11 Temmuz 2018 Çarşamba

İncir Toplayan Maymun





İncir Toplayan Maymun

Amcamın   davudi sesiyle uyandım.
     ''Gün öğlen oldu; hala uyuyor musunuz ?''
Gözlerimi güçlükle açtım. Gün henüz ışımamıştı; sabahın körü anlayacağınız. Sabah yıldızı bile hala ışıl ışıl.
Üstümdeki pike ıpıslaktı; gene çiğ yağmış anlaşılan...
Aylardan temmuz; incir zamanı.
Bağdaki  evin damında, ağabeylerim olan iki amca oğlu ile aynı yatakta yatıyoruz. Dokuz yaşında falanım. Boyum yerinde ama gel gelelim ''posum'' yerinde değil; çok zayıfım. Benim gibilere köylük yerde, 'canı  cebinde' ya da ''yerde biten yememiş'' derler. Benden söz ederken;  ''yerde biten yememiş bu oğlan'' derlerdi. Böyle anılmaya için için kızar ama bozuntuya vermezdim. Bunu diyenlere, yediğim yerde bitenleri sayar,
-''Kabak, patlıcan, fasülye, hıyar, karpuz  yiyorum, bunların hepsi de yerde bitiyor'' der, benzetmelerinin yanlış olduğunu kanıtlamaya çalışırdım. Tek tesellim, aynı yaşta olmamıza karşın benden daha zayıf olan Kemal'e ''canı cebinde demeleriydi''. İyi ki Kemal varmış.. Köyün çocukları onu,
-''Sakın yelli havalarda dışarı çıkma Kemal, seni Dağalgan'dan toplarız sonra'' diye kızdırırlardı. Kemal'in yanıtı ise; sunturlu bir küfür olurdu, her zaman...
------
Amcam bir kez daha ünledi aşağıdan...
-Ula varmayım yanınıza, vallaha helkeyle su dökerim. Gün öğlen oldu yahu!
Yengem,
-'' Bırak herif biraz daha yatsınlar, dün çok yoruldular.''
İyi ki yengem var... Annem kadar severdim onu...
Ağabeylerime baktım, sokurdanarak yataktan kaltılar.  Onlar kalkınca yekinip, ben de kalktım.
Damın merdiveninden sırayla aşağıya indik. Kuyudan su çekip, alel usul elimizi yüzümüzü yıkadıktan sonra, yengem elimize içinde peynir olan yufka ekmekten yapılan sokumları tutuşturdu. Kimse konuşmuyor, yeni sulanmış yufkadan yapılmış sokumu  yerken, 
amcam, eli belinde, gözleri üstümüzde, sokumlarımızı bir an önce bitirmemizi bekliyordu. Ne olur ne olmaz diye onunla göz göze gelmemeye çalışıyoruz. O arada bir,
-''Hadin, hadin gün öğlen oldu siz hala boğaz taşlıyorsunuz. '' Göz ucuyla ağabeylerine baktım; onlar hiç oralı oralı değil, ben de oralı olmadım.
Sokum dediğin ne ki; beş dakikada bitti. Az önce kuyudan çektiğimiz suyla dolu bocitten  kana kana içtikten sonra incir toplamaya hazırdık artık.
Amcam,
 -''Çetin sen sepetleri al, Mustafa kasaları da sen sırtla.  Yaşar yeğenim, sen de incir çengellerini ....''
Yarı uykulu, ayağımızı sürüye sürüye incirlerin olduğu takıma doğru yürümeye başladık. Gün ağarmaya, gavur müslüman ayırt edilmeye başlandı. Hava aşırı nemli, daha şimdiden yapış yapış oldum.
İnciri er vakitte, gün doğmadan toplamak gerekir. Bunun iki nedeni vardır. İlki;  bir an önce toplayıp, kasaladıktan sonra, gün yükselmeden  haldeki komisyoncuya incirleri yıkmaktı. Bizim gibi ağaca çıkıp  incir toplayanlar için önemli olan ikincisiydi. İncir kesinlikle üzerinden çiğ kalkmadan toplanmalıdır. Sıcağa kaldın mı yandın. Hem incirin yaprağı çıplak tenini dalar, hem de sütü acayip kaşındırır. İncir toplarken şalvarın üstüne mutlaka uzun kollu mintan giymek gerekir ki, sütün kaşıntısı az olsun. Süt, tenine bulaştı mı yandı gülüm keten helva... Su ile sabunla, çıkmaz, derine yapışıp kalır. Eline, koluna toprak sürtersin ki, sütün açısı geçsin.
Bitişik bağ komşusu ile olan takımdaki incirler bize aitti. Ağabeylerimle ben aynı ağaca çıktık. Elimizde çengel ve inciri koyacağımız çengelli sepet...
İncir dalı gevrek olur, ağırlığa dayanmaz, kırılıverir, bu nedenle ağabeylerim benden ağır oldukları için, çengelle bile yetişemedikleri uç dallardaki incirleri ben toplarım.
Ya allah, ya bismillah demeden amcam aşağıdan seslenmeye başladı.
-''Ulan burnunuzun ucundaki incirleri görmüyorsunuz. Çetin ,tependekileri al, Mustafa arkanı dön orada çok incir var...Yaşaarr, oğlum biraz daha uca git...
Yengem
-''Herif, dal kırılır, çocuk aşağı düşer, onlar da kalsa n'olur?''
....
Aradan bir kaç saat geçti geçmedi. Hava iyiden iyiye ısınmaya başladı.
Sabahki kadar hızlı olmasak da incir toplamaya devam ediyoruz. 
Amcam aşağıda topladığımız incirleri, tabanını bağ yaprağı ile kapladığı kasalara özenle diziyor. Bir at arabasını  dolduracak kadar incir toplamışız. Toplanmadık bir kaç ağaç kaldı ama bir yandan sıcak , öte yanda incir sütü ve ter karışımının tenimdeki dayanılmaz kaşıntısı... 
Hemen yanı başımdaki daldaki Çetin ağabeyime,
-'' Abi, bu iş bittikten sonra kanala çimmeye gidelim mi ?''
-''Olur. Babam incirleri Adana'ya kendi götürürse, ardından biz de çimmeye giderik.''
Ağabeyimin bu yanıtı beni biraz olsun  rahatlattı. Bir yandan incir topluyor, öte yandan kanalı, onun serin suyunu, atacağım kulaçları düşündüm...Yerden 5-6 metre yukarıdayım, dalın ucundaki inciri çengelle kendime çektim, balı kıçından akıyor. Özenle sepetime yerleştirip, başka bir dala geçmeye niyetlenmiştim ki;
 Amcam,
-''Ula çabuk olun gün öğlen oldu siz daha ağaçları bitiremediniz.''' sesi beni  kanalın serin sularından alıp, yerden 5-6 metre yüksekliğindeki incir dalına yeniden getirdi.
Aşağıdan talimatlar yağıyor, özellikle bana.
-''Ulan seni okutan hocanı ta anasını...
''Bre emmi okuldaki öğretmenin bu işle ne alakası var'' diyeceğim ama cevap vermek ne haddime.''
...
-''Yok , yok böyle olmayacak. Bunlarla bir daha incir toplatmayacağım. En iyisi Hindistan'dan götü kırmızı (maymun)'' getirmek. Vallla onların bi denesi bunların hepsinden daha fazla incir toplar. Okul demez, üst baş demez, hemi de ucuza gelir.''
Yaprakların arasından aşağıya baktım, amcam yüzünü maymuna benzetmeye çalışıp, elleri ve kolları ile  maymun taklidi yapıyor. Zaten onun işçi çalıştırmada üstüne yoktu. Hıyar, pamuk, patates toplatırken çeşitli taklitler yapar, meseller, fıkralar anlatır, ''Irgat kısmıynan bir olma ''diyen yengemi dinlemezdi.
-''Bu Yaşar'da iş yok, gözünün önündeki inciri görmüyor.''
...
-'Yok böyle olamayacak, en iyisi götü kırmızı...'' Yengem,
-''Yapma herif! Bırak o incir de olmayı versin!''
Amcamın ''gözünün önünde '' dediği incir, ince bir dalın ucunda. Bulunduğum yerden elimdeki ağaç çengelle bile almam olanaksız. Dal üstünde bir kaç adım daha atmam gerek.
'' Götü kırmızıymış. İnat da bir murat, o alır da ben alamam mı?''
Elimde çatal, bir adım...
Amcam aşağıda Hindistan'dan getireceği maymunun en uç daldaki inciri nasıl toplayacağından söz ediyor,
Bir adım daha...
Çatalı uzatıyorum. Yanımdaki dalda beni izleyen Mustafa ağabeyim,
-''Yaşar ireli getme, düşecen o'lum.''
Bir adım daha...
Bir çatırtı..
Dallara çarpa çarpa...
...
Ne kadar baygın kalmışım anımsamıyorum. Gözlerimi açtığımda, bağ evinin önündeki tahtın altında, yengemin kucağındaydım.  Yüzüm ve saçlarım ıslak, burnumun direğini kıran bir soğan kokusu, sol omuzumda dayanılmaz bir acı...
-''O inciri aldım mı yenge?
-''Yok yavrum'' dedi yengem ,'' senin hayrına kuşlara bıraktık.''
'-''Ya maymun ?''
Amcam birş eyler söylemeye niyetlendi ama yengem yanı başımızda dikilen amcama ters ters bakıp, bana döndü
-''Hiçbir maymun senin gibi incir toplayamaz.''
Yengemin bu kendinden emin yanıtı, insana güven veren yüzü omuzumdaki acıyı unutturdu.
İnce dallardaki incirleri ben alacaktım gene...
Yengeme  bakıp, gülümsedim.



6 Temmuz 2018 Cuma

Kamboçya




Kamboçya

Vietnam savaşı sürerken tüm dünyanın gözü bu ülkenin üzerindeydi. O sırada Kamboçya'da da bir şeyler oluyordu ama çoğu kimse gerçekte neler olduğu hakkında kesin bilgi sahibi değild. Pol Pot deniyordu, Kızıl Kmerler deniyordu, Kamboçyalılar birbirlerini boğazlıyorlar deniyordu. Deniyordu da deniyordu. Ülke, dünya ilişkisini kesmiş, kendi evlatları ile hesaplaşıyordu. Aradan yıllar geçip, karmaşa azalınca, gerçekler su üstüne çıkmaya başladı. Kamboçya, 20. yüzyılın en kanlı iç savaşını yaşamıştı. Yıllarca dış dünyaya kapalı kalan Kamboçya, kapılarını yabancı ziyaretçilere açmaya başlayınca; Siam Tur'un Vietnam, Laos ve Kamboçya gezisine katılmam şart oldu. Kamboçya'da bulunan, dünyanın en büyük tapınağı Angkor Wat'ı görmek benim için önemliydi ancak bir o kadar önemli olan; yıllar boyu bir birlerini katleden, hem de acımasızca katleden insanları yakından tanımak da en az o kadar önemliydi.
Neye benziyordu bu insanlar?
Angkor Wat_-Fil Terası


Kamboçya'nın Tarihi
Bu günkü Kamboçya'yı anlamak için bu ülkenin tarihine kısaca bir göz atmak gerekir inancındayım.
Kamboçya'nın geçmişi daha eski dönemlere dayanmasına karşın, ülkenin en parlak dönemi Angkor İmparatorluğu'nun Güneydoğu Asya'nın büyük bir bölümüne egemen olduğu 10 ve 13. yüzyıllar arasıdır. Bu dönemden sonra, komşusu Vietnam'ın sürekli saldırıları sonucu imparatorluk güçten düşünce, 1863 yılında zamanın kralı, çareyi ülkesinin yönetimini Fransız sömürgecilerine teslim etmekte bulmuş.
İkinci Dünya Savaşı sırasında bir süre Japon istilasına uğrayan Kamboçya, 1953 yılında  Kral Sihanouk önderliğinde Fransa'dan bağımsızlığını aldı. Ancak 60'lı yıllarda başlayan Vietnam savaşı, kaçınılmaz olarak kısa sürede bu ülkeyi de sıçradı.
Pup Street- Siem Reap



Zengin bir aileye mensup, Fransa'da eğitim görmüş olan ve bağımsızlıktan sonra ülkeye dönen Pol Pot (Saloth Sar) liderliğindeki Kızıl Kmerler, Vietnam'a yardım etmeye başlayınca, ABD Kamboçya'yı bombalamaya başladı. Bunun üzerine hem ABD'ye, hem mevcut rejime karşı olan Pol Pot, ülkenin tarihine yüz karası olarak geçecek olan ve yaklaşık 3.5 milyon kişinin canına mal olan iç savaşı başlattı. 1970 yılında ABD destekli askeri bir darbe olunca, Kral Sihanouk Çin'e sığındı. Kral, darbeye karşı Kızıl Kmerleri destekleyince, gerillalar daha da güçlenerek 1975 yılında Demokratik Kamboçya' adıyla yeni bir devlet kurdular.
Sadece Adı Benziyor


Başkan Pol Pot, ülkede ne kadar üniversite, banka, postane, okul, fabrika, gazete anlayacağınız ne kadar kurumsal yapı varsa kapattı. 
''Bu düzende paraya gereksinim yok'' deyip parayı kaldırdı. Eğitimli insana düşmandı.(Bizde de bazı siyasiler ve sözde bilim adamları ülkeyi ayakta tutan cahillerdir demişlerdi. Benzerlik bire bir). Kentte yaşayanları zorla kırsala göç ettirdi. 

Gazeteci, bilim adamı, din adamı, anlayacağınız ne kadar okumuş, yazmış varsa işkencelerle öldürttü. Ona göre cahil köylü ülkenin temel direği idi. 1978 yılında Vietnam desteği ile bir hükümet darbesi yapılınca Pol Pot ülkeden kaçıp Taylan'da sığındı.

Bu gün Kamboçyalılar kanlı geçmişlerini unutma çabasındalar.


Siem Reap

Siem Reap, Kamboçya'nın en fazla turist çeken kenti.  Buraya her yıl milyonlarca turist geliyormuş. Ülkenin kuzey batısında yer alan yaklaşık 190 bin nüfuslu bu kenti turizmin çekim merkezi yapan en önemli unsur, kente yaklaşık 6 km mesafedeki dünyanın en büyük tapınağı olan Angkor Wat'n buraya çok yakın olması...
Charlie and His Angels
Siem Reap, küçük bir kent olmasına karşın gece hayatı çok renkli. Özellikle hava karardıktan sonra Pup Street görülmeye değer. O kadar çok kafe, bar, restaurant ve benzeri eğlence yeri var ki şaşarsınız.  Kamboçya'ya özel yemekleri satan seyyar satıcılar da bu sokakta çokça var. Burayı ilk gördüğümde birden aklıma Hamburg'daki St. Pauli bölgesindeki sokaklar geldi. Yiyenler, içenler, sokakta dans edenler... Burayı mutlaka ziyaret edin. Hoşça vakit geçireceğinizin garantisini verebilirim.
Siem Reap'da Eğlence-Pup Street

Pup Street'de birçok bar var. Red Piano, Lingo Bar ve The Angkor Wat bunlardan bir kaçı. Sunulan yemekler lezetli, fiyatlar da uygun.
Pup Street'de dolaşırken masaj salonları dikkatimi çekti. Günün yorgunluğunu üzerinizden atmanın en ideal yolu, buradaki masaj salonları... 30 dakikalık bir masajın hediyesi 3 usd.
Yarım Saat Masaj, Hediyesi 3 USD
Daha uzun süreli masaj yaptırmak isterseniz fiyat biraz artıyor ama buradaki masajlar, Çin, Singapur ve Taylan'dakilere göre bir hayli ucuz. Masaj yaptırdıktan sonra vereceğiniz 1 usd bahşiş, onları mutlu ediyor. Ben her zaman bu tür bahşişi önceden veririm. Deneyin; yararını göreceksiniz. 

Masajı yaptırdınız, nemli hava ve sıcağın sarıp sarmaladığı yorgunluğunu üzerinizden attınız, şimdi sıra gece pazarına gitmekte.
Gece Pazarı
Kamboçya'nın 1998 yılında turizme açılmadan önce ''inlerin ve cinlerin stadyumu'', bu gün ise, eğlencenin merkezi  olan Siem Riep'deki gece pazarının (Phasar Chas) Vietnam, Laos ya da öteki uzak doğu ülkelerinden pek farkı yok gibi. Yalınız satıcılar biraz farklı.
Mealen:Lütfen Bizim Aç Balıklarımızı Ölü Derilerinizle Besleyin- Gece Pazarı
Buraya Laos'dan geldiğimiz için oradaki satıcılarla bunları karşılaştırma olanağım oldu. Oradakiler ne kadar sessiz sakinse; buradakiler de o denli israrcı. Bir şeyi satıncaya kadar uğraşıyorlar. Böyle olunca da doğal olarak pazarlık şart oluyor. Çekinmeyin; önerdikleri fiyatın dörtte birini verin.
 Gece Pazarı

Gece pazarından neler satın alabilirsiniz? Öncelikle hediyelik eşya olarak, ağaç ve taş oymaları önerebilirim. Kamboçya'ya özgü bez bebekler, tekstil ürünleri; pamuklu kumaşlar, ipekliler,  Angkor tapınağının küçük modelleri, çeşitli Buda heykelleri, yerel sanatçıların tabloları gece pazarında mebzul miktarda var. Dedim ya her ne alırsanız alın; pazarlık şart.
Angkor Wat
Bir kenti, bir anıtı gezip gördükten sonra onları anlatmak bana hiç zor gelmezdi. Bir kaç gün düşünür, yazıyı kafamda şekillendirir ve ardından yazmaya başlarımdım. Ancak Angkor Wat'ı gezip gördükten sonra burayı yazmanın çok kolay olmayacağını anladım. Neresinden, nasıl başlasam diye düşünüp durdum.
Budistler 
En büyük endişem bu muhteşem güzelliği gereği gibi anlatamamaktı. Sonunda ya allah ya fettah deyip yazmaya başladım. Ama ne kadar yazarsam yazayım o güzelliği, tapınaklar arasında dolaşırken beni sarıp sarmalayan, bir başka boyuta götüren duyguları gereğince yansıtamam. 
Angkor Wat
Angkor Wat, Kamboçya denilence akla gelen ilk  sözcük. Hatta diyebilirim ki; turistleri bu ülkeye çeken en önemli kültürel anıt. 70'in üzerinde ülke, yüzlerce kent, binlerce anıt gördüm. Gördüklerimin çoğunu burayla kıyaslamak bile burayı bir nebze hafife almak olur. Abartmıyorum; belki Tac Mahal, ya da Çin Seddi... Dedim ya belki...
Angkor Wat
Angkor Wat, 12. yüzyılda 1 milyon nüfusu ile  o yıllarda dünyanın en büyük kenti ve Khmer İmparatorluğu'nun başkenti olan Angkor'da 1115- 1150 yılları arasında  Amcasını öldürerek Kral olan II.Suryavarman tarafından yaptırılmış. Önceleri tanrı Vişnu'ya adanan bu tapınak, zamanla  bir budist tapınağına dönüştürülmüş.
Rahipler Gezintide

Günümüze kadar yapılan en büyük dini anıt olan Angkor Wat'ın sonradan ilave edilenle birlikte 5 kulesi bulunuyor. Bu kuleler Kamboçya bayrağında da yer almaktadır. Khemer mimarisinin başyapıtı sayılan kulelerin en büyüğü olan 65 mt. yüksekliğinde olan merkez kule ve öteki kuleler, Budistlerce kutsal sayılan ve tanrıların evi olarak kabul edilen Hindistan'daki Meru dağını temsil ediyorlarmış.
Özçekim
1992 de Unesco Dünya mirası listesine alınan tapınak, bir rastlantı sonucu Fransız gezgin Henri Mouhut tarafından 1860'lı yıllarda bulunmuş. 16. yüzyıldan sonra terk edilen tapınağın, etrafını çevreleyen, su dolu hendek sayesinde bu günlere ulaştığı söyleniyor.

Tapınağın bir kaç girişi vardır. Bunlardan  en ünlüsü sadece kralın kullandığı kral kapısıdır. Ana giriş ise batıdadır.
Tapınağı Çevreleyen Su Dolu Hendek
Tapınak duvarları kolay işlenebilen kum taşları ile kaplanmış. Bu duvarlar, Hindu söylencelerini, tanrıların yaşamlarını, günlük yaşamı, savaşları, dansçıları betimleyen yüksek kabartmalarla oya gibi işlenmiş.
Yılan Uzak Doğu Ülkelereinde Ortak Simge
Tapınak kompleksi içinde aynı zamanda kütüphaneler ve burayı yapan işçilerin yaşadıkları ,şimdi kalıntılarını görebildiğimiz evler de var.

Angkor Wat'ta tapınakların hemen dışında uzunca bir duvar bulunuyor. Buraya Filler Terası diyorlar. Fil desenlerinin işlendiği ilginç bir duvar.
Tapınak Duvarlarındaki Yüksek Kabartma. Kral Savaşa Gidiyor
Kamboçya'ya  gelişinizin ana nedeninin Angkor Wat'ı görmek olduğunu tahmin ettiğim için burayı ''kesinlikle ziyaret listenize alın'' demiyorum. Zaten geleceksiniz. Sadece buraya girişin hediyesinin 37 usd olduğunu bilmenizi isterim. Değer mi ? Hem de fazlasıyla.
Budha

Bu arada, tapınağı ziyaret için en uygun zamanın sabah erken ya da gün batımı zamanı olduğunu söylüyor bilenler. Güya gün doğarken ya da batarken daha bir güzel oluyormuş burası. Biz turla gittiğimiz için bu her iki zaman diliminde de orada bulunmadık malesef.
Ta Prohom
 

Angkor Wat'dan sonra sırada, bölgedeki önemli tapınaklardan biri olan Ta Prohom'u (Jungle Temple) gezdik.Ta Prohom, Khmer İmparatorluğu  gücünü kaybettikten sonra kaderine terk edilmiş. Zaman içinde tapınak adeta ağaçların saldırısına uğramış. Aslına bakarsanız buradaki ''adeta''sözü gereksiz. Yapılar gerçekten ağaçların saldırısına uğramış ve yıllar boyu onlar tarafından yutulmuş.
 Bu ağaçlar Güney Doğu Asya'da ve Avustralya'da Yetişiyormuş
Yaşları 200 yılı bulan ağaçlar, buradaki her yapıyı sahiplenmiş, her ağaç, köküyle ve dalları ile önlerine gelen tapınağı kollarının arasına almış, sarıp sarmalamış, kıskanç sevgili gibi ya da yavrusunu bağrına basmış  ana gibi...  Angkor Wat'da iyi kötü bir onarım çalışması var. Hatta bu konu'da Bileşmiş Milletler'in bir projesi uygulamada.
Ta Prohom
Burayı ise; kendi haline bırakmışlar sanki. Onarım yapsalar, tapınakları kurtarmak için ağaçları kesmeleri gerekli. Belki de'' ''ağaçlar nasıl olsa tapınakları sarıp sarmalamış, bu da onların yıkılmasını önlüyor'' diye düşünmüş olabilirler. Ama bana göre; burayı ilginç kılan  ağaçlar. Ağaçlar olmadan sıradan bir yer olur Ta Prohom... Ancak Kamboçya Hükümeti burayı korumak için hiç önlem almamış demek de yanlış olur. Tapınakları korumak için, ahşap zeminli yollar ve bu yolların kenarına korumalı parmaklıklar yapmışlar. Bu önlemi almasalar, milyonlarca turistin  vereceği tahribatı düşünün.
Ta Prohom
Angelina Jolie'nin başrol oynadığı Tomb Raider filmi'nin bazı dış sahneleri burada çekilmiş. Bu film burayı dünyaya tanıtmış. Bunun karşılığı olarak sanırım, Kamboçya Hükümeti de Joli'ye yurttaşlık vermiş. O da Kamboçyalı bir yetimi evlatlık almış. Bana göre iyi bir alış vereiş olmuş. 
''Al gülüm, ver gülüm'' desem her ki tarafa da haksızlık mı etmiş olurum?
Ta Prohom'u da bir rastlantı sonucu Fransız Henri Mouhut bulmuş.
Ta Prohom- Bizim Ekip: Hüseyin, Jamie, Asena,Eren ve Bendeniz Cennet Kuşu


Choeung Kneas köyü, Mekong'un kollarından biri olan Tonle Sap nehrinin oluşturduğu göldeki 170 yüzen köyden biri... Bu köylerde, tamamına yakını Vietnam'lı göçmenlerden oluşan yaklaşık 4 milyon kişi yaşıyormuş. Köy, Siem Reap'dan kara yoluyla yaklaşık 30 dakika. Köye ulaşmak için kara yolu yetmiyor. Kara yolunun bittiği yerde bir iskele var. Yüzen köye bu iskeleden kalkan, buraya özgü teknelerle gidebiliyorsunuz.
Yüzen Köy- Choung Kneas
Göl,1997 yılında UNESCO tarafından Biyosfer Rezerv Alanı olarak ilan edilmiş. 200'den fazla balık türünün yaşadığı göl de timsah da bulunuyormuş. Gölün büyüklüğü ve derinliği yağmur mevsimine göre değişiyormuş. Kurak mevsimde 2.700 km2 olan gölün alanı, mayıs- ekim arasında yağan muson yağmurları nedeniyle 7-8 kat genişliyor, derinliği ise 1 metreden 8 metreye ulaşıyormuş.
Evler Duba Üstünde, Akıntıya Göre  Hareket Ediyor.
Gölün hemen çevresinde yer alan orman, buraya özgü mangrou ağaçlarından oluşuyor. Suyun yüksek olduğu dönemlerde, orman  sular altında kalıyormuş. Ormanda maymun, bolca yılan ve 100'den fazla kuş türü yaşıyormuş.

Choeung Kneas köyü dubalar üstününe oturan evlerden oluşuyor.
Kamu Binası

Köyde okul, kilise, sağlık ocağıve restoranlar var. Bura halkının geçimi balık ve başta karides olmak üzere su ürünleri avcılığına dayanıyor. Bu gölde yaklaşıkyılda 400 bin ton balık tutuluyormuş. Türkiye' 2016 yılında çiftliklerde dahil olmak üzere 588 bin ton balık üretildiği göz önüne alınırsa bu rakamın önemi ortaya çıkar. Köyde  elektrik yok, aydınlatma ve diğer elektrikli gereçler için jenaratör ve akü kullanıyorlar. Temiz su yok , dolayısı ile sağlıklı bir ortam da yok.
Teknede Hamak Keyfi
Kısaca kirli bir suyun üzerinde yaşıyorlar. Rehberimiz, bu köylerde çocuk ölümlerinin çok fazla olduğunu söyledi. Ortamı gördükten sonra, yaşıyor olmalarına şaşırmalı insan. Kamboçya hükümeti ve Birleşmiş Milletler bu insanların karada yaşaması için  göl kenarında modern  köyler oluşturmuşlar ama su üzerinde doğup, büyüyen ve gene suda ölen bura halkı karada kurulmuş köylere pek ilgi göstermemişler.
Mangrou Ormanı- Muson mevsiminde  Ağaçlar Su Altında Kalıyor.
Çok azı karaya çıkmış.Köyde kilise, karakol, okul sağlık ocağı ve restaurantlar da dubalar üzerine kurulmuş. Evler arası ulaşım ise küçük kayıklarla sağlanıyor.
 Yüzen köyü kesinlikle ziyaret listenize alın.
Timsahlar Asena'dan Korkmuş Gibi, Bir Araya Toplanmışlar
Kamboçya'ya geliş nedenimin en önemli nedeni hiç kuşkusuz Angkor Wat tapınak kompleksini görmekti. Bunun kadar olmasa da bir başka merak konum ise; yıllarca birbirini boğazlayan bu halkın şimdilerde nasıl yaşadığıydı. Öyle ya, iç savaşta Kızıl Kmerler yaklaşık 3.5 milyon Kamboçyalıyı türlü işkencelerle öldürmüşlerdi. Aradan 40 yılı aşkın süre geçse de bu gün, o günkü düşmanlıklardan bir iz var mıydı. Şunu açıklıkla söylemeliyim ki; ben insanlarda böyle bir şey hissetmedim. Her halde o kötü günleri, beyinlerinin kıvrımları arasına hapsetmişler.

Kaldığımız Otel- Gözlük de Neyin Nesi?

Ne yenir Ne içilir
Kamboçya mutfağı tipik bir Güneydoğu Asya mutfağı. Tayland' da, Singapur'da Vietnam'da yediklerinizin benzerleri burada da karşınıza çıkıyor. Ancak Kamboçya'da, uzun yıllar sömürgesi oldukları için Fransız mutfağından da örnekler var.
Fiyatlara Dikkat!
Baş yemekleri tüm Güneydoğu Asya Ülkelerinde olduğu gibi, noodle(erişte). Benim tattığım bir kaç yemekten örnek vereyim. Dilimlenmiş biftekle hazırlanıp, sebze ile pişirilen ve yağda  yumurta ile servis edilen loc lac, limon ve balık sosu ile marine edilmiş kalamar(ang dtray meuk), dana ya da domuz eti , haşlanmış pirinç ve acı soslu bai chrouk. Kızarmış mavi yengeç(kdam choa) ve mango salatası.

Pup Street

Kamboçya'da sokakta yemek kültürü de yaygın. Adım başı seyyar yemekçiye rastlayabilirsiniz.
Mideniz kaldırırsa; karafatma, kurutlmuş balık (kokusu dayanılmaz), akrep ya da yılan ızgarayı bu tezğahlardan alıp afiyetle yiyebirlirsiniz. Ben akrebi denemek istedim ama kızımın aşırı muhalefeti nedeniyle gözüm tezgahta kaldı. Bu arada muz kızartması da ilginç Çin restoranlarında yediklerimizden biraz daha farklı.
Meyvelere gelince; tüm tropik meyveer mevcut ve uygun fiyatlı, Dragon Fruit, mango, ananas ve karpuz. karpuzları küçük ama tatlı. Bir de ülkemizde sadece Adana ve Hatay'da içilen şeker kamışı suyunu daha önce içmediyseniz Kamboçya, denemeniz için iyi fırsat.
Geleneksel Apsara Dansı

İçecek olarak Sieam Reap'de içtiğimiz, büyük plastik kaplarda hazırlanan ve pipet ile içilen mai tai kokteylini önerebilirim. Angkor birası buraya özgü. Hoş içimli bir bira. Değişik içkilere meraklıysanız yılan ve akreple aromalandırılmış wiskiyi deneyebilirsiniz.
Tai Mai'nin Hazırlanışı





Eğlence
Yukarıda da söylediğim gibi, Siem Reap'n eğlence merkezi Pup Street. Kim büyük restoranlarda özellikle turistler için yapılan geleneksel Apsara dansını da izleyebilirsiniz. Tipik bir uzak doğu dansı.

1 Usd 4.5 KHR(Kamboçya Rieli)

Nasıl Gidilir
Siem Reap'e Türkiyeden doğrudan uçak seferi yok. THY ile ya Hanoi'ye ya da Saygon'a uçup oradalardan Vietnam Havayolları ile geçebilirsiniz. Vietnam Hava Yollarının uçakları yeni, endişe etmeyin.

(Şubat 20128)