27 Mayıs 2020 Çarşamba

27 Mayıs ve Yurttaşlık Bilgisi



27 Mayıs ve

Yurttaşlık Bilgisi 


     27 Mayıs İhtilali'nin üzerinden bir kaç ay geçmişti.

     Ben Ahmet Karabucak İlkokulu'nda beşinci sınıf öğrencisiydim.

     Her yıl olduğu gibi bu yıl da okulumuz Eylül'ün üçüncü haftasında açıldı.

     Okul'un ilk günü.

     Okul bahçesi bayram yeri gibi.

     Zil çaldı.

     Okulun önündeki merdivenlerin önünde toplandık. 

     Aynı zamanda okulun bulunduğu mahallenin de muhtarı olan İsmail öğretmen, elindeki bir tomar kağıtla okul girişindeki 4-5 basamaklı merdivenle çıkılan sahanlıkta duruyordu. Tüm öğrencilerin merdivenlerin önünde toplandığını görünce,

     ''Arkadaşlar her sınıf, merdivenlerin önünde bulunan ve sınıflarının yazıldığı levhanın önünde toplansın. Birinci sınıflar hariç herkes geçen yılki arkadaşları ile bir araya gelsin.'' 

     Öğrencilerin, kısa süren bir karmaşadan sonra sınıflarının adlarının yazıldığı levhaların önünde toplanmalarından sonra İsmail öğretmen,

     ''Şimdi sırayla adlarınızı okuyacağım ve hangi sınıfa gideceğinizi söyleyeceğim.  Sessizce ve gürültü yapmadan söyleyeceğim sınıflara gideceksiniz.''

     Sanırım; beşinci sınıf olduğumuz için önce bizim sınıftan başladı adlarımızı okumaya. Adı okunan, sınıfa gitti.


                                                               *** 

     Yerlerimize oturup beklerken başöğretmeniz, yanında sarışın, uzun boylu, güzel bir kadın ile sınıfa girdi.

     Hep birlikte ayağa kalktık.

     Başöğretmenimiz, eliyle işaret edip,

     ''Oturun çocuklar '' dedikten sonra kürsüye geçti. ''Bu yıl sizin sınıfa Şükran öğretmen gelecek. Ona ne kadar iyi öğrenci olduğunuzu gösterin bakalım. Hepinizin, her zamankinden daha fazla ders çalışacağınız konusunda öğretmeninize söz verdim. Hadi bakalım, beni utandırmayın.''

     Başöğretmen bir an durakladı, hafifçe boğazını temizledi. Ardından da ''ülkemizin uçurumun kenarından, kahraman askerlerimiz tarafından nasıl döndürüldüğü, bu gün her zamankinden daha çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olduğu'' anlamına gelen uzun bir  konuşma yaptı.

     Biz dikkatle dinliyoruz.

     Sözlerinin sonunda,

     ''Şimdi kimin yanında Yurttaşlık Bilgisi  kitabı var bakayım, göstersin?''

     O gün okulun ilk günü olduğu için kimsenin yanında Yurttaşlık Bilgisi kitabının olmaması doğaldı.

      Oysa ben,  dersi olsun olmasın, tüm kitaplarımı çantama koyar, öyle gelirdim okula... Dolayısıyla Yurttaşlık Bilgisi kitabı da çantamdaydı.

     Sınıftan ses çıkmayınca, cesaret edip, ''ben de var başöğretmenim'' diyemedim.

     Başöğretmen bir kez daha sordu.

     ''Kimsede yok mu?''

     Sınıftan çıt çıkmıyor.

     Öğretmenimiz, sessizliği bozdu.

     ''Henüz ders programını hazırlamadım müdür bey'' dedi Şükran öğretmen.

     Başöğretmen, önce öğretmenimize, sonra da bize dönüp.

     ''Pekala yarın herkes, ders olsun olmasın Yurttaşlık Bilgisi kitabını getirsin.  Kitap, geçen yıl okutulanın aynı, kitabın adını bilmeyenlere öğretmeniniz yazarının adını verir'' deyip, öğretmenimizin elini sıktı ve sınıftan çıktı.

     Başöğretmen sınıftan çıkarken, saygı gereği yeniden ayağa kalktık.

     Başöğretmen çıkar çıkmaz, öğretmenimiz bir el işareti ile bizi oturtup kara tahtanın başına geçti. Önce, büyük harflerle Yurttaşlık Bilgisi kitabının yazarının, ardından öteki kitapların yazarlarının adlarını yazdı kara tahtaya...

     ''Kitapçılara gidip; Ahmet Karabucak İlkokulu’nda okuyorum derseniz, listemiz onlarda var, kitapları alırsınız. Kitapçıdan almak istemeyenler ise, geçen seneki beşlerden alabilir. Bu sene de aynı kitapları okuyacağız. Bu arada başöğretmeni duydunuz; yarın mutlaka kitapla gelin sınıfa...

      Arkadaşlarım yazarların adlarını defterlerine geçirirken öğretmenimiz,

     '' Eveet ! Yaz tatilinde neler yaptığını önce kim anlatacak bakalım?''

 

                                                         ***

     Okul çıkışı doğrudan eve geldim. Önce anneme, daha sonra da işten dönen babama başöğretmenin sözlerini aktardım.

     ''Getir bakalım şu kitabı şu kitabı ''dedi babam.

     Yurttaşlık Bilgisi kitabını babama verdim. 

     Ne tepki verecek diye merakla izliyorum. Babam kitabın bir ön kapağına, bir arka kapağına baktı;  evirdi, çevirdi. Sayfalarını şöyle bir karıştırdıktan sonra bana geri verdi. Gülümseyerek, 

     ''Kitabı niye istediklerini anladım. Kitabı yarın okula götür, öğretmenine göster'' dedi.

     Elbette babama neyi anladığını soramadım.

     Ama merak etmedim de değil; neyi anladı acaba?


                                                          ***

     Ertesi günün sabahı, henüz sıralarımıza oturmuştuk ki öğretmenimiz ardımızdan sınıfa girdi.

     ''Günaydın arkadaşlar!'' Hep bir ağızdan ve coşkuyla,

     ''Günaydııınn!'' diye yanıtladık Şükran öğretmeni...

     Çantasından bir kitap çıkardı. Öğretmenin elindeki kitap, dün başöğretmenimizin sözünü ettiği Yurttaşlık Bilgisi kitabıydı.

     ''Şimdi herkes kitabını sırasının üstüne koysun bakalım.''.

     Ben, annemin özenle kapladığı kitabı çıkarıp masanın önüne koydum. Gördüğüm kadarıyla sınıfın yarısına yakının kitabı yoktu. Kitabı olan varsa da yanında getirmemişti sanırım.

     Öğretmenimiz, bir süre sınıfa göz gezdirdi.

     ''Gördüğüm kadarıyla herkesin kitabı yok. Kitabı olmayanlar yarın mutlaka getirsin; sınıfa almam yoksa.'' 

     Kendi kitabını eline alıp, sayfalarını çevirdi.

     Bulduğu sayfayı bize doğru döndürüp,

     ''Şimdi bu sayfadaki fotoğrafı, kitaplarınızdan yırtıp çıkaracaksınız.''

     Kitabın sayfalarını çevirmeye başladım. İlk fotoğraf Atatürk'ündü. ikincisi ise, İsmet     İnönü'nün... Öğretmenimizin kitaptan yırtmamızı istediği fotoğraf ise üçüncü  Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a aitti.

     Arkadaşlarımın bir bölümü Celal Bayar'ın fotoğrafının bulunduğu sayfayı özenli bir şekilde yırttıktan sonra katlayıp cebine koyuyor, bir bölümü de sayfayı yırtıp, buruşturduktan sonra götürüp, kara tahtanın yanındaki çöp kutusuna atıyordu.

     Ben, kalem açmak için kullandığım tıraş bıçağını kalem kutumdan çıkarıp, fotoğrafı özenle kestim ve her zaman yanımda taşıdığım defterlerden birinin arasına düzgünce  yerleştirdim.

     Fotoğrafı özenle kesip, defterimin arasına koymamın en önemli nedeni; Müfrit   Demokrat (1) olan babama bu fotoğrafı buruşturmadan vermekti.

     Kitaplardan Celal Bayar'ın fotoğraflarının yırtılması işi bittikten sonra öğretmenimiz,

     ''Çocuklar bu gün kitap getirmeyenler, yarın mutlaka Yurttaşlık Bilgisi kitaplarını getirsinler. İsterseniz fotoğrafı evinizde de yırtabilirsiniz, sınıfta da... Kontrol edeceğim ona göre.''

     Sonra kürsüye geçti;

     ''Evet! nerede kalmıştık?''


                                                            ***

     Okul çıkışı heyecanla eve gittim. Annem kitapla ilgili bir şey sormayınca, ben de bir şey söylemedim.

     Babam eve gelince, defterimin arasına özenle koyduğum  Celal Bayar'ın fotoğrafını gösterdim.

     Eline alıp, şöyle bir baktı.

     Kafasını iki yana salladı.

     Başımı okşayıp, fotoğrafı vitrinin üzerine koyduktan sonra, mutfaktaki anneme seslendi.

    ''Biz bahçeye çıkıyoruz hanım !'' dedi. 

----

Corona Tutukevi Nisan -2020

---

Açıklamalar

1-Müfrit Demokrat: Aşırı derecede, fanatik Demokrat Partili.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder