Sinsin
Sin Sin
Köyde düğün var.
Günlerden perşembe...
Bizim ora köylerinde düğünler perşembe günü
akşama doğru başlar, pazar akşamı damadın, silah sesleri arasına karışan
dualarla gerdek odasının kapısına kadar götürülmesine kadar devam ederdi.
Uzak köylerden kendilerine okuntu (1)
gönderilen konuklar gelince muhtar, onları üçer beşer evlere dağıtırdı.
Çağrılılar, düğün bitinceye dek evlerde konuk edilir; yedirilir, içirilir,
yatırılırdı; göreneğimiz böyleydi...
***
Akşamı heyecanla bekliyorum, içim kıpır
kıpır...
Bu akşam kesinlikle sinsin oynamalıydım.
Acaba babam, ben sinsin oynarken üstüme varır mı? Alatorlak (2) del'anlı
(delikanlı) sayılırım artık...
Ben yaşlardaki bir gencin babası, oğlu
sinsin oynarken ''helee, heleee'' deyip üstüne varırsa; bunun anlamı ''oğlum artık büyüdü, adam oldu'' demektir
bizim oralarda... Artık, kuytu bir köşeye oturmak kaydıyla kahveye gitmesi,
tavla ya da kağıt oynayanları izlemesi garip karşılanmaz...
Akşam
ezanı okundu.
Öğleden sonra köy meydanına dikilen dev
meşalenin içi çiğit kabuğu(3) ile doldurulup üstüne yanık yağ döküldü.
Ama meşalenin yakılmasına daha zaman
var...
Akşam yemeğini düğün evinin hazırladığı
sofralarda yiyen insanlar yavaş yavaş meşalenin etrafında halka
oluşturmaya başladılar.
Davul zurna, sinsinin her zaman ki giriş
parçası olan Köroğlu türküsünü çalmaya başladı. Atalarımız,''davulun sesi uzaktan hoş gelir'' derler
ama davul, bize yakından da hoş gelmiştir her zaman. Davul demek; eğlence
demek, düğün demek bayram demekti bizler için...
Kalabalık gittikçe artıyor...
Ortadaki meşalenin çevresindeki halka
genişlemeye, yeterince kalabalık oluşmaya başlayınca; gençlerden biri,
kalabalığın 'Yaşşşaa! Vaar
ooll!' sesleri arasında meşaleyi tutuşturdu.
Önce çiğit kırığının kendine özgü yağlı
kokusu yayıldı ortalığa, ardından ateş birden harlandı; ortalık gündüze
döndü...
Sinsin oynanan alana kadınlar gelmezdi.
Kocalarının, nişanlılarının ya da yavuklularının oyununu izlemek için
alanı gören çevredeki evlerin takalarına, sofalarına doluşurlardı.
Köroğlu türküsü bitti, zurna başka
bir havaya geçince, kalabalıktaki gençlerden biri, meşaleye doğru fırladı. Bir
eli belinde, diğeri havada, ayakları, davulun sesine uyumlu, meşalenin
çevresinde dönerek oynamaya başladı.
Bir
kaç tur döndü, dönmedi, kalabalıktan biri fırlayıp 'hele heleee!' diyerek sinsin oynayan gence tam karşısından
yaklaştı. Ateşin etrafında dönen, gözünü alevin ışığı aldığı için kendisine,
ellerini açarak gelen kişiyi son anda fark etti ve ateşi çevreleyen halkaya
doğru koşmaya başladı. Ancak geleni geç fark etmenin cezasını da sırtına inen
iki yumrukla ödedi.
Bu kez yeni gelen dönmeye başladı ateşin
etrafında. Onu da bir başkası ''Allah, Allah!'' diye insan çemberinin dışına
kadar kovaladı.
Davul, zurna hiç durmadan çalıyor. Ateşin
etrafında dönenler, onları kovalayıp yerine geçenler her dakika artıyor,
sönmeye yüz tutan ateş yeniden harlanıyordu.
Ben ise heyecandan yerimde duramıyorum,
içim kıpır kıpır. Yaşıtlarım birer birer sinsine çıkıp ateşin etrafında
dönüyor, bense bir türlü yüreklenip çıkamıyorum. Ha şimdi, ha
bundan sonra derken neredeyse sinsin bitecek...
Nasıl oldu anlamadım?
Beni
biri mi ardımdan itti, yoksa ben mi yüreklendim? kendimi bir elim belimde,
diğeri omuz hizamda, zurnanın yanık yanık öttürdüğü Cezayir havasının kıvrak nağmelerine
ayak uydururken meşalenin dibinde buldum. Harlı ateşin yüzümü yalamasına
aldırmayarak, meşalenin etrafında, geri geri giderek, davulun ritmine ayak
uydurmaya çalışıyorum. İki ya da üç kez döndüm, dönmedim;
ateşin
çevresindeki halkadan, bir gölgenin iki elini açarak bana doğru '' hele, hele, heleee'' diyerek
geldiğinin ayırtına vardım. Yapmam gereken; hemen oyunumu kesip, ilk fırsatta
insan çemberinin dışına kaçmak olacaktı. Biraz geç kalmış olacağım ki; beni
oyun dışı etmek isteyen kişiye daha çembere ulaşmadan yakalandım. Sırtıma
hafifinden iki yumruk yedim.
Kimdi beni yumruklayıp, oyun dışı
eden?
Bunu öğrenmenin yolu elbette benden
sonra ateşin etrafında dönen kişiyi görmekti.
Arkadaşlarım, müjdeyi verdiler.
''Hafız emmiydi.''
''Babandı seni kovalayan.''
''Hadi gene iyisin, babanla kadeh
tokuşturabilirsin artık.''
Ateşin etrafında davulun ritmine ustaca
ayak uyduran, kişi gerçekten de babamdı.
O an nasıl gururlandım anlatamam. Babam
benim alatorlaklıktan, delikanlılığa geçişimi, sinsinde üstüme gelerek
onaylamıştı.
Sinsin bitti.
Eve dönerken, yürüyüşüm değişmiş; her iki
kolumu vücudumdan hafifçe aralayıp kostak kostak yürümeye başlamıştım.
Değişen neydi?
Bir kaç saat öncesine göre ne
boyum uzamış, ne de kilom artmıştı. Yaşım da aynıydı. Ama ben
kendimi daha bir büyümüş hissediyordum.
Islıkla Köroğlu türküsünü çalmaya başladım.
---------
Şubat 2020
1-Okuntu:
Köy düğünlerinde davetiye olarak gönderilen çağrılık. Havlu, yazma vb.
2-Alatorlak:Delikanlılığa
henüz adım atmış, 15 yaşlarındaki genç.
3-Çiğit kabuğu: Pamuk tohumunun, yağı alındıktan sonra kalan kısmı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder