14 Eylül 2012 Cuma

APPE

Ambalajda Kusursuz Mükemmelliğin Adı

 

Bu sayımızda APPE-Artenius Türkpet Satış ve Pazarlama Müdürü Sayın Yaşar Nadir Atilla ile gündeme ilişkin bir söyleşi yaptık.
-Sayın Atilla, size hem ambalajlı su pazarı ile ilgili hem de APPE-Artenius’da gündemde olan yeni oluşumla ilgili o yanıtlamanızı istediğimiz bazı sorularımız olacak. İsterseniz ilki ile başlayalım. Artenius Türkpet’in yeni adı APPE. Neden isim değişikliğine gidildi? Firmada bir hisse değişikliği mi var? Konuyu okuyucularımız için biraz açar mısınız?
Haklısınız, 2006 yılında La Seda Barcelona Grubuna geçtikten sonra Artenius adını aldık ve bu güne değin bu adla anılır olduk.Bu konuyu daha anlaşılır kılmak için geçmişe kısa bir yolculuk yapalım isterseniz.
Aslında konunun iki bacağı var Türkiye ve Avrupa. İsterseniz Türkiye’de olanları anlatarak başlayayım. Bildiğiniz gibi Türkiye’de ilk PET şişe üretimi Sabancı Grubuna bağlı bir firma olan Sasa’da başladı; yıl 1979.Üretim uzun yıllar Sasa bünyesinde devam ettikten sonra 2000 yılında Du Pont ile bir birleşme oldu ve firma Dupontsa- Sasa adını aldı.2005 yılında adımız Advansa,2006 yılında ise Artensa oldu.2007 yılında ise artık Artenius Türkpet’tik. Firmanın bünyesinde hem Adana’daki resin tesisi hem de İnegöl’deki preform tesisi bulunmaktaydı. Bu arada şunu da eklemeliyim Advansa olarak 2005 yılında Amcor’un Türkiye’deki işletmesini kendi bünyemize kattık.
-Bu süre içinde Avrupa tarafında ne gibi gelişmeler oldu?
APPE, LSB bünyesine katılmadan önce Avrupa’da birçok değişik isimle anıldı. Sırasıyla Impetus Packaging(1988),Continental PET Packaging,Schmalbach Lubeca,Amcor PET Packaging ve son olarak da APPE(Artenius PET Packaging Europe).
Avrupa’da APPE adıyla faaliyet gösteren şirketimiz bünyesinde sadece şişe ve preform tesisleri varken, Türkiye’de Artenius’un bünyesinde Adana’daki PET resin tesisi de bulunmaktaydı. Alınan karar gereği Avrupa’da ayrı firmalar bünyesinde faaliyet gösteren resin ve pet şişe-preform birimleri Türkiye’de de yine LSB bünyesinde olan iki ayrı kurumsal kimlikle yani APPE ve Artenius olarak devam edecek.
-Ana şirket LSB neden buna ihtiyaç duydu?
Takdir edersiniz tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de rekabet her alanda olduğu gibi PET pazarında da gün geçtikçe artıyor. Firmaların bu rekabet ayak uydurmaları için bünyesel bazı değişikliklere gitmeleri bir zorunluluk oldu. Bu nedenle gücümüzü bir noktada odaklayarak bu rekabete ayak uydurmaya karar verdik. Gerçekte APPE’nin açılımı Artenius PET Packaging Europe. APPE adı bir marka adı olarak kullanılacak.
-Şu an pazarda Artenius yerine APPE adı telaffuz edilmeye başlandı. Bu ayrım ne zaman gerçekleşecek?
Biliyorsunuz, ayrılmanın gerçekleşmesi yasal bazı işlemlerden dolayı uzuyor. Ama kanıma göre; Eylül sonu ekim başı gibi yasal süreç tamamlanmış olur.
-Bu yeni oluşumun hem APPE’ye hem de Artenius’a hayrlı olmasını dilerim.
Teşekkür ederim.
-Bu oluşumdan sonra APPE olarak 2013 yılında neleri hedeflediniz? Yeni pojeleriniz var mı?
Sorunuzu yanıtlamadan önce APPE olarak dünyadaki konumumuzdan söz etmek isterim.
Şu an 9 ülkede(Türkiye, İngiltere, İspanya, Almanya, Yunanistan, Fas, Portekiz, Belçika, Fransa) 10 tane PET şişe işletmemiz var. Bu işletmelere yılsonu itibariyle 3 yeni üretim tesisi daha eklenecek.(Cezayir, İtalya ve Polonya).Hâlihazırda 1300 çalışanı olan APPE’nin kapasitesi yıllık 17 milyar şişe ve preformdur. 2011 cirosu ise yaklaşık 500 milyon eurodur.
Şimdi sorunuza gelelim… Anımsarsanız, geçen haziran ayında yerli ve yabancı bir çok davetlinin katılımı ile‘’APPE İnovasyon Günü’’ düzenlemiştik. Bu etkinlik çok ilgi gördü. Burada konuşmacılar APPE’yi tanıtmanın yanı sıra APPE’ye özgü, APPE tarafından geliştirilmiş yeniliklerden söz ettiler. Takdir edersiniz ki, yeniliklerin kaynağı müşterilerin ya da tüketicilerin istek ve gereksinimleridir. Bu istek ve gereksinimleri zamanında belirler ve uygularsanız, pazarda öne çıkarsınız.1979 yılından 2000’li yılların başına kadar Türkiye’deki operasyonlarımızda ağırlıklı üretimimiz PET şişe ve kavanozlardı. Pazardaki talep bu yöndeydi.1990’lı yılların başında ise su, gazlı içecek ve sıvı yağ üreticileri için preform üretmeye başladık. Talebin artması, firmaların daha fazla şişe talep etmesine yol açtı. Böyle olunca da dolumcular, daha ekonomik olduğu için preform satın alarak şişelerini kendi işletmelerinde üretmeye başladılar.Bu nedenle biz de ağırlığımızı PET preform üretimine verdik.
Ancak zamanla bu pazarda da rekabet kızıştı. Bize düşen, hiç olmazsa bir süre başkalarının kolaylıkla giremeyeceği alanlara kaymak ya da mesaimizin bir bölümünü bu alanda harcamaktı.
Takdir edersiniz ki; şişe preformu üretmek, bu gün 5-6-miyon euroyu bulan biri için çok kolay. Gerçi pazar bulmak, pazarda kalmak da önemli ama yatırımın boyutu budur. Preform pazarı, parası olan herkese açık bir pazar. Böyle bir ortamda herkesten farklı olmak istiyorsanız; bilgi birikiminizin, deneyiminizin yani teknoloji üretme yeteneğinizin olması gerekli. Bu da APPE’de yeterince var.
-Konuyu biraz açar mısınız?
Öyle alanlara girmelisiniz ki; orada rakiplerinizden bir adım önde olmalısınız. Makine satın almakla, preform üretmekle ya da tasarım yapmakla size yetişemesinler. Zaten yenilikçiliğin temelinde bu var;  “rakiplerinizden daima bir adım önde olmak’’.Bu bağlamda biz APPE olarak 20013 yılında hayata geçirmeyi umduğumuz projeler için çalışmalarımıza bu yılın başından itibaren başladık. Amacımız; PET şişelerin henüz kullanılmadığı ya da yeterince kullanılmadığı alanlarda bir şeyler yapmaktı.Bu amaçla; geleneksel olarak PET şişe sektörü içinde olamayan firmalar ile görüşmeye başladık.
-Buna örnek verebilir misiniz?
Tüketimi günden güne artan süt sektörü için bazı projelerimiz var. Umuyor ve bekliyorum.Tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de 2013 yılında süt sektöründe PET şişeler kullanılmaya başlayacak.
-Avrupa’da ve dünyanın birçok ülkesinde PET şişe süt ambalaj olarak kullanılıyor. Oysa PET şişe üretiminde Türkiye, dünyada ilklerdendi. Hal böyleyken bu zamana kadar neden Türkiye’de bu sektörde PET şişe kullanılmadı?
Yerinde bir soru. Bunun nedeni; işin basit olmaması. İş sadece sizle bitmiyor. Öncelikle bu işe uygun resin ve preform üretmeniz gerekiyor. Bu da yetmiyor doğal olarak… Makine üreticisi ile bunun üretimi için özel bir makineyi tasarlamak için birlikte çalışmanız zorunlu. Sonra bu için uygun kapak gerek. Bu evrede kapak üreticisi devreye giriyor. Bu çalışmanın son ve önemli bacağı bu projeyi birlikte yürüteceğiniz bir süt üreticisini ikna edip onu da  bu işe dahil etmek. Anlayacağınız bu iş ortak bir çalışma gerektiriyor. Türkiye’de bu işi yapmak pek de kolay olmuyor.
-Sayın Atilla, PET ambalajın Türkiye’de ve dünyada bugün geldiği nokta nedir?
Aradan geçen 33 yıl içinde PET şişelerin kullanılmadığı alan hemen hemen yok gibi.İçecek sektöründen bitkisel sıvı yağ sektörüne, baldan, reçelden şampuandan nice yüzlerce sektöre kadar pet şişeler yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Son 30 yıl içinde kişi başına düşen PET resin şişe miktarı 70 gramdan bu gün 4,5 kilograma kadar yükselmiştir ve bu dünya ortalamasının üstündedir.
Özellikle son yıllarda Afrika ülkelerinde, Avrupa ve Asya’daki eski Doğu Bloku Ülkelerinde ve Güney Doğu Asya Ülkelerinde PET şişe kullanımı gelişmiş ülkelerden daha yüksek  oranlarda artış göstermektedir.
Daha önceki söyleşilerimde ve makalelerimde belirttiğim gibi PET şişe üretimi Türkiye’de 1979 yılında başladı ve bunu ilk kullanan firma ise Erbak Uludağ firması idi. O günlerde gazlı içecek sektöründe PET kullanımı yok denecek kadar azdı. Ambalajlı su sektöründe SUSA Hayat markası PET şişeye giren ilk firmadır.
Aradan geçen 33 yıl içinde PET şişelerin kullanılmadığı alan hemen hemen yok gibi. İçecek Ülkemizde PET şişe tüketimi son 5-6 yıldır yüzde 7-8 oranında artmaktadır. Dünyada ise artış oranı yaklaşık yüzde 6 oranındadır. Dünya nüfusunun yıllık ortalama yüzde 1 artığını söylersem; PET şişe kullanımındaki gelişmenin önemi ortaya çıkacaktır.

-Son olarak sektörün gündemine oturan PC damacana tartışmaları konusunda neler söylersiniz?
Söze nereden başlamalı bilemiyorum. Bu iş artık temcit pilavına dönüştü. Birileri PC damacanaları deyim yerindeyse; ısıtıp ısıtıp önümüze getiriyor. Tartışma, PC damacanalarla başlıyor, araya sorunla ilgisi olmayan PET şişeler sokuşturuluyor… Bu konuda bilgi sahibi olan da olmayan da  görüş bildiriyor… En az sesi duyulanlar ise konunun gerçek uzmanları… Anlayacağınız bir bilgi kirliliğidir gidiyor…
Sorun birkaç damacana su üreticisinin üretimindeki kirlilik savıyla başladı ve hemen ardından ünlü ünsüz birçok firma da bu işin içine sokulmaya çalışıldı. Kısa süre sonra firmaların tamamına yakını ‘’aklandı’’ ama kamuoyunda PC damacanaların sağlıklı olup olmadığı konusunda oydaşma sağlanamadı. Olan, damacana üreticisine, ambalajlı su üreticisine ve tüketiciye oldu. Her zaman olduğu gibi kimileri de ‘’tüketicinin paniğini’’ paraya tahvil etti.
-Bu sorun her yıl gündeme geliyor dediniz. Ortada biri sorun olmalı ki sürekli, gündemi işgal ediyor… Bu sorunları ortadan kaldırmak için sizce neler yapılmalı?
Bu işin patronu TC Sağlık Bakanlığı’dır. En büyük görev bakanlığa düşüyor. Öncelikle ruhsat verirken kılı kırk yarmalı, verdikten sonra da üretimin yönetmeliklere uygun olup olmadığını sıklıkla denetlemeli.
Sorunun çözümünde en önemli görev su üreticilerine düşüyor. Suyun kaynaktan başlayıp üretime kadar devam eden ve oradan da tüketiciye kadar uzanan yolculuğunun her aşamasında üreticiler, markalarını korumak için her türlü önlemi almalıdırlar.
Ayrıca PC damacana için bir kullanım süresi belirleyip, süresi dolan damacanaları kullanılabilir olsa bile kullanmamalıdırlar.
Su üreticilerinin oluşturdukları derneklere de bu sorunların çözümünde büyük görevler düşüyor.  Gerekiyorsa tüzük değişikliklerine giderek üyelerinin faaliyetlerini etkin bir şekilde izlemeli, yasa ve yönetmeliklere uygun üretim yapmayan üyelerini önce uyarıp, bu tutumu sürdürenleri ise üyelikten çıkarıp, nedenini kamuoyuna duyurmalı.
PC damacana dolum makinesi üreticileri ise ürettikleri makineler konusunda en küçük bir şüpheye mahal bırakmamak için dolumcularla süreki bilgi alışverişinde bulunmalı ve satış sonrası hizmetlerini daha da geliştirmeliler. Bunu neden söylüyorum: Bu konuda birçok su üreticisi emin olmasalar da benzeri şeylerden söz ettiler. Belki makinelerin üretim teknolojilerinde sorun yoktur da parçalar yıpranmıştır. Bu bir öneri sadece…
Medya ise bu konuda tartışma açarken sorumluluk bilinci hareket etmeli, bilgi aktarırken konunun gerçek uzmanlarının görüşünü almalıdır.
Ve bu konuda en büyük sorumluluk ise yine tüketiciye düşüyor. Satın alacakları su markasını seçerken titiz olmalı yıpranmış, çizilmiş rengi solmuş ve bandrolsuz damacanalardan uzak durmalıdırlar.
-Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim
Not:Bu söyleşi Drinktech Dergisinin Eylül 2012 sayısında yayınlanmıştır.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder