TALLİNN
Bir masal kentinde 3 gün…
Baltık Ülkeleri gezimizin son durağıydı Tallinn.
Riga’dan Tallinn’e
otobüsle geçeceğiz. Bu bir anlamda Estonya’yı baştan başa görmek demek. Aylardan haziran; her taraf yem yeşil. Bizde buğday hasadı
neredeyse bitmiş tarlalar sapsarı, burası ise baharı yaşıyor...
Küçük masmavi göller, göl
kenarlarında biblo misali evler, arada bir göz kırpar gibi bulutların arasına
girip çıkan kuzeyin yakmayan güneşi, haziran ayında bile yağıyor olmanın
mahcubiyetiyle, adeta özür dilercesine inceden inceye yağan yağmur, uzaktan
koyun sürüsünü andıran görüntüleriyle otlar arasında börtü böcek arayan
leylekler...
Katedral Tepesi'den Tallinn |
-‘’Hayırdır! Neden sayıyorsunuz leylekleri’’ diye sordum.
-‘’Eğer 100 leylek sayarsam şanslı bir yıl geçirirmişim,
arkadaşlardan duymuştum’’dedi.
Tallinn’e yaklaşıyoruz kadın daha 60’larda; 100’ü
bulamayacak.
-‘’Benim saydıklarım da size yazılacaksa; saymanıza yardım
edebilirim?’’
-‘’Olur ‘’dedi.’’ Maksat 100 leyleği saymak, benim adıma
başkası saysa da olur’’.
Havada ve karada gördüğümüz leylekleri birlikte saymaya
başladık. Bir süre sonra bize katılanlarla birlikte Tallinn’e varmadan 100’ü geçtik.
Burası Fareli Köy mü? Kavalcı nerede?
Otelimiz limana
birkaç adım. Otel’deki danışmaya sordum, Eski Kent’e ve Toompea’ya 5 dakikalık
yürüyüşle ulaşabilirmişiz. Aklınıza şu soru gelebilir:
-‘’Rehberiniz yok muydu?’’ Vardı ama fizik olarak vardı. Kız
güzel; boylu poslu, 20 yaşlarında falan. Türkçe’yi aksansız konuşan bir Litvanyalı. Ama tur rehberliğine eksi sonsuz kadar uzak. Litvanya’da kendi
yurdu olduğu için idare ettik, Letonya’dan itibaren herkes başının çaresine
bakmaya başladı. Daha önce iyi hizmet
aldığım için tur şirketinin adını burada vermeyeceğim.
Valizleri odaya koyar koymaz yola koyulduk. Ver elini
Toompea(Katedral Tepesi)…
Katedral Tepesi'nden(Toompea) Eski Kent |
On-on beş dakikalık yürüyüşten sonra lüks otellerin, alış veriş merkezlerinin , iş
merkezlerinin ve geniş yolların bulunduğu yeni kenti geride bırakıp, 13.
yüzyıldan kalma taş parke döşeli Arnavut kaldırımlı daracık
sokaklardan yavaş yavaş Katedral Tepesi’ne tırmanmaya başladık.
Tallinn’i kuş bakışı izleyeceğimiz Tepe’ye bir hayli yolumuz var. Ben de bu
fırsattan yararlanıp size birkaç bilgi kırıntısı ile Tallinn’e ilişkin bildiklerimi aktarayım.
Tallinn’in kuruluşu 11. Yüz yıla kadar dayanıyor. Germen
Şövalyeleri tarafından kurulan bir kalenin etrafında gelişmeye başlayan kent,
Hansa Birliği'ne üye olduktan sonra, Kuzey Avrupa’nın önemli ticaret limanı
olmuş ve önemini bu güne kadar sürdürmüş.
Geçmişte bir çok değişik adla anılan kentin adı 1918 yılında
Tallinn olmuş. Tallinnden önceki son adı ise Revalmış. Bugün Estonya’nın
Başkenti olan ve 1997’de UNESCO’nun Dünya Mirası Listesine alınan Tallinn’de
yaklaşık 450 bin kişi yaşıyor.
Eski Kent'te bir meydan |
Tallinn’in geçmişine ilişkin vereceğim bilgi bu kadar ama
Tepe’ye hala ulaşamadık. En iyisi; zemini düzgün parke taşlarla döşenmiş, her
iki yanı neredeyse 1000 yıl öncesinden gelmiş gibi duran kımızı katedral çatılı
ahşap evlerle süslü, tepeye doğru çıkan daracık sokakları fotograflıyayım…
Sonunda Katedral
Tepesi’ne (Toompea)ulaştık. Yokuş çıkan
insan öncelikle ne yapar? Birazcık dinlenir elbette. Ama ben öyle yapmadım; doğruca
tepenin doğu köşesinde bulunan Kohtuots
Seyir yerine gidip, bir masal kenti havasındaki eski Tallinn’i nefes nefese seyretmeye başladım.
Eski Kent'te bir sokak |
Dünyada çok az kenti bir bakışta sülietinden
tanırsınız. Söz gelimi; denizden
çekilmiş bir Manhattan fotoğrafı gördüğünüzde;
–‘’Burası New York’’
dersiniz hiç düşünmeden.Topkapı Sarayı,
Ayasofya Müzesi ve Sultan Ahmet Camisi’nın bulunduğu Tarihi Yarım Adanın
Sülieti, şimdilik İstanbul’u getirir akıllara. Şimdilik diyorum çünkü; böyle
giderse bu güzelim süliet, tarihe ve sanata düşman;''rant, daha çok rant, ölümüne rant'' diyenler yüzünden
yok olacak.
Her neyse…
Eski Ken'ti dolaşıyoruz |
Kırmızı katedral
çatılı Orta Çağdan kalmış gibi duran binalar, yıldız toplar gibi gökyüzüne
uzanan eller misali kuleler, limanda
bembeyaz direkleri ile
-’’ Hey bizi de yazmayı unutma !’’ dercesine kuzey güneşinin
altında pırıl pırıl parlayan tekneler,az ötesinde bizim denizlerin maviliği
ile ilgisi olmayan tuhaf, Baltık Mavisi deniz ve Eski Kent…
Ve belleklerinizden
silinmeyecek o muhteşem süliet…
Bu sülietin içinde en belirgin olanı hiç kuşkusuz
15.yüzyılda yapılmış olan St.Olaf
Katedrali’nin kulesi… İlk yapıldığında 159 metre ile Avrupa’nın en uzunu olduğu söylenen bu kulenin yüksekliği, yangınlar, yıkımlar ve sonrasında
yapılan onarımlar nedeniyle bu gün 123 metreye kadar düşmüş.
Tepe’de Ortaçağdan kalma saray, ev, kaleyi oluşturan sur
kalıntılarının yanı sıra hala ayakta kalan kale burçları var. Bakire Meryem Kilisesi
ve Estonya Meclisi’nin de burada olduğunu sırası gelmişken söyleyeyim.
Toompea her dönemde Tallinn’i yönetenlerin yaşadığı yer
olmuş.
Tepeye ilişkin son söz: Seyir terasında bir köşeye oturup bu
Ortaçağ kentini gözleriniz yoruluncaya kadar, sindire sindire seyredin.
Eski Kent (Old Town)
Katedral Tepesi’ne çıktığımız yoldan, bu kez yokuş aşağı,
istem dışı, hızlı adımlarla Old Town’a doğru yürüyoruz.
Eski Kent'te sadece turistler var |
Eski Kent’i, yenisinden kale duvarları ayırıyor. Kale
kapısına doğru yürürken sağımızda solumuzda çiçekçiler, hediyelik eşya
satıcıları... Onlarla pek ilgilenmeden bir an önce kale kapısından Eski Kent’e
yollanıyoruz. Kale kapısından Eski Kent’e girer girmez kendinizi başka bir dünyadaymış duygusuna kaptırıyorsunuz. Gördüklerine inanamıyorcasına sağa sola şaşkın şaşkın bakan, ellerindeki kameralarla
durmadan fotoğraf çeken turistleri bir
yana bırakırsak Orta Çağ’ın göbeğine düşmüş gibiyiz; yerel kıyafetli satıcılar,
restoranlarına müşteri çekmeye çalışan çığırtkanlar…
Yerel giysili Estonyalılar |
Kale kapısına yakın olan
küçük meydanda oyalanmadan Eski kent’in Arnavut Kaldırımlı daracık sokaklarında kayboluyoruz. Sokaklarda, bizim
gibi meraklı birkaç turist dışında tenha. Burada yaşanmıyor mu yoksa?
Yarım günümüzü Eski
Kent’in daracık sokaklarında Kent’i tanımaya çalışarak geçirdik. Bazen çıkmaz
bir sokağın çıkmazındaki küçük bir birahanede oturup biralarımızı yudumladık, bazen
ara sokaklarda kaybolmuş yerel sanatçıların atölyelerinden küçük alışverişler
yaptık. Yorulunca, bir köşe taşına oturup dinlendik. Şirin restoranlar, hediyelikler satan küçük dükkanlar, Orta Çağ'dan
günümüze gelen tüccar evleri, küçük meydanlar, manastırlar, müzeler
ve sanat galerilerinin bulunduğu bu büyüleyici Orta Çağ kentinde saatler geçirdik.
Bom boş bir sokak-Eski Kent |
Tallinn, 2. Dünya Savaşı’nda
bombalanmasına karşın pek zarar görmemiş. Özgün yapısını bu gün bile
koruyor. Warşova’da olduğu gibi, Avrupa’da bir çok kentte gezdiğim ‘’old town’’ların
tamamına yakını savaş sonrası , eski fotograflardan yaralanılarak aslına uygun
olarak yeniden yapılmış.
Tallinn’de gezip görülecek bir çok tarihsel yapı ve
kilise de var. Bir zamanların Doğu Blok’u Ülkeleri'nde ulusal bir kahraman
olarak kabul edilen Prens Alexandr Newsky adına
1894 yılında yapımına başlanan ve 1900 yılında bitirilen kilise
bunlardan biri. Ayrıca, 123 metrelik kulesiyle St. Olaf Katedrali’ni de ziyaret
edilecek yerler listenize almalısınız. Ayrıca St.Nicholas Katedrali ve St,Catherina Dominik Manastırı ,vakit ayırıp
görmenize değecek kadar ilginç yerler.
Eski Kent’ten 5-6 dakikalık
bir yürüyüşle Kadriorg Parkı’na ulaşırsınız.Park, tam olması gereken gibi; tam
kafa dinlenecek, hava açıksa; kitap olunacak, sohbet edilecek sakin bir yer.
Yanı başında ise tarihi ahşap evler sıralanıyor.
Tallinn’in sülietini bir de
deniz tarafından görmek isterseniz -ki mutlaka görün- Eski Kent’ten denize
doğru yol boyu ilerlerken, ahşap mimari örneklerini fotograflayarak Seaplane
Limanı’na ulaşın. Liman yüzyıllarca balıkçılara hizmet etmiş. Buraya kadar
gelmişken yaklaşık 3 km’lik kumsalı ile bisiklete binenlerin, yürüyüş
yapanların kısaca spor meraklılarının favorisi olan Prita Tee’ye kadar yürüyün.
İşte burada sırtınızı denize dönüp, Tallinn’in muhteşem sülietini bir de
buradan görüntüleyin. Prita Tee adını buradan denize dökülen bir ırmaktan alıyormuş.
Tallinn’in yeni yerleşim yeri, Eski Kent’e çok yakın;
aralarında tampon bir bölge var sanki. Çağdaş bir kentte aradığınız hemen her
şeyi bulabileceğiniz bir yer burası. Bana ilginç gelmedi; geçelim…
Nerede ne yenir
Yeni Tallinn’de her hangi bir Avrupa kentinde olan
restoranlardan bolca var. Ama benim önerim yemek ve içmek için Eski Kent’e
gidin. Orada Orta Çağ ortamında yiyip içeceğiniz bir çok kafe ve restoran var... Gözüme kestirdiğim bir restorana girip,
siparişi verdim. Masaya gelen ekmek birkaç dilim ve patates cipsinden biraz hallice… Daha yemeğe el sürmeden
sepetteki ekmekleri bitirdim. Yemek bitinceye kadar birkaç kez daha ekmek sipariş
etmek zorunda kaldım. Ve hesap geldi: Abartmayayım, yemek bedeli kadar ekmek
parası ödedim. Onun için ne yerseniz yiyin ama fazladan ekmek siparişi
vermeyin.
Eski Kent’te kale kapısına yakın küçük meydandaki Old Hansa, yerel giysili garsonların hizmet
verdiği otantik bir restoran , yerel mutfağın örneklerini bulacağınız Old Hansa’nın
birasından da tatmanızı öneririm.
Öneriler
*Tallin’de 2 günden fazla kalacaksanız, bir gününüzü
Helsinki’yi görmek için ayırın. Limandan sabah kalkan feribotlar akşama
dönüyor. Helsinki Tallinn’e yaklaşık 80 km.
* Kentin başka
yerleşim yerlerini ve çevresini görmek isterseniz otobüs ve tramvay hatlarını kullanmalısınız. Bunun
için Tallinn Cart satınalmanızı öneririm.
Bu kart kamu taşıtlarında geçerli olduğu gibi müze ve benzeri yerlerde
de geçiyor. Günlükıulaşım için biletleri araç sürücüsünden satınalabilirsiniz.
*THY’nin doğrudan Tallinn’e haftada 3 gün karşılıklı seferleri var
*Türkiye’nin Estonya(Tallinn) Büyükelçiliği:
Adres: Narva mnt 30 10152, Tallinn
Telefon: +372 627 28 80
Fax: + 372 627 28 85
Toompea'dan Yeni Tallinn'e doğru |
Eski Kent'te bir meydan |
Old Hansa bu yanda |
Bizi restoranına davet eden Estonyalı |
Limanda gün batımı |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder