiş dönüş
aldığımız için hemen kordonun arkasında yer alan, bana hangardan bozma duygusu veren, genellikle korsan
filmlerinde gördüğümüz meyhanelere benzeyen Guevedo adlı şarap evinde yudumladık bedava şaraplarımızı.
Ee! Şarap da rakı gibi şişede durduğu gibi durmuyor. Anlayacağınız oraya
gidince iş iki bardak bedava şarapla bitmiyor, uyarırım.
Teleferik biletiniz tek yönse; tepede göreceğiniz güzel bir
park var. Ama en önemlisi Oporto’yu bir başka açıdan, hem de yüksek bir yerden bir kez daha görme şansınız olacak. Teleferik tek gidiş 5, gidiş-dönüş 8 euro.
|
Majestik Kafe |
Unutmadan yazayım. Celirigos Tower ve Livrario Kitap Evini gezip görmeden Porto’dan ayrılanlara ‘’Porto’yu Hiç Görmemiş Adam’’ muamelesi yapıyorlar. Ben bunlara bir de Majestik Cafe’yi eklemek istiyorum. Gerçekten de görülesi ve girip bir şeyler içilesi bir yer.
Kafe’nin geçmişi 19 yy kadar uzanıyor. Önceleri Elit diye anılıyormuş. Elit Cafe diye anılmasının nedeni siyasetçilerin, yazarların, çizerlerin, sanatçıların uğrak yeri imiş. Orada toplanır şarap, çay ya da kahve içip, sanatı ya da Portekiz’i kurtarırlarmış(!). Adını nedendir bilinmez 1922 yılında Majestik Cafe olark değiştirmişler. Cafe bu güne gelinceye kadar bir açılıp bir kapanmış ama köklü bir onarım geçirdikten sonra 1980’lerde ulusal miras ilan edilmiş. Biz Majestiğe yağmurlu bir günde gittik. İçeride öyle sanatçıya , siyasetçiye benzer birilerini görmedim, yağmurun dinmesini şarap, kahve ya da bira içerek bekleyen turistler vardı sadece. Bu arada kafede fiyatların önceki adına uygun şekilde’’elit’’ olduğunu söylemeliyim. Kafenin içi de dışı da süslü. Pahalı deyip bir şeyler içmeseniz de kapıdan kafanızı uzatıp içeriye şöyle bir göz atın. Bakmadan para almıyorlar. Kafe, Rua Santa Caterina ‘da.
|
II.Manuel Caddesinde Bir park |
Queijo Kalesi, kentin dşında, Douro Nehrinin Atlas Okyanusu ile buluştuğu noktada kurulmuş, kara taştan küçük bir kale...Nehre giren çıkan gemileri kontrol amacıyla yapılmış. Kaleye giriş, 0.50 euro.
Ziyaret etmenizi önereceğim kiliselerden biri de Igrada de Carma. Klisenin yapımına 1756 yılında başlanmış, 1768 de ibadete açılmış. Rokoko biçemli kilisenin mimarı iseJose F.Seixas'mış.
|
I.de Carma Kilisesi |
Ayrıca ilginç mimari yapısıyla Casa de Musica, Kristal Palas, Porto Katedraline yakın bir konumda olan Sao Bento tren istasyou, National Museum Porto'da görülmesi gereken yerlerden. Özellikle botanik bahçesinden değişik Porto fotografları çekebilirsiniz.
|
Kristal Palas |
|
Queijo Kalesi |
Eğlence
Porto’da eğleneceğiniz birçok yer var. Eğlence yerlerinin
büyük çoğunluğu nehrin iki yakasında yer alan Gaia ve UNESCO tarafından kültürel miras olarak kabul edilen Riberia’da bulunuyor. Sizleri yanıltmış
olamayayım ama Gaia’da bulunan mekanlar Riberia’dakilerden daha uygun fiyatlı
gibi geldi bana. Bir çok yerde canlı müzik var.
Porto’ya gelip de Portekizlilerin geleneksel müziği olan
fadoyu dinmeden gitmek olamaz, olmasına da biz fado dinlemeyi Lizbon programına(*)
aldığımız için burada özel bir fado gösterisine katılmadık. Ancak bir çok kafe
ve restoran da küçük çaplı da olsa bu müziği canlı olarak dinleme şansınız var.
Ne yenir Ne İçilir
|
Kahramanlar Anıtı |
Lizbon’da ne yenir içilirse burada da onu yer içersiniz.
Kısaca not edeyim sardalye, deniz ürünleri ve Porto şarabı... Yalnız sardalye konusunda sizi uyarmam gerek.
Rastlantı mıdır nedir bilemiyorum, akşam yemeklerinde iki kez ayrı ayrı
restoranlarda sardalye sipariş ettim. Her ikisin de de balıklar temizlenmeden
pişirilmiş şekilde servis edildi. Garsonlarda,
-‘’ Bu turistler de bir tuhaf! Adam kalkıp Porto’ya gelmiş
ama burada sardalyenin temizlenmeden pişirilip, servis edildiğini bilmiyor.’’ algısı
yaratmamak için cesaret edip de nedenini soramadım. Zaman zaman herkes gibi benim de
basiretim bağlanıyor.
Ortalama bir yemek ya da balık ve yanında bir bardak şarap
için hemen her yerde yaklaşık 15 euro ödersiniz. (Bu seyahatim Mayıs 2015 de
olduğundan fiyatlar o zaman bizler için uygun sayılırdı. O günden bu güne Euro
TL’ye göre yaklaşık %20 değer kazandı).
|
Yemekler ve Fiyatları |
Bu arada Portekiz'n okyanusa sadece batıdan kıyısı olmasına karşın Portekizlilerin dünyada en çok balık tüketen ilk üç arasında olduğunu buraya not düşüyorum. Bu arada ''Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan'' cennet yurdumuzun da üç tarafının denizlerle çevrili olduğunu, buna karşın kişi başına balık tüketimimizin yerlerde süründüğünü de yeri gelmişken anımsatayım.
Nelere Dikkat Etmeli
.Portolular gerçekten sıcakkanlı insanlar. Lizbon’u
anlatırken yazdığım gibi Ülkenin Avrupa’ya sırtını dönmüş bir coğrafi konumda
olması, burada yaşayanların geleceğini okyanus ötesinde aramalarına yol açmış.
Bu durum, aynı kıtada olmalarına karşın Portekizlileri
ister istemez- klişeleşmiş deyişle- çoğu Soğuk Avrupalılardan ayırmış.
|
Porto'nun Dış Mahallesiesi |
.Porto’yu, özellikle tarihi mekanların bulunduğu bölgeyi
yürüyerek dolaşabilirsiniz. Ama Porto’yu
daha iyi tanımak, yürüyerek görme olanağını bulamadığınız yerleri de görmek
isterseniz, istediğiniz durakta inip, istediğinizde yeniden binebileceğiniz
otobüslerle yapılan günlük turları almanızı öneririm. Bu turu almak genellikle
kentin dış mahallelerinde kurulmuş yeni Porto’yu tanımanız için de bir fırsat
olacaktır. Hediyesi 2 gün için 15 euro.
.Porto’yu bisiklete binerek de tanıma fırsatınız da var.
Bisiklet merakınız varsa; Douro nehrinin her iki kıyısı bunun için biçilmiş
kaftan.
.Nehirde turistler için tur düzenleniyor. Özel bir ilginiz
yoksa bu turu önermem. Tekne nehirde dolanıp duruyor. Teknenin rotası, zaten tur otobüsü ve bisiklet rotasının
benzeri. Gene de siz bilirsiniz.
-Porto'da müzelerden, kimi restoranlardan ve kentsel ulaşımdan indirim almak isterseniz, size Porto Cart almanızı öneririm.1,2 ve 3 günlük kartaların fiyatları farklı.
.Taksilerin açılış tarifesi 3.90 euro. Ayrıca her
kilometrede 1.6 euro yazıyor km saati.
.Porto’an Lizbon’a geçmek isterseniz tren biletiniz için
30.30 euro ödeyeceksiniz. Tren Campanha istasyonundan kalkıyor. Yolculuk süresi
3 saat.
(*) Portekiz seyahatimizde önce uçakla Lizbon'a, oradan trenle Porto'ya gittik. Dönüşüm gene Porto üzerinden Lizbon'a trenle oldu. Seyahat planımı yaparken Porto'ya THY'nin doğrudan uçuşu yoktu, şimdi var.
-----------------------------------------------------
|
Quejio Kalesi |
|
Livrario Lello |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder