5 Şubat 2018 Pazartesi

Bisiklet




 

BİSİKLET 

İlk okul yıllarımda babama ne zaman,
-Baba bana teker(bisiklet) alır mısın?'' desem,

-''Hele bir sınıfını geç, o zaman bakarız'' derdi.
 Bu nedenle her karne alışımda babamın işten dönüşünü coşkuyla beklerdim. Babam bahçe kapısından içeri girer girmez, karnemi uzatır,  

-Baba, ''sınıfını geçersen sana teker  alacağım demiştin''ya, geçtim. Alacak mısın?
Babam elimdeki karneyi alır, göz ucuyla kontrol eder gibi yapar, başımı okşayarak 

-''Gelecek yıl, söz'' derdi.

İlk okulu, ardından orta okulu bitirdim. Babamın söz verdiği ''gelecek yıl'' bir türlü gelemedi.
O yıllarda bile gezip, bir yerleri görme arzusuyla doluydum. Bu arzumu bisikletle gerçekleştireceğim duygusu bende öylesine yer etmişti ki; düşlediğim bisikletimle evden çıkıp, bir yeri hedeflemeden, belirsizliklere pedal basmak isterdim.
  
Aslına bakarsanız mahalledeki yaşıtlarımın da kendilerine ait bisikletleri yoktu. Ya babalarının ya da ağabeylerinin bisikletlerine binerlerdi. Onların da bisikletlerinin olmaması beni bir nebze teselli etse de gene de bana ait olan bir bisikletin hayalini kurardım.
O günlerde Robusta ve Hummer marka bisikletler revaçtaydı. Ama en çok aranan marka ise ise Raleigh(ralle) idi. 
Lise birinci sınıfta şansımı son kez denedim. Adana Erkek Lisesi ile Hürriyetteki evimizin  arası bir hayli uzaktı. Okula  yaya da gidebilirdim otobüsle de... Yaya gitmesine gidilirdi ama yazı var kışı var, yağmuru var çamuru var... Geriye otobüs ya da dolmuş  kalıyordu. Bunlar için de evden otobüslerin ilk durağı olan Vilayete kadar yürümem gerekiyordu. 
Bisiklet almam için sağlam gerekçelerim vardı anlayacağınız... 
 Bir punduna getirip babama
-''Baba okulla ev arası çok uzak. Artık bir bisiklet alsan iyi olacak dedim.
Sadece gülümsedi.
Bu gülümseyişin ''bu konuyu bir daha açma '' anlamına geldiğini bilecek kadar babamı tanıyordum, bir daha da üstelemedim.
Son umudum Metin dayımın gençliğinde kullandığı, zamanın gözde markası Hummer'di. Dayım Ankara  da yaşıyordu. Zaman zaman Adana'ya geldiğinde de bisiklete binmiyordu.Bisikleti büyük dedemden istedim, ama küçük dayım benden önce davranmış ve bisikleti ''kendi deyişiyle 20 Tl'ye satın almıştı.
Uğradığım düş kırıklığını anlatamam.

Askerlik sonrası Ankara'da iş yaşamına başladım.
Bisiklet alacak param da vardı ama kısmet olmadı. Ankara bisiklet sürmek için uygun bir kent değildi; bilenler bilir ...
Yıllar sonra Adana'ya dönüp Çukurova Üniversitesi'nde asistan olarak göreve başlayınca; bisiklet tutkum yeniden depreşti. Arabayla çıktığım bir yurt dışı seyahatimde çocukluğumun ve ilk gençliğimin düşünü gerçeğe dönüştürdüm. Türkiye'ye 21 vitesli Peguet marka bir bisikletle döndüm. Artık benim de bir bisikletim olmuştu. Otuzlu yaşlarda olmama karşın çocuklar gibi mutluydum.

Artık her iş dönüşü bisikletime biniyor göl kıyısında turluyordum, bisikletsiz geçen yıllara inat...

Bir gün gene iş dönüşü bisikletimle turlarken, aniden önüme çıkan bir arabaya çarpmamak için hızla kaldırıma vurdum.
Havada bir takla attığımı anımsıyorum.
Bir süre düştüğüm yerden kalkamadım.
Vücudumu dinledim.
Sağ elim yarılmış kanıyor, sol omuzum da ise müthiş bir acı var. 
Elimle acıyan yere dokundum:
Köprücük kemiğim kırılmış olmalı...
Düştüğüm yerden doğruldum.
O sırada kazanın şaşkınlığı içinde olan arabanın sürücüsünden beni eve bırakması için yardım istedim ama adam yanaşmadı beni götürmeye. Belki şikayetçi olacağımı düşünmüştü. Oysa yoktu öyle bir niyetim. Hatanın bir bölümü de bendeydi. Yokuş aşağı iniyordum ve gereğinden fazla hızlıydım.
Bir süre sonra önümde duran bir taksi ile eve oradan da hastaneye gittim.
Sandığım gibi köprücük kemiğim kırılmıştı ve 8 hafta sargıda kalacaktı. İşin kötüsü hiç hoşlanmadığım pozisyonda; sırt üstü yatacaktım sargı çıkana kadar...
Aylardan ağustos; sıcağın ve nemin dans ettiği bir ay.
...
Neçe sonra, babama haber vermişler; geldi.
-''Nasıl oldu ?'' dedi.
Başımdan geçeni olduğu gibi anlattım.
Gözlerinin içiyle gülerek (babam gözleriyle, hınzır bir çocuğun gülüşüyle gülerdi).
-''Sana çocukluğunda neden bisiklet almadığımı şimdi anladın mı?'' dedi.
Sorusunun yanıtı vermemi beklemeden(doğrusu yanıtı da bilmiyordum ya).
-''Sen benim tek oğlumdun. Soy adımın devamıydın. İşte bu kaza korkusu yüzünden sana imkanım olduğu halde bisiklet almadım''
Gülen gözlerini gözlerime dikti. Eliyle hafifçe  başımı okşadı.
Başkaca bir şey söylemedi.
---
Şimdi düşünüyorum da; babam, ben ilk okul yıllarındayken bu gerekçeyle bisiklet almayacağını söylese; ikna olmazdım doğrusu...
O yaşlarda ölümün  çocuklardan çok uzakta olduğunu sanırdım.
Dedem, nenem, arkadaşlarımın dedesi nenesi... Yani hep yaşlılar ölürdü.

Ancak insan böyle bir gerekçeyle bisiklet alınmamayı baba olunca anlıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder