ONLAR ERMİŞ MURADINA
Yıl 1969, aylardan mayıs; mayısın
ortası. Lise son sınıftayım. Her sabah olduğu gibi Vilayetin karşısındaki
durakta okula gitmek için otobüs bekliyorum. Vakit henüz erken... Aynı lisede
okuduğum arkadaşlarım da yavaş yavaş dökülmeye başladılar. Herkes Kız Lisesi’nin
bahçe duvarına yanaşıp, teker teker pozisyonunu aldı; laf atacağımız
kızları bekliyoruz. Vilayet’teki otobüs durağı, Adana Kız Lisesi'ne yaklaşık
25-30 metre... Bu nedenle kızların tamamına yakını, yüksek duvarların
ardındaki; erkeklerin düşlerini süsleyen okullarına gitmek için önümüzden
geçmek zorundalar. Kızlar yavaş yavaş sökün etmeye başladılar. Kimi kitaplarını
göğsüne bastırmış başı önünde; çevresine ilgisiz gibi, kimi dizinin altında olması gereken kara
önlüğünü kemerinin altına sıkıştırıp mini yapmış; cilveli, kimi kendinden emin
umursamaz...
Önümüzden geçenlere, esprili, hoş,
onların güzelliğini öne çıkaran laflar atıyoruz. Kızlar da laf attığımızda,
kendilerinin önemsendiği duygusuna kapılıyor olmalılar ki, bu işten
memnundular. Arada bir terslendiğimiz de olmuyor değil ama o da bu işin tuzu
biberiydi. Bu arada sırası gelmişken söyleyeyim, birimizin devamlı laf attığı
kıza bir başkası laf atmazdı. Bu konuda yazılı kuralımız yoktu ama
söz vardı. Bir Adanalı için verilen söz '' her türlü kuralı döverdi''. Söz gelimi, benim sürekli laf
attığım kız, uzaktan göründüğünde, arkadaşlar,
'' Seninki geliyor, hazır ol'' diye
uyarırlardı.
***
Kızların resmi geçidi
sürüyor...
O sırada hem mahalle, hem de sınıf
arkadaşım olan Ayhan yanımıza geldi. Tedirgin görünüyor. Guruba, usulen, 'merabyın' dedikten sonra, bana dönüp,
''Yaşar sen'nen konuşmam lazım,
biraz gel hele'' dedi.
Yanıtımı beklemeden, kolumdan çekip, guruptan uzaklaştırdı.
''Ocağına düştüm gardaş bu son
şansım''.
Son şansı mı? Bu gün felsefe dersinden
sınav var. Ayhan'ın durumu da iç açıcı değil. Sanırım sınavda yardımcı olmamı
isteyecek.
''Dert etme arkama otur, sana kağıdı
gösteririm''
''Oğlum ben sınavdan bahsetmiyorum. Yengen bu
gün 19 Mayıs'ın son provalarına gidecek; mektupta yazdı. Bu gün konuştuk,
konuştuk. Konuşamazsak eylülde bağdan dönünceye kadar görüşemeyiz'' dedi.
Eylüle kadar göremem dediği kişi,
Ayhan'ın aylardır mektuplaştığı, arada bir kaş göz ettiği ama baş başa kalıp
iki kelime konuşmadığını sandığım Yasemin adındaki kız arkadaşıydı(!)
Yanıt vermediğimi görünce,'
''Eeee !''
''Eeesi mesi yok oğlum. Bu gün
Ali Şadi'den (1) sınav var.Gelmeyene sıfır verecem dedi. O yüzden
gelemem.
''Son şansım diyom lan! Bu gün 19 Mayıs
provalarının son günü. Okuldan stadyuma kadar yürüyecem, diyor mektubunda. O
zaman konuşuruz dedi''.
Yasemin, bu gün benle ya konuşursun ya da okul açılıncaya kadar görüşemeyiz
demekte haklı. Hepimiz lise son sınıfız. Liseden sonra kim nerede olacak tanrı
bilir.
''Yaşar
sınavı ben dert etmiyorum, sen niye dert ediyorsun? Ali Şadi'den derslerin çok
iyi. Yoksa Ömer'e de, Ali'ye de teklif ederdim ama onların notları ucu ucuna.
Onun için sana geldim. Sıfır alsan ne olur, kırma beni.''
Lisede iyi bir öğrenciydim. Felsefe
grubu dersleri en sevdiğim derslerimdi. Dersleri veren Ali Şadi ise en sevdiğim
öğretmenimdi. Onun girdiği felsefe, mantık ve sosyoloji derslerim 9-10'du.
Hatta son yazılıdan 9 alınca;
''Ne lan bu ''demişti. 9-10,9-10.
Böyle öğrencilik mi olur. Bu notların arasın sıfır ekle, bir ekle çeşit olsun
oğlum, hayat sadece notlardan değil.''
Ayhan benim daldığımı görünce,
'' Tamam mı? Geliyon mu? '' İstemeye
istemeye,
'' Tamam ''dedim.
Bizim gruptan ayrılarak, Kız Lisesinin kapısından çıkanları daha iyi görmek
için Irmak Hamamı tarafındaki kaldırıma geçtik. 15-20 dakika sonra Kız
Lisesinin 19 Mayıs gösterilerinde görev alacak öğrencileri, üçerli beşerli
gruplar halinde dışarı çıkıp, ellerinde çemberler, stadyum yönüne yürümeye
başladılar. Ben Yasemin'i tanımıyorum. Ayhan dikkat kesilmiş kapıdan çıkanları
izliyor.
''Aha çıktı'' dedi.
''Hangisi?'
''Elinde çember olan.''
''Oğlum manyak mısın? Hepsinin elinde
çember var.''
O sırada biri balıketinde, diğeri
zayıfça iki kız, yolu geçip bizim bulunduğumuz kaldırıma doğru yürüdüler.
Balıketinde olanı Irmak Hamamı’nın köşesine baktı, bizi görünce yanındaki zayıf
kızla 19 Mayıs provasına katılacakların arasına karışmadan, stadyuma doğru
yürümeye başladı.
Biz de araya bir mesafe koyup
artları sıra yürüdük.
Aslında usul böyleydi o zamanlar.
Görüştüğün kız ile arana belli bir mesafe koyar öyle takip ederdin. Buna Adana
jargonunda 'kız takip etmek'
denirdi. Biz de jargonu uyguluyoruz; kızlar önde, biz arkada...
Takibimiz devam ediyor. Sokak
köşelerine gelindiğinde zayıf kız, peşlerinde olup olmadığımızı kontrol için
ardına bakıyor; arkaları sıra geldiğimizden emin olunca da Yasemin’e ‘merak
etme peşimizdeler’ anlamına gelecek bir şeyler söylüyordu sanırım.
.
Yaklaşık 10 dakikadır peşlerindeyiz.
''Hadi oğlum tam sırası, git konuş''
''Gardaş biraz daha gitsinler
hele.''
Kızlar bir köşeyi daha dönüp, yolun
karşısına geçtiler.
''Hele şu köşeyi de dönsünler konuşacam, yeminnen''. Kızlar bir değil bir kaç köşe daha döndüler ama bizimkinde tık yok. Ona cesaret vermek için arada bir adımlarımı sıklaştırıp, kızlarla aramdaki mesafeyi azaltıyorum ama Ayhan inadına yavaşlıyor.
Yasemin'in yanındaki zayıf kız, her köşe dönüşlerinde geriye bakmayı sürdürüyor...
Baktım olacak gibi değil, Ayhan'ı gayrete getirmek için adımlarımı bir kez daha sıklaştırıp, kızlara yaklaştığım sırada, gelip gelmediğimizi kontrol eden zayıf kız aniden geri döndü, göz göze geldik. Hafifçe tebessüm etti, ben de karşılık verdim. Anında kararımı verdim. Ayhan Yaseminle konuşurken ben de kızla yalnız kalır, helalinden bir ekmek çıkarırım bu işten. Böylece Ali Şadi'den gelecek sıfırı da telafi etmiş olurum.
***
Stadyum caddesini geçip, kapalı tribünün giriş kapısının önüne geldik. Kızların kale arkası tribünü kapısından stada girmelerine bir kaç adım kaldı, kalmadı. Ayhan'dan hala umut kesmemiş olmalılar ki; adımları yavaşladı.
''Lan! az sonra kuş uçacak, git konuş. Hadi davran!'' Ayhan zınk diye durdu. Sanki donmuş; kımıldamıyor.
Kızlar içeri girip, girmemekte ikircikli, Ayhan'ın gelmesini bekliyorlar. Baktım olacak gibi, değil, kızlara doğru seğirtip, stadın kapısından girmek üzereyken yakaladım onları. Tüm kibarlığımla,
''Yasemin hanım merhaba !''
Bir kıza hanım diye seslenmek usuldendi o zamanlar.
''Biraz bekler misiniz, Ayhan sizinle konuşmak istiyor.'' Yasemin, omuzunun üstünden Ayhan'dan yana bakıp,
‘'Sen onun avukatım mısın? Neden o gelmiyor da seni gönderdi ?'' Bu soruyu beklemediğim için, yanıt vermek yerine hafifçe sırıttım. Yasemin'in suratı 'mahkeme duvarı' sanki. Gerilen ortamı yumuşatmak için olacak, zayıf kız bana bakıp, olur böyle şeyler anlamında tebessüm etti. En iyisi Ayhan'ı çağırmak.
Ayhan'a 'gel kızları ayarladım' demek için geri döndüğümde onun koşar adım bizden uzaklaştığını gördüm. Ayhan'ın hızla uzaklaştığını gören Yasemin, bana bir böcekmişim gibi bakıp, zayıf kızı beklemeden hızla stadın kapısından içeri girip kalabalıklar içinde kayboldu...
Zayıf kızla ben bir kaç saniye bakışıp; ‘elimizden gelen bu’ anlamında karşılıklı tebessüm edip; ayrıldık. O stada yollandı bense Ayhan'ı aramaya...
**
Beklendiği gibi yazılıdan sıfır aldım. Ali Şadi, yazılı sonuçlarını okumaya başladı. Sıra bana gelince,
''637 ayağa kalk ''dedi. İki elimle sıradan destek alarak, isteksizce kalktım.
‘'Sıfır'' dedi.
Ben sadece sırıttım.
‘’Bu ne lan! dokuzların, onların arasına bu sıfır yakışıyor mu?
''Hocam siz demiştiniz. Bu dokuzları, onları sıfırla, birle süsle, hayat falan...'' Sözümü tamamlamaya fırsat vermeden,
''Oğlum ben derim, bana ne bakıyorsun? Sen akıl dağıtılırken neredeydin?''
Yerime oturmadan kızgın bir şekilde arka sıradaki Ayhan'a döndüm. Gözlerini benden kaçırıp, tavana bakmaya başladı. Sayesinde, neticesi ‘sıfır’ olan bir kaytarma yüzünden sınıfta sadece ikimiz sıfır almıştık. Üstelik zayıf kız üstüne kurduğum hayallerim de yıkılmıştı...
***
Bu olaydan yıllar sonra Adana'ya döndüm. Gene bir mayıs günü. Arkadaşımın önerisiyle arabamı, tanışı olan bir kaportacıya götürmüştüm. Kaportacı bıçkın biri; konuşkan mı konuşkan. Oradan, buradan derken sohbet ilerledi.
''Abi'' dedi kaportacı,'' Hangi Lisede okudun?
''Adana Erkek Lisesi'nde.'' Yılını sordu, söyledim.
'' Dayımın oğlu da o yıllarda lisedeydi, adı Ayhan. '' Meğer Ayhan, kaportacının dayısının oğluymuş. Bunu öğrenince yukarıdaki öyküyü kısaca anlattım.
Beni gülümseyerek, ilgiyle dinledi.
''Na'pıyor şimdi ?''
'' Ayhan abim ilkokul öğretmeni oldu, iki de çocuğu var.''
Can alıcı soruyu sormanın tam sırası idi.
''Bir kız vardı hani adı Yasemindi.''
''Evet, abim Yasemin ablamla evlendi.''
''Nasıl oldu bu iş?''
O yıl okullar tatile girince; bizimkilerin görüşmesi suya düşmüş. Ancak bana olayı anlatan kaportacı her ikisi arasında, her ikisinden de para kopararak mektup getirip götürüyormuş. Mektuplardan birinde Yasemin, 'Bana görücü gelecek, babam da verimkar. Bir an önce beni istet yoksa başkasına varacağım ' diyesiymiş. Mektubu alan Ayhan'ı bir telaş almış. Henüz Lise yeni bitmiş ama öğretmen okulu sınav sonuçlarının gelmesinin de eli kulağındaymış. Netice de sınav sonucu gelmiş, Ayhan öğretmenlik sınavını kazanmış, aynı gün durumu anasına anlatmış, o da babasına çıtlatmış. Sonunda Yasemin'i '' Allahın emri, Peygamberin sözü(kavli)'' ile babasından istemişler.
***
Bu gün arkadaşım emekliliğinin tadını çıkarıyor. Bu evlilikten olan çocuklarından biri tıp profesörü, diğeri de matematik öğretmeni...
Onlar muratlarına erdi.
Bana ne mi oldu? O sınavdan aldığım sıfır okul bitirme puanımı düşürdü. Bu yüzden Erkek Lisesini ancak 3.lükle bitirebildim.
--------------
(1)Bu öyküde kahramanların gerçek adı yerine başka adlar kullanılmıştır.
(2) Ali Şadi Kabasakal. 1968-69 Öğretim yılında Felsefe, Mantık ve Sosyoloji dersimize girmişti. Yaşamıma yön veren bir kaç önemli öğretmenden biridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder