ALMANYA’YA KOMŞU
MUSUNUZ ?
Cep telefonum ısrarla ardı ardına çalmaya başladı. Tanımadığım
bir numara. Genelde tanımadığım, arayanın belli olmadığı numaraları açmam; öyle
de yaptım, açmadım .Ama kısa aralıklarla yeniden, yeniden aranınca ‘’ la havle’’
çekip açtım.
Daha ben alo demeden, karşı taraftan
-‘’Yaşar beg sizsiniz? Ben Y…’dan ….’ım. Telefonunuzu
Erzurum’dan … aldım, bir konuda akıl danışacağım.’’ Dedi Türkçeyi doğu aksanıyla konuşan biri . Sesi
,ses tonu sempatikti. Üstelik adımı ve numaramı veren kişi ise sevdiğim ve
saygı duyduğum bir müşterimdi.
-‘’Buyurun ben Yaşar Atilla. Erzurum’dan …’yı nereden
tanıyorsun?
-‘’Yüz yüze görüşmüşlüğüm yoktur. Ağabey biliysen onlar su
işi ile uğraşir. Akıl danışmak için telefon ettim.Birez konuştuktan sonra seniy
tilefonunu verdi.Yaşar Beg bu piyasanın duayenidir, sana her konuda yardımçi
olur deyince seni aradım.’’
Emir büyük yerden, yardım etmemek olmaz. Üstelik telefonun
öteki tarafındaki adam öyle sempatik ve içten konuşuyor ki…Ayrıca Soyadından
anladığım kadarıyla Doğu’nun sempati
duyduğum ünlü ailelerinden birine mensuptu.
-‘’Su fabrikası mı kuracaksınız ?’’
-‘’Yok ağabey ?’’
‘’İyi’’ diye düşündüm, konu su işi değil, yanılmışım
-‘’Kurduk ‘’dedi.
-‘’Neyi ?’’
-‘’Su faprikasini.’’
-‘’Nerede?’’
-Y..’da
-‘’Nasıl oldu bu iş? Neden orada kurmaya karar verdiniz?’’
Bilindik öyküyü
anlatmaya başladı.’’Doğu’ya yatırım yapmak istiyorlarmış. Bir kurumdan
karşılıksız hibe almışlar. Makinalarını Çin’den almışlar, pek çalışmıyormuş ama
Allahın izni ile kısa sürede çalıştıracaklarmış. Beni aramalarının nedeni ise;
üretecekleri suları nasıl ve hangi
koşullarda satmaları konusunda benden öneri almakmış .Kısaca satış ve pazarlama
konusunda onlara yardımcı olabilir miymişim’’ falan filan.
-‘’… dedim’’ Sizin bölgenin güneyinde Almanya mı var ?’’
-‘’Yok ağabey Irak vardır.’’
-‘’Hımm! Doğunuzda Fransa mı var?’’ Sesindeki şaşkınlığı
gizleme gereği duymadan,
-‘’Ağabey dalga geçiyorsun? Biliysen ki ; Almanya ve Fransa
bize çok uzaktır.
-‘’Madem Güneyinizde Almanya, doğunuzda Fransa yok ne demeye
kurdunuz bu fabrikayı?’’. Kabahat yapmış bir çocuk saflığıyla,
-‘’Valla biz İstanbul’u düşünmüştük’’ dedi.
-‘İstanbul’u?’’
_’’He !’’
-‘’Peki ! İstanbul
ile Y.. ‘nın arası kaç kilometre biliyor musun?’’
-‘’Vallah onu düşünmemişik’’.
-‘’Ben söyleyeyim: 1600 km.’’
-‘’Deme!’’
…..
Aradan 2 yıl geçti. Yine aynı İlçeden bir telefon aldım.
Adam kendini tanıttı. Yukarıda öyküsünü anlattığım fabrikayı
devralmışlar; çalıştırmak istiyorlarmış, bu konuda ne düşünüyor muşum.
-‘’Telefonda olmaz gelin görüşelim ‘’ dedim.
Geldiler, görüştük.
Sonuç: Fabrika hala çalışmıyor…
Kıssadan hisse :‘’Dibini görmediğin suya girme’’.