20 Haziran 2018 Çarşamba

İlk İmza



İlk İmza

Anneannem, İsmet İnönü'nün ''çarıklı erkan-ı harp'' tanımına tıpa tıp uyan, devlet daireleri de dahil, işinin düştüğü hemen her yere çekinmeden girip, çıkan ve sorunu neyse onu kolaylıkla halleden biriydi. Mahallede altın dişi ilk yaptıran olduğu için uzun süre ''altın dişli Eminanım olarak anıldı. Daha sonra yaş kemale erince gözlük takması gerekti. Gözlüğü takınca da altın dişi unutulup, ''gözlüklü Eminanım teyze'' oluverdi. 8 çocuğu vardı. Çocuklarının  çoğu gurbette olduğu için onlarla ilişki kurmanın, onlardan haber alıp, onlara haber vermenin en iyi yolu mektuplaşmaktı. Gel gelelim anneannemin okuma yazması yoktu. Mektuplarını genelde komşu çocuklarına, zaman zaman da torunlarına yazdırırdı; en çok da bana... Ben hem mektup yazdığım için para almaz, hem de söylediği her cümleyi, özetlemeden yazar, yazdırdığı her satırı, sabırla bir kez daha okur, kaldığım yerden yazmaya devam ederdim. Çocuklarından gelen mektupları özenle saklar, beni her gördüğünde yeniden okuturdu.
İmza yerine mühür kullanırdı. Bir keresinde ziyaretine gittiğimde,
     ''Yaşar artık mühür kullanmayacağım, imza atmayı öğrendim.''
     ''Kim öğretti anneanne?''.
     ''Aslan'' dedi.''Allah ondan razı olsun.''
     ''At bakalım , ben de göreyim.''
Attı. Onu çocuklar gibi sevindiren imzası; adının baş harfi ve soyadından oluşuyordu. Adının baş harfin den sonra virgüle benzeyen bir nokta vardı.
     ''Nasıl ''dedi. 
     ''Çok güzel olmuş.''
İlk imzasını attığında yaşı elliyi geçmişti. Artık mühür taşımayacağı için çok mutluydu.
Daha sonra, anneanneme imza atmasının öğreten kuzenim Aslanla konuştuğumda,
     ''Abi bir gün uğraştım, imza atmasını öğretmek için ''dedi. 
En çok soyadını yazarken zorlanmış.
Sağdan, soldan konuşurken, önce açık olan kapıya baktı, gelen giden olmadığından emin olduktan sonra,
     ''Sana bir şey anlatacağım ama, kimseye söyleme ''dedi.
     ''Söylemem.''
     ''Yemin et!'' 
Yalancıktan sitem ettim.
     ''Anneanne ben yemin sevmem, bana güvenmiyorsan anlatma.'' 
Eee ben en büyük torunu; ilk göz ağrısıyım. Üstelik mektup yazınca para da almıyor, aynı mektubu bıkıp usanmadan defalarca okuyorum.
Anlattı.
    ''Dün deel evveli gün anama gitmek için evden çıktım.Tam kasapların oraya varmıştım ki; kaldırımın üstünde iki adamın tartıştığını gördüm. Biri Arap kıyafetli; sünnet elbisesi gibi bembeyaz bir fistan giymiş, başında kırmızı desenli bir keyfe (keffiye)... Tartıştığı adam da bir Türk .
Merak edip yanlarına vardım
    ''Oğlum niye kavga ediyorsunuz, derdiniz ne?'' Türk olanı:
    ''Ana bu adamda çok kıymetli bir saat var. Değeri; havada 1000 lira eder. Önce 100 liraya pazarlık ettik, ama sonra satmaktan caydı.''
    ''Arab'ın elinde tuttuğu saate baktım çok güzel, cicili bicili, kulağıma götürdüm tıkır tıkır çalışıyor.'' Araba döndüm,
    ''Niye bu saati adama satmaktan vazgeçtin oğlum?''
    ''Ben onu hiç sevmedi, çok yalan, ben güvenmiyor ona.'' Türk olan,
    ''Ana bu herif çok inat; Arap inadı var. Bana satmıyor. Bu saati sen al, ben senden 150'ye hemen alırım. 
Düşündüm. 1000 liralık saat 100 lira. Hemen satsam 50 lira karım olacak.'' Benim daldığımı fark eden Arap,
    ''Ya umm! (ey anne) ben seni şok sevdi. Ben sana satar. Fakkatt bu adama mahfiş!(1)''.
Adam,
     ''Ana kaçırma hemen al, 150 liran bende hazır...''
    ''Çantamdan iki ellilik çıkarıp, Arab'a verdim. Arap, önce saati verdi, sonra da  sağı solu kolaçan ettikten sonra parayı alıp, yanımızdan ayrıldı. Saati hemen çantama koydum.
Türk olan
    '' Ana senin 150 liran hazır, ver onu bana.''
    '' Oğlum benim anlımda enayimi yazıyor. 1000 liralık saati sana neden 150 liraya vereyim. Mıstafam'a vereceğim onu.'' Adam üstelemedi,
    'Eeee ! hayrını görsün, ona kısmetmiş.''
Oradan hızla uzaklaşıp, Döşeme mahallesinde oturan anama gittim.
Hoş beşten sonra olanları anama anlattım.
    ''Kız sende hiç akıl yok mu, belki saat sahtedir, bir saatçıya gösterseydin bari. Kim kime 1000 liralık saati 100 liraya verir ki?''
İçime bir kurt düştü, toparlanıp, alalacele anamın yanından ayrıldım. Eski istasyon tarafında gördüğüm ilk saatçıya saati gösterdim.
    ''Teyzeciğim bu saat tel maşa; değeri 8-10 lira anca eder. Kilis'te bunları kilo ile satıyorlar'' der demez, doğru Vilayet'in yanındaki Emniyet Müdürlüğü'nde soluğu aldım.
Kapıdaki polise derdimi anlattım.
Beni bir komiserin yanına aldılar, komiser çay ısmarladı. Ben çayımı içerken,
polislerden birini odasına çağırıp, ona bir ki isim verdi.
    ''Onlardan kimi bulursan kap gel, bu onların usulü; Arap satıcı, Türk alıcı; bunu hep yaparlar...'' 
Bana döndü,
    ''Anacığım merak etme paranı alırız onlardan..'
Yarım saat kadar bekledim komiserin odasında.
Kapı çalındı, az önceki polis, yanında bir adamla içeri girdi.
   ''Sana saati satanlardan biri muydu teyze?'' 
   '' Buydu.''
Adam şaşkın. Aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı beni süzüyor, ben yüzüne bakmamaya çalışıyorum..
   ''Utanmıyor musun yaşlı, başlı kadını dolandırmaya lan!'' dedi komiser.
   ''Valla komiserim ben bu kadını tanımıyorum, ilk defa görüyorum.
Komiser bana döndü
   ''Emin misin teyze bu olduğundan? Adam tanımıyorum diyor.''
   ''Eminim, bu Türk olanı; benden saati 150 liraya almak isteyen...''
Komiser üsteledi, adam olmazlandı, komiser sıkıştırdı adam ben yapmadım dedi. Baktı ki iş sarpa sarıyor, sonunda Arab'ın benden aldığı 100 lirayı ödedi.''
Saati komiser aldı, 
   ''Zabıt tutun, teyze imzalasın, saati de emanete alın.''
   ''Anneanne, karakola getirdikleri adam seni dolandıranlardan biri miydi gerçekten?''
   Kulağıma eğilip, fısıldar gibi,
   ''Yok yavrum değildi.'' 
   ''Neden oydu dedin peki?''
   ''Adamın işi buymuş. Hali Ali, ha Veli, muhakkak benim gibi birini dolandırmıştır bu. Zaten komiser de dedi, bunların işi oymuş. O yüzden gönlüm rahat. Üstelik o demeseydim, büyük baban da duysaydı, ben ne yapardım o zaman.
   (...)
   '' Hem sana bi'şey diyeyim mi?''
   (...?)
   ''Parayı kurtardım kurtarmasına da, en çok neye sevindim biliyon mu?'
   ''Neye ?''
   ''İlk imzamı attım o gün, mühürümü kullanmadım.''
Dudaklarında hınzırca bir gülümseme, gözleri pırıl pırıldı.
-----

1-Mahfiş:Yok anlamında.


1 yorum: