6 Temmuz 2020 Pazartesi

Ben Fayız Yimen





Ben Fayız Yimen

Banka açılalı çok olmamıştı; içeride fazla müşteri yoktu. Bankanın kapısından içeri, kırçıl sakallı, bıyığı sakalına göre daha kısa kesilmiş, küçük gözleri burnuna yakın, başında takkesi ile kahverengi şalvarımsı bir pantolon ve gene aynı renkte cübbe giymiş, ortaya yakın kısa boylu, altmış yaşlarında tıknaz biri girdi.
Kapının girişinde ayakta duran güvenlik görevlisi, onu görür, görmez,
     ''Hoş geldin hacı baba! Sefalar getirdin. Müdür beye mi?''
Hacı güvenlik görevlisini görmezden gelip, bankanın giriş katındaki bankacılara ve müşterilere  toptan bir ''esselamun aleyküm'' çekip, doğrudan banka müdürünün oturduğu ikinci kata çıkan merdivenlere yöneldi. Ardından da güvenlik görevlisi...

***
Banka, Orta Karadeniz Bölgesinde yer alan küçük bir kentte faaliyet gösteren bir devlet bankasıydı. Kentin ekonomisi genelde tarıma dayalı olmasına karşın, bir kaç yem ve un fabrikası ile çevre köylülerin ortaklaşa kurduğu salça fabrikası, kent ekonomisinin temelini oluşturuyordu.
Güvenlik görevlisinin 'hacı baba' diye selamladığı kişinin adı Salih'idi. Hacı Salih'in kentin hemen girişindeki un fabrikasının yanında, kente çok uzak olmayan bir köyde de bin dönüme yakın arazisi vardı. Hacı Salih, kendi deyimi ile ' köycülük işini' büyük oğluna bırakmış, kendisi, iki oğlu ile birlikte fabrikada eyleşiyordu'. Kenteki salça fabrikasının kurucu ortaklarından olduğu için, hakkı olan yönetim kuruluna  Valinin üstelemesine  karşın 'işim başımdan aşkın heri!' deyip  kendi yerine küçük oğlunu sokmuştu.
Köylüler, hasattan sonra, yeterli depoları olmadığı için az  bir öndelik karşılığı buğdaylarını un fabrikalarının silolarına döküp, fabrika sahiplerine emanete bırakırlar, kalan paralarını da buğdaydan üretilen un satıldıkça parça parça alırlardı. Neredeyse gelenek haline gelen bu uygulama nedeniyle fabrika sahiplerinin işletme sermayesine pek fazla gereksinimleri olmazdı. Kentteki en büyük kapasiteli un fabrikası onun olduğu için, bu emanet sisteminden aslan payını da Hacı Salih alırdı. Ancak bu aslan payını almasının en önemli nedeni; sadece fabrika kapasitesinin büyüklüğü değildi. Onun hem hacı, hem de tarikat ehli olması; payın büyüğünü almasının bir başka nedeniydi. Üstelik, kendi köyünde, çevre köylerdeki yoksul çocuklara ''Kur'an talim ettiren' yatılı Kur'an kursu binasını da o yaptırmıştı. 

***

Hacı Salih'in merdivenleri çıkıp odasına yöneldiğini gören banka müdürü masasından kalkıp, Onu odasının kapısında karşıladı. 
Hacı, sağ elini göğsüne götürüp, müdürü selamladı.
      ''Esselamu aleyküm inişte! (1) Zabah-ı şeriflerin hayr'ossun''
Nabza göre şerbet vermesini gayet iyi bilen ve aynı kentten evli olan deneyimli müdür, hacılara günaydın denmeyeceğini çoktan öğrenmişti.      
     '' Ve aleyküm selam Hacı Baba! Hoş geldin! Nas'sın bakayım''
     ''Hoş gördük inişte, gordüğün gibi.''
     ''Gördüğüm gibiyse; iyisin; maşallahın var.''
     '' Amaan heri !(2) Bu yaştan sona eyi olsam ne, eyi olmasam ne. Emaneti davşıyom(3). Amma velakin Allah'a şükür gene de.''
     ''Keşke herkes senin gibi taşısa emaneti Hacı baba!''
Hacı'nın, kentte başka bankalar olsa da bu bankayı seçmesinin kuşkusuz en önemli sebebinin bu müdürdü. Hem kentin eniştesiydi hem de cumasını kaçırmaz, orucunu sekitmezdi. Bir de hacca gitseydi eyi olacağıdı emme, Hacı ne zaman lafı döndürüp dolaştırıp hacca getirse; 'zamanı var Hacı! Yaşım daha genç Allah göstermesin genç yaşta hacılığın farizesini yerine getiremem, şeytana uyar; sakat etmekten korkarım' diyordu.
     ''Ne içersin? Her zamankinden mi?''
     ''Her zamankinden ossun.''
Müdür oda kapısında bekleyen güvenlik görevlisine,
     ''Hasibe hanıma söyle bize iki sade kahve, bir de limonlu maden suyu...''
Kahveler gelinceye kadar, şurdan burdan konuştular.
Hasibe hanım kahveleri getirdi. Aynı anda birer yudum aldılar kahvelerinden.
Hacı,
     ''Valla vaktım olsa buraya her gün gelirim; bu gayfenin hatırına. Heç bir yerde böyle gayfe yapmıyorlar.''
Müdür gücenmiş gibi,
     ''Aşk olsun Hacı Baba! Sadece kahvenin hatırına mı geliyorsun bana?''
     ''Alınma canım, gelişimin sebebi helbette sadece gayfe deel.''
     ''Ben de şaka dedim zaten Hacı! Seni bilmez miyim?
Hacı kahvesini içip, bitirdikten sonra, bardakta, kabarcıklar çıkaran maden suyundan bir yudum aldı.
      ''İnişte, benim vadeli bir hesap varıdı, onu böön gapatiim diyom''
      ''Hayırdır?''
      ''Hayır. Biliyon köylü buğdayı benim siloya döküyor. Onlara biraz avans virmem ilazım. Sen de eyi bilin ki; köylü gısmıynan kötü olmaya gelmez. Ha köylü, ha memede çağa(4). Gak deyişin virecen, guk deyişin virecen . Ağızları boş galdı mı; zırlar dururlar.''
Müdür,
      ''Hallederiz Hacı Baba'' deyip, telefona sarıldı. '' Bana kadar gelir misiniz Şeref bey!''
Bir kaç dakika sonra, on beş gün önce bankaya Güneydeki bir kentten gelip şef kadrosuna atanan, otuzbeşlerinde gösteren Şeref, Müdürün odasına geldi. Başıyla hacıyı selamladı. Müdür, Hacı Salih'e,
     ''Şeref bey bizim yeni şefimiz. Geleli iki hafta oldu, olmadı.'' 
Odaya girdiğinden beri yüzündeki güler yüzlü ifadeyi bozmayan Şeref'e dönüp,
    ''Hacı Salih bey de şehrimizin ileri gelen çiftçi ve fabrika sahiplerinden biri ve en iyi müşterimizdir. Bankamız onun sayılır''
Şeref,
     ''Memnun oldum efendim'' deyip, tokalaşmak için elini Hacı'ya uzattı ama o oturduğu koltuğun yaslandığı arkalığından şöyle bir doğrulur gibi yapıp, sağ elini göğsüne götürdü. 
Müdür,
       ''Hacı beyin vadeli hesabını kapatalım hemen. İmzalanacak evrakı ve parayı odama getirin. Hacıyı yormayalım.''
Şeref merdivenlerin başına kadar gidinceye kadar Müdür de, Hacı da onu gözleri ile izlediler. Şeref merdivenden inince Müdür, Hacıya dönüp,
      ''Büyük oğlandan olan torunun askerden gelmiş diye duydum. Gözünüz aydın. Everirsin artık.''
      '' Eyle. Benim gaşık düşmanıynan gelinin göz godoğu süt emmiş biri var. Allahın emriynen isteyip, ardından da nişan edecük.
     '' Bu zamane gençlerini nişanda fazla bekletmeye gelmez.''
     ''Haklısın bekletmeye gelmez. Düğünü de güze yaparık artık.''
Müdürle Hacı sohbet ederken, Şeref elinde bir tomar para ve banka amblemli bir kağıtla içeri girdi. Parayı ve elindeki evrakı hacının önündeki sehpaya koydu.
Hacı'ya
     ''Hacı amca burayı imzalayınca işlem tamam oluyor.''
Hacı imza atmadan önce, gözlüğünü cebinden çıkardı. 
Camını hohlayıp, gene cebinden çıkardığı bez mendil ile camlarını sildikten sonra, gözlüğü burnunun ucuna yerleştirdi. Şefin masaya koyduğu dekonta şöylesine bir göz attıktan sonra, dekontta gördükleri onu şaşırtmış gibi gözlüğünün üstünden Şeref'e bakıp,
     Burada bir yağnışlık var Şeref efendi. Vadelideki param bu kadar deeldi. Nirdeyse 60 bin küsür fazla var. Bu neci?''
     ''Ben kolaylık olsun diye faizini de hesaplayıp, ana paraya ekledim Hacı amca '' dedi Şeref.
Hacı küçük gözlerini belertip, sesini yükseltti.
     ''Yahu Şeref efendi! Sen beni ne sanıyon allasen. Bu yaştan sona bana fayız yedirip, cehennem ataşında yanmamı mı istiyon?''
      ''!''
      '' Ben bu parayı gabul idemem; asla! Na'ap, ne'et çıkar bu fayızı. Bana helal param yeter Allaha şükür.''
Şeref şaşkın; yardım ister gibi müdüre baktı. Bu konuda deneyimli olan ve artık devreye girme zamanın geldiğine karar veren Müdür, 
      ''Hacı'' dedi. ''Seni gayet iyi anlıyorum. Sen asla helala haram katmazsın. Ama bizim bu parayı sana ödememiz lazım; kural bu.''
     ''Yahu Müdür eşk olsun, sen de mi Şeref ilen aynı düşünüyon. Pes valla!''
     ''Haklısın Hacı ama kural bu. Bu faizi ana para ile sana ödememiz lazım.''
     ''Vallaha gabul itmem. Bak Allahın adını andım.''  Yılların banka Müdürü ilk kez böyle bir durumla karşılaşıyormuş gibi,
     ''Sen tarikat ehli bir müslümansın bilirim. Var mı bunun şeriatta bir yolu, yordamı?''
Hacı derin bir nefes aldı. Sağ elinin işaret parmağına götürüp bir süre düşünür gibi yaptı. Ne yapacağına karar vermiş olacak ki; sonunda cübbesinin altındaki yeleğinin düğme iliğine zincirle tutturulmuş, Şimendifer marka cep saatini çıkarıp, Şeref'e uzattı.
      ''Şimdi bu işi şeriata munasip bir şekilde halledcüük. Sen şimdi bu saatimi benden 60 bin küsura liraya satın alacan'' deyip saatini Şeref'e uzattı.
Olanlardan bir şey anlamayan Şeref, masasında onları gülümseyerek izleyen Müdüre baktı. Müdür al anlamına gelecek şekilde başını sallayınca, Şeref ,
      ''Satın aldım Hacı amca, dediğin gibi 60 bin liraya satın aldım'' deyip, Hacının zincirinden tutup salladığı şimendifer marka köstekli saati almak için elini uzattı. Saati eline aldı ama zincir hala hacının elindeydi.
      ''Şimdi o 260 bin liraya satın aldığın bu saati bana gönül rızasıynan hedaye et bakalım. 
Şeref bir kez daha Müdüre baktı. Müdür, gene 'al anlamında' bir baş işaretiyle  Hacıyı bir kez daha onayladı.Hacı,
     ''Ettin mi?''
     ''Bu saati gönül rızası ile sana hediye ediyorum'' deyip, zinciri Hacının elinde olan şimendifer marka saati, Hacıya geri verdi. Hacı, Şeref'in elinden alıp, zincirini yeleğinin iliğine tutturduğu saati, yelek cebine koyup, oturduğu koltuğun arkalığına yaslandı,
      ''Şimdi her şey şeriata uygun oldu. Haram maram galmadı''
Müdüre dönüp, 
     ''Şimdi soğuk bir kolanı içerim'' dedi.
***
Müdür ve Şeref Hacıyı bankanın kapısına kadar birlikte yolcu ettiler.
Müdür odasına çıkmadan, hala olayın şaşkınlığını üzerinden atamayan elini Şeref'in omuzuna koyup,
   '' Sen yeni geldin buraları bilmezsin. Kendine bir kahve söyle, sonra da yanıma gel biraz sohbet edelim'' deyip odasına çıktı.
--------
Corona Güncesi- Temmuz 2020
Adana
------
1-İnişte:Enişte
2-Heri: Bir hitap şekli. Bre.
3-Emaneti taşımak: Tanrının verdiği bedende onun sahibi değil, emanetçisi olmak.
4-Çağa:Çocuk



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder