1 Şubat 2020 Cumartesi

Yassı Ada ve İki Bardak

Yassıada ve İki Bardak


     Temmuz ayının sıcak ve rutubetli bir akşamüstü. Evimizin içi hamam gibi...

    Gün henüz batmış, bahçede yaprak kımıldamıyor. Annem, bahçedeki döllenin altındaki  masaya,  patlıcan dolması tenceresini ve içinde ince ince çintilmiş hıyarların ve buz parçacıklarının yüzdüğü cacık kasesini çoktan yerleştirmişti. Cacığın üstüne serpili kuru nane kokusu dolmanın nefis kokusunu bastıracak kadar güçlüydü.

     Biz dört kardeş, yemeğe kıtlıktan çıkmış gibi saldırırken babam, bizim bu halimize kaçamak bakışlar fırlatıp, yüzünde hafif tebessümle; ağır ağır içkisini yudumluyordu. Annem de tüm anneler gibi yemeğe en son başladı. Benim ve en büyük kız kardeşimin iri bir cevizden hallice olan patlıcan dolmalarını çiğnemeden yuttuğumuzu görünce;

     ''Yavaş, yavaş, iyice çiğneyerek yiyin, yoksa boğazınızda kalacak.''

     Evimizin iki küçüğünün ise, arada bir annemden yardım alsalar da yemeklerini kendileri yeme derdindeydiler. 

     Yemeği yarılamıştık ki; bahçe kapısının tokmağı hızlı hızlı çalmaya başladı.

     Babam göz işaretiyle kapıyı açmamı işaret etti.

     Bahçe kapısına seğirttim.

     Evimize sabah, akşam demeden gelen giden akrabalarımız çok olduğu için,''kim o!'' demeden kapıyı açtım.

     Amcamla dayım karşımda. Akşamın alaca karanlığında ışıl ışıl parıldıyorlar. Her ikisi de bembeyaz takım elbise giymiş, ayakkabıları bile beyaz...

     ''Amcam geldi! Dayım geldi babaa!''

     Üç amcam, beş dayım var. Gelenlerin hangi amcam, hangi dayım olduğunu söylememe gerek yoktu. Bizimkiler kimin geldiğini çoktan kestirmişlerdi. Büyük dayım, ortanca amcamdan on yaş küçük olmasına karşın, ikisi çok iyi anlaşırlardı. Bildiğim kadarıyla amcam İzmir'in Salihli ilçesinde kalıyordu. Bir sokak ötemizde oturan dayımın bir süredir orada eğleştiğini söylemişti yengem...

     Amcamın ve dayımın geliş haberini annem sevinçle karşıladı. Babamsa pek belli etmedi duygularını. Oysa ben onun da, annemin yaptığı gibi her ikisini kucaklamasını beklerdim.

     Amcam da dayım da sırayla babamın elini öptüler.

     İki sandalye daha getirdim, annem onlara da servis açtı. Masaya iki de içki bardağı koydu.

    ''Kaynananız severmiş, dolma ve cacık yapmıştım.''

     Babam onlara sormadan bardaklarına içki koydu. Şerefe deyip babama eşlik etmeye başladılar.

     Masada alışmadığımız bir sessizlik, ağız şapırtısından başka ses duyulmuyor.

     Bir süre sonra sessizliği ilk babam bozdu. Amcama döndü,

     ''Eee! anlatın bakalım.''

     Amcam başladı anlatmaya: ‘Salihli'de yaşıyormuş, fuar zamanı İzmir Fuarında bir gazinoda şarkı söylüyormuş, buradan köye geçip dedemden kalan tarlaları satacakmış. Adana'ya da dayımla gelmiş' 

     Biz çocuklar yemeğimizi yemiştik. İki küçük kardeşim sofradan kalktı.   Ben ve benim küçüğümün de usulen sofradan kalkmamız gerekiyordu ama nedendir, sandalyelerimize çivilenip kalmıştık. Ne de olsa uzun zamandır görmediğimiz amcamızın, bize anlatılan birazı gerçek, çoğu düş ürünü renkli anılarını onun ağzından bir kez daha dinlemek istiyorduk.

     Bardaklar doldu, boşaldı, doldu boşaldı...

    ''Gardaş'' dedi amcam, dayıma, ''Devrikler şimdi Yassıada'da.''

     Eyvah dedim şimdi kıyamet kopacak. Çünkü Amcam de dayım da Halk   Partiliydi. Amcam, tüm aile Demokrat olmasına karşın nedendir bilinmez; 'ak koyunlar arasında bir o kara koyundu'. Dayım ise; 'atadan öteden' Halk Partliydi. Büyük babam, onun babası, kardeşleri, dayılarım hep Halk Partiliydiler. Dedem Sultani mezunu, İstanbul'da Nazımla günler geçirmiş, Orhan Kemal ile arkadaş olmuş sol görüşlü biriydi. Hatta dediğine göre; Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde adlı romanındaki batöz ustasını büyük babamdan esinlenerek yazmış. Gerçekten çok iyi bir makinistti. Hatta 1930'yıllarda 'Tarım Makinistleri Derneği Başkanlığı da' yapmıştı. 

     Amcamı ise, son kez yıllar önce görmüştüm. Memlekete pek gelip gitmez, haberlerini başkalarından alırdık. 

     Dayımsa, askerden geldikten sonra babamın aracılığı ile DSİ'de dozer operatörü olmuştu. Geliri fena sayılmazdı. Bizim bir sokak ötemizde oturuyordu. Evliliğinin ilk yıllarında, henüz işi yokken babam çok yardım etmişti ona.

     Tüm bunlara karşın, 27 Mayıs sabahı ihtilal olunca, dayım bizim evin önünde, mahalledeki öteki Halk Partililerle uzun süre teneke çalmıştı. Bizim oralarda birine teneke çalmak hoş karşılanmaz; hakaret sayılır. Buna karşın Adana deyimi ile 'osuruğu cinli' (1) babamın ihtilal sonrası kapımızın önünde teneke çalınmasına ses etmemiş olmasına hayret etmiştim.    Babamın bu sessizliğinde 'örfi idare' çekingenliği mi, yoksa annemin soğukkanlılıkla onu sakinleştirmesi mi rol oynadı bilemiyorum.

    ''Yanlışın var gardaş, Yassıada deeel, Sivri Ada. Ben olsam Sivri Ada'ya koyardım'' dedi dayım.

    ''Helal, doğrusu da bu... Sivri Ada. Haah haa!''

    ''Hemi de Sivri Ada'nın en sivri yerine...''

    ''Oturtalım'' diye tamamladı amcam.’’

     Babam, konuşmaları önemsemiyormuş gibi sakince,

    ''Başka lafa bakın çocuklar'' dedi.

     Annem az sonra çıkması olası fırtınayı dindirmek için lafı değiştirmek istedi. 

    ''Ağabey, çoluk çocuk ne alemde?'’

    Amcam, 

    ''İyiler yenge'' dedi kısaca. ''Soranlara selamları var.''

     Dayım, bıraktığı yerden aldı lafı:

     ''Sadece devrikleri değil, demokratların karılarını, metreslerini de oturtmalı adanın en sivri yerine.''

     ''Sivri Ada'ya oturtacaklarına bize verseler ya karıları...''

     ''Helal gardaş.'' Diye destekledi amcamın bu düşüncesini dayım.

     ''Allööşş!'' (2)

     Sivri Adaya oturmayı düşündükleri demokratların karıları arasına annem de giriyordu. Oysa annem, birinin ablası, ötekinin yengesiydi...

     Babam müfrit demokrat; Menderes hayranı...

     Yekinip(3), oturduğu sandalyeden kalktı. Kaşla göz arasında dolma tenceresini amcamın, cacık tenceresini de dayımın  başından aşağı boca etti.

    ‘’Deminden beri susuyorum, misafirdirler diye seslenmiyorum'' deyip,

ardından da''ana avrat asvaltta koştu.'' (4)

     Amcamın beyaz takım elbisesi patlıcanın moru, biber salçasının kırmızısı ile desenli bir takım oldu. Dayımın beyazları cacıkla aynı renk olduğu için pek etkilenmedi. Biraz salatalık yeşili, biraz nane hepsi o...

     Annem,

    ''Aman ne yaptın adam! Onlar misafir.''

     Babam, öyle bir baktı ki annemin yüzüne...

     Annem bu bakıştan sonra susmanın en iyisi olduğuna karar verdi.

     Ne kadar sinirli olursa olsun babam güngörmüş, olgun bir adamdı. İşi uzatmadan doğrudan eve girdi.

    O sırada bahçe kapısından dışarı çıkan amcamla dayımın ardından annem sokağa fırladı.

    Bir kaç dakika sonra birlikte eve geldiler.

    Amcam hala,

    ''Na'ptık yenge allanı seversen. Ben demokratlar derken Menderes'i kastetmiştim.''

    ''Bil'miyon mu ağanın huyunu?  Neyse, şimdi size su ısıtırım, yunar yıkanırsınız. Üstünüze de bir şeyler uydururum.''

    Amcamla dayım banyonun yolunu tutarken annem, kız kardeşim ile bana ellerini iki yana açarak 'olur böyle şeyler’ dercesine gülümsedi.'

     Böyle şeyler pek olmuyordu bizim ailede ama neyse...

 

                                                         ***

     Ertesi gün akşam yemeği vakti.

     Havanın dünden farkı yok; zaten böyle bir beklentimiz de yok.

     Yemek masasındayız.

     Kapı çalındı.

     Babama baktım.

     Gelenlerin kim olduğunu kestirmiş olacak ki; önce derince bir soluk aldı, sonrasında başıyla kapıyı işaret etti.

     Kapıya seğirttim. 

     Amcam, dayım ve karnı burnunda dayımın karısı; yengem.

     Dünü düşündüm bir an; şaşırmadan desem yalan olur.

     Amcamın elinde kocaman bir karpuz.

     Masaya yöneldiler...

     Babam görmezden geldi.

     Annem hiç bir şey olmamış gibi, gözlerinin içi gülerek,

    ''Hoş geldiniz'' dedi. Önce yengemi, sonrasında amcam ve dayımı öptü.

     Amcam elindeki karpuzu masaya bırakıp,

    ''Öpiim Ağa !'' deyip babamın ellerine sarıldı. Babam da pek olmazlanmadı. Ardından dayım, önce babamın, sonra annemin ellerinden öptü.

     Babam, dünkü olay hiç yaşanmamış gibi yengeme dönüp, gülümseyerek,

    ''Az günün kalmış, hadi hayırlısı.''

    Yengem mahcup, başını eğdi.

    Annemin, gelenler için masaya yeni tabaklar koyarken, bu kez içki bardağı getirmediğini fark ettim.

------------
Ocak 2019

------------

1- Osuruğu cinli: Aşırı derecede sinirli.

2- Allöşş: Sevinç ünlemi.

3-Yekinmek: Kalkmak, doğrulup kalkmak

4- Ana avrat asvaltta koşmak: Çok ağır küfürler etmek.

 




 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder