7 Ağustos 2018 Salı

Şanslı Olanın Horozu Bile Yumurtlar





ŞANSLI OLANIN HOROZU BİLE YUMURTLAR

1976 Kışı, Artvin'de yedek subayım. Bölük komutanım izinde. 
Sabah içtimasından sonra posta eri odama girdi. Sert bir topuk selamı verip,
-''Komutanım! Tabur komutanımız sizi çağırıyor, tabur karargahında toplantı yapacakmış'' dedi. Bir topuk selamı daha, ardından odamdan ayrıldı.
Toplantının konusu önümüzdeki günlerde yapacağımız kış tatbikatları ile ilgili olmalı.
Akşamdan yağmasına karşın sabahın ilk saatlerinde erimeye başlayan karları çiğneyerek, komutanlık binasına geldim. Komutanın postası karşıladı beni.
-''İçerideler'' dedi kısaca. Kapının yanındaki aynaya son bir kez bakıp, komutanın oda kapısını tıklattım, yanıt beklemeden kapıyı açıp sert bir topuk selamı vererek içeri girdim. Tabura bağlı bölük komutanları benden önce gelmişlerdi. 
-''Beni emretmişsiniz komutanım.''
Boş olan koltuklardan birini işaret etti, oturdum.
Toplantının konusu tahmin ettiğim gibi kış tatbikatlarıydı. Komutan bu yıl yapacağımız tatbikatın planından söz etti. Her bölüğün ayrı bir görevi vardı. Ben karargah bölüğüne vekalet ettiğim için, tatbikat alanının düzenlenmesi, çadırların kurulması, birliklerin oraya intikalinden bizim bölük, dolayısı ile ben sorumlu olacaktım. Ben yapacaklarımı akıl defterine not alırken, komutan bana döndü.
-''Yaşar  bu yılki kış tatbikatlarının garnizon komutanı sen olacaksın. Tatbikat alanının hazırlanmasının sorumlusu sensin. Hadi göreyim seni.'' Duraksamadan
-''Emredersiniz Komutanım'' dedim.
Aslına bakarsanız kış tatbikatları nedir, nasıl yapılır hiçbir fikrim yoktu. Ama bölükte bu işi daha önce yapmış astsubaylar ve erler vardı. Dert değil, sorar öğrenirim.
-''Bu yılki tatbikatta kayakla gösteri de yapalım istiyorum '' dedi komutan. '' Benim daha önce görev yaptığım birlikte kış tatbikatları içinde kayakla gösteri yapılır, kayan asker  aynı zamanda hedefe ateş ederdi.''
-!!!
-'' Biliyorsunuz tatbikata tugay komutanı da gelecek.  Araştırın bakalım var mı böyle biri bölüklerinizde? Olursa iyi bir puan alırız tatbikatta'' diye ekledi.
Ben, ''kim acaba hem kayıp hem ateş edecek babayiğit'' diye düşünürken 6.bölük komutanı,
-'' Tam Yaşar Asteğmenlik bir görev komutanım, kendisinin sivilken kayak yarışmalarında dereceleri bile var.
Şaka yapıyor olmalı...
Daha ben itiraz için ağzımı açmadan, tabur komutanı,
-''Kayarken hedefe de ateş edebilir misin Yaşar'' dedi .
-''Komutanım'' dedi az önce beni kayak şampiyonu yapan bölük komutanı üsteğmen,
'' Yaşar asteğmenin atış talimlerindeki başarısını biliyorsunuz, bana göre bu iş için biçilmiş kaftan.''
Öteki bölük komutanları da başlarını ile onayladılar 6. bölük komutanını.
''Aman komutanım, ben Adanalıyım, hiç kayak yapmadım dememe kalmadan, komutan benim askerlikteki ''kaçma, karışma, çalışma'' kuralına sığındığımı sanmış olacak ki; 
-''Tamam o zaman Yaşar, göreyim seni. Unutma! tatbikata tugay komutanı da vali de gelecek.
Haydaa! Yahu ben Adanalıyım, bu yaşıma kadar Adana'da bir ya da iki kez kar yağdığına tanık oldum. Zaten yağan karlar da bir saat içinde erimişti. Tamam Ankara'da okudum, oraya kar yağardı ama o kadar... Karlı havalarda bir kaç kez kayıp düştüğüm olmuştur ama bu kayışların da kayak yapmayla ile ilgisi yoktu. Kayak neye benzer, nasıl kullanılır, onu da bilmem.  Yüz deyin yüzeyim, koş deyin koşayım ama, kar ve  kayak; ikisine de 'Fransızım.''
Askerlikte böyle bir görev alınca, emredersiniz komutanım demek kuraldır. O kadar şaşkınım ki o basit cümleyi bile kuramadım.
Toplantı bitip dışarı çıkınca 6. bölük komutanı bana dönüp,
-''Gördün mü ananın örekesini tekmilci'' dedi.
Bana görevi verdiren bölük komutanı, sol elini yumruk yapıp, sağ elinin ayasını şaak ! diye bu yumruğun üzerine vurup, attığı kazığı biraz daha sivriltti.
Bir şey diyemedim. Üsteğmen, benimle ilgili bu öneriyi getirdiğinde toplantıya katılan öteki bölük komutanlarının sessiz kalmaları bir yana bu öneriyi başlarıyla da olsa onaylamışlardı. Sabah içtimalarında verdiğim tekmil yüzünden tabur komutanı tarafından bir kaç kez uyarılmışlar, hafif yollu fırça da yemişlerdi. 
Sabah içtimalarında bölük komutanıma öyle bir tekmil verirdim ki bütün  Artvin duyardı. Tabur komutanı hemen her toplantıda beni örnek gösterir,
-''Yaşar asteğmen kadar olamıyorsunuz, adam bir tekmil veriyor, bütün Artvin duyuyor'' derdi. Bu eleştirinin onların hoşuna gitmediğini bilir, ertesi gün inadına daha da güçlü tekmil verirdim.
Eee! Adamlar haklı. Bu gün var yarın yok bir yedek subayın verdiği tekmil, muazzaflara örnek olarak gösteriliyor.
Şimdi koz onların elindeydi. Ne demiş atalarımı:  ''Yazın yediğin hurmalar, kışın kıçını cırmalar''.
Bölük komutanları ile tabur düzüne kadar birlikte yürüdük. Artık açık açık dalga geçiyorlardı.
----
Toplantıdan iki gün sonra sabah içtiması biter bitmez ben önde, kış tatbikatlarına katılacak birlikler ardımda, tatbikatın yapılacağı bölgeye intikale başladık. Yükseğe çıktıkça kar artıyor, soğuk daha bir kesiyordu. Daha önce tatbikat alanına keşif için geldiğimden, neyin nereye yerleştirileceğini tasarlamıştım. Alan yaklaşık bir futbol sahası büyüklüğündeydi.Dağın yamacından başlayan düzlük tatlı bir meyille ormanın başladığı alana kadar uzanıyordu. Alanı çevreleyen ormandaki ağaçlar dahil her taraf kalın bir kar tabakası ile kaplıydı. İlk işim mekkarelere (katırlara) yüklediğimiz çadırları indirip, kurulacakları yere taşıtmak oldu. Çadırları kuracağımız alandaki yumuşak karı erlere çiğnetip, çadırları  sertleştirdiğimiz karın üzerine kurdurdum. Sonrasında kampetler (tek kişilik asker somyası) ve sobalar yerleştirildi. Çevremiz orman; ısınma için odun bulma sorunumuz olmayacak.
Akşam yemeğinden sonra gösteri yapacağım kayak takımını getirtip, bir kaç erle nasıl kullanılacağına ilişkin fikir alışverişinde bulundum.
Yat borusu çalmadan kayakların ayağa nasıl takılacağını öğrenmiştim artık.
Ertesi sabah görev bölümü yaptım. Erlerin bir bölümü geçen yıl yapılan kış tabikatlarından dolayı deneymliydiler. Her time bu erlerden birkaçını verdim. Başlarına da çavuşları... Kimi tuvalet inşa edecek, kimi banyo, kimileri de buzdan ev yapacaklar.  Bunların hepsinin kalıba dökülmüş, sıkıştırılarak tuğlaya benzetilmiş kardan yapıldığını söylememe gerek yok sanırım. Bu arada yanıma bir kaç er alıp, 211. Hudut Alayımızın sorumluluk alanını temsil eden, kaidesi hariç, yaklaşık 2 metre yüksekliğinde sıkıştırılmış kardan bir hudut taşı yaptım.  Artvin'de 3-4 kez kış tatbikatında görev alan bölük astsubayıma sordum. Daha önce böyle bir şey yapılmadığını söyledi. Hudut taşı tatbikat alanına ayrı bir hava verdi.


...
Askerlere görev bölümü yaptıktan sonra, yanımda iki asker, elimde kayaklar yamaca doğru tırmanmaya başladım. Tv'den izlediğim kayak yarışmalarından anımsadığım kadarıyla kayakçılar yüksek bir tepeden salıveriyorlardı kendilerini aşağı. Ben de öyle yaparım. Kar, talaş gibi, bata çıka tepenin yamacına güç bela ulaştım. Hava soğuk olmasına karşın terden sırılsıklam olmuştum. Sonunda uygun yeri bulup durdum. Kayak ayakkabılarını giydim, erlerin yardımı ile bunları kayaklara sabitledim, her iki elimde kayak sopaları... Her şey tamam, kaymaya hazırım. Sopalarından destek alıp ileri doğru bir hamle yaptım. Bir hamle daha; I ıhh ! bir santim bile gidemedim. Kayaklar kara gömüldü. Bir iki deneme daha yaptım ama, yerimden kımıldayamıyorum. Bir hamle daha; yüzü koyun kapaklandım. Beni bu görev için öneren bölük komutanı hayırla yad ettim. Erler duymazlıktan geldi...Ayağa kalkamıyorum.
-''Kaldırın beni.'' dedim.
Erlerin biri bir koluma, öteki diğerine girip beni ayağa kaldırdılar.
Ayağa kalkınca;
'' Böyle olmayacak. Beni aşağı doğru itin çocuklar'' dedim.
Önce bir tereddüt ettiler, ancak emir demiri keser diye düşünmüş olmalılar ki; sırtımdan ileriye doğru ittiler. Ellerimde kayak sopaları olmasına karşın 2 metre sonra gene karla kucak kucağayım.  Çizgi filmlerde arabanın çarptığı adam pozisyonundayım; ayaklarım bir birine dolanmış, kayaklardan biri ayağımdan çıkmış, bir kaç metre ötede dikilip duruyor, sopalardan birini göremedim ama diğeri elimde, yüzü koyun düştüğüm için suratım kara gömülmüş... Anlayacağınız karikatür gibiyim. Böyle giderse bir yerimi kıracağım. Ama inat da bir murat , bu işi başaracağım. 
Birkaç başarısız denemeden sonra düşmemenin yolunu buldum. Ellerimi iki yana açtım, her iki kolumdan iki er tuttu, onlar yürümeye başladı, ben de kaymaya...  Azmettim öğreneceğim.
Gün batımına yakın kendi başıma, ellerimde sopalarla kaymaya başlamıştım.
...
Öteki ekipler harıl harıl çalışıyor, kardan yapılmış tuvaletler bitti, hamam ise sürüyor. İglonun duvarları yükseliyor...
Kaymam için bana yardım eden erlere, sabah kahvaltısından sonra çadırıma gelmelerini ve çalışmaya devam edeceğimizi söyledim.
Ertesi sabah içtimadan sonra herkes işinin başına döndü. Ben de erlerle birlikte kayak pistine(!) Öğle yemeğine kadar antrenman yaptım. Artık düşmeden yamaçtan aşağı kayabiliyordum kaymasına da pistin sonuna gelince duramıyordum... Bir kaç kez hızımı alamayıp çalılarla kucaklaştım. Durum komik ötesi... Sinirimden gülüyorum. Birlikte nasıl durulacağını bilen de yok. Keşke daha önce televizyonda yayınlanan kayak yarışmalarını daha çok izleseydim.. 
Bana bu görevi verdiren bölük komutanını, bu kez sülalesi ile birlikte andım. Erler gene duymazlıktan geldiler.
Sorun durma ile bitse neyse, onu başardım diyelim; ben kayarken ayakta zor duruyorum, kayarken hedefe nasıl ateş edecektim? İşte zurnanın zart dediği yer burasıydı.
Olan oldu bir kez, ''ko dütüne rahvan gitsin'', her şey olacağına varır. Önümde koca bir yarım gün vardı. Allah kerim.
Öğle yemeğinden sonra tatbikatlara katılacak bir birlik daha geldi, başlarında da bir ast subay.  Yanıma gelip kendisini tanıttı. Bizim bölüğe atanmış. Ayağının tozuyla- karıyla mı deseydim- buraya göndermişler. Adı İsmail, Mersinliymiş. Görev beklediğini söyledi,
-''O kolay ''dedim. ''Önce birliğini konuşlandır, sonra görüşürüz.'' Selam verip ayrıldı.
Onlar önceden kurulu çadırlara yerleşirken ben antremana başladım. Aradan 15- 20 dakika geçti geçmedi, İsmail astsubay, yeni bir deneme için tekrar yamaca tırmanacağım sırada yanıma geldi.
-'' Asteğmenim, yanlış kayıyorsunuz, bu şekilde olmaz, dizlerinizi kırıp hafifçe öne doğru eğileceksiniz ki, ağırlık merkeziniz dengeli dağılsın, ayrıca durma biçiminiz ise tehlikeli, allah göstermesin...'''
-''Sen bu işi biliyorsun galiba?''
-''Evet asteğmenim, biliyorum.''
''Kayıyorsun yani?''
Evet anlamında gülümsedi.
-''Peki kayarken de bir hedefe ateş edebiliyor musun?''
-''Ederim''
-!!!
-''Bulunduğum birliklerde bu gösteriyi hep ben yapardım.''
Eyy yumurtaya can veren alllahım!.Bu ıssız dağ başında bu astsubayı hızır diye mi gönderdin?.
Sevindiğimi belli etmeden,
-''O halde bu görevi sana veriyorum; göreyim seni. Senaryoyu akşam konuşuruz''
-''Emredersiniz.Yalnız benim bir kaç ere ihtiyacım olacak, karın önceden çiğnenmesi gerek, talaş gibi kara kayaklar saplanır. Akşamdan pisti de biraz sulamamız gerekli.''
Kayakları bu kez erlerin yardımı olmaksızın çıkarıp ast subaya teslim ettim.
-''Şimdi çadırıma gidiyorum, kayak ayakkabılarını sana postamla gönderirim. Belki antrenman yaparsın.''
...
Gün batmadan banyo, tuvalet, inglo bitmişti. Tatbikata hazırdık artık. Bu arada İsmail ast subay kayağa başlayıp bitireceği noktaları belirlemiş, bir kaç da göğüs hedefi yerleştirmişti, pistin her iki yanına... Pisti de birkaç erin postalları ile sertleştirmiş, kaymağa uygun hale getirmişti. Antrenman yapmamıştı nedense... Bir bildiği olmalı
...
Tatbikat günü erkenden kalktım, son hazırlıkları gözden geçirmeliydim. Hava hafif sisliydi. Gayri ihtiyari kayak pistine baktım. İsmail Astsubay, beyaz üniformalarını giymiş yamaçtan aşağı hızla kayıyor, arada bir yerleştirdiği hedefe ateş eder gibi yapıyordu.
Durunca yanına gittim. Selamlaştık.
''Kutlarım seni ''dedim kısaca.
-''Sağ olun asteğmenim''...

...
Kahvaltı ve içtimadan sonra herkes görev yerine geçmişti. Ben kayak ve hedik istasyon sorumlusuydum. Teftişe gelenlere kayak ve hedik konusunda bilgi verecektim.,
Hava soğuk, ama heyecandan olacak üşümüyorum. Üzerimde araziye uygun beyaz üniforma...
Tabur komutanı, gelenleri, bir gün önce bitirdiğim 211 hudut alayını sembolize eden kardan hudut taşı önünde karşıladı. Tekmili, benim istasyona kadar geldi. Bir kaç dakika sonra Artvin valisi, 48. Piyade Tugay komutanı, alay komutanımız, ardında bölük komutanları ve konuklar...
Hepi gelip benim sorumlu olduğum Kayak ve hedik istasyonu ününde durdular. Alay komutanı beni tanıttı. Ben başladım ders verir gibi  anlatmaya. Kayak nedir, hedik nedir, kaç türü vardır, nasıl kullanılır...
Dersin sonunu arz ederim diye tamamladım.
Alay komutanım,
-''Şimdi Asteğmen Atilla, yukarıdaki yamaçtan aşağı kayıp, aynı anda belirlenmiş hedefe ateş edecektir'' demesiyle, gözüm bir an, arkada duran bizim taburdaki bölük komutanlarına takıldı. Yüzlerinde alaycı bir gülümseme vardı... 

Gözlerimi onların alaycı bakışlarından kaçırıp, Alay komutanına döndüm.
-''Komutanım bildiğiniz gibi biz yedek subaylar şerefli Türk ordusunda belli bir süre görev yapıp, istemeyerek de olsa sivil yaşama dönüyoruz. Bu peygamber ocağında  çok şey öğrendik ama tecrübelerimiz de bizimle birlikte terhis oluyor. İşte bu yüzden ben kayakla kayıp, aynı zamanda hedefe ateş etme konusunda bir astsubayımızı  eğittim. İzniniz olursa benim yerime bu görevi Astsubay İsmail yerine getirecektir, arz ederim'' mealinde bir şeyler söyleyip  bölük komutanlarının yüzüne baktım. Soğuktan mı bilinmez yüzlerindeki alaycı gülümseme donmuştu sanki.
Tugay komutanından oluru alınca, yanımda duran çavuşun bana uzattığı özel işaret tabancasını alarak, ateşledim. Tabancadan çıkan izli mermi, ardında kırmızı bir duman çıkararak gök yüzünde yükselirken, Astsubay İsmail, yamaç aşağı kaymaya ve daha önce yerleştirdiği hedeflere M1 piyade tüfeği ile ateş etmeye başladı.
Gösterisi müthişti...
...
Tatbikat planlandığı gibi başladı ve günün sonunda başarılı bir şekilde tamamlandı.
...
Tatbikattan bir kaç gün sonra bölük komutanım (*) izinden döndü. Kış tatbikatlarında olanı biteni tüm ayrıntısı ile ona anlattım. Görevin bana veriliş biçiminden hoşlanmadığını ama tatbikatın en azından bizim bölük  ve benim adına başarılı olmasından mutlu olduğunu söyleyip beni kutladı. Kahvesinden bir yudum alıp,
-'' Peki Astsubay İsmail olmasaydı ne yapacaktın?'' dedi,.
-'' Eğer İsmail astsubay hızır gibi yetişmeseydi, şu an hastanede yatıyor olurdum. Çünkü komutanlara mahçup olmamak için tatbikattan bir gün önce bir yerimi sakatlardım.'' dedim, gülüştük. O sırada kapı tıklandı. Gelen tabur komutanını postasıydı. Elinde bir sarı zarf, yüzbaşıya teslim edip , selam verip çıktı. Bölük komutanım zarfın üstünde yazılı isme bakıp, zarfı bana verdi, açtım.
İçinden çıkan kağıttaki yazı, '' P.Atgm. Yaşar Nadir Atilla. Kış tatbikatlarında gösterdiğiniz üstün ... ''diye başlıyor, art arda sıralanmış bir kaç  övücü sözcüğünden  sonra, ''başarılarınızın devamını bekler, tebrik ederim'' diye bitiyordu. 
İmza 48. P.Tug. 211 Alayı 2. Hudut Tb. Komutanı Y.K.

Mektubu birkez daha okudum. Komutanımla göz göze geldik, mektubun içeriğini biliyor olmalı ki gülmseyerek yerinden kalktı. Yanaklarımdn öperken,
-''Seni kutlarım Yaşar. Çok şanslıymışsın doğrusu.  ''şanslı olanın horozu bile yumurtlar'' sözünü bir kez daha kanıtladın ''dedi.
.......

(*) Kayhan Özmen. O zaman yüzbaşıydı. Tam bir askerdi. Ondan çok şey öğrendim. Genç yaşta hakka yürüdü. Işıklar içinde yatsın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder