12 Haziran 2019 Çarşamba

Hocam Bizim Oraya Ne Zaman Geliyorsun


Hocam Bizim Oraya Ne Zaman Geliyorsun ?


     Adana'ya taşınalı bir kaç ay olmuştu. Kiraladığım ev, genelde orta halli ailelerin oturduğu bir mahallede, iki otomobilin ancak yan yana geçebileceği genişlikte ve ana caddeye bağlantısı olan daracık bir sokaktaydı. Sokağın her iki yanında, kaldırım niyetiyle yapılmış, ama kaldırım olduğunu kanıtlamak için deyim yerindeyse 'bin şahit gerektiren’ en fazla 50 cm genişliğinde yükseltiler vardı. 

     Belediye temizlik işlerinin ilgi alanına (!) pek girmeyen sokağımızın her iki yanında biriken toz- toprak, yabani otlar için bitek bir araziye dönüşmüştü. Eee! Arazi bitek olur da ot yetişmez mi? Hem de yetişkin bir adamın bel seviyesine ulaşacak kadar... Hadi biraz abartayım; bizim sokağa girdiğinizde, evleri görmezden gelirseniz, her iki yanı yabani otlar ve çiçeklerle bezenmiş bir dağ yolunda yürüyüşe çıkmış gibi hissederdiniz kendinizi.                                                        ***

     Çocukluğum Adana'da geçtiği için iyi bilirim; komşular arasında arada bir,

     ‘'Zibilini (1) niye bizden yana süpürdün kele bacım !'' diye başlayan ,     Öte'ön (2) senin gız da bizden tarafa yığmıştı zibilini' diye devam eden ama kısa sürede sonlanan ağız dalaşı olmasına karşın herkes evinin önünü süpürür, çöpleri bir araya toplar, belediyenin tek atla çekilen iki tekerlekli, gri renkli  çöp arabasını beklerdi. Çöp arabasının hangi sokağa girdiğini, arabadaki çürümüş çöplerin sokaklarda bıraktığı pekmez kıvamındaki izlerinden anlardınız. 

 

     Bir cumartesi günü kahvaltıdan sonra eşime,

     ''Var mısın? Bizim evin önünden başlayarak yol kenarlarındaki otları ve birikmiş toprakları temizlemeye'' dedim.

     ''?''

     ''Böylelikle hem sokağı temizlemiş, hem de komşulara örnek oluruz. Şimdilerde unutulmuş olan 'herkes kendi evinin önünü süpürürse; bütün mahalle temiz olur' sözünü bir kez daha anımsatır, onlara güzel bir mesaj vermiş oluruz. Ne de olsa okumuş yazmış, aydın insanlarız.’’

     ''İyi de kazma kürek?''

     ''Ev sahibinden isteriz, bir de el arabası bulduk mu tamamdır.''

     Hafta sonu olduğu için sokak tenha; anlaşılan komşularımız henüz uyanmamışlar.

     Temizliğe  bizim evin önden başladık.

     Ben yol kenarındaki otları kesiyorum, eşim onları kürekle arabaya doldurup yakınımızdaki boş arsaya döküyor. Üç yaşındaki kızım ise, elindeki plaj küreği ve kovasıyla bize yardım etme gayretinde...

     Bizim evin önünü henüz temizlemiştik ki; yanımıza ilk gelen DDY'dan emekli karşı komşumuz oldu.

     ''Günaydın hocam, kolay gelsin, ne yapıyorsunuz?

     Ne yaptığımız ayan beyan ortada.

    Kan ter içindeyim. Sonbahar olmasına kaşın Adana'nın  yakıcı güneşi tepemde; terim, ensemden kuyruk sokumuma ha ulaştı, ha ulaşacak. 'Elinin körü’ demem gerekiyor ama efendice tavırları olan komşuma böyle bir yanıt vermem bana yakışmaz.

     ''Günaydın, gördüğün gibi...''

     ''Elinize sağlık. Ben ekmek almaya bakkala gidiyorum, kahvaltıdan sonra yardıma gelirim.’’

     DDY emeklisinin bu yanıtından sonra, az önce onun hakkındaki düşüncemden utandım. Demek ki halkım yapılan iyi şeylerden gerekli mesajı alıyor.

     Elimdeki kazmaya daha bir  iştahla sarıldım.

 

     Öğle yemeği için mola verdiğimizde sokağın her iki yanından yaklaşık 20-25 metrelik bir alanı temizlemiştik. Bu süre içinde komşu çocuklarının ilgi odağı olduk. Her biri 5'er ,10 'ar dakika kadar bize yardımcı oldular ama çabuk sıkıldılar. 

     Sokaktan geçenlerden bize şöyle bir bakıp, dudak bükenleri mi ararsın, ‘kolay gelsin hocam elinize sağlık’ diyenleri mi ararsın, yok kazmayı şöyle tut, küreği böyle yap diye akıl verenleri mi...

     ''Ulan imansızlar! Hadi selam verip geçenleri anladım, ama size ne oluyor? Bir de komşu olacaksınız. Akıl vereceğinize bir kürek alıp hiç olmazsa kendi evinizin önünü temizleseniz ya! Yok; illa akıl verecekler...''

     Ben yapı olarak çabuk sinirlenen; Adana tabiriyle 'osuruğu cinli biriyim'.

     Olup bitenin yüzümdeki etkisini fark eden eşim, 'sakin olmamı, bu gün olmazsa yarın insanların bize katılarak, en azından kendi evlerinin önünü temizlemeye başlayacaklarını' söyleyerek beni sakinleştirmeye çalıştı.

     O günün sonunda yolun her iki yanında yaklaşık 50-60 metrelik bir alanı otlardan ve topraktan arındırmıştık. Yolun hiç olmazsa bir bölümünün eli yüzü açılmıştı.

     Ertesi gün pazardı.

     Bir gün öncesi kazmayı küreği çıplak elle kullandığımız için eşimin de benim de ellerimiz hafif tertip su toplamıştı. Evde bu iş için kullanacağımız eldiven yok. İlk fırsatta eldiven almaya karar verip, işe yeniden koyulmadan önce, önlem olarak ellerimize birer çorap geçirdik, eldiven yerini tutmasa da hiç yoktan iyidir diye düşünmüştük.

 

     Ekipten ilk fireyi o gün verdik. Kızım geleceği gördüğü için mi bilmiyorum,

     ''Baba ben meşajı daha sonra veririm'' deyip bize katılmadı. 'O daha çocuk, vereceğimiz mesajın önemini anlamayabilir' deyip üstünde durmadım.

     Ha gayret! İşe yeniden koyulduk. 

 

     Öğleye doğru sokak yeniden kalabalıklaşmaya başladı. Biz debir gün önceki kadar olmazsa bile, önemli miktarda temizlik yapmıştık.

     Selam verip geçenler, kolay gelsin dedikten sonra, bir süre başımızda dikilip, amacımızın ne olduğunu anlamaya çalışanlar... 

     Anlayacağınız halkımın davranışlarında dünden bu güne değişen bir şey yok.

     Necip Türk Milleti kendilerine vermeye çalıştığımız 'mesajı' almamakta direniyor. Olsun, onlara örnek olma  arzumdan henüz vazgeçmiş değilim.      Toplumu bir hedef etrafında toplamak, onları harekete geçirmek kolay değil; bunun ayırdındayım...

     Öğle yemeği için ara vermeyi kararlaştırdığımız sırada, bizim evden 4-5 ev ötedeki büyücek, bahçeli bir evde oturan, geçen yıl piyangodan ikramiye kazandığı söylenen, Melek Girmez'de (3) gıda toptancılığı yapan, arada bir selamlaştığımız komşumuz yanımıza geldi.

     '' Kolay gelsin hocam, elinize sağlık, hak'katen çok güzelleşiyor sokağımız.'' 

     ''Sağ olun, sokağımız temiz olsun istedik.''

     '' Valla bravo'' dedi piyango zengini komşum. ''Bizim evin önüne ne zaman gelirsiniz' hocam!'' 

     Allahtan yemek molası için eve yönelmiş, küreği el arabasında bırakmıştım.

     Eşim niyetimi anlamış olacak, tüm sakinliğiyle, adama

     ''İnşallah önümüzdeki hafta'' dedikten sonra beni ardımdan bahçe kapısından içeri itti.

Öğle yemeğinde hiç konuşmadık. Masayı toplarken, kızım bana döndü.

    ''Baba!  Şimdi ben de sizinle komşulara meşaj vereceğim'' dedi.

Sevgi dolu gözlerle ona baktım,

     '' Onların iletişim kanalları kapalı kızım. Ne kadar uğraşsak mesajımızı almıyorlar. Belki daha sonra...''

     Soran gözlerle bana baktı...

     Benden bir yanıt alamayınca

    ''Anne, anne!'' deyip mutfakta bulaşık yıkayan annesinin yanına gitti.

Akıllı kızdır, büyük ihtimalle bana soramadığı 'iletişim kanalları kapalı’ sözünün ne anlama geldiğini '' soracaktır annesine.

-----

Haziran 2019-İstanbul

-----

1-Zibil :Çöp

2-  Öte'ön: Geçenlerde

3- Melek Girmez; Genellikle gıda toptancıların toplu olarak bir arada bulunduğu, kent merkezinde bir bölge.























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder