26 Ağustos 2013 Pazartesi

ALMANYA’YA KOMŞU  MUSUNUZ ?

Cep telefonum ısrarla ardı ardına çalmaya başladı. Tanımadığım bir numara. Genelde tanımadığım, arayanın belli olmadığı numaraları açmam; öyle de yaptım, açmadım .Ama kısa aralıklarla yeniden, yeniden aranınca ‘’ la havle’’ çekip  açtım.
Daha ben alo demeden, karşı taraftan
-‘’Yaşar beg sizsiniz? Ben Y…’dan ….’ım. Telefonunuzu Erzurum’dan … aldım, bir konuda akıl danışacağım.’’ Dedi  Türkçeyi doğu aksanıyla konuşan biri . Sesi ,ses tonu sempatikti. Üstelik adımı ve numaramı veren kişi ise sevdiğim ve saygı duyduğum bir müşterimdi.
-‘’Buyurun ben Yaşar Atilla. Erzurum’dan …’yı nereden tanıyorsun?
-‘’Yüz yüze görüşmüşlüğüm yoktur. Ağabey biliysen onlar su işi ile uğraşir. Akıl danışmak için telefon ettim.Birez konuştuktan sonra seniy tilefonunu verdi.Yaşar Beg bu piyasanın duayenidir, sana her konuda yardımçi olur deyince seni aradım.’’
Emir büyük yerden, yardım etmemek olmaz. Üstelik telefonun öteki tarafındaki adam öyle sempatik ve içten konuşuyor ki…Ayrıca Soyadından anladığım kadarıyla  Doğu’nun sempati duyduğum ünlü ailelerinden birine mensuptu.
-‘’Su fabrikası mı kuracaksınız ?’’
-‘’Yok ağabey ?’’
‘’İyi’’ diye düşündüm, konu su işi değil, yanılmışım
-‘’Kurduk ‘’dedi.
-‘’Neyi ?’’
-‘’Su faprikasini.’’
-‘’Nerede?’’
-Y..’da
-‘’Nasıl oldu bu iş? Neden orada kurmaya karar verdiniz?’’
 Bilindik öyküyü anlatmaya başladı.’’Doğu’ya yatırım yapmak istiyorlarmış. Bir kurumdan karşılıksız hibe almışlar. Makinalarını Çin’den almışlar, pek çalışmıyormuş ama Allahın izni ile kısa sürede çalıştıracaklarmış. Beni aramalarının nedeni ise; üretecekleri suları  nasıl ve hangi koşullarda satmaları konusunda benden öneri almakmış .Kısaca satış ve pazarlama konusunda onlara yardımcı olabilir miymişim’’ falan filan.
-‘’… dedim’’ Sizin bölgenin güneyinde Almanya mı var ?’’
-‘’Yok ağabey Irak vardır.’’
-‘’Hımm! Doğunuzda Fransa mı var?’’ Sesindeki şaşkınlığı gizleme gereği duymadan,
-‘’Ağabey dalga geçiyorsun? Biliysen ki ; Almanya ve Fransa bize çok uzaktır.
-‘’Madem Güneyinizde Almanya, doğunuzda Fransa yok ne demeye kurdunuz bu fabrikayı?’’. Kabahat yapmış bir çocuk saflığıyla,
-‘’Valla biz İstanbul’u düşünmüştük’’ dedi.
-‘İstanbul’u?’’
_’’He !’’
-‘’Peki  ! İstanbul ile Y.. ‘nın arası kaç kilometre biliyor musun?’’
-‘’Vallah onu düşünmemişik’’.
-‘’Ben söyleyeyim: 1600 km.’’
-‘’Deme!’’
…..
Aradan 2 yıl geçti. Yine aynı İlçeden bir telefon aldım.
Adam kendini tanıttı. Yukarıda öyküsünü anlattığım fabrikayı devralmışlar; çalıştırmak istiyorlarmış, bu konuda ne düşünüyor muşum.
-‘’Telefonda olmaz gelin görüşelim ‘’ dedim.
Geldiler, görüştük.
Sonuç: Fabrika hala çalışmıyor…
Kıssadan hisse :‘’Dibini görmediğin suya girme’’.



BİZİM KÖYÜN KARPUZ ÇATLATAN SUYU


2000’li yılların başı. O yılların modası; su fabrikası kurmak…
İşi bilen bilmeyen bu sektöre  bir an önce girme telaşında…
Sektöre girmek isteyenlerin çoğu suyu bardaktan başka bir yerde görmemiş.
Adam ,’’ komşum yaptı ben de yaparım’’ anlayışını rehber edinmiş, su sektörüne balıklama dalmak istiyor. Bahçesindeki kuyu suyunu şişeleyip satmak isteyenden ,  çeşmeden akan’’belediye suyunu şişeleyip satarsam kar edebilir miyim ?’’ planları yapanlara kadar geniş bir kesim ,konuyla ilgili araştırma yapıyor.Haksızlık yapmayayım; ambalajlı su işine ciddi ciddi  yatırım yapmak isteyenleri bir yana ayırıyorum.
 İşte bu tür soruları yanıtlama derdinde olduğum günlerden bir gün telefonum çaldı; açtım.
Asistanım,
-‘’Yaşar bey Ankara Üniversitesi  Veteriner Fakültesinden bir profesör sizinle görüşmek istiyor’’ dedi.
Şaşırmadım desem yalan olur. Yıllar önce yediğim(!) 16 kuduz iğnesinden sonra köpeklerle aram hiç iyi olmadı . Evde kuş beslemem, akvaryumda balık besleme maceramız ailece hüsranla sonlandı, üstüne üstlük ‘’bir kedim bile yok’’. Veterinerin,  dahası veteriner profesörün  benle ne işi ola ki?
-‘’Konu neymiş?’’
-‘’Pek açıklamak istemedi ama su fabrikası ile ilgili galiba .’’
-‘’Bağla bakalım.’’
Hafifçe Karadeniz çalan , nazik , insana güven veren bir ses, kibarca,
-‘’Allooo! ‘’dedikten sonra devam etti.’’Ben Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden Prof… yım. Yaşar Atilla ile mi görüşüyorum.’’
-‘’Buyurun hocam nasıl yardımcı olabilirim?’’
-‘’Ben Karadenizliyim, …’a bağlı … ‘ı köyündenim.’’der demez anladım sözü nereye getireceğini.
-‘’Yoksa köyde  su kaynağınız mı var hocam ?’’ dedim . Sesimdeki hafif müstehzi ifadeyi ya anlamadı ya da anlamazlıktan geldi.
-‘’Evet.’’ Dedi. Çok bol, debisi çok yüksek bir kaynak,yıllardır boşa akıp duruyor.’’
-‘’Ve siz oraya bir su fabrikası kurmak istiyorsunuz’’diye araya girdim.
-‘’Doğru tahmin ettiniz Yaşar bey! Sizi bu yüzden aradım . Adınızı bir tanıdıktan tesadüfen öğrendim. Tanışım sizin bu konuda bana yardımcı olacağınızı söyledi’’.
-‘’Memnuniyetle hocam! Ama önce birkaç sorum olacak’’.
-‘’Buyurun !’’
-‘’Kaynağınız, fabrika kurulabilecek kadar düz ve düzgün bir araziye kaç kilometre? Bildiğiniz gibi Karadeniz’de sahilden uzaklaştıkça yumurta koyacak kadar bile düzlük alan bulmak çok zordur.
-‘’Haklısınız. Yaklaşık 35-40 km ‘’dedi.
-‘’Kaynağınızdaki su, önüne  yatan bir öküzü sürükleyebilecek kadar bol ve güçlü olmalı ?’’
-‘’Evet.’’
-‘’ Bir karpuzu içine atsanız 15 dakikada çatlatacak kadar soğuktur tabii ?’’
-‘’Doğrudur.’’
-‘’Bir kuzuyu mideye indirip de o kaynaktan 2 bardak su içtiğiniz zaman hiçbir şey yememiş gibi oluyorsunuz değil mi?’’
Sesindeki hayret vurgusu yıllar sonra bile kulaklarımda.
-‘’Kesinlikle! İyi ama Yaşar bey siz bunları nereden biliyorsunuz?  Gittiniz mi bizim oralara?’’
-Hocam sizin köyü bilmem, hiç gitmedim. Ama Türkiye’nin tüm köylerindeki su kaynakları aynen sizin köyün pınarı gibidir : Karpuz çatlatır, bir kuzu yiyip , o sudan 2 bardak içtikten sonra hiçbir şey yememiş gibi olursunuz,  kazara akağına düşen bir öküzü sürükleyecek kadar da  bol ve güçlü akar.
-‘’!!!!’’
Telefonda bir süre sessiz kaldı. Sessizliğin nedeni; duymak isteyeceklerini söylememiş olmamdı büyük olasılıkla . Sürdürdüm konuşmamı.
-‘’Hocam bu köylülerin, özellikle ortak iş yapma alışkanlıkları  olmayan Karadeniz Köylüleri’nin yapacağı bir iş değil. Bakın siz o köyden çıkmış okumuş profesör olmuş itibarlı bir kişisiniz’’Bu işe önayak olursunuz, şu ya da bu şekilde fabrika kurulur. Başarısız olursanız ki; olmanız kuvvetle muhtemel, altın adınız pul olur, bayramda seyranda köyünüze bile gidemez duruma düşersiniz.’’
Karşı tarafta bir sessizlik olunca telefon kesildi sandım.
-Allooo! Hocam hatta mısınız?
-‘’Evet, evet dinliyorum.’’
-‘’Özetle hocam, siz bu işten vazgeçin.’’
-!!!
-‘’Ama illa  köyümde su fabrikası olsun diyorsanız; su işine hevesli bir yatırımcı bulun,  fabrikayı o kursun.En azından köyünüzden 15-20 kişi sigortalı olur’’.
Konuşmamız bu minval üzerine bir süre daha devam etti .  Karşılıklı nezaket cümlelerinden sonra  vedalaştık.
Sonra ne mi oldu? O günden sonra o köyü ve kaynağını yakın takibe aldım. Bu satırları yazıncaya kadar hala su fabrikası  kurulmamıştı.
Eee! Adama boşuna Prof. Ünvanı vermezler.