5 Mayıs 2020 Salı

25 Kuruşluk Baba


25 Kuruşluk Baba 

 Okul Müdürü, süklüm püklüm odasına giren Mehmet ile Mahmut'a kükredi:
     ''Nedir ulan sizlerden çektiğim terbiyesiz herifler! İyilikten anlamıyorsunuz, kötülükten anlamıyorsunuz.  Hiç adam olmayacak mısınız?''
     !!!
    '' Okulun merdivenlerine s..lır mı ulan?  Her basamağa bir püntük. (1) Ne biçim adamlarsınız, dağdakiler bile yapmaz sizin yaptığınızı. Hela mı ulan burası?''
     !!!
    '' Biri fark etmeyip üstüne bassa; kayıp merdivenlerden aşağı düşüp bir yerlerini kırsaydı, ne olurdu düşündünüz mü ?'' 
     !!!
     ''Beş Ocak Bayramında, kerusa(2) kiralayıp, davul zurna çalan iki aptalla (3) valinin, belediye başkanının önünden sanki kortejdeymiş gibi sarhoş sarhoş geçtiniz. Kerusada okulun adı madı yoktu da, Allahtan kimse ne olduğunu anlamadı.''
     !!!
     ''Beni sürdürecek misiniz ulaann eşşolu eşekler !... Tövbe tövbe! Bana ağzımı bozduracaksınız şimdi...''
     !!!
     '' Bu işler hep ikinizin başının altından çıkıyor. Ulan Mamıt, zayıf not verdiler diye öğretmenlerine kızıp, kaç kere bahçedeki palmiye ağacına tırmandın ha? 'Hadi in' dediğimizde, 'inemem, inerken düşerim de bir yerimi kırarım' deyince, seni indirsinler diye itfaiyeden yardım istemekten yoruldum ulan. İtafaiye müdürü her hal maytap geçiyordur (4) benimle, elaleme malamat(5) oldum.''

     Mehmet ve Mahmut, ellerini göbeklerinin altında kavuşturmuş, okul müdürü ile göz göze gelmemek için başları önlerine eğik, kıpırdamadan duruyorlardı. Her ikisi de  Ticaret Bakanlığı'na bağlı ''Ticaret Mektebi'ne'' devam ediyorlardı(6). Okul, ırmağa koşut bir caddenin üstünde; iki katlı, cumbalı, iki büyük palmiye ağacı ile küçük bir süs havuzu ve havuzun hemen yanında kameriyesi  olan, bahçe içinde tipik bir Adana konağıydı. Konağın alt katındaki odalar sınıflara ayrılmış, ahşap bir merdivenle çıkılan ikinci katta ise, okul müdürünün, yardımcısının ve öğretmenlerin odası bulunuyordu.
    Konağın bahçesinin bir köşesinde ise, okulun hademesi Ümeyye Efendi’nin kaldığı küçük  kulübe vardı. Ümeyye, Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizler safında Türklere karşı savaşırken, silah attığı insanların müslüman olduğunu anlayınca saf değiştirmiş; savaş bitince de memleketine, dönmeyip burada kalmıştı. Hiç evlenmemiş, yalnız başına yaşayan, inatçı ama çalışkan bir Libya Arabıydı.

***
     Mehmet'in babası, kente yakın bir köyde çiftçilik yapıyor, kentteki mağazasında ise buğday ticaretiyle uğraşıyordu. Yaz aylarını genelde köyde, kışı ise, Tepebağ'daki evlerinde geçiriyorlardı.
    Mahmut'un babası ise, Arasta'da deri işi yapan bir tabaktı(7). Dükkanı, aynı arasta'da deri işi yapan Memet'in halasının kocasının dükkanı ile yan yanaydı; yani him tim(8) komşuydular.
    Mehmet ile Mahmut'un arkadaşlıklarının geçmişi Arasta'ya dayanıyordu. İlk okuldayken, okul çıkışı öğlen yemeğini eniştesinin dükkanında yiyen Mehmet, gene öğlen yemeği için babasının dükkanına gelen Mahmut ile orada tanışmış; arkadaş olmuşlardı.
    İlkokulu bitirip de ortaokula gitmeleri gerektiğinde;  Mehmet'i Ticaret  Mektebi'ne yazdıran  babası, ' ne edecek başka mektebi, ticarete gönder; hemi hesap kitap öğrenirler, hemi de birbirlerine koltuk çıkarlar Kadir efendi' deyip, Mahmut'u orta okula göndermek isteyen debbağ Kadir efendiyi razı edip, Mahmut'u da  Ticaret Mektebine göndermesini sağlamıştı.
    Aynı okulda ve aynı sınıfta olmaları, Arasta'daki arkadaşlıklarını daha da pekiştirmiş; kardeş gibi olmuşlardı. Tatil günlerini birlikte geçirir, sinemaya, maça birlikte giderler, okullarının yakınındaki Kız Lisesi'nin önünde bekleyip, gözlerine kestirdiklerini takip ederler, ardını önünü düşünmeden  kavgaya birlikte girerlerdi .

Gözü kara oldukları için onlara okulda kimse  bulaşmaz, uzak dururlardı.

                                                        ***
     Müdürün, onları odasına çağırdığı günün sabahı Mahmut, kimsenin olmadığı bir saatte erkenden okula gelmiş; Ümeyye Efendinin uyuduğundan emin olduktan sonra ikinci kata çıkan tahta merdivenin her basamağına birer birer pisleyip, okuldan ayrılmış; zil çalmadan da sanki yeni geliyormuş gibi sınıfa girip, olacakları beklemeye başlamıştı.
    Merdiven basamaklarındaki pislikleri ilk fark eden Ümeyye Efendi olmuştu. Bu haltı kimin yediğini fazla düşünmeden anlamış, 'bu işi yapsa yapsa benim deliler yapmıştır' diye düşünmüştü. Gerçekte onları severdi. 'Haylaz, maylazdılar ama mert çocuklardı. Her zaman hal hatır sorarlar, onu hiç sigarasız bırakmazlardı. Ama neme lazım! vazife mühimdi ve sevgiden önce gelirdi'.
    Merdivenleri temizleme henüz başlamıştı ki geldiğini görüp, elindeki süpürgeyi ve kovayı bırakmadan müdürü üst kata çıkan merdivenin başında karşıladı.
     ''Hayırlı günleriniz olsun müdürüm'' deyip, başıyla, henüz temizleyemediği basamakları işaret etti.
Müdür önce sunturlu bir küfür savurup, bu haltı kimlerin yediğini sormadan, 
     ''Ümeyye! şu iki iti hemen odama getir’’ deyip, basamaklardaki pisliklere basmamaya dikkat ederek odasına çıktı.

***
Mehmet ile Mahmut, müdürün hiç bir sorusuna yanıt vermeden dikilip duruyorlardı.
     '' Bu boku size yedirirdim amma! Neyse... Yarın babalarınızı getirin. Onlarla konuşacaklarım var. Bu böyle gitmez. Şimdi yıkılın karşımdan eşek herifler.''
İki kafadar odadan çıkarken, kapıda bekleyen Ümeyye efendiye,
      ''Ümeyye! Bunların eline helkeynen (9) bir fırça ver, kendi boklarını kendileri temizleyip, merdiveni arısili yapsınlar(10)''

***
 Meehmet ve Mahmut, müdürün odasından çıktıktan sonra Ümeyye Efendinin de yardımıyla merdivenleri, zil çalıncaya kadar temizlediler.
Mahmut,
     '' Na'pacık lan, babamıza söyleyecek miyik?'' dedi.
     ''Kafayı mı yedin oğlum, söylenir mi? Babam duyarsa sürer beni allahıma, kitabıma.''
     ''Eee!''
     ''Eeee'si şu. Yarın sabah okula gelmeden erden(11) Kale Kapısı'na(12) varır, oradan iki Urumlu(13) tutarık. Ellerine üş- beş kuruş verir, yarım saatliğine babamız olun derik. Böyleliğinen ne Kadir emminin ne de babamın habarı olur.''
     ''Ne vaat düşündün bunları oğlum? Senden gorkulur, şeytan gibisin valla!''

***
     Ertesi sabah erkenden, Taş Köprü'nün karşısındaki Çiftçiler Birliği binasının giriş kapısının önünde buluştular. Ortalık aydınlanmış, ama güneş henüz doğmamıştı. Kiralık baba bulmayı umdukları Kale Kapısı, Çiftçiler Birliği’ne çok yakındı. Geçmişte, kentin doğu giriş kapısında bulunan kalenin kalıntısı  önündeki alanda  yüzlerce işsiz, her sabah erkenden  toplanır, kendilerine iş verecek olan işverenleri beklerlerdi. Deyim yerindeyse; emeğin alınıp satıldığı bir işçi pazarıydı burası... 
     Bir kaç dakika yürüyüp, işçi pazarına ulaştılar. Alan ana baba günüydü. İş isteyenler, işçi arayanların çevresini sarmış, işverenlerin kendisini seçmesi için adeta yarış ediyorlardı. İş için seçilenler ise, kendilerini seçenlerin ardına takılmış, onları iş yapacakları yere götürecek at arabalarına doğru yürüyorlardı.
Mehmet köylü çocuğu olduğu için daha önceden de babasıyla Kale Kapısı'na gelip işçi seçtiği için deneyimliydi. İşçi nasıl seçilir; seçilen işçiyle nasıl pazarlık yapılır biliyordu.
     ''Oğlum bunların arasından nasıl seçeceğiz babalarımızı, zor valla'' dedi Mahmut.
     '' Acele etme, sabırlı ol. Anana koca seçmiyok ya?  Efendiden birilerini buluruz elbet.''
Kalabalığın içine dalıp, kendilerine yakıştıracakları ''babaları'' aramaya başladılar. 
Bir süre sonra Mehmet,
     '' Babalarımızı buldum galiba.''
     '' Hani, kim, neredeler?''
     '' Şuradaki dudun dibine çömelmiş iki kişi var ya onlar. Bu pazarda iş bulmaları zor gibi. Babamız yaşında sayılırlar. Hadi gidelim.''
Dut ağacının yanın gittiler.
     ''Selamunaleyküm ağalar '' dedi Mehmet.
Adamlar kafalarını kaldırıp çocuklara şöyle bir bakıp, istiflerini bozmadılar.
     '' İş arıyorsunuz ellehem.''
     ''He arıyoruk'' dedi ötekinden biraz daha yaşlı olanı. ''Nideceen ki?''
Mehmet adamların Urumlu olduğunu konuşmalarından anlamasına karşın gene de sordu.
     ''Nerelisiniz ağalar?''  Ötekine göre yaşlı olan, çömeldiği yerden kalkmadan,
     ''Uluğışla'dan.  Nidecen ki?''
Mehmet onları ne iş yapacaklarını açık açık anlattı. 
     ''Yarım saatliğine babamız olacaksınız. Okula, müdürün yanına gideceğiz. O size bizim hakkımızda ne derse, 'tamam müdür bey, biz onlara cezalarını veririz, maraklanmayın' diyeceksiniz. Korkmayın, biz sizin arkanızda olacağız.''
Her iki Urumlu da çömeldikleri yerden doğruldular. Mehmet ile konuşan,
     '' Eyi de bizim menfaatimiz ne olacak bu işten?''
Mehmet biraz düşünür gibi yaptı. Ama daha önceden kararlaştırdığı miktarı söyledi.
     ''Adam başı 25 kuruş, hemi de yarım saat için. Okul iki adım mesafede. Daş atıp da kolunuz mu yorulacak?''
     O gün iş bulmaktan umutlarını yitirmiş olacaklar ki yarım saat içinde 25 kuruş  kazanacak olmalarını kar sayıp, pazarlık etmediler. Toparlanıp iki arkadaşın ardına düştüler.
    Okul yolunda Mehmet, müdürün odasına nasıl gireceklerini bir kaç kez daha anlatmış, anlayıp anlamadıklarını sınamak için de müdürün odasına nasıl gireceklerini, nasıl davranacaklarını, neler söyleyeceklerini yineletmişti.  Okulun kapısından içeri girmeden önce bir kez daha,
     ''Aman deyim unutmayın! Müdürün odasına girince şapkalarınızı çıkarıp, elinize alacaksınız. Başınız da eğik olacak'' dedi.
     Okula girer girmez, doğrudan Ümeyye Efendinin kulübesine gittiler. Mahmut gülümseyerek,
     ''Babalarımızı getirdik, Ümeyye  Efendi. Müdür gelesiye burada bekleyecik.''
Ümeyye Efendi, çocukların ardında duran Urumlulara  şöyle bir bakıp; bir şey demeden olur anlamında başını sallayıp, temizlik için okul binasına doğru yürüdü.

                                                        *** 
     Zil çaldı. Müdür de gelmiştir diye düşündüler. Biraz sonra Ümeyye Efendi yanlarına geldi.
     ''Müdür Bey babalarınızı bekliyor,'' deyip önlerine düştü.
     Önde Ümeyye Efendi, ardında iki kafadar, onların da ardında Urumlular, merdivenden yukarı çıktılar. Mehmet, Mahmut ve babaları(!) sahanlıkta beklerken Ümeyye Efendi, müdür odasının kapısını tıklattı. İçeriden müdürün 'geeel' sesini duyunca, kapıyı azıcık gındırıp(14), geri çekildi. Mehmet, Urumlulara, 'hadi içeri girin' anlamında işaret etti. İşareti, onların müdürün odasına girmeleri için yeterli gelmemiş olacak ki, arkalarından müdürün odasına itti.
İçeri ilk giren Urumlu’nun ayağı kapının eşiğine takılıp; adam, boylu boyunca müdür odasına düşünce,
     Müdür,
     ''Ahıra mı giriyorsunuz bre göreneksizler'' diye bağırdı. Kiralık babalar, böyle bir karşılama beklemedikleri için birden panikleyip, korkuyla odadan çıkarak, hızla merdivenlerden aşağı indiler. Şaşkınlıktan olacak; önce Ümeyye Efendinin kulübesine seğirttiler. Çıkışın orası olmadığını anlayınca da dönüp, okulun ana kapısından caddeye fırladılar. Arkalarından da Mehmet ve Mahmut...
Bir yandan kaçanları kovalıyorlar, öte yandan da
     ''Durun be ağalar, hiç olmazsa paralarınızı alın,'' diye bağırıyorlardı.
     Kiralık babalar, Kale Kapısı yerine, Tepebağ'a yönelip, bir süre sonra mahallenin dar sokaklarında yitip gittiler.

                                                                 *** 
     Müdür yardımcısı Mehmet ve Mahmut'u odasına çağırıp, her ikisine de tart(15) cezası aldıklarını söyledi. Okuldan bir hafta uzaklaştırılmışlardı. Okula gidemedikleri bir haftalık sürede, 'okula gidiyoruz' diye her gün evden çıkıp ya sinemaya gittiler, ya da kız okullarının önünde vakit geçirdiler. 
     Tart aldıklarından ne Mehmet'in ne de Mahmut'un babasının haberleri olmadı.
-----
Corona Tutukevi-İstanbul

Nisan 2020

-------
1-Püntük:Parça, bir parça
2-Kerusa: Fayton
3-Aptal-Abdal: Burada Çingene anlamında kullanılmıştır
4-Maytap geçmek: Dalga geçmek, alay etmek
5-Malamat etmek: Rezil etmek, kepaze etmek
6-1930'lu yıllar.
7-Tabak: Debbağ, deri işi yapan
8-Him tim komşu olmak: Çok yakın, duvar duvara bitişik komşu olmak
9-Helke: Kova
10-Arı sili: tertemiz, pırıl pırıl

11-Erden: Erkenden
12-Kale Kapısı: Adana'nın Taş Köprü'ye bakan doğu tarafındaki surlarında bulunan
   kente giriş kapısı.
13- Urumlu: Genelde Niğde, Ulukışla gibi yerlerde oturanlar için kullanılan deyim. Rum diyarı  anlamında. Türkçe'de ''R'' ile başlayan sözcük olmadığı için Rum, Urum diye  söylenir. Ramazan'ın halk arsasında Iramazan diye söylendiği gibi.

14-Gındırmak: Hafifçe aralamak
15-Tart: Bir haftalık okuldan uzaklaştırma cezası. 

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder