16 Mayıs 2020 Cumartesi

Delta Kanatlı Uzay Aracı

 

Delta Kanatlı Uzay Aracı

 

     Hukuk Fakültesi'ne kaydımı yaptırmış, Adana'ya dönmüştüm. Baba evinde bir kaç gün geçirdikten sonra, her köylü çocuğu gibi zibilliğin (1) kokusunu özlemiş olmalıyım ki, köye gittim.

     Amcamlara şöylesine görünüp, ayağımın tozuyla soluğu köy kahvesinde aldım. Kahvenin önündeki örtmenin (2) altında oturan köylülerim,

     ''Ooo hakim bey hoş geldin.''

     ''Hayırlı olsun, artık mahkemeye düştüğümüzde bize torpil geçersin.''

     ''Angara mı, Istanbıl mı?''

     ''Valla pravo, köyümüzden bir abukat daha çıktı.

     Sorulara teker teker yanıt verip, bir köşede oturan köy gençlerinin yanına gittim.

     Onlar da kutladılar.

     Yakın arkadaşlarımdan Yasin, bir ara kulağıma eğilip,

     ''Eve gitmeden, bize uğrayalım, babam seninle konuşmak istiyor'' dedi.

     Aslında köye gelişlerimde, davet beklemeden her zaman uğrardım    Kenan emmiye... Görüşme isteği ondan geldiğine göre, konu önemli olmalıydı. Doğrusu merak etmedim de değil. Her halde  kutlamak için çağırmadı beni.

      Bir süre sonra kahveden birlikte ayrıldık Yasin ile birlikte.

     ''Hayırdır oğlum konu ne? Neden görüşmek istiyor baban?''

     ''Eve gidelim, konuşuruz.''

     Kenan amca yaşamım boyu tanıdığım bir kaç ilginç insandan biriydi.   Kentte doğmuş, orada büyümüş, bir iş için köye geldiğinde, köyden biriyle;  Yasin'in anasıyla evlenmişti. Kendi kendine İngilizce öğrenmişti. İngilizcesi, köyden koleje giden öğrencilere bile İngilizce öğretecek düzeydeydi.   Kahveye pek gitmez, gitse de oradaki bardakların temizliğinden emin olmadığı için çay bardağını yanında götürür, sandalyesini  kıyıda köşede bir yere çeker, kahvedeki sohbetlere pek katılmaz, genelde dinlerdi. Kentte doğup büyümenin, üstüne üstlük bir de  yabancı dil bilmenin verdiği güvenle ve okuduğu yabancı dildeki dergilerin bilgi birikimiyle olacak; köydekilere biraz üstten bakar, hadi gerçeği söyleyeyim; onları küçük görürdü.

     Çok büyük bir düş gücü vardı.(2) Yıllar önce daha bizlerin normal telefondan haberimiz yokken, bir deftere yazdığı, konusu uzayda geçen romanında, kahramanlarını görüntülü telefonla konuşturmuştu.(3) Romanı, birkaç yıl önce defterinden bana okurken, yeniliklere açık olduğum halde içimden ''bu kadarı da olmaz artık'' demiştim.

     Kenan amcanın evi köydeki ata evimizin tam karşısındaydı. Tipik bir köy eviydi: İki katlı; alt katındaki odalardan biri mutfak, diğeri ise depoydu...  Hela, evden ve tulumbadan biraz uzakta, bahçenin aşağı yeli (4) almayan bir köşesindeydi. İkinci kat geniş bir sofaya açılan iki oda ve banyodan oluşuyordu.

     Beni sofada, ayakta karşıladı. Elini öptüm. Hukuk fakültesini kazandığımı o da duymuş olacak ki;

     ''Hayırlı olsun avukat olacakmışsın'' dedi.

     ''Öyle.'' 

     ''Keşke beni dinleyip dişçi olsaydın, daha iyiydi.''

     Sınav sonuçları belli olmadan bana diş hekimi olmamı öğütlemişti.   Nedenini sorduğumda ise;

     ''Nedeni şu: Oğlum bir adamın ağzında 32 diş var; dişçi olsan zengin olurdun'' demişti. 

     Hep birlikte odaya geçtik. Sedire oturdum.

     ''Hayırdır ?'' 

     ''Hayırı şu: Bildiğin gibi Yasin sanat okuluna gidiyor. O bir icat yapmış.  Şimdiye kadar kimseye söylemedik. İlk sana söylüyorum. Bu aramızda kalacak.''

     Bu güvensizliğe üzülmüş gibi yapıp, biraz da sitem ederek,

     ''Emmi, Yasin köydeki en yakın arkadaşım. Beni bilmiyon mu, burada konuşulan burada kalır. Güvenmiyorsanız....'' Sözüm yarım kaldı.Gülümseyerek elini omzuma koydu.

     ''Seniynen de şaka yapılmıyor be oğlum.'' 

     Sonra Yasin'e dönüp, anlat anlamında başını salladı.

     Yasin, büyük sırlarını anlatmaya başladı: Sanat okuluna gidip gelirken, bir kez çalıştıktan sonra, bir daha enerjiye gereksinim duymayan bir düzenek üzerinde düşünmeye başlamış. Günlerce bu düzeneğin çalışıp, çalışmayacağı konusunda kafa patlatmış. Sonunda bu işi başaracağı kanısına varınca; buluşundan babasına söz etmiş. Onun da onayını alınca benimle konuşmaya karar vermişler.

     ''İyi de ben ne motordan ne de elektrikten anlarım. Elektrikle ilgim düğmeyi açıp kapamaktan ibaret. Burada benim katkım ne olacak ki?''

     ''Senden teknoloji için destek beklemiyoruz, sadece çizim yapacaksın; iyi resim yaptığını biliyoruz'' dedi Kenan emmi.''

     Bu yanıtı duyunca rahatladım. Demek bilim dünyasına, çizimle de olsa bir katkım olacaktı. 

     ''Tamam çizmesine çizerim ama bana bunun nasıl işlediğini ayrıntılı  şekilde anlatmanız gerekli ki, çizimden istediğimiz sonucu alalım.''

     Yasin gizli icadını anlatmaya başladı. Düzeneğin ana elemanı özel bir aküydü. Aküden çıkan elektrik, bir motoru çalıştırıyor, motora bağlı dinamo da motordan aldığı güçle elektrik üretiyor ve bu üretilen enerji aküyü yeniden elektrik enerjisi ile yüklüyordu. Bu döngü böylece sürüp gidiyordu.

     Bu işe pek aklım yatmadı doğrusu. Bu kadar basit bir şey onca bilim adamının aklına gelmemiş ama Yasin'in aklına gelmiş. Yasin düzeneği anlatırken öyle coşkuluydu ki, '' Valla bu işe kafam yatmadı, bana olmaz gibi geliyor'' deyip, heveslerini kırmadım.

     Düzeneğin nasıl çalıştığını öğrendikten sonra anlatılanları, sonradan dolma kalemle üstünden geçmek için kurşun kalemle kağıda dökmeye başladım. Çize- sile, çize- sile,  yaklaşık bir saat sonra düzeneğin, ortaya çıkan çizimdeki gibi olacağı konusunda anlaştık.

     Çizim ortaya çıktı da bunu ne yapacaktık? Kenan emmiye sordum:

     ''İyi de bu çizim ne işe yarayacak Emmi?''

     Baba oğul birbirlerinin yüzüne bakıp, çizimi ne yapacaklarını bana söyleyip söylememe konusunda bir süre kararsız kaldıktan sonra, Yasin, 

     ''Nasa'ya göndereceğiz'' dedi.

     Hadi motordan elektrikten anlamam ama en azından Nasa'nın ABD'nin   Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi olduğunu biliyorum.

     ''Oğlum Nasa naapsın bu pojeyi ? Onların işi Uzayla, uzay araçlarıyla.''

     Bu soruyu beklememiş olacaklar ki; bu da nereden çıktı dercesine bir birlerine baktılar.

     Onların şaşkınlığı sürerken,

     ''Ama bir yolu var'' dedim. Onların '' yolu neymiş'' sorusunu beklemeden,

     ''Nasa uzayla ilgili olduğu için bu çizimi uzay aracına yerleştirir öyle göndeririz. O zaman ilgilerini çeker sanırım.''

     Bu düşüncem her ikisi tarafından da kabul görünce, bir de uzay aracı çizmemi istediler.

     Bu kez uzay aracı düşüncesini ortaya atan ben olduğum için, şekline de ben karar verecektim. Mevcut uzay araçlarının dışında bir şey olmalıydı ki, ilgi çeksin. Sonunda mekik (5) şeklinde bir uzay aracı çizdim. Çizdim çizmesine de bu mekik, pisti olmayan aya nasıl inecekti? Hadi indi diyelim, yeniden nasıl havalanacaktı? Hep beraber kafa patlattık. Sonunda çözümü gene ben buldum. Ayda yer çekimi az da olsa vardı. Ama uçakların ineceği bir pist olmadığı için, mekiğimiz doğrudan aya inse yere çakılırdı. Bunu önlemek için mekiğin üzerine bir helikopter pervanesi eklersem, bu sorunu çözebilirdim. Ne Kenan emmi ne de Yasin ayla ilgili yeterli bilgiye sahip olmadıkları için benim pervane düşüncem tartışmasız kabul edildi. Zaten mekik düşüncesi de benden çıkmıştı.

     Proje tamamlandı. ''Sonsuz enerji üreten motor'', mekiği uzaya götürecek; ayın üzerine geldiğinde, pervaneler mekiğin üzerinden çıkıp, mekiği yavaşça ay yüzeyine indirecek, uzay adamlarının oradaki araştırmaları bitince de mekik, pervane gücüyle ay yüzeyinden havalanacak, yeterli yüksekliğe ulaştıktan sonra pervane yuvasına girecek ve mekik uçak gibi hareket edecekti. Dünyaya inişinde ise pervaneye gerek olmayacak; uçak gibi piste inecekti.

     Bir hayli yorulmuştuk ama bu yorgunluğumuz bilim dünyasına yaptığımız katkının verdiği mutluluk yanında hiç değerindeydi. Kenan emmi,

      ''Ben bu gün yemekten sonra oturur, Nasa'ya İngilizce bir mektup yazar, çizimleri de ona iliştirip, Amerikan Konsolosluğu’na (6) elden veririm.   Bakalım ne olacak?''

     Bu konudan kimseye  söz etmeme sözü verdikten sonra ben, akşam yemeğine bekleyen amcamlara gittim.


     Ertesi gün Yasin ile buluştuk. Babasının erkenden mektubu vermek üzere kente gittiğini söyledi.

     Aslında işin başında, çizimleri yaparken bile bu projenin uygulanabileceğinden umudum yoktu. Çünkü çok basit olan bizim düzeneği,  teknolojik bilgisi olanların, özellikle bu işle uğraşan araştırma merkezlerinin gözden kaçırması olanaksızdı. Ancak, Kenan emmi ile Yasin'in bir başarma isteği ve bu istekten kaynaklanan coşkularını göz ardı edemezdim.

 

                                                      ***
   
 Aradan ne kadar geçti anımsamıyorum, Yasin'den bir mektup aldım.     Bizim proje Nasa'ya ulaşmış. Onlar da bir teşekkür mektubu yazıp, projemizi değerlendireceklerini söylemişler.

Nasa'da Kenan emminin yazdığı mektubu kim okuduysa, kesinlikle gülümsemiş ve mektubu ve çizimlerimizi çöp kutusuna atmıştır.

     Olsun! Çöp kutusuna atılacak bir proje de olsa, erinmeyip (7) yanıt verdiler ya. Ben ona bakarım.

-----

Corona Tutukevi


Nisan 2020

 


1- Zibillik: Hayvan gübrelerinin biriktirildiği yer. Çöplük.

2-Birçok kişi Kenan emminin esrar içtiğinden kuşkulanırdı.

3- İlk görüntülü telefon 1964'de kullanılmıştır. Kenan emmi ise bu romanı 50'li yıllarda           yazmıştı.

4- Aşağı yeli: Lodos. Güney batıdan eser ve kokusu gelmesin diye tuvaletler o yönde

    olacak şekilde yapılmazdı

5-  O zamana kadar, mekik şeklinde bir uçak görmemiştim. Bunu, defter kağıdından           yapılan ve mekik şeklinde olan basit ''avganlı'' uçurtmasından esinlenerek çizmiştim.

6- ABD Konsolosluğu o zaman Atatürk Caddesinde, Sabancı Apartmanının yanındaydı.

7- Erinmek: Üşenmek.

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder