28 Mart 2018 Çarşamba

Artvin'i Düşman İşgalinden Nasıl Kurtardım





ARTVİN'i  Düşman İşgalinden Nasıl Kurtardım

Artvin'de yedek subayım. Yıl 1976.  Şubat ayında terhis olmayı beklerken, askerlik süremiz  Askeri Şura tarafından 2 ay uzatılmış, omuzlarımızdaki asteğmen rütbeleri yerine teğmenliğimizi simgeleyen yıldızı takmıştık.

Her ne kadar bu  iki aylık uzatma geleceğe ilişkin planlarımı yeniden gözden geçirmeme yol açtıysa da, içten içe sevinmiş, hatta birazcık da gururlanmıştım. Beni gururlandıran ilk şey teğmen olmamdı. İkincisi ise, dönem kıdemlisi olduğum için benim yıldızımı Artvin Valisi İhsan Dede'nin (*) takmış olmasıydı...

Bu terfi töreninin ertesinde, öğle yemeği sonrası subay gazinosundayken  alay komutanımız Aşir Özözer (**) beni yanına çağırdı.
-'' Teğmen Atilla ''dedi. ''Bildiğiniz gibi bir kaç gün sonra yani 7 Martta Artvin'in düşman işgalinden kurtuluşunun 55' inci yıl dönümünü törenlerle kutlayacağız. Törende,  her yıl Türk Silahlı Kuvvetleri adına bir konuşma yapılır. Bu yılki konuşmayı sen yapacaksın.''
-'' !''
-''Konuşmayı hazırla, son bir defa birlikte gözden geçirelim. Hadi göreyim seni !''
-''Emredersiniz komutanım'' deyip sertçe bir topuk selamı vererek ayrıldım yanından.

Teğmen olduğum günün hemen ertesinde, alay komutanım tarafından böyle bir göreve layık görülmem açıkçası çok mutlu etmişti beni.

Masama döndüm. Komutanın benimle ne konuştuğumu merak eden arkadaşlara durumu anlattım, kutladılar.
Aslına bakarsanız, zaman zaman düzenlenen ordu gecelerinde sunuculuğu ben yaptığım için böyle bir görevin bana verilmesi doğaldı. Ama gene de içim içime sığmıyordu.
...
Aynı günün akşamı, yedek subay arkadaşlarla gazinoda toplandık.  Meğer birlikte aynı evde kaldığımız devreme(***) de bir görev vermişler. Onun görevi  benimkinden daha zordu.  Bir süvari takımından oluşan çetecilerin başı olarak Artvin'e girecek, il binasının önünde, karalar bürünmüş olan ve Artvin'i temsil eden bir kız öğrencinin üzerinden kara çarşafı çıkarıp, onun omuzlarına Türk Bayrağını koyduktan sonra, kızı anlından öpecek ve böylece Artvin'i düşman işgalinden sembolik de  olsa kurtaracaktı.
Senaryo buydu.

Ben bir kaç gün içerisinde konuşmamı yazıp, alay komutanıma gösterdim.  Onayını aldıktan sonra konuşmayı ezberlemeye koyuldum.
Bu sıra da devrem de sabah içtimasından sonra çeteci olacak erlerle birlikte atlara biniyor, gün kararmadan birliğe dönüyorlardı. Antrenman yapıyorlardı anlayacağınız..
7 Mart geldi çattı. İl binasının hemen önünde, yüksekçe bir kürsü kurulmuş, başta vali olmak üzere askeri ve mülki erkan ile işgal altındaki Artvin'i temsil eden, kara çarşafa bürünmüş 15-16 yaşlarında bir kız çocuğu hemen bu kürsünün önünde yer almışlardı. Meydanı dolduran, çoğu öğrenci olan Artvinliler törenin başlamasını coşkuyla bekliyorlardı. Bu arada toplantı alanına meydan demem söz gelimi. Halkın toplandığı alan, il binasının girişi ile o zaman Artvin'in en geniş caddesi olan Cumhuriyet caddesi arasında kalan bir kaç dönümlük  bir yerdi.
Artvin Lisesinden bir öğretmen, çok kısa bir konuşma ile töreni başlatıp, belediye başkanını kürsüye davet etti.
Başkan, birileri tarafından yazılıp eline tutuşturulduğunu sandığım kağıdı okuyarak konuşmasını tamamladı. Kalabalık usulen de olsa başkanı alkışladı.
Protokole göre konuşma sırası bana gelmişti. Sunucu, Türk Silahlı Kuvvetlerini birkaç sözcükle övdükten sonra,
-''Şimmm'diii, gururumuz olan Türk Silahlı Kuvvetleri adınaaaa Piyade Teğmen Yaşar Nadir Atilla konuşmalarını yapacaklar, arz ederim.''
Kürsüye geldim.
Fiyakalı bir selam verdikten sonra, mikrofonu kendime göre ayarladım.
Konuşmaya başlamadan soldan sağa, sorasında sağdan sola, meydanı gözden geçirdim.
Meydanda çıt çıkmıyor...

-''Kahramannn Artvinlilerrrr..'' diye başladım söze... Ve içinde, vatan, millet, Sakarya'nın bolca geçtiği hamasi bir konuşma yaptım. Söylevimi, komutanımın onayladığı metinde olmayan Mithat Cemal Kuntay'ın, benim çok sevdiğim On Beş Yılı Karşılarken Şiirinin  ''Bayrakları Bayrak Yapan Üstündeki Kandır, Toprak Eğer Uğrunda Ölen Varsa Vatandır'''' dizelerini okuyarak bitirdim.
Meydanda olağanın üzerinde bir alkış tufanı koptu. Selam verip kürsüden indim. Vali ve Alay komutanımın bulunduğu gruba katılıncaya kadar alkışlandım. Bir süre sonra alkış hızını kesti ama gerilerde oldukları için kim olduğunu kestiremediğim bir grup alkışlamaya  3-5 dakika daha devam ettiler.
Tören gereği şiirler okundu. Ardından sunucu,
-''Arkadaşlar yolu açalım. Şimdi Artvin'i kurtaracak olan çeteler geliyorrrr ! dedi.
Kalabalık dalgalandı.  Töreni izleyenler Cumhuriyet caddesini olabildiğince boşalttı. Önce bir kaç kuru sıkı silah sesi, ardından uzaktan uzağa nal sesleri duyuldu. Biz bulunduğumuz yerden gelenleri göremiyorduk. Nal sesleri gittikçe yaklaştı, yaklaştı... İlkin başında kalpak ve yerel çeteci kıyafetleri giymiş devremi gördüm, ardında da çeteci kılığındaki erleri....Hızla bulunduğumuz noktaya yaklaşıyorlardı. Bu hızla gelirlerse meydanda duramayacaklar gibiydi. Gerçekten de öyle oldu. Çeteler, başta devrem olmak üzere yanımızdan hızla geçip gittiler...
Vali, alay komutanı, kurtarılmayı bekleyen kız çocuğu ve Artvinliler gidenlerin ardından şaşkınlıkla baka kaldılar.
Vali,alay komutanına döndü.
-''Albayım, çeteler geçti gitti. Şimdi Artvin'i kim kurtaracak ?''
Albayım, kurmay olmanın verdiği soğukkanlılıkla
-''Merak buyurmayın sayın valim. Teğmen Atilla kurtarır Artvin'i'' dedi.
-'' !''
Sonra bana başıyla ''Artvin'i kurtar'' anlamında bir işaret yaptı.
-'' Emredersiniz komutanım! '' deyip, senaryonun neden değiştiğini anlayamamanın şaşkınlığı içindeki karalara bürünmüş  kıza yaklaştım. Özenle üzerindeki çarşafı çıkarıp yere attım. Ardından başka bir kız çocuğunun verdiği bayrağı, sembolik Artvin'e sarıp, kızı alnından öptüm.
O ana kadar olacakları sessizce izleyen kalabalık, meydanı ''yaşa- var ol '' sesleri ile inletti.
Vali mutlu, albay mutlu, kentleri bir kez daha düşman işgalinden kurtulduğu için Artvinliler mutluydu.
Eee! Ben de mutluyum doğal olarak. Kolay mı Artvin'i düşman işgalinden kurtarmak?
.....
Tören bitti, birliğime döner dönmez devremi aradım. Tabur düzü diye adlandırdığımız eğitim alanının yakınında bulunan kameriyede başını ellerinin arasına almış oturuyordu.
Yaklaşıp, usulen bir selam verdim. Başını kaldırdı, göz göze geldik. Baktım hafif çakırkeyf.
-''Na'aptın oğlum, niye durmadın ? '' Devrem kafasını iki yana sallayıp, sunturlu bir küfür savurdu.
-''Atı durduramadım yaa!!
-''Niye ki ? ''
-''Atı kaptırmış geliyorum. Tören alanına yaklaşırken dizginlere asıldım ama at tınmadı bile... Atı durduramayınca, ben de bozuntuya vermeden, atı topuklayıp doğrudan birliğe geldim. Baktılar ki ben durmuyorum, öteki çeteciler de beni izledi. Durum bu anlayacağın...
Bir süre gözünü gözüme dikti.
-''Artvin kurtuldu mu?'' diye merakla sordu.
-''Kurtuldu'' dedim kısaca.
-''Kim kurtardı ?''
-''Ben...''
Şaka yaptığımı sanmış olacak ki, hafifçe tebessüm edip,
-''Ben bölüğe gidiyorum, şu üstümdekileri çıkarıp, eğitim elbiselerimi giyeyim, çok terledim.''dedi.
Kameriyeden ayrılıp bölük binasına doğru yürürken ardından bağırdım,
-''Gerçekten ben kurtardım, yalanım yok.''
 Arkasını bile dönmeden ''hadi ya !'' dercesine elini sallayıp, bölüğüne doğru yürüdü.
....
Akşam yemeğinde, günün değerlemesini yaparken, törende görev almayan ama tören alanında bulunan arkadaşlara, sordum.
-'' Konuşmamdan sonra beni uzun uzun alkışlayanlar kimlerdi ?'' 
Yanıt Apo'dan geldi.
-''Ülkü Ocaklılardı.''
-''Ülkü Ocaklılar mı?''
Hayatımda ilk, belki de son kez toplu olarak ülkücülerin alkışlı övgüsünü almıştım..
....
Aradan 40 yılın üstünde zaman geçti. Şimdi geriye dönüp baktığımda, bizleri biz yapan ortak değerlerimizin yıllar içinde aşınıp yok olduğunu üzülerek görüyorum.
(Mart 2018) 
....
(*) Artvin İhsan Dede'nin ilk kez vali olarak atandığı ildir. Daha sonra bir kaç ilde daha valilik yaptı. Son görev yeri Konya idi.
(**) Kur. Alb. Aşir Özözer, Orgeneralliğe kadar yükselip, Güney Doğu Avrupa Müttefik Kara  Kuvvetleri Komutanı oldu.
(***) Bu anıyı kaleme alırken devreme ulaşıp iznini almadığım için adını yazamadım.

15 Mart 2018 Perşembe

ÇEVKO-201




ÇEVKO 2017

2107 Yılı Ekonomiye Katkı Ve Çevresel Faydalar

1991 yılında ülkemizin 14 büyük sanayi kuruluşunca çevrenin korunması , ambalaj atıklarının toplanması ve  ucuz ham madde  olarak ülke sanayisine yeniden kazandırılması amacıyla kurulan ÇEVKO- Çevre Koruma ve Ambalaj Atıklarını Değerlendirme Vakfı, 2017 yılında 168 belediye ve 68 lisanslı firma ile işbirliği yaparak, 1846 firmadan üstlendiği 645,907 ton yükümlülüğe karşın, 656 bin 935 ton  ambalaj atığını toplayıp belgelemiş ve bu miktarı da piyasaya sürenlere dağıtmıştır. 

Şekil 1'de de görüldüğü gibi 2017 yılında yükümlülüğünü üstlendiğimiz ambalaj malzemeleri içinde en yüksek payı % 40.63 (262.428 ton) ile kağıt-karton, % 27.68 (178.795 ton) ile plastik, % 19.28 (124.517 ton) ile cam  ambalaj almıştır. Metal ambalaj , ahşap ile kompozit ambalajların oranları ise toplam ambalaj içinde nispeten  düşüktür; % 12.37.

Şekil 1


Şekil 2'de ise, 2011 yılından 2017 yılı dahil çalıştığımız piyasa ambalajlı ürün süren firmaların sayısı yer almaktadır. 2016 yılını göz ardı edecek olursak, çalıştığımız piyasaya süren firma sayısı her yıl istikrarlı bir şekilde artmaktadır. Ancak bu sayıyı ülke genelini dikkate alarak yorumladığımızda; belgeleme yaptığımız, başka bir ifade ile yükümlülüğünü üstlendiğimiz firma sayısının çok düşük olduğu sonucuna varabiliriz. Öyle ki, ürünlerinde kullandıkları ambalaj miktarı yılda 3 tonun altında olan firmaları bir yana bırakırsak; bu yönetmeliğe tabi olan firma sayısı 50,000'in üzerindedir. Bu firmalardan 25,997'si bakanlığa bildirimde bulunmuştur. Bizimle birlikte öteki yetkilendirilmiş kuruluşlar ve belediyelerle anlaşmış olan firmaların sayısı yaklaşık olarak 5000 civarındadır. Bu durumda mevzuata göre yükümlü olması gereken 50 bin firmanın sadece % 10' nun belgelendirme yaptığı sonucu ortaya çıkmaktadır.

Belgelendirme yapması gerektiği halde bu yükümlülüklerini yerine getirmeyen firmalar;
belgelendirme yapıp sistemin işleyişine para aktaran firmalar ile haksız rekabete girmektedirler. Bu konunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından sıkı bir şekilde izlenip, söz konusu firmaların sisteme dahil edilmeleri sağlanmalıdır. 

ÇEVKO, yetkilendirilmiş kuruluş olarak görevlendirildiği 2015  yılından bu güne (2017) 5 milyon 771 bin 58 ton ambalaj atığını belgelendirerek hem çevreyi korumuş hem de türk ekonomisine düşük maliyetli ham madde sağlamıştır. 

Şekil 2

2017 yılında  sözleşme imzaladığımız piyasaya ambalajlı ürün süren firmaların yükümlülüğünü yerine getirmek için anlaşma yaptığımız 168 belediye ve 68 lisanslı firmaya maddi destekler yanında ayni destekler de yaptık. Aşağıdaki 1 nolu tabloda 656 bin 935 ton ambalaj atığını toplamak için sözleşmeli belediyelere ve lisanslı firmalara verdiğimiz ayni destekleri görebilirsiniz. 

                        2017 Yılında Yapılan Ayni Destekler

                                    ADI                            ADEDİ   
                           _____________________________
                              KONTEYNER                             4 856 
                                    KUMBARA                                    493
                                    iÇ MEKAN KUTUSU             109 892
                                   TORBA                                  5 323 749
                                   PET KAFESİ                                 1 387
                                   BİLGİLENDİRME                1 657 235 (kişi)
                               ______________________________________
                           
                                   Tablo :1
                                 
Tabloda, 2017 yılında 1 milyon 657 bin 235 kişiye bilgilendirme yaptığımız görülmektedir. Bilindiği gibi ambalaj  atıklarının kaynağında ayrı toplanmak mevzuat gereğidir. Sadece sokaklara  konteyner ve cam kumbarası , evlere iç mekan kutusu ve naylon torba vererek ambalaj atıklarını etkin bir şekilde toplamak mümkün değildir. Bu konuda muhatabınız olan kişileri (hane halkı, öğrenci vb) bilgilendirip eğitmeniz sağlık bir toplama için gereklidir. İşte bu amaçla ÇEVKO 2017 yılında da ilgililere bilgilendirme çalışmalarına hız vermiş, bilgilendirdiğimiz kişi sayısı 2017 yılı itibariyle yetkiyi aldığımız 2015 yılından bu yana 26 milyon 916 bin 93 kişiye ulaşmıştır. Bu sayı  ülke nüfusunun yaklaşık % 33'üne ulaştığımız anlamına gelmektedir.

ÇEVKO'nun 2017 Yılındaki Çevresel Faydaları

ÇEVKO' nun orijinal ham madde yerine,  ülke ekonomisine kazandırdığı ambalaj atıklarından elde edilen ham maddelerin sanayide kullanılması, ülke ekonomisine hem maddi hem de çevresel faydalar sağlamıştır.

2017 yılında topladığımız 656 bin 935 ton ambalaj atığı, 4 milyon 714 bin 757 ağacın kesilmesini önledi. Bu da 94 bin 294 dönüm orman arazisinin kurtarılması anlamına gelmektedir.

Yine ham maddeye dönüşen bu ambalaj atıkları sayesinde 2 milyar 695 milyon, 404 bin 422 KWS elektrik enerjisi tasarrufu sağlanmıştır. Bu tasarruf 976 bin 593 ailenin bir yıllık elektrik tüketimine eş değerdir.

Yine  ekonomiye kazandırılan ambalaj atığı, 3 milyon 644 bin 520 m3  atığın depolama alanlarına gitmesini önlemiştir. Bu ise 1 457 adet  olimpik yüzme havuzunu dolduracak bir hacmin vahşi depolama alanı olarak kullanılmasına engel olmuştur. 

2017 yılında toplanan ambalaj atığı hiç toplanmasaydı; 130 milyon 098 bin 256 Litre fosil yakıt fazladan kullanılacak ve 41 bin 505 ailenin  bu gün kullandığı sudan daha çok  su tüketilecekti.

SONUÇ

ÇEVKO ülke sanayisi ve sanayicisinin bir temsilcisi olarak kurulduğu günden bu güne, çevre konusundaki faaliyetlerini, sorumluluğunun bilincinde olarak  yıldan yıla artırmış ve artırmaya devam edecektir.

9 Mart 2018 Cuma

LAOS





LAOS

Bin Filin Ülkesi

Hindu Çin gezimizin Vietnam  ve Kamboçya'dan sonraki üçüncü durağıydı Laos. Aslına bakarsanız bu geziye katılmamın en önemli nedeni; son yıllara  kadar bu dünyada olup da kapalı bir toplum olarak dünyanın dışında olan gizemli ülke Laos'u görecek olmamdı.
Bu güne kadar 70'in üstünde ülke gördüm, çok azı bende Laos'un uyandırdığı etkiyi uyandırdı. Uzun cümleler kurmadan, kestirmeden söyleyeyim: Laos'u görün. Turistlerin akınına uğramadan...
Luang Prabang-Otelimizden Kuşbakışı


Laos'un arihinde bakın neler olmuş
Laos'un bilinen ilk kralı Luong Prabang Prensi Fa Ngum imiş. Bu muhterem, kayın pederi Khmer kralının, ''sırf kızım kraliçe olsun'' diye kızının hatırına verdiğini sandığım destekle 1349 yılında Laos kralı olmuş. İşler bir süre iyi gitmiş ancak, 18. yüz yılda çıkan karışıklıklar denetlenemez olunca, başta Vietnam olmak üzere komşu ülkelerin istilasına uğramış Laos. Daha sonra Fransızlar ikinci dünya savaşına kadar burayı sömürmüşler. Sonrasında da Japonlar'ı  zorunlu olarak konuk etmiş gariplerim. Savaş bitince Fransızlar '' nerede kalmıştık'' deyip geri gelmişler ama Laos halkı,''yetti gari leyynn! '' diye ünleyip, 1954 yılında Fransizları kovup yurtlarından, bağımsız olmuşlar. Ardından da ''nedir bu yabancılardan çektiğimiz'' diyerekten 1990'ların başına kadar, deyim yerinde ise dünyaya küsüp, içlerine kapanmışlar.  Bu süreçte de ülkenin yönetimi komünistlerin eline geçmiş...
Luang Prabang


Ülkenin nüfusu yaklaşık 6 buçuk milyon .  Başkenti ise Vientiane.  Asya'nı en yoksul ülkesi olan Laos'un %75İ dağlık. Ekilebilir alanı ise %5.  Ülkenin ulaşım ağı çok kötü. Öyle ki; köylüler yollar uygun olmadığı için ürünlerini   başka bölgelere gönderemeyip, kendileri tüketiyorlarmış. Kentlerde yaşayanların  gereksinimleri ise dış alımla sağlanıyormuş.
Hindu Çin yarımadasında denize kıyısı olmayan tek ülke olan Laos'da, bizim aldığımız tur programında başkent yoktu. Bu nedenle programda neresi varsa orayı gezdik.
Kraliyet Bahçesinde Tailandlı Hayranlarım


LUANG PRABANG

Luang Prabang, ülkenin kuzeyinde yer alan, Lao dilinde''kralın Budha görüntüsü ya da soylu Budha'' anlamına gelen ve ülkenin en çok turist çeken kenti. Bu gün yaklaşık 150 bin kişinin yaşadığı ve 1995 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan kent, tapınakları ile ünlü. Ayrıca Fransız sömürge döneminden kalan villalar, hala güzellikleri ile arz-ı endam ediyorlar. Mekong ve Nau Khon nehirleri arasında oluşan bir yarım adada yer alan kentte görülecek birçok yer var.
Hmony gece pazarı 
Kenti kuş bakışı gören otelimize gün batarken ulaştığımız için ilk işimiz, herkesin övdüğü gece pazarını ziyaret etmek oldu. Yurt dışı seyahatlerimde onca pazar gezdim bu kadar sessiz ve gürültüden uzağını ilk kez burada gördüm. Öyle ki pazarda sergilerinin başında duran satıcılardan ''geel efendi, buraya gelll!. En iyi hediyelik ler buradaaa!'' anlamına gelen bir tek Lao sözcüğü duymadım.
Gece Pazarı-Bambudan Telefon Ses Yükselticisi
Tezgahların başındaki satıcılar, sanki o tezgah kendilerinin değilmiş de emaneten başında duruyormuş havasındalar. Satıcı değil de danışman sanki mübarekler, sormasan yanıt vermiyorlar. Kısaca başka ülkelerde gördüğüm satıcılar gibi mal satmak için sırnaşıp, yakanıza yapışmıyorlar.

Pazarda ağırlıklı olarak yerel hediyelikler var. Hindistan cevizinden yapılmış tabaklar, bambudan yapılmış telefon ses yükselticileri, incik-boncuk, yerel desenli tekstil ürünleri pazardaki ana hediyelikler. 
Bu pazarda, pazarlık yapabilirsiniz. Yaklaşık %15-20'ye kadar indirim alabilirsiniz. '' Yok ben daha fazla indirim alırım kardeşim ''d,yorsanız. Pazar orada siz burada.
Gece pazarında Lao'ya özgü yiyecekleri satan seyyar satıcılar var. Ben kızartılmış akrep yemek istedim ama kızım Asena '' hayır yiyemezsin baba!''deyip kestirip attı. Bu ültimatomdan sonra yiyebilirsen... Çar naçar kızarmış akreple vedalaşıp, Asena'nın olmadığı bir seyahatte buluşma dileğiyle, gözüm arkada oradan ayrıldım.
Hmanoy Gece Pazarı


Pazarın hemen çevresinde küçük masaj salonları da var.
Yürümek yorduysa sizi -ki yorar,hemen bir masaj salonuna girip yorulan ayaklarınıza masaj yaptırabilirsiniz.  Masaj yaptırırken , masaj yapanlarla konuşabiliyorsunuz. Lao'ca çok kolay bir dil. Memnuniyetinizi, gülerek, hiç bir sözcük kullanmadan ifade edebiliyorsunuz. Mimik diliyle karşılıklı anlaşabiliyorsunuz. Onlar da gülerek teşekkür ediyorlar. Aslında bu dil sadece Lao'caya özgü değil evrensel. Her ülkede geçerli. Gülümseyin lütfee-nn !...
30 dakikalık ayak  masajının hediyesi 3 USD'den başlıyor .
Masaj süresi uzadıkça ve masaj alanı genişledikçe ödeyeceğiniz para da 15 USD'ye kadar çıkıyor. 

Eğer masaj yapan kişiye 1-2 USD'de bahşiş verirseniz çok mutlu oluyorlar.
İhmal etmeyin verin. Bahşiş beklentilerini de boşa çıkarmayın çocukların.
Siz turistsiniz ve buraya para harcamaya geldiniz.
Hmony Gece Pazarı


Ertesi sabah ilk işimiz, daha kargalar kahvaltı için hazırlık bile yapmadan, rahiplerin sabah ayinini izlemek için otelden ayrıldık. Hava henüz aydınlanmadı.  Kısa bir otobüs yolculuğundan sonra rahiplerin geçeceği yoldaki kaldırımlara dizilmiş taburelere çöktük. Sabah ayini için tapınağa gelen rahiplere yiyecek vereceğiz, vermesine de yiyecekler nerede? İmdadımıza yolun karşısında bakkal benzeri kulübenin sahibi bize hazır yiyecek paketleri getirdi. Tabii ölmüşlerinin hayrına değil. Her paketin hediyesi 5 USD.  Taburelere oturanları sayıp küçük bir hesap yaptım; kısa gün karı 500 USD. Hava, ak iplik kara iplikten ayrılacak kertede aydınlanınca,turunculara bürünmüş gencecik rahipler tek sıra halinde sökün ettiler. Benim gibi taburelere tüneyen iyilik sever turistler,  az önce 5 dolar toka edip aldıkları paketten gofret, şekerleme, piskevit ama daha çok haşlanmış pirinç ''sticky rice'' gibi yiyecekleri tipini beğendikleri rahiplerin ellerine tutuşturmaya başladılar.
Sabah Ayinine Giden Rahipleri Bekliyoruz
Ben, rahiplere yiyecek verip hayra geçmeden, önümden geçen rahiplerin yüzünü incelemeye başladım. Budizmin özünden mi yoksa bu sadaka işinden sıkıldıklarından mı nedir, suratları pek asıktı. Adamlarda tıs yok. Sessizce, sepetlerini uzatıp vereceğiniz sadakayı alıyorlar. İnsan bir'' allah bereket versin, hadi allaha inanmıyorsun bari Budha bereket versin ''de. Tık yok. Bir kaç rahip yüzü inceledikten sonra yüzlerinde asılı mutsuz ifadeyi çözdüm. Adamların yüzündeki ifade;''Ulan bizim ibadetimizi bile turistik gösteriye dönüştürdüler, buna sebep olan kebap olsun'' ifadesiydi. Haklısınız ama kusura bakmayın hemşehrim, biz turistiz ve dönüşte bu tören hakkında arkadaşlarımıza bir şeyler anlatmamız gerek. Netice; bu iç diyaloğumdan sonra  14. yüz yıldan bu yana devam eden bu gösterinin bir parçası olarak bendeniz, helalinden 5 dolar ödediğim yiyecekleri bir kaç rahibe paylaştırdım.
...ve Rahipler Günlük Sadakalarını  Almaya Geldiler
  Rehberimiz bu yiyeceklerin bir kısmını rahiplerin kendilerine ayırdığını, kalanını da yol boyundaki sepetlere, fakirler alsın diye koyduklarını söyledi. Yani, Sultan Ahmet'de dilen, Yeni Cami'de sadaka ver misali. Gerçekte bu törenin asıl amacı; budistlerin ölülerinin ruhu için rahiplere sadaka olarak yiyecek vermesiymiş. Ama bu gün turistik bir gösteriye dönüşmüş. Bu törensel yürüyüşü izledikten sonra, nedense bizdeki mevlevi semahının, otellerde turist mezesi olarak sunulması geldi aklıma...

Bu arada rehberimizden ilginç bir bilgi edindim. Hemen hemen Lao erkeği  ömrünün bir kaç yılını rahip olarak geçirirmiş. İşini bırakıp, rahiplikte geçen süreyi tamamladıktan sonra yeniden işlerinin başına dönerlermiş. Bizdeki zorunlu askerlik gibi.. Bedellisi var mı acaba?

Rahipleri yolculayıp, 'hayır hasenet'' işini de bitirdikten sonra rahiplerin ibadet ettiği tapınağını da gezdik. Bu arada  kimi Lao'luların yol ortasında, önlerinde boş boş sepetlerle oturduklarını farkettim. Galiba onlar, rahiplere verilen sadakalardan artanlardan paylarına düşecek yiyecekleri bekliyorlar. Laos çok yoksul bir ülke.

Eski kraliyet sarayı, büyük bir bahçenin içinde yer alıyor. Sarayın bulunduğu bahçede bir çok tapınak ve chapel diye adlandırabileceğim küçük tapınaklar bulunuyor. Bu tapınakların en ünlüsü, altın varaklı süslemeleri ile öne çıkan ve altın tapınak diye de anılan Wat Xieng Tong'dur. 1560 yılında, sadece kralın ibadeti için tahsis edilen bu tapınak kral Setthathirath tarafından yaptırılmış. Lao krallarının taç giydiği tapınak, 1975 yılına kadar krallığın hizmetinde kalmış daha sonra komünist yönetim bu uygulamayı ortadan kaldırmış.
How Pha Bang Tapınağı
İçinde Budha'nın yaşamından bölümlerin oyulduğu ahşap ve altın varaklı kabartmalar bulunan bu tapınağın en görülesi heykeli altın Budha'dır.
Altın Kapı



Kraliyet sarayının tam karşısında bulunan How Pha Bang tapınağı eski bir yapı gibi görünmesine karşın yapımına 1963 yılında başlanmış, ancak  komünist idarenin engellemeleri nedeniyle ancak 2006 yılında hizmete açılmıştır.
Tapınak, ön cephesindeki yeşil ve altın renkli süslemeleri ile ünlüdür. 
Yüksekçe bir platformun üzerine yapılan tapınağa çıkılan merdivenin her iki yanında Budistlerce kutsal sayılan Naga yılanlarının yontusu vardır. 
Bu yılan yontuları, merdivenlerin başından sonuna kadar uzanıyor.
Tapınağın içine ziyaretçi almıyorlar, tapınağın içerisini görmek için, kapısından kafanızı uzatmanız gerekiyor. 
Wat Xieng Tong Tapınağı

Kraliyet sarayının bahçesinde Kral Srisavangvong'un bir heykeli var. 1976'da buraya dikilen heykelin giderini Ruslar karşılamışlar.
Altın Budha-Wat Xieng Tong
 

Sarayın bahçesi çok güzel, adeta bir botanik park gibi. 
Bahçede tek başımaa dolaşırken sonradan Tahilandlı turistler olduğunu öğrendiğim kadınların benimle fotograf çektirme taleplerini(!) kıramadım. Beni kime benzetmiş olabilirler ki?
Bahçede krala hediye edilmiş otomobiller ve sadece bu otomobillere yakıt vermek üzere kurulmuş iki benzin pompası da bulunuyor.

Rehberimiz bunun Laos'daki ilk benzin istasyonu olduğunu söyledi.

Sarayın içinde bir de tiyatro salonu bulunuyor.

Kraliyet sarayına girişin hediyesi 20.000 KİP, yaklaşık olarak 2.5 USD
Kraliyet Sarayı Bahçesi


Mekong Nehri'nde Tekne Turu
Laos'un Nili sayılan Mekong nehrinde, buraya özgü, ince uzun bir tekne ile  yaklaşık 2 saat süren keyifli bir yolculuk yaptıktan sonra, Pak Ou (Tam Ting) magarasına ulaştık. Yol boyunca Mekong nehrinin, her iki yakasında bulunan inanılmaz güzellikte  manzaraları fotografladık.
Mekong Nehri

Mağara, Mekong nehrinin yamacında, yüksekçe bir kayalıkta 
yer alıyor. Laoların barışçıl ve mistik karekterlerini ile yoğrulan Budizmin kutsal mekanlarından biri olan Pak Ou' da, mermer,taş, ağaç ve bronzdan yapılmış  4000'in üzerinde Budha heykeli var. Budistler için 15. yüzyıldan bu yana kutsal bir alan olan Tam Ting bu gün malesef turist akınına uğramış. Sesizliğin egemen olması gereken bu kutsal mekanda'' beni şuradan da çek, bu heykel çok güzel oradan da isterim, müsade eder misiniz selfi çekeceğim de...'' vaveylaları içinde burada ibadet etmek isteyen budistler  pek mutlu olmasalar gerek.
Pak Ou'da 4000'in Üzerinde Budha Heykeli Var

Rehberimiz buraya yeni bir Budha heykeli konulmasına izin verilmediğini söyledi. Ama bazı koleksiyoner(!) turistlerin zaman zaman ceplerine ya da çantalarına sığacak büyüklükteki heykelleri çaktırmadan mülkiyetlerine geçirdikleri de oluyormuş.

Pak Ou'ya girmek için 20 000 KİP, 2,5 USD ödemeniz gerekiyor. 10 yaşına kadar olan ço-cuklardan ise para almıyorlar. Buraya pek çocukla gelinmez ama çocuklarını getirenler için iyi haber.
Xang Hai- Akrepli Whisky


Pak Ou'dan ayrıldıktan sonra rehberimiz bundan sonraki durağımızın  Mekong nehri kıyısında bulunan Whisky Village olacağını söyledi. Rehberimizin Whisky Village diye adlandırdığı köyün Lao dilindeki adı Xang Hai imiş. Buranın ev yapımı viskisi ünlüymüş. Geçimlerini şişesinin içine yılan ve akrep koydukları ev yapımı viski, ağaç liflerinden ürettikleri kağıt ve ipekli dokumalardan sağlıyorlarmış. İşin ilginç yanı burayı gezerken kirbal (pamuk atma yayı) ile pamuk atan bir kadın gördüm. Sorduğumda burada pamuk da yetiştiğini söyledi.
Yılanlı viski 50 derece, yarım litresi de 12 USD. Tattım ama pek hoşuma gitmedi. Bari oğlum Algan için satın alayım dedim. Asena ''boşuna yük etme Vietnam'da alırsın '' dedi. Bunun anlamı; kibarca  alamazsın demek olduğu bildiğim  için alamadım; Vietnam'dan bile...

Ağaç Liflerinden Kağıt Üretimi- Xang Hai
Mong Köyü-Çocuk ve Kardeşi





Kuang Si şelalelerine giderken, yüz yıllar öncesi Mogolistan göçen Mongların yaşadığı bir köye uğradık. Köy 100 haneli ve orman içinde kurulu. ''Mongların Orta Asya'dan akrabalarımız olma olasılıkları yüksekmiş; öyle dedi rehberimiz...'' Galiba haklı; köyde yaşayanların yüzleri pek Laolara benzemiyor. Köylüler kendi ürettikleri el ve ev yapımı ürünleri satarak geçiniyorlarmış. Uzak da olsa akrabalık hatırına bir kaç küçük şey satın almak farz oldu. Bu arada balları nefis...
Kuang Si Şelalelerinin ününü buraya gelmeden duymuştum. Şelaleler bir ulusal parkın içinde. Aşağıdan yukarıya art arda, yukarıdan aşağıya ise üst üste sıralanmış 5 şelale var. Her şelalenin döküldüğü yerde turkuvaz renkli gölcükler oluşmuş. Gölcükler pırıl pırıl ve tertemiz.  Denize kıyısı olmayan bir ülke için bulunmaz bir nimet olmalı.. Burayı ziyaret edenler yanlarında mutlaka mayo, havlu ve terlik getirsinler çünkü buraya kadar gelip de yüzme havuzu büyüklüğündeki göllere girmemek olmaz. Parkta soyunma kabinleri mevcut.
En üsteki gölün ardındaki tepeye tırmananlar oldu. Orada da manzara güzelmiş. Dikkat ederseniz ''mişli geçmiş zaman'' kullandım. Çok istememe karşın tepeye de tırmanamadım. Malum dizlerimin azizliği.
Kuang Si Şelaleleri


Tropik bir ormanın içinde kurulu Bu ulusal parkta bir de  ayıları koruma alanı var. Bu alan, şelalelere giden orman içi yolun hemen kıyısında, ''you can't miss it'' yani görmeden geçemezsiniz demek lisan_ı Türki'de.
Bu tertemiz ve doğal ulusal parkı mutlaka ziyaret edin.

Yemyeşil bir vadinde kurulmuş, insana huzur veren bir kent olan Luang Prabang'da en son ziyaret edilecek yerlerden biri de Phu Si Tepesi. Buraya 355 basamaklı bir merdivenle çıkılıyormuş. Tepede 1804 yılında yapılmış ve genelde adaklar için kullanılan Wat Chomski tapınağı bulunuyormuş. Tepeden Mekong ve Nau Khon nehirlerinin birleştiği yarım adada kurulmuş olan kenti kuş bakışı izleme olanağı varmış. Hele hava açıksa gün batımı burada bir başka oluyormuş.
Dikkat ederseniz burada da hep ''mişli geçmiş zaman'' kullandım. Çünkü oraya dizlerimin iflas etmesi nedeniyle çıkamadım. Yukarıda yazdıklarım kızımın izlenimleri; idare edin artık. Bu arada buraya çıkmanıza değmesi için havanın açık olduğu bir akşam üstünü seçin.
32 derecede serinleme anı-Kuang Si. Fotografın köşesine sızmış kişiyle hiç bir bağım yoktur

 
Boşu boşuna yorulmayın Çünkü çıkışı bir hayli zormuş. Bizimkiler tepeye tırmanırken ben otele dönüp, otelin konuşlandığı tepeden Luang Prabang'ı sindire sindire izleyip, kentin sisler arasındaki sulietini beynime kazıdım. (Çaktım mı demeliydim?)

30 dakikalık masajın hediyesi, 3 Usd
Nelere Dikkat Etmeli  

.Laou halkı çok sakin. Bu sükunetlerinde dinlerinin mi, yoksa yönetim biçimlerinin mi, ya da  her ikisinin birden etkisi var mı bilemedim. Belki de uzun yıllar dış dünyaya kapalı kalmaları etkili olmuştur...
. Henüz fazla turist yok. Turist sayısı artınca Küba gibi mi olurlar ? O da meçhulüm.
.Taşıt trafiği yok denecek kadar az. Anlayacağınız Luang Prabang bir yaya cenneti.
. 4 kişilikTuk tuklar kent içinde 5 Usd'ye yolcu taşıyorlar. Kent dışı için ise yaklaşık 10 Usd'den kapıyı açıyorlar. Pazarlıkla 7'ye razılar. 
.Ülke çok bakir. Genç ve tek başıma olsaydım, buraya turla değil, sırt çantamla gelir 2-3 haftada ülkeyi doya doya gezerdim. Bu tip, turist akınına uğramamış ülke sayısı gittikçe azalıyor yer yüzünde.
.Ülke yoksul olduğu için yaşam bize göre bile ucuz.
.Bu arada; Laos' girmek için vize gerekli. Yeşili, bordosu fark etmiyor.
.1 USD, 8 271 KİP ediyor. Kaç Tl'nin 1 KİP
 ettiğini de siz bulun.

Ne Yenir Ne İçilir 
.Uzak doğu yemekleri ile aranız da bir sorun yoksa Laos'da yemek konusunda sıkıntı çekmezsiniz. Luang Prabang'da, özellikle Mekong Nehrinin kıyısında çok güzel kafe ve restaurantlar var. Hem seçtiğiniz yemeği yer, öte yandan da nehrin boz bulanık aktığı yem yeşil vadiyi seyreder, on yıl sonra buraların turist akını nedeniyle ne hale geleceğini düşünerek kederlenir ve önünüzde duran, soğuk soğuk terlemiş Beerlao'nuzu yudumlarsınız.
.Beerlao buranın en ünlü (ve galiba tek) bira markası. Rehberimizin dediğine göre Laos'un en önemli dış satım ürünüymüş. İçimi Hoş.
.İçecek deyince; buraya özgü, greyfuttan biraz daha büyük, yumurta biçimli, koyu yeşil kabuklu karpuzlarının suyunu da öneririm. Sıcakta içimi çok güzel.
.Bol sulu sebze çorbası, buharda pişirilmiş sebze yemekleri, yine buraya özgü larb, noodle ve sticky rice( muz yaprağı içinde pişirilmiş pirinç) yiyebileceğiniz Laos yemekleri.
.Burada Fransızların uzun süren sömürgeci dönemlerinden kalan ve ağılıklı Fransız yemeklerinin sunulduğu restaurantlarda var. Ama Fransız yemeği yemek için 10-11 saatlik yolculuğa değmez. Paris 3 buçuk saat.
.Yemek fiyatları makul.

Nasıl Gidilir                                     
Laos'a Türkiye'den doğrudan uçak seferi yok. En iyi yol Vietnam'da Honoi ya da Saygon'a uçmak. Oradan Vietnam Hava Yollarına ait uçaklarla Luang Prabang'a uçabilirsiniz. Korkmayın uçaklar çok yeni.

Özel Teşekkür 
Elbette  bu seyahate çıkmadan Laos hakkında araştırmalar yapmıştım. Ancak bu satırları yazmamda en önemli kaynağım, yıllarca o bölgede yaşayan rehberimiz Sn.  Gürsel Andıç'dır. Teşekkür ederim. Bir teşekkür de Siam Tur'a ... Böyle güzel program hazırladıkları için... 

(Ocak 2018)                                  
-----------------------------------------------------------------------------------------

 Kral Sirisavangvong
Mong Köyü

Kraliyet Bahçesi

Kraliyet Bahçesindeki Tapınaklardan Biri
Lotus Çiçeği

Sadakamı veriyorum

Kraliyet Bahçesi
                                                                                    
Sadaka Bekleyen Yoksullar

Ulasal Parktaki Koruma Altındaki Ayılar