28 Mart 2018 Çarşamba

Artvin'i Düşman İşgalinden Nasıl Kurtardım





ARTVİN'i  Düşman İşgalinden Nasıl Kurtardım

Artvin'de yedek subayım. Yıl 1976.  Şubat ayında terhis olmayı beklerken, askerlik süremiz  Askeri Şura tarafından 2 ay uzatılmış, omuzlarımızdaki asteğmen rütbeleri yerine teğmenliğimizi simgeleyen yıldızı takmıştık.

Her ne kadar bu  iki aylık uzatma geleceğe ilişkin planlarımı yeniden gözden geçirmeme yol açtıysa da, içten içe sevinmiş, hatta birazcık da gururlanmıştım. Beni gururlandıran ilk şey teğmen olmamdı. İkincisi ise, dönem kıdemlisi olduğum için benim yıldızımı Artvin Valisi İhsan Dede'nin (*) takmış olmasıydı...

Bu terfi töreninin ertesinde, öğle yemeği sonrası subay gazinosundayken  alay komutanımız Aşir Özözer (**) beni yanına çağırdı.
-'' Teğmen Atilla ''dedi. ''Bildiğiniz gibi bir kaç gün sonra yani 7 Martta Artvin'in düşman işgalinden kurtuluşunun 55' inci yıl dönümünü törenlerle kutlayacağız. Törende,  her yıl Türk Silahlı Kuvvetleri adına bir konuşma yapılır. Bu yılki konuşmayı sen yapacaksın.''
-'' !''
-''Konuşmayı hazırla, son bir defa birlikte gözden geçirelim. Hadi göreyim seni !''
-''Emredersiniz komutanım'' deyip sertçe bir topuk selamı vererek ayrıldım yanından.

Teğmen olduğum günün hemen ertesinde, alay komutanım tarafından böyle bir göreve layık görülmem açıkçası çok mutlu etmişti beni.

Masama döndüm. Komutanın benimle ne konuştuğumu merak eden arkadaşlara durumu anlattım, kutladılar.
Aslına bakarsanız, zaman zaman düzenlenen ordu gecelerinde sunuculuğu ben yaptığım için böyle bir görevin bana verilmesi doğaldı. Ama gene de içim içime sığmıyordu.
...
Aynı günün akşamı, yedek subay arkadaşlarla gazinoda toplandık.  Meğer birlikte aynı evde kaldığımız devreme(***) de bir görev vermişler. Onun görevi  benimkinden daha zordu.  Bir süvari takımından oluşan çetecilerin başı olarak Artvin'e girecek, il binasının önünde, karalar bürünmüş olan ve Artvin'i temsil eden bir kız öğrencinin üzerinden kara çarşafı çıkarıp, onun omuzlarına Türk Bayrağını koyduktan sonra, kızı anlından öpecek ve böylece Artvin'i düşman işgalinden sembolik de  olsa kurtaracaktı.
Senaryo buydu.

Ben bir kaç gün içerisinde konuşmamı yazıp, alay komutanıma gösterdim.  Onayını aldıktan sonra konuşmayı ezberlemeye koyuldum.
Bu sıra da devrem de sabah içtimasından sonra çeteci olacak erlerle birlikte atlara biniyor, gün kararmadan birliğe dönüyorlardı. Antrenman yapıyorlardı anlayacağınız..
7 Mart geldi çattı. İl binasının hemen önünde, yüksekçe bir kürsü kurulmuş, başta vali olmak üzere askeri ve mülki erkan ile işgal altındaki Artvin'i temsil eden, kara çarşafa bürünmüş 15-16 yaşlarında bir kız çocuğu hemen bu kürsünün önünde yer almışlardı. Meydanı dolduran, çoğu öğrenci olan Artvinliler törenin başlamasını coşkuyla bekliyorlardı. Bu arada toplantı alanına meydan demem söz gelimi. Halkın toplandığı alan, il binasının girişi ile o zaman Artvin'in en geniş caddesi olan Cumhuriyet caddesi arasında kalan bir kaç dönümlük  bir yerdi.
Artvin Lisesinden bir öğretmen, çok kısa bir konuşma ile töreni başlatıp, belediye başkanını kürsüye davet etti.
Başkan, birileri tarafından yazılıp eline tutuşturulduğunu sandığım kağıdı okuyarak konuşmasını tamamladı. Kalabalık usulen de olsa başkanı alkışladı.
Protokole göre konuşma sırası bana gelmişti. Sunucu, Türk Silahlı Kuvvetlerini birkaç sözcükle övdükten sonra,
-''Şimmm'diii, gururumuz olan Türk Silahlı Kuvvetleri adınaaaa Piyade Teğmen Yaşar Nadir Atilla konuşmalarını yapacaklar, arz ederim.''
Kürsüye geldim.
Fiyakalı bir selam verdikten sonra, mikrofonu kendime göre ayarladım.
Konuşmaya başlamadan soldan sağa, sorasında sağdan sola, meydanı gözden geçirdim.
Meydanda çıt çıkmıyor...

-''Kahramannn Artvinlilerrrr..'' diye başladım söze... Ve içinde, vatan, millet, Sakarya'nın bolca geçtiği hamasi bir konuşma yaptım. Söylevimi, komutanımın onayladığı metinde olmayan Mithat Cemal Kuntay'ın, benim çok sevdiğim On Beş Yılı Karşılarken Şiirinin  ''Bayrakları Bayrak Yapan Üstündeki Kandır, Toprak Eğer Uğrunda Ölen Varsa Vatandır'''' dizelerini okuyarak bitirdim.
Meydanda olağanın üzerinde bir alkış tufanı koptu. Selam verip kürsüden indim. Vali ve Alay komutanımın bulunduğu gruba katılıncaya kadar alkışlandım. Bir süre sonra alkış hızını kesti ama gerilerde oldukları için kim olduğunu kestiremediğim bir grup alkışlamaya  3-5 dakika daha devam ettiler.
Tören gereği şiirler okundu. Ardından sunucu,
-''Arkadaşlar yolu açalım. Şimdi Artvin'i kurtaracak olan çeteler geliyorrrr ! dedi.
Kalabalık dalgalandı.  Töreni izleyenler Cumhuriyet caddesini olabildiğince boşalttı. Önce bir kaç kuru sıkı silah sesi, ardından uzaktan uzağa nal sesleri duyuldu. Biz bulunduğumuz yerden gelenleri göremiyorduk. Nal sesleri gittikçe yaklaştı, yaklaştı... İlkin başında kalpak ve yerel çeteci kıyafetleri giymiş devremi gördüm, ardında da çeteci kılığındaki erleri....Hızla bulunduğumuz noktaya yaklaşıyorlardı. Bu hızla gelirlerse meydanda duramayacaklar gibiydi. Gerçekten de öyle oldu. Çeteler, başta devrem olmak üzere yanımızdan hızla geçip gittiler...
Vali, alay komutanı, kurtarılmayı bekleyen kız çocuğu ve Artvinliler gidenlerin ardından şaşkınlıkla baka kaldılar.
Vali,alay komutanına döndü.
-''Albayım, çeteler geçti gitti. Şimdi Artvin'i kim kurtaracak ?''
Albayım, kurmay olmanın verdiği soğukkanlılıkla
-''Merak buyurmayın sayın valim. Teğmen Atilla kurtarır Artvin'i'' dedi.
-'' !''
Sonra bana başıyla ''Artvin'i kurtar'' anlamında bir işaret yaptı.
-'' Emredersiniz komutanım! '' deyip, senaryonun neden değiştiğini anlayamamanın şaşkınlığı içindeki karalara bürünmüş  kıza yaklaştım. Özenle üzerindeki çarşafı çıkarıp yere attım. Ardından başka bir kız çocuğunun verdiği bayrağı, sembolik Artvin'e sarıp, kızı alnından öptüm.
O ana kadar olacakları sessizce izleyen kalabalık, meydanı ''yaşa- var ol '' sesleri ile inletti.
Vali mutlu, albay mutlu, kentleri bir kez daha düşman işgalinden kurtulduğu için Artvinliler mutluydu.
Eee! Ben de mutluyum doğal olarak. Kolay mı Artvin'i düşman işgalinden kurtarmak?
.....
Tören bitti, birliğime döner dönmez devremi aradım. Tabur düzü diye adlandırdığımız eğitim alanının yakınında bulunan kameriyede başını ellerinin arasına almış oturuyordu.
Yaklaşıp, usulen bir selam verdim. Başını kaldırdı, göz göze geldik. Baktım hafif çakırkeyf.
-''Na'aptın oğlum, niye durmadın ? '' Devrem kafasını iki yana sallayıp, sunturlu bir küfür savurdu.
-''Atı durduramadım yaa!!
-''Niye ki ? ''
-''Atı kaptırmış geliyorum. Tören alanına yaklaşırken dizginlere asıldım ama at tınmadı bile... Atı durduramayınca, ben de bozuntuya vermeden, atı topuklayıp doğrudan birliğe geldim. Baktılar ki ben durmuyorum, öteki çeteciler de beni izledi. Durum bu anlayacağın...
Bir süre gözünü gözüme dikti.
-''Artvin kurtuldu mu?'' diye merakla sordu.
-''Kurtuldu'' dedim kısaca.
-''Kim kurtardı ?''
-''Ben...''
Şaka yaptığımı sanmış olacak ki, hafifçe tebessüm edip,
-''Ben bölüğe gidiyorum, şu üstümdekileri çıkarıp, eğitim elbiselerimi giyeyim, çok terledim.''dedi.
Kameriyeden ayrılıp bölük binasına doğru yürürken ardından bağırdım,
-''Gerçekten ben kurtardım, yalanım yok.''
 Arkasını bile dönmeden ''hadi ya !'' dercesine elini sallayıp, bölüğüne doğru yürüdü.
....
Akşam yemeğinde, günün değerlemesini yaparken, törende görev almayan ama tören alanında bulunan arkadaşlara, sordum.
-'' Konuşmamdan sonra beni uzun uzun alkışlayanlar kimlerdi ?'' 
Yanıt Apo'dan geldi.
-''Ülkü Ocaklılardı.''
-''Ülkü Ocaklılar mı?''
Hayatımda ilk, belki de son kez toplu olarak ülkücülerin alkışlı övgüsünü almıştım..
....
Aradan 40 yılın üstünde zaman geçti. Şimdi geriye dönüp baktığımda, bizleri biz yapan ortak değerlerimizin yıllar içinde aşınıp yok olduğunu üzülerek görüyorum.
(Mart 2018) 
....
(*) Artvin İhsan Dede'nin ilk kez vali olarak atandığı ildir. Daha sonra bir kaç ilde daha valilik yaptı. Son görev yeri Konya idi.
(**) Kur. Alb. Aşir Özözer, Orgeneralliğe kadar yükselip, Güney Doğu Avrupa Müttefik Kara  Kuvvetleri Komutanı oldu.
(***) Bu anıyı kaleme alırken devreme ulaşıp iznini almadığım için adını yazamadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder