3 Aralık 2012 Pazartesi

KATMANDU

KATMANDU
Başka bir dünya, başka bir boyut…

Bir Pazar günü ailece ortanca amcamları ziyarete gitmiştik. Yemek sırasında  amcam,
-Ağa  ! Dedi babama. ‘’Buraya bir gavur gelmiş, saçı sakalı birbirine karışmış;  acayip bir tip’’.
-‘’Ne işi varmış’’ ?  Diye sordu babam.
-‘’Valla bilmiyorum, yürüyerek taa  Çin’e mi ne gidecekmiş’’.
-‘’Tuhaf ! Derdi neymiş ki’’?
Kahvanenin bahçesine girdik. Yabancının nerede olduğunu sormaya gerek kalmadı.  Kahvane binasına yaklaşık 15-20 metre mesafedeki  yıkık bir duvarın duldasında , kasım güneşinin insanın  içini  ısıtan son deminden yaralanmak için yere serdiği  çula oturan   birini görünce, oraya doğru yöneldik. Etrafında yere çömelmiş birkaç çocuk, konuşmadan ama soran gözlerle onu süzüyorlardı. Adam kendisine doğru geldiğimizi görünce doğruldu. Yaklaşık 25 yaşlarında, uzun boylu, güneş yanığı tenli, düzgün taranmış kumrala  yakın sarı uzun saçlı ve sakallıydı. Üzerinde, etekleri yere kadar uzanan dervişlerin giydiklerine benzer kahverengi bir elbise ve ayaklarında  iki gün önce yağan yağmurun izlerini taşıyan , çamuru kurumuş çizmeler vardı.
Adamın yüzü aydınlıktı ve iyi birine benziyordu. Bizi görünce soran bakışlarla gülümsedi. Amcam,
-‘’Anlattığım adam işte bu ‘’dedi.
Babam,
-Hımm ! dedikten sonra ,  bana dönüp’’ Sor bakalım Yaşar, adam kimin nesiymiş’’?
‘’Sor bakalım Yaşar, kimin nesiymiş ? Kolaysa sen sor  ‘’ dedim içimden. Ortaokuldayım ya ; babam beni İngilizce bilir sanıyor. İnsaf yahu! Daha 2 ay oldu ya da olmadı İngilizceye başlayalı.’’.
Naçar boyumu büktüm.  Emir büyük yerden.  Ya Allah deyip ilk soruyu sordum.
-‘’What’s your name’’?
-‘’Klaus’’ diye yanıtladı adam. Babamlara dönüp ‘’Klaus’muş adı ‘’dedim.
-‘’Klaus,Alman ismi,  Alman olmalı ama gene de bir sor bakalım  nereliymiş.’’
Biz daha nerelisinin İngilizcesini öğrenmedik, ya da öğrendik ben unuttum. Yaradana sığınıp sordum
-Are you Alman?
Adam gülümsedi ; aksanlı, kırık bir Türkçeyle ,
-Evet, Almanım dedi. Bunu Türkçeye çevirmeme gerek kalmadı. Babam, amcam ve çocuklar hep bir ağızdan
-‘’Almanmış ‘’diye ünlediler.
Daha sonra, konuşmamız adamın  3 ayda öğrendiği Türkçe ile devam etti.
 Varlıklı bir ailenin oğluymuş. Türkçe hariç 5 dil biliyormuş. Üniversiteyi bitirdikten sonra Almanya’dan yola çıkmış, Katmandu’ya yürüyerek gidecek,  orada bir süre kalıp; kendisi ile hesaplaşacak, sonra  da dönüp kitap yazacakmış.
Babam ve amcam zengin bir babanın oğlunun neden onca serveti  bırakıp ,  yayan yapıldak, kör itin öldüğü yere gitmek istediğine anlam veremediler. Bense, Katmandu’ya takılmıştım. Katmandu nasıl bir yer ki;  bunca servet terk edilip, görmelere gidiliyor?

Ve Sonunda...
Agra’ dan kalkan küçük uçağımızın tekerlekleri piste değerken ben ,  Katmandu sözcüğünü duyduğum o ilk güne, bundan 50 yıl geriye gitmiştim.
1960’lı yılların başında ‘’Çiçek Çocuklarının’’ ilgi odağı haline gelen, tanıştığım ilk yabancı  ve  öncü hippilerden olan Klaus’un da sevgiyi, barışı ve kardeşliği bulmayı umduğu ‘’Aşk Şehri’’ diye bilinen Katmandu, bu gün 1.5 milyona yaklaşan nüfusu ile 2008 yılında krallık yönetiminden cumhuriyet yönetimine geçen Nepal’in başkentidir.
Himalayalar’ın eteklerinde , deniz seviyesinden yaklaşık 1400 metre yükseklikte ,kendi adını taşıyan bir vadide kurulmuş  olan Katmandu’nun tarihi IX. yy’a kadar uzanıyor… Deniz seviyesinden bu kadar yüksek olmasına karşın  tropik iklime yakın bir iklimi var. Ocak-şubat biraz serin olsa da ekim –mart arası gelmek için en uygun zamanlarmış. Bahardan yaz sonuna kadar ise;  muson yağmurları göz açtırmıyormuş.



Shiva Tapınağı
Kent dışındaki otelimizden  otobüsle Dubar’a (kent meydanı) doğru giderken Katmandu’nun içinden geçtik. Otobüsün penceresinden dışarıdaki  insan kalabalığını izlerken, ‘’dünyanın en yüksek tepesi burada ama dünyanın en kısa adamları da burada olmalı’’  diye düşündüm. Kent trafiği bir alem… Motorlu, motorsuz rişkalar, minik otomobiller, motosikletler , küçük kamyonlar, geçen yüzyılın ilk yarısından kalmış, bin bir renge boyalı  otobüsler ; çoluk -çocuk , kadın- erkek ,yaşlı-genç ...Kısaca , , mahşeri bir kalabalık ve onların gürültüsüne eşlik eden araba   kornalarnın  kakafonisi…
Durbar Meydanı ,Katmandu’ya yaklaşık 5 km mesafede. Dubar’a vardığımızda etrafımızı hediyelik eşya satıcıları sardı.  Ellerinde türlü çeşitli incik boncuk, tütsü, şal, singing bowl, tanrıların suretleri ; doğu mistisizmine dair aklınıza ne gelirse…Israrcı olmalarına karşın nazikler…Bu hediyelik eşyalar arasında bana ilginç geleni ‘’singing bowl’’ dedikleri bir kase oldu. Onun dairesel üst bölümüne  özel yapılmış bir küçük bir tahtayı sürdüğünüzde ilginç bir ses yankılanıyor. Ben bir kaç kez denedim ama o sesi çıkarmayı başaramadım. Meditasyonda kullanıyorlarmış…

Altın Kapı
Durbar Meydanı Katmandu’nun kalbi sanki.  Burada onlarca tapınak, hediyelik eşya satan küçücük dükkanlar, meydana açılan daracık sokaklar; sokaklarda adeta komşu gezmesindeymişçesine  rahtça oturup sohbet eden kadınlar, çatılarda maymunlar… Bu çümbüşe , bir de etrafı saran tütsü ve tapınaklarda yakılan mum ve kandillerin çıkardığı kokuyu eklerseniz dekoru tamamlamış olursunuz. Burada kendinizi , başka bir evrende , başka bir boyutta hissediyorsunuz.  Klaus’un , onca serveti tepip , neden buraya geldiğini anlar gibiyim. Sırası gelmişken  söyleyeyim ;  burada ilk görmeniz gereken şey altın Altın Kapı olmalı…
Dubar Meydanı ve Meydana açılan Freak Street,  burayı keşfeden Çiçek Çocukları’nın altmışlı yıllarda rahatça esrar içtikleri bir yermiş.  Hemen heveslenmeyin ;  şimdi burada  uyuşturucu kullanmak yasak.
Dubar meydanı ve onun çevresinde onlarca Hindu ve Buda tapınağı var .  Bunlardan birkaç örnek vermekle yetineceğim .
Kastamandhap(tahta ev),Katmandu adının kökeni bu sözcükten geliyor. Söylenceye göre tek parça ağaçtan yapılmış, bu üç katlı bina  daha sonra tapınak olarak kullanılmaya başlanmış.

Maymun Tapınağı
Ashok Binayak. Küçük olmasına karşın Hindularca önemli bir tapınak olarak kabul ediliyor. Tanrı Ganesh’e adanmış. Hindular, seyahate çıkmadan burayı ziyaret ederlermiş.
Maju  Deva, Tanrı Shiva’ya adanmış  önemli bir tapınak. Tapınağın üst tarafında erotik şekil ve figürler var. Dinsel bir ortamda pornografik figürler!   Anlaması da anlatması da güç. Ya da Budizmin bir  gerçeği…
Shiva Parvati Tapınağı, adından da anlaşıldığı gibi  Tanrı Shiva’ ya adanmış. Bu tapınakta , Shiva ‘nın gelen gideni gözlediğine inanılıyor.

Kumari de kim...
Kumari Bahal(yaşayan tanrıçanın evi). Kapısında aslanların bulunduğu bu3 katlı ahşap evin ve bu evde yaşayan kişinin ilginç bir öyküsü var. XVI. yy’da Krallardan biri bir düş görüyor. Düşünde gördüğü küçük bir kız çocuğunun kendisine şans getirdiğine inanıyor ve uyanır uyanmaz ilk iş olarak 5-6 yaşına gelmiş  karakaşlı,  kara gözlü,  inci dişli kızları Kumari; yaşayan tanrıça ilan ediyor. Kumariler, küçük yaşlarda  rahipler tarafından eğitime tabi tutuluyorlar; sıkı ve disiplinli bir yaşantıları var. Festivaller hariç hiçbir şekilde dışarı çıkamıyorlar . Kumari’yi görmek isteyenler bu evin avlusunda toplanıyorlar. Kumari, zaman zaman avluya bakan küçük pencerenin önüne gelip insanlara görünüyor. Bu sırada fotograf çekmek yasak. Hindular Kumari’yı odasında da ziyaret edebiliyor. Yabancıların  onun bulunduğu odaya girmesi yasak. Kumarilik ömür boyu sürmüyor. Kızlar adet gördüler mi Kumarilik de sona eriyor ve yerine yeni bir  kız çocuğunu Kumari olarak seçiyorlar.  Peki eski kumarileri ne yapıyorlar? Hoca’ya sormuşlar.’’Hocam eski ayları ne yapıyorlar’’ diye. Hoca da ‘’kırpıp kırpıp yıldız yapıyorlar’’ demiş.  Nepalliler de   eski Kumariyi emekli edip ,  geçinecek kadar bir maaş bağlayarak ailesinin yanına gönderiyorlarmış. Nepal’de bu gün 11 tane Kumari varmış.  Bunların en itibarlısı ise Katmandu’da olanıymış.

Hediyelik Eşya Dükkanı
Kral Pratap Malla Sütunu. Bu sütun Kral Pratap Malla tarafından yaptırılmış. Sütunun üstünde kendi yaptırdığı tapınağın dua odasını izleyen kralın heykeli ver.
Bu meydanda, ayrı ayrı tanrılara adanmış  bir çok tapınak daha var. Her biri için birkaç sayfa yazmak gerek. Bu da işin büyüsünü yok eder.  En iyisi buraya kadar gelip görmek.  Ancak; kraliyet sarayının dışında 15 ayrı dilde yazılmış bir yazıttan  söz etsem iyi olacak.  Kral Pratap Malla , biraz da kendini övmek için 1664 yılında bu yazıtı 15 ayrı dilde yazdırmış. Söylenceye göre;  günün birinde 15 ayrı dildeki  bu yazıtı  okuyan biri çıkarsa; kitabenin ortasından sonsuz yaşam kaynağı olan süt akacakmış. Meraklısına  duyurulur…
Swayambhunant:  Bu tapınak, maymun tapınağı olarak da biliniyor  ve Katmandu’ya hakim bir tepede kurulmuş. Stuba biçiminde yapılmış olan bu tapınağa ulaşmak için  365 basamak  çıkmak gerekiyor; biz otobüsle çıktık. Ama Budisler yürüyerek çıkıyorlar. Çıkarken de yol boyunca sıralanmış yüzlerce dua silindirini saat yönünde çevirip günlük dualarını yapıyorlar.  Tapınağa yaklaştıkça yerde sürünmeye başlıyorlar. Bu da ibadetin sevabını artırıyormuş. Zahmetli bir yol. Ama tapınağa ulaşmak  ne kadar zahmetli olursa ibadetin  derecesi  de o denli yüksek oluyormuş. Bizdeki kadir gecesi yapılan ibadetin öteki günlerde yapılan ibadetlerden daha fazla sevap kazandırdığı gibi …  Tapınağa Maymun tapınağı demelerinin nedeni her tarafta maymun olması ; yolda,tapınaklarda, ağaçlarda her yerde…Rehberimiz bizi uyarmış;  aç maymunlar elinizde yiyecek görürlerse saldırırlar, çantanızı alılar dikkatli  olun demişti. Ziyaretimiz sırasında böyle  bir olay yaşanmadı ama siz yine de dikkatli olun.

Dubar'da Bir Tapınak
Burada da onlarca tapınak var. CD’lerden çıkan ilahiler, tapınaklarda yakılmış tütsülerin  kokusu  ile birleşince ; sanki  başka bir dünyaya yatay geçiş yapıyorsunuz. Allahtan bu geçiş , hediyelik eşya satıcılarının mal satmak için önünüzü kesip dükkanlarına davet etmeleri ile kısa sürüyor ve gerçek aleme yeniden dönüyorsunuz.
MaymunTapınağı’nın bulunduğu tepeden Katmandu’yu kuşbakışı seyretmenizi  öneririm.  Bir ağaç altına oturun,kendinizi dünyanın damındaymışsınız gibii duyumsayın.  Gözlerinizi  birkaç dakikacık da olsa kapayıp eskilerin deyişiyle’’ istihareye yatın’’. Uzaktan gelen ilahilerin sesine karışan tütsü kokusu sizi , bir süreliğine  de olsa ayrı bir dünyaya götürecek. Gözlerinizi yeniden açtığınızda  rahatladığınızın ayırdına varacaksınız. Deneyin.

Katmandu'da Bir Sokak

Boudhananth , Katmandu’ya yakın bir yerleşim merkezi. Burada Tibet mahallesi diye adlandırılan bölge çok daha farklı bir yer. Mahalleye  kemerli bir kapıdan giriyorsunuz. Giriş ücretli. Kapıdan girince hemen karşınıza tanrı Shiva’ya adanmış beyaz badanalı bir tapınak çıkıyor. Bu tapınak yaklaşık 500 yıl önce yapılmış. 40 metre yüksekliğindeki tapınağın tepesine resmedilmiş Shiva’nın iri gözleri, nereye gitseniz sizi izliyor gibi...Budistler, bu tapınağın terasına çıkıp tapınağı tavaf ediyorlar. Tapınak Nepal’in en yüksek tapınağı, her yanı bayraklarla süslü. Her yerde olduğu gibi bu tapınağın etrafında da hediyelik eşya satıcıları var.
Yakılan ölüler…Paşupatinat…
Hindularca kutsal sayılan Ganj Nehrini’nin ana kollarından biri olan Bagmati  , Katmandu’nun yakınındaki Paşupatinat’n içinden geçiyor. Bu nehir de Budistler için kutsal kabul ediliyor. Burada yıkanıp, arınıyorlar, ölülerini yakıp küllerini bu nehrin sularına serpiyorlar. Nehir ,  Paşupatinat’ı ikiye bölmüş. Bizi buraya getiren otobüsten inip, dua eden ‘’saduların’’ , dilencilerin, turistik eşya satıcılarının arasından geçerek Nehre doğru yürüyorum. Nehre yaklaştıkça ,  tanımlayamadığım bir koku genzimi yakmaya başladı.  Yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra Bagmati’ye ulaştığımda, bu kokunun yanık insan eti,  yanmakta olan odun ve tütsü karışımından oluştuğunu anlamam uzun sürmedi. Nehrin bizim bulunduğumuz tarafında bir teras var. Bu teras karşıdaki yakma törenlerini izlemek isteyenler için yapılmış sanırım. Karşı yakada ise;  büyükçe bir tapınak ve bu tapınağın duvarının hemen altında 5-6 metre genişliğinde , duvara ve Nehre koşut,   yaklaşık 100 metre uzunluğunda , üzerinde ölülerin yakıldığı sekiler olan başka bir teras var. Ölülerin yakıldığı karşı kıyıya taş bir köprü ile ulaşılıyor. Karşıya geçmek, fotograf  çekmek yasak.  Ancak ;  yasalara ve yasaklara her zaman uyan  biri olmama karşın, olanı biteni daha yakından izleme arzumu yenemeyip ;  bu   yasağı çiğnedim . Elimde kameram, cenaze sahiplerinden başka kimsenin bulunmadığı karşı kıyıya geçtim.   Çevremde ilahi bir sükunet var;  öyle ki;  sessizliğin sesini  duyar gibiyim.  

Yakılmadan Önce
 Bir yanda ayakları nehre batırılmış yakma törenine hazırlanan sarı, turuncu ,  beyaz kefenler giydirilmiş cansız bedenler,
öte  yanda düzgünce istiflenmiş odunların üzerine konmuş  yakılmayı bekleyen cansız bedenler,
beri  yanda birkaç saat sonra kül olup Nirvana’ya kavuşma arzusu ile Bagmati’yle buluşacak alevler arasındaki cansız bedenler…
Ve  bu ritüele katılan  yakınlarının yüzlerinde ölümün katı gerçeğini kabullenme duygusu.
Budistler , ölen kişinin bedenini,  kadınsa ; sarı-turuncu renkli kefene, erkekse; beyaz  bir kefene sarıp, başları açık, Paşupatinat nehrinin kıyısına getirip  yatay ama  15 20 derecelik bir açıyla ayak bileklerine kadar suya daldırıyorlar . Daha sonra  cesedi,  yakma platformun yanında bir süre beklettikten sonra,  özenle  istiflenmiş  , 250-300 kg odundan  yapılmış platforma yatırıyorlar. Cesedin dudaklarının üstüne  tatlı bir macun koyup,  odunların arasına tütsüler yerleştiriyorlar .  Tütsülerin yanması bittikten sonra , eritilmiş tereyağına benzer bir yağı, önce ölünün kefenine, daha sonra da odunlara döküp,  tutuşturuyorlar. Yakma işlemi yaklaşık 3-4 saat sürüyor. Yakma işlemi bitince, devreye  yeniden ‘’dokunulmazlar’’ giriyor. Külleri nehre süpürüp, yakma platformunu yeni bir törene hazırlıyorlar.

Sadular
Bir yanda,  yakınlarının acılarını içlerine atıp , son görevlerini sessizce yerine  insanların yüzündeki hüzün, az ötede  ise; kutsal tapınaktaki evlenme töreninden çıkan yeni evli çiftin ve yakınlarının yüzlerindeki mutluluk… Ne yaman çelişki?  
Pandit rahipler,6 yaşına kadar çocuklar ve hamile kadınlar; bunlar yakılmıyor, gömülüyorlar. Bazen de ölen hamile kadının karnındaki cenini alıp, gömdükten sonra , kadını yakıyorlarmış.
Panditler ve çocuklar günahsız oldukları için doğrudan Nirvana’ya  ulaşıp,  sonsuz mutluluğa erişiyorlarmış. Günahları olanlar ise; Nirvana’ya ulaşmadan ayrı bir bedende yeniden dünyaya gelip bu azabı  tekrar tekrar yaşıyorlarmış. Yeni bedenlerinin illa insan olması gerekmiyormuş. Hayvan olarak da karmayı sürdürürlermiş. Budistlerin hayvana saygısı buradan geliyormuş. Bir  Budist’in ’’ Belki tekme attığım köpek benim geçen yıl yaktığım babamdı’’ deme olasılığı  oldukça yüksek gibi geldi bana.Buna ‘’karma ‘’ diyorlar Ne demişler? Garip ama gerçek…

Tibet Mahallesi
Alış veriş…
Katmandu’dan özellikle yarı değerli taşlardan yapılmış takılarını çok uygun fiyata alabilirsiniz .Elde özel dokunmuş bir bezin üzerine ''karma'' yı betimleyen resimlerden satın alırsanız; size hep Katmandu'yu anımsatır. Ayrıca;  tanrı ve tanrıça heykelleri de  alınabilecekler arasında; ilginizi çekiyorsa tabii… Dua silindirleri ise çok ilginç. Satın alırsanız; şu duayı da ezberleyin , güne başlarken şans getirirmiş. Om Ma Ni Pad Me Hum.
Meali şöyle: Tanrım kalbime gir, beni karmanın dışında tut(beni dünyaya yeniden ayrı bir bedende döndürme). Yeniden doğduğumda Nirvana’ya  giden ince yolda bana önderlik et. Budizm ışığının tek tanrısı ! Bana şans ver.
Güne başlamak için iyi bir duaya benziyor.
Neler yemeli…
Güzel ve temiz lokantalar vardı ama ben oralarda yemek yemeğe cesaret edemedim. Kaldığım otelin yemekleri tek kelimeyle harikaydı.
Maymun Tapınağı

Bir uyarı…
Türkiye'nin Nepal'de elçiliği yok . İlişkiler, Yeni Delhi Büyükelçiliğimiz aracılığı ile sağlanıyor.


Maymun Tapınağının Maymunları

 
Tibet Mahallesi

SohbetEden Kadınlar

Tapınak,İnek ve Güvercinler

Bagmati'de Ölü Yakma Terası


Tapınaktan Bir Ayrıntı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder