29 Haziran 2020 Pazartesi

Yer Gök Duayla Ayakta Durur




Yer Gök Duayla Ayakta Durur

Yaz tatilimizin bir bölümünü geçirmek için ailecek babamın kimi akrabalarının yaşadığı, Toroslar'ın eteklerindeki bir tepede kurulu; çevresi çam ormanları ile çevrili, halkının çoğunluğu Yörük olan, Çörten'e gitmiştik(1). Köyde, babamın dayısının birbirine bağlı vagonlar gibi art arda dizilmiş, altı ahır ve samanlık, önünde büyük bir çardak olan evinde kalıyoruz.
Bir sabah kahvaltıdan hemen sonra babamın kuzenlerinden Veli ağabey,
     ''Dayı ben Otluk'daki tarlaya gideyom. Çok galmaz gelirim.
     ''Hayırdır?
     ''Hayır diyelim, hayır ossun. Tarlanın bir köşesi su almış. Öyle oluşun, orada biten pambığa  gurt düşmüş.
      ''Kurta karşı hangi ilacı kullanıyorsunuz Veli?'' Veli ağabey gülümseyerek,
      ''İlaç mı? İlacı kim yitirmiş ki biz bulalım dayı''
      ''Eee!''
      ''Köyün hocasıynan gideyom. Dün yatsıdan sona gonuştum, tamam dediydi''
      ''Hoca pamuktaki kurta ne yapar bre oğlum?''
      ''Valla gurt duvası varımış, bire birmiş, össeet bitirirmiş işini. Hoca öyle dediydi.''
      '' Oğlum Allah akıl dağıtırken neredeydiniz.? Bu devirde(2) duayla, üfürükle kurt mu ölürmüş?''
      ''!''
Babam, onayını almak için, kaçak sigara kağıdına, tabakasından aldığı tütünü saran dayısına döndü. Ahmet dayı da, 'ben anlamam bu işten' dercesine ellerini iki yana açıp, çaresizliğini belirtince; babam duyulur duyulmaz bir sesle 'le havle'' çekti.
      ''Eyleş biraz Veli ben de geliyorum.'' 
Babam bir yere gider de ben gitmez miyim?  Hemen yekindim(3). Babam daha ayakkabılarını giymeden ben çoktan hazırdım.

***
Atları arabaya Veli ağabeyle birlikte koştuk. Koştuk dediysem; ben sadece hamudları(4), bellemeleri(5), yan kayışları (6) ahırdan alıp arabanın yanına getirdim. Koşum işi tamamlanınca, arabaya minderleri birlikte yerleştirdik. Babamla Veli ağabeyin benle yaşıt kardeşi arkaya, ben de arabanın önüne; Veli ağabeyin yanına oturdum.
Dizginler bende.
Önce camiye uğradık. İmam  bizi bekliyormuş, karşılıklı selamlaştılar. İmam, 65-70 yaşlarında, ak sakallı, uzunca boylu, zayıf sayılacak biri. Üstünde beyaz, önünde düğmesi olmaya astarsız bir cübbe, başında da çevresi işlemeli beyaz bir takke var. İmam,
     ''Veli abdestin var mı?'' diye sordu.
Veli ağabeyin abdesti yokmuş.
O abdest alırken acaba babam da abdest alacak mı diye baktım ama  babam hiç oralı değil. Veli ağabey abdest alırken, imamla babam konuşmaya başladılar..
Babamı, İkinci Dünya Savaşı sırasında buğday tüccarlığı yapan dedemden dolayı tanıyormuş. Babam, bir sohbet sırasında bize, dedemin 2. Dünya Savaşı sırasında bu köye buğday yardımı yaptığını söylemişti.
     '' Zor zamanlarıdı o vakıtlar. Ama sağ olsun dar zamanımızda yetişti Durmuş Ağa. Eyi adamıdı irahmetli. Mekanı cennet olsun.''     
Babam,
      ''Hoca! Veli bana pamuk tarlalarının su gören yerinde kurda rastladığını söyledi. Sen de kurt duası ederim, bir şey kalmaz demişsin.''
      ''Doğrudur, dedim.''
      ''Bre hoca, duaynan pamuktaki kurt ölür mü?''
      ''Bak Memet efendi. Her şeyin önü ardı dua. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, ''dünya dua üzerine duruyor' demiş. Onun için bu işte itikat şart. Allahın izniynen 'gurt duasını' okuyuşun, gurt murt kalmaz pambıkta.''
Babamın hacı hocalarla din ve iman üzerine yaptığı tartışmaları bildiğimden, 'şimdi imama gerekli cevabı verir' diye düşündüm. Ama düşündüğüm olmadı. Babam sadece anlaşılmaz bir şeyler mırıldanıp, başını iki yana salladı.

***
Yaklaşık 15 dakikalık bir araba yolculuğundan sonra pamuk tarlasına ulaştık. Arabadan önce Veli ağabeyle ben indik. Ardımızdan da ötekiler. 
Tarlanın sınırı, hafif eğimli bir yamaçtan başlayıp, aşağıdaki küçük bir derenin kıyısında sona eriyordu.
Veli ağabey önde biz ardında, tarlanın su basan yerine geldik. Derenin hemen kenarında, dere taşınca sular altında kalan bir kaç dönümlük yerdeki kozalar, su basmayan yerdeki kozalara göre daha büyük ve daha yeşildi. Kozaların önemli bir bölümü çiçek açmış, çok az bir bölümü ise elmaya (7) durmuştu.
Babam, önce su giren bölümdeki kozaları inceledi. Özellikle yaprakların altını kontrol ediyordu. Ben de babama öykünerek yaprakları incelemeye başladım. Yaprakların toprağa bakan kısmında yeşilimsi, mavimsi çok küçük kurtlar vardı. Babam daha sonra kurak yerde biten kozaların arasına daldı, ardından da ben. İşin ilginci orada bu kurtçuklardan eser yoktu. Babam, kozalardan kopardığı bir kaç yaprağı, kendisini meraklı gözlerle izleyen imama gösterdi.
     ''Bak hoca bunun adı dikenli kurt. Küçük göründüğüne bakma. Yaprağı da, çiçeği de yer, pamuğun elmasının içine girer, onun kuruyup düşmesine sebep olur. İlaçlanmazsa bu kurtlar, tarlanın öbür yanına da sıçrar.
Yapraktaki kurtları gören Veli ağabey, 'sen ne diyorsun hocam?' dercesine bir umutla imama baktı. İmam elindeki dua kitabı olduğunu sandığım küçük bir kitabın sayfalarını çeviriyordu. Bu yüzden olacak, Veli ağabeyin bakışını fark etmedi sanırım.
İmam, önce tarlanın su basan yerini dolaştı, ardından da derenin kıyısındaki bir dut  ağacının gölgesinde, elindeki dua kitabından sessizce ve uzun uzun dua etti. Kurtları öldürecek duayı tamam etmiş olmalı ki, 'Lilahil Fatiha' dedi. İçimizden, hep birlikte fatiha suresini okuduk. Sonunda amin deyip iki elimizle yüzümüzü sıvazladık.
Cenazelerde de imamın, ölenin ardından okuduğu sure Fatiha olduğu için, her ne kadar babam 'ilacı dua değil ilaç öldürür' dediyse de, ben, hocayla birlikte okuduğumuz Fatiha suresinin kurtları öldüreceğine inandım.
Arabayla köye dönerken, kimse konuşmadı. İmamı camiye bırakırken Veli ağabeyin imamın eline bir şey sıkıştırdığını gördüm. Sanırım  imamın hizmetine karşılık verilen bir hediyeydi imamın eline sıkıştırılan; her neyse... Veli ağabeyin imamın eline bir şeyler sıkıştırdığını babam da görmüş olmalı ki, 'Allah akıl fikir versin, bunlar adam olmaz' diye söylendi...

***
Aradan bir kaç ay geçmişti. Galiba ekim ayıydı. Tam akşam yemeği için masanın etrafında toplanmıştık ki, bahçe kapımızın tokmağı çalmaya başladı. Babamın işaretini beklemeden masadan kalkıp, kapıyı açtım. Kapıyı çalan Veli ağabeydi. Omuzunda da bir heybe. Kapıdan bağırdım.
     ''Baba! Veli ağabey geldiii!'' Veli ağabeyle eve girdik.
     ''Selamun aleyküm dayı! Ziyade olsun.'' 
Babam yerinden kalkmadan,
     ''Hoş geldin Veli. Kaynanan severmiş, gel otur.'' Veli ağabey yemenilerini evin dışında çıkarıp, omuzundaki heybeyi de evin girişine bıraktı. Önce babamın elini öptü. Ardından annemin kendisi için masaya getirdiği sandalyeye oturdu.
Yemekten sonra Babamla Veli Ağabey sağdan soldan konuşurken söz döndü dolaştı pamuk tarlasına düşen kurda geldi. Babam,
     ''Pamuğu naap'tınız Veli ? Hocanın duası iyi geldi mi bari?'' dedi gülümseyerek.
Veli ağabey biraz mahcup,
     ''Ne yalan söyliim dayı. Hocanın duası pek fayda itmedi. Su değen yerdeki kurtlar daha sonra öteki taraftaki kozaya da atladı. Elmalar olmadan patır patır yere düştü.''     ''
Babamın ''ben size dediydim, olacağı buydu '' demesini bekledim ama nedense demedi.
     '' Peki Hoca ne dedi bu işe?''
     ''Göya sen aptestsizmişin de dua ondan yerine ulaşmamış.''
     ''Demek hocayla senin aptestli haliniz, benim aptestsiz halime güc yetirememiş ha?''
Ardından, imamın geçmişini de içine alan sunturlu bir küfür savurduktan sonra, mutfaktaki anneme seslendi.
      ''Hanım, bize iki kahve yap. Veli sen nasıl içersin kahveyi?''
      ''Şiresi bol olsun dayı.''

-----
Corana Tutukevi.
Haziran 2020

-------
1-Çörten o tarihlerde Kozan'a bağlıyken, şimdilerde İmamoğlu İlçesine bağlı, Adana'ya yaklaşık 40 km. uzaklıkta bir köy. Bu gün o çam ormanlarından hemen hemen hiç bir iz kalmamış.
2-Yıl 1959
3-Yekinmek:Bir şey yapmak için davranmak, oturduğu yerden fırlayıp ayağa kalkmak.
4-Hamut: Özellikle atların boynuna geçirilen dışı deri kaplı, içi saman ile doldurulmuş her iki yanındaki kulaklar( eğri ağacı arabanın okuna bağlayan deri uzantılar) elips şeklindeki boyunluk.
5-Belleme: Atların ve binek hayvanlarının sırtına, eğerin altına konan, keçe ve kaba kumaştan yapılan korumalık. Eğer olmadığı zaman kimi durumlarda eğer gibi kullanılır.
6-Yan kayış:Çift at koşulan arabalarda, hamudu teraziye bağlayan ham deriden yapılma kayış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder