11 Temmuz 2018 Çarşamba

İncir Toplayan Maymun





İncir Toplayan Maymun

Amcamın   davudi sesiyle uyandım.
     ''Gün öğlen oldu; hala uyuyor musunuz ?''
Gözlerimi güçlükle açtım. Gün henüz ışımamıştı; sabahın körü anlayacağınız. Sabah yıldızı bile hala ışıl ışıl.
Üstümdeki pike ıpıslaktı; gene çiğ yağmış anlaşılan...
Aylardan temmuz; incir zamanı.
Bağdaki  evin damında, ağabeylerim olan iki amca oğlu ile aynı yatakta yatıyoruz. Dokuz yaşında falanım. Boyum yerinde ama gel gelelim ''posum'' yerinde değil; çok zayıfım. Benim gibilere köylük yerde, 'canı  cebinde' ya da ''yerde biten yememiş'' derler. Benden söz ederken;  ''yerde biten yememiş bu oğlan'' derlerdi. Böyle anılmaya için için kızar ama bozuntuya vermezdim. Bunu diyenlere, yediğim yerde bitenleri sayar,
-''Kabak, patlıcan, fasülye, hıyar, karpuz  yiyorum, bunların hepsi de yerde bitiyor'' der, benzetmelerinin yanlış olduğunu kanıtlamaya çalışırdım. Tek tesellim, aynı yaşta olmamıza karşın benden daha zayıf olan Kemal'e ''canı cebinde demeleriydi''. İyi ki Kemal varmış.. Köyün çocukları onu,
-''Sakın yelli havalarda dışarı çıkma Kemal, seni Dağalgan'dan toplarız sonra'' diye kızdırırlardı. Kemal'in yanıtı ise; sunturlu bir küfür olurdu, her zaman...
------
Amcam bir kez daha ünledi aşağıdan...
-Ula varmayım yanınıza, vallaha helkeyle su dökerim. Gün öğlen oldu yahu!
Yengem,
-'' Bırak herif biraz daha yatsınlar, dün çok yoruldular.''
İyi ki yengem var... Annem kadar severdim onu...
Ağabeylerime baktım, sokurdanarak yataktan kaltılar.  Onlar kalkınca yekinip, ben de kalktım.
Damın merdiveninden sırayla aşağıya indik. Kuyudan su çekip, alel usul elimizi yüzümüzü yıkadıktan sonra, yengem elimize içinde peynir olan yufka ekmekten yapılan sokumları tutuşturdu. Kimse konuşmuyor, yeni sulanmış yufkadan yapılmış sokumu  yerken, 
amcam, eli belinde, gözleri üstümüzde, sokumlarımızı bir an önce bitirmemizi bekliyordu. Ne olur ne olmaz diye onunla göz göze gelmemeye çalışıyoruz. O arada bir,
-''Hadin, hadin gün öğlen oldu siz hala boğaz taşlıyorsunuz. '' Göz ucuyla ağabeylerine baktım; onlar hiç oralı oralı değil, ben de oralı olmadım.
Sokum dediğin ne ki; beş dakikada bitti. Az önce kuyudan çektiğimiz suyla dolu bocitten  kana kana içtikten sonra incir toplamaya hazırdık artık.
Amcam,
 -''Çetin sen sepetleri al, Mustafa kasaları da sen sırtla.  Yaşar yeğenim, sen de incir çengellerini ....''
Yarı uykulu, ayağımızı sürüye sürüye incirlerin olduğu takıma doğru yürümeye başladık. Gün ağarmaya, gavur müslüman ayırt edilmeye başlandı. Hava aşırı nemli, daha şimdiden yapış yapış oldum.
İnciri er vakitte, gün doğmadan toplamak gerekir. Bunun iki nedeni vardır. İlki;  bir an önce toplayıp, kasaladıktan sonra, gün yükselmeden  haldeki komisyoncuya incirleri yıkmaktı. Bizim gibi ağaca çıkıp  incir toplayanlar için önemli olan ikincisiydi. İncir kesinlikle üzerinden çiğ kalkmadan toplanmalıdır. Sıcağa kaldın mı yandın. Hem incirin yaprağı çıplak tenini dalar, hem de sütü acayip kaşındırır. İncir toplarken şalvarın üstüne mutlaka uzun kollu mintan giymek gerekir ki, sütün kaşıntısı az olsun. Süt, tenine bulaştı mı yandı gülüm keten helva... Su ile sabunla, çıkmaz, derine yapışıp kalır. Eline, koluna toprak sürtersin ki, sütün açısı geçsin.
Bitişik bağ komşusu ile olan takımdaki incirler bize aitti. Ağabeylerimle ben aynı ağaca çıktık. Elimizde çengel ve inciri koyacağımız çengelli sepet...
İncir dalı gevrek olur, ağırlığa dayanmaz, kırılıverir, bu nedenle ağabeylerim benden ağır oldukları için, çengelle bile yetişemedikleri uç dallardaki incirleri ben toplarım.
Ya allah, ya bismillah demeden amcam aşağıdan seslenmeye başladı.
-''Ulan burnunuzun ucundaki incirleri görmüyorsunuz. Çetin ,tependekileri al, Mustafa arkanı dön orada çok incir var...Yaşaarr, oğlum biraz daha uca git...
Yengem
-''Herif, dal kırılır, çocuk aşağı düşer, onlar da kalsa n'olur?''
....
Aradan bir kaç saat geçti geçmedi. Hava iyiden iyiye ısınmaya başladı.
Sabahki kadar hızlı olmasak da incir toplamaya devam ediyoruz. 
Amcam aşağıda topladığımız incirleri, tabanını bağ yaprağı ile kapladığı kasalara özenle diziyor. Bir at arabasını  dolduracak kadar incir toplamışız. Toplanmadık bir kaç ağaç kaldı ama bir yandan sıcak , öte yanda incir sütü ve ter karışımının tenimdeki dayanılmaz kaşıntısı... 
Hemen yanı başımdaki daldaki Çetin ağabeyime,
-'' Abi, bu iş bittikten sonra kanala çimmeye gidelim mi ?''
-''Olur. Babam incirleri Adana'ya kendi götürürse, ardından biz de çimmeye giderik.''
Ağabeyimin bu yanıtı beni biraz olsun  rahatlattı. Bir yandan incir topluyor, öte yandan kanalı, onun serin suyunu, atacağım kulaçları düşündüm...Yerden 5-6 metre yukarıdayım, dalın ucundaki inciri çengelle kendime çektim, balı kıçından akıyor. Özenle sepetime yerleştirip, başka bir dala geçmeye niyetlenmiştim ki;
 Amcam,
-''Ula çabuk olun gün öğlen oldu siz daha ağaçları bitiremediniz.''' sesi beni  kanalın serin sularından alıp, yerden 5-6 metre yüksekliğindeki incir dalına yeniden getirdi.
Aşağıdan talimatlar yağıyor, özellikle bana.
-''Ulan seni okutan hocanı ta anasını...
''Bre emmi okuldaki öğretmenin bu işle ne alakası var'' diyeceğim ama cevap vermek ne haddime.''
...
-''Yok , yok böyle olmayacak. Bunlarla bir daha incir toplatmayacağım. En iyisi Hindistan'dan götü kırmızı (maymun)'' getirmek. Vallla onların bi denesi bunların hepsinden daha fazla incir toplar. Okul demez, üst baş demez, hemi de ucuza gelir.''
Yaprakların arasından aşağıya baktım, amcam yüzünü maymuna benzetmeye çalışıp, elleri ve kolları ile  maymun taklidi yapıyor. Zaten onun işçi çalıştırmada üstüne yoktu. Hıyar, pamuk, patates toplatırken çeşitli taklitler yapar, meseller, fıkralar anlatır, ''Irgat kısmıynan bir olma ''diyen yengemi dinlemezdi.
-''Bu Yaşar'da iş yok, gözünün önündeki inciri görmüyor.''
...
-'Yok böyle olamayacak, en iyisi götü kırmızı...'' Yengem,
-''Yapma herif! Bırak o incir de olmayı versin!''
Amcamın ''gözünün önünde '' dediği incir, ince bir dalın ucunda. Bulunduğum yerden elimdeki ağaç çengelle bile almam olanaksız. Dal üstünde bir kaç adım daha atmam gerek.
'' Götü kırmızıymış. İnat da bir murat, o alır da ben alamam mı?''
Elimde çatal, bir adım...
Amcam aşağıda Hindistan'dan getireceği maymunun en uç daldaki inciri nasıl toplayacağından söz ediyor,
Bir adım daha...
Çatalı uzatıyorum. Yanımdaki dalda beni izleyen Mustafa ağabeyim,
-''Yaşar ireli getme, düşecen o'lum.''
Bir adım daha...
Bir çatırtı..
Dallara çarpa çarpa...
...
Ne kadar baygın kalmışım anımsamıyorum. Gözlerimi açtığımda, bağ evinin önündeki tahtın altında, yengemin kucağındaydım.  Yüzüm ve saçlarım ıslak, burnumun direğini kıran bir soğan kokusu, sol omuzumda dayanılmaz bir acı...
-''O inciri aldım mı yenge?
-''Yok yavrum'' dedi yengem ,'' senin hayrına kuşlara bıraktık.''
'-''Ya maymun ?''
Amcam birş eyler söylemeye niyetlendi ama yengem yanı başımızda dikilen amcama ters ters bakıp, bana döndü
-''Hiçbir maymun senin gibi incir toplayamaz.''
Yengemin bu kendinden emin yanıtı, insana güven veren yüzü omuzumdaki acıyı unutturdu.
İnce dallardaki incirleri ben alacaktım gene...
Yengeme  bakıp, gülümsedim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder