21 Eylül 2014 Pazar

Tavuk Ticareti



TAVUK TİCARETİ

>Yıl 1959. Şimdi hayatta olmayan, aynı adı taşıdığım dayım, askerden gelmiş ve henüz bir işe girmemişti. Babam ona bir iş ayarlıyacağını ama işe girmek için bir kaç hafta beklemesi gerektiğini söylemişti. Ancak dayım, devamlı bir işe girinceye kadar geçici de olsa bir iş yapmak istiyordu. Babam,<- al="" anlamam="" ben="" bir="" bulaca="" day="" de="" dedi.="" dedi.tavu="" eni="" g="" halde="" hi="" i="" in="" inden="" k="" m="" masas="" n="" nda="" nereden="" rd="" re="" s="" sa="" sadece="" sand="" sat="" stelik="" tavu="" tavuk="" te="" u="" yemek="" yi="" z="">Babam,
''Tavuk işi kolay. Çörten'e gider, benim selamımı söyler, istediğiniz kadar tavuğu uygun fiyatla alabilirsiniz.'' Başıyla beni işaret edip,''Yaşar da bu konuda sana yardımcı olur, köyde herkesi tanır o'' diye ekledi.''Tamam tavukları aldık da onları;nerede, nasıl satacağım?''>-'' Pazar günü kanalın üstündeki pazar yerine götürürsünüz, Yaşar- beni kastediyor- bu işleri iyi bilir, tavukları o satar, sen de başında durursun''>Dayımın kafasının bu işe pek yatmadığını hissettim. Ama askerden yeni gelmiş, paraya da ihtiyacı var, en önemlisi emir büyük yerden... Bana gelince; babamın benim hakkımda söyledikleri gururumu okşadı. Dayıma kılavuzluk edip onu köye götürecek ve hiç tanımadığı kişilerle tanıştıracağım. Birdenbire büyüdüğüm duygusuna kapıldım.Ertesi sabah babam bizi erkenden uyandırdı. Dayıma bir miktar para verip bizi yolculadı.>Çörten'e otobüs yok! Oraya,;köylere yük ve yolcu taşıyan kamyonla gideceğiz. Kamyon, Taşköprü'nün doğu yakasından kalkıyor. O yıllarda, bu gün ''doğa sever insanımız'' tarafından Sarıçam'a kadar kovalanmış olan çam ormanı, Adana'nın burnunu dibinden, hemen Buruk Köyünü geçer geçmez başlıyordu...>Kamyonumuz çam ağaçları arasından ilerliyor. Ben tanış köylülerle konuşuyorum.Yol, iyi- kötü asvalt. Ancak Handeresi'ni bir kaç kilometre geçtikten sonra kamyonumuz köy yoluna saptı. Yol toprak. Kamyonun kasasında yolculuk ettiğim için, Çörten'e varıncaya kadar tozdan adam oldum. Benimle birlikte kamyon kasasında yolculuk eden köylüler ise bu durumdan pek şikayetçi değiller; dayım da öyle... Çünkü o , babamın, köylüler arasındaki itibarından dolayı olacak şöförün yanında yolculuk ediyor.
Köye varınca doğrudan babamın dayısının evine gittik. Beni alay-ı vala ile karşıladılar. Çünkü son bir kaç yıldır yaz tatilimin bir bölümünü  onların yanında geçirdiğim için beni yabancılamazlar, çocukları gibi severlerdi.
Kısa bir hoş beşten sonra sebebi ziyaretimizi anlattım.
''Hallederik'' dedi babamın dayısı Göv E'met( Gök Ahmet). Ahmet amcanın gövlüğü gözlerinin maviliğinden geliyor.
-''Şindik bizim oğlanlarla köye habar salarım, sen maraklanma  Yaşarım.'' Sonra tahtın'' çardak'' uzakça köşesinde, sohbete katılmadan oturup bizi izleyen çocuklarına seslendi.

''Mus'dava, İsmiyal, Süleymen gopun (koşun), gonşulara habar salın Havız(babamın lakabı, sesi güzel olduğu ve güzel gazel okuduğu için Hafızdı) Emmim tavuk alacağımış deyin'' dedi.

Mustafa, İsmail ve Süleyman köye dağılıp heber vermek için yekinirlerken(davranırlarken) Dayıma,
-''Dayı ben de onlarla gideyim mi?'' dedim.
-''Yok sen burada kal !''
Dayımın, kesin bir dille
''Sen burada kal' demesinin gerekçesini; onun hayatında ilk kez gördüğü insanlarla baş başa kalmak istememesinden kaynaklandığını düşündüm. Ne de olsa dayımla babamın dayı tarafının aralarındaki tek ortak nokta bendim ve sohbet benim üzerinden sürüyordu. Bir şey demedim ama aklım, köyü kapı kapı dolaşıp tavuk alacağımızı haber veren çocuklarda kaldı.

Tavukların pazarlığını babamın dayısı yaptı. Büyüklüklerine göre  125 kuruş ile 2 Tl arası ödeme yapıp yaklaşık 50 kadar tavuk satın aldık.  Tavukları- bu arada aralarında horoz da vardı-ayaklarından bağlayıp ahıra alt eve koyduk. Adana'ya sabah namazı ile birlikte hareket edecek  kamyonla gidecektik.
Bizi konuk odasına aldılar. Tabanı halı ve kilimlerle kaplı olmasına karşın odanın altı ahır olduğu için içeriye gübre kokusu sinmişti. Ben alışkınım, ama dayım kent çocuğu; hava biraz serince olmasına karşın tahtta yatmak istediğini söyledi. Öyle de yaptı.
Sabah ezanından önce uyanıp son hazırlıklarımızı yaptıktan sonra tavukları kamyona yükledik. Ver elini Adana...

Dayım amma da unutkan olmuş

Adana'ya ulaşır ulaşmaz, tavukları bir at arabası  ile pazar yerine getirip, pazarın hemen girişinde sergilemeye başladık.
Pazar yavaş yavaş hareketlenmeye başladı.
Ben başladım bağırmaya.
-''Tavukkk, tavukçu geldiii, tavukçuuu!!!
İşte ilk müşterimiz!
Adamın yanında ben yaşta bir oğlan var. Önce tavuklara bir göz gezdirdi. Bir kaçının etini budunu yokladıktan sonra birini eline alıp,
- Bu kaça ?'' dedi dayıma. Dayım,
-Size 4 lira olur!
-''Valla 3 liraya verirsen alırım.''
''Olmaz arkadaş, onun maliyeti zaten 3 lira, siftah olsun diye 4 dedim.''
''Üç lira mı? dayım şaşırdı galiba? Gayet iyi hatırlıyorum biz onu bir buçuk liraya almıştık''
Hemen atıldım!
''Dayı biz onu 3 liraya değil, bir buçuk liraya  almıştık''
Dayımın bir şey söylemesine fırsat kalmadan ilk müşteirmiz,
-''Ne demişler? Çocuktan al doğru haberi demişler... gel 3 lira yap şunu.
Dayım hafifçe bana döndü, derice bir nefes alıp verdi.Bana bir şey demeden, adama dönüp,
''En son 3 buçuğa bırakırım'' dedi.
Neticede 3 lira 25 kuruşa anlaştılar.
Pazar kalabalıklaştıkça ben daha iştahlı bağırıyorum. Dayım hiç konuşmuyor. Müşteriler art arda geliyor, çoğunluk alıcı.
''Bu kaça?''
-''Beş''
-''Sabah pazarı, gel şunu dört yap, hem siftah etmiş olursun.''
''Sağol ama siftahı ettik hemşerim. Beşten aşağı olmaz, zaten bunun  maliyeti  4 lira.
''Hay allah dayım gene kaça aldığımızı unuttu'' Hemen yardımına koştum, tüm saflığımla;
''Dayı hatırlasana biz bunu 2 liraya almıştık, unuttun galiba.''
Az önceki sahne bir kez daha yinelendi. Dayım hafifçe bana döndü, derince bir nefes alıp verdi. Sonra adama dönüp en son 4 buçuk olur dedi; 4 liraya anlaştılar.
Aynı sahne bir kaç kez daha yinelenince; dayım kızgınlığını belli etmemeye çalışarak, hafifçe öksürdü.
'' Yaşar sağol ! Ben işi kaptım. Hadi sen şimdi eve git. Yoruldun yeğenim, ben de bir iki saate kadar gelirim'' dedi.
Yolda düşündüm. İnsanlar ne kadar da unutkan oluyorlar. Bazen ninem,'' bana bir şey sormayın ben dün ne yediğimi unutuyorum'' derdi. Hadi o yaşlı bir kadın, dayıma ne oluyor?
Ellerimi cebime sokup, ıslıkla o günün moda şarkılarından biri çalıp, arada bir sekerek eve geldim.
Babam balığa gitmiş, annem kardeşlerimle meşgul. Kimse''ne oldu neden erken geldin'' diye sormadı, ben de anlatmadım. Hemen kümese koşup önce dövüşçü horozumu, sonra da tavuklarımı bahçeye çıkarıp, yemledim.
.........
Dayım akşama doğru geldi. Ardından da babam.
-''Valla enişte Yaşar olmasaydı bu işi beceremezdim. Doğrusu çok iyi satıcıymış kerata.
Babam dayımın sözlerindeki kinayeyi anladı mı, anlamadı mı bilmiyorum.
-''Sana demiştim''dedi kısaca. Sonra dayımın askerliğinden konuşmaya başladılar.

O gün dayım kimseye çaktırmadan bana göz kırpıp, hizmetlerimin(!) karşılığı olarak 5 lira verdi.
.......
Kıssadan hisse: Bir malın alış fiyatı maliyetin sadece bir parçasıymış. Bunun finansman gideri, nakliyesi, harcanan emeği vb. maliyeti oluşturuyormuş.
Zamanla öğreniyor insan.


.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder