20 Temmuz 2016 Çarşamba

Arkadaşım Eşek

ARKADAŞIM EŞEK

Aşağıda annem, ev sahibimiz Sitti Nenem, onun kızı Şengül ablam ve birkaç komşu akşamın serinliğinde yol kenarına oturmuş sohbet ediyorlar. Ben evimizin sofasında, tekerleklerini  tahta döşemeye sürttükçe hareket eden, giderken de siren çalan teneke oyuncağımla oynuyorum. Arada bir annem,
-‘’Yaşarrr kes artık şunu, kafamız şişti, konuştuğumuzu anlamıyoruz’’.
Hemen ardından, gerçek nenem kadar, hatta ondan daha fazla sevdiğim Sitti nenemin sesi geliyor,
‘’Rahat bırak çocuğu Melahat. Oynasın; ne zararı var.’’
Eee nenem ardımda ya; iplemiyorum annemi. Daha bir iştahla sürüyorum sıhhi imdadı.
Ben oyuna dalmışken, evimizin tam karşısındaki boş arsada bir hareketlilik dikkatimi çekiyor. İki adam ve mahallemizden birkaç çocuk elleri ile bir şeye ''gel, gelll'' diye işaret ediyorlar. Çok geçmeden, arsaya bir kamyonun anarya(*) girdiğini gördüm.
Adamlar elleri ile dur işareti yaptı.
Çocuklar Hoopp ! dediler.
Kamyon durdu.
Kamyon sürücüsü aşağı inerken kamyonun kasasında bulunan iki adam, kamyonun arka kapağını açtılar. Adamlardan uzun olanı, kamyonun kasasından aldığı  birkaç tane uzun ve enli tahtayı aşağıdaki kısaya verdi. Sonra ikisi birden tahtaları kamyonun arkasına rampa olacak şekilde yerleştirdiler.
Kamyonun boş arsada ne işi var? Ya çocuklar? Onlar ne arıyor orada?
Merak içindeyim...
Şöför, eli belinde, uzuna bir şeyler söyledi. Adam, bir an kaybolup elinde bir çekiçle geri döndü. Rampa görevi görecek tahtaları, bir iki çıtayla bir birine tutturdu. Kamyonun arsaya girdiğini gören, duyan mahallenin öteki çocukları da arsaya doluştular. Etraf kalabalıklaşınca; olanı biteni daha iyi görmek amacıyla, sofanın parmaklıklardan destek alıp, parmaklarımın ucunda biraz daha yükselmek istedim ama nafile... Allahtan, adamları, hele uzun olanını çocukların arasından kolaylıkla seçebiliyorum. Rampayı bitiren adamlar, şöföre bir şeyler söyleyip, ağaçlık alanda kayboldular, ardından da çocuklar...
Nereye gittiler ki?
Ağaçların bulunduğu yer görüş alanım dışında olduğu için olanı biteni göremiyorum.
Ağaçların arasından önce, elinde yular tutan kısa adam çıktı. 
'' Yuların ucunda ne var ola'' dememe kalmadı, birden yulara bağlı olan şeyi; sabahtan akşama belli aralıklarla anıran, her anırtısına benim de eşlik ettiğim komşunun eşeğini gördüm. Adamlardan kısa olanı yulara asılıyor, eşek inat; ön ayaklarını kasmış, arka ayakları üzerine çökmüş, yürümemek için direniyor. Uzun adam  eşeğin sağrısına dayanmış, rampaya doğru itmeye çalışıyor, çocuklar bağrışıyor…
Adamlarda küfürün bini bir para; sövüp duruyorlar.
O zamana kadar işe karışmayan şöför kamyonun kasasına çıktı, kısadan yuları aldı. Kısaya ''uzuna yardım et'' demiş olmalı ki; o da uzunun yanına gidip, eşeği rampaya doğru itmeye başladı. 
Şöför, yulara asılmış çekiyor,
Adamlar eşeğin sağrısına omuz vermişler,
Çocuklarsa işin eğlencesinde... Bağırış çağırış...
Eşekse; '' bu can bu bedende oldukça beni bu kamyona bindiremezsiniz'' dercesine direnmeye devam ediyor.
Baktılar olmayacak, durdular.
Eşek de durdu.
Çocuklar düş kırıklığı içinde; sesleri kesildi. 
Bense mutluyum. Her anırışına eşlik ettiğim arkadaşımı götüremeyecekler...
Ancak yanıldığımı çabucak anladım. Adamların kısası elinde bir kazma sapı aldı.
Çocuklar eşeğin çevresinden biraz açıldılar.
Adam elindeki sopayla eşeğe acımasızca vurdu, bir daha, bir daha...Kazma sapının acısını içimde hissettim. Gözlerim doldu; yanaklarımdan yaşlar süzülmeye başladı. Eşek can havli ile rampadan kamyonun kasasına adeta atladı. Adamlar, alal acele arka kapağı kapattılar, Şöför kendi yerine, uzunla kısa kamyon kasasına bindiler.
Kamyon çocukların bağrış çağrışları arasında homurtuyla arsayı terk ederken, Başladım salya sümük ağlamaya...
Sesimi aşağıdakiler de duymuş olmalılar ki; Şengül ablam yukarı çıkıp beni kucağına aldı.
-Niye ağlıyorsun Yaşarım’’
Ben elimle boş arsayı gösteriyor, ağlamaya devam ediyorum.
Annem, aşağıdan soruyor
-‘’Ne oldu Şengül niye ağlıyormuş’’
-‘’Valla bilmem Melahat abla sürekli olarak karşıdaki arsayı gösterip gösterip ağlıyor.
Baktı susmuyorum, ablam beni, aşağıda annemlerin oturduğu yere götürdü. Ben hala kucaktayım 
Ağlayıp arsanın duvarını gösteriyorum.
Annem,
''Ne oldu oğlum, niye ağlıyorsun?''
İşaret parmağımla arsa duvarını gösterip gösterip hıçkırıyorum.
Sonunda ablam, bir şey bulmuş gibi bağırdı.
-‘’Vallaha anladım bu çocuk niye ağlıyor. Karşıdaki eşek her gün saat başı anırdığında Yaşar da onunla birlikte anırırdı. Sanırım komşular sahibini şikayet edince; eşeği birileri gelip götürdü. Herhalde Yaşar eşeği götürdüler diye ağlıyor abla.'' 
Annem, nenem, komşular bu açıklamaya güldüler,
-‘Demek arkadaşını götürdüler ha’’
-‘’Çocuk haklı bacım. Anasından ayrılan her sıpa üzülür’’dedi ebem.
-Eşeği bilmem ama Yaşar'ın anırması daha güzeldi’’ dedi komşumuz.''Onu da alıp götürmesinler kız?''
-''Onu kimselere vermem''
‘’Yerim ben onun anırtısını''
-Hahh hahhh haaa.!
-Dalga geçmeyin torunumla’…
….
 Aradan yıllar geçti, o günkü olay hala dün yaşanmış gibi aklımda. Bir gün anneme olayı anlattım. O da anımsadı.
Sordum:
-'Kaç yaşındaydım o zaman anne’'


-''Daha iki olmamıştın.''
........................ 
(*)Anarya: (Adana argosu. Geri geri gitmek. Genelde motorlu taşıtlar için kulllanılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder