22 Ocak 2013 Salı




Hayret! nasıl  anladılar ki?

80’li yılların sonu, aylardan Adana’nın ağustosu: Hava sıcak, nemli, vıcık vıcık..
Sasa’nın Beyaz Sarayı’nda, büyük toplantı salonundayız. Konuklarımız ise; Coca Cola’dan başta Muhtar Kent ve çalışma arkadaşları ile Fruko Tamek(Pepsi)Yönetim Kurulu Başkanı Melih Sipahioğlu ve çalışma arkadaşları…
Konu: O yıllarda talebi çığ gibi artan pet şişelere gelecek yıllarda yapacağımız yatırıma miktarı.

Beyaz Sarayın büyük toplantı salonu yaklalaşık 25-30 kişiyi rahatlıkla alabilecek büyüklükte.Masa düzeni; bir kenarı açık dikdörtgen biçiminde. Bir başka ifadeyle; köşeli‘’U’’ gibi.’’U’’’nun tabanına gelen bölümünde, ortada Rahmetli Özdemir Sabancı, her iki yanında bizden yetkililer ve ben…Bize göre salonun sol tarafında, sıra başında Muhtar Kent ve Coca Cola Grubu, sol tarafta ise yine sıra başında Melih Sipahioğlu ve arkadaşları oturuyorlardı. Klasik hal hatır sorma işi bittikten sonra, ben salondan dışarı çıkıp odaya servis yapacak görevliyi çağırmaya gittim.
Odacı Bilgin, Özdemir Sabancı Adana’ya geldiği zaman ona hizmet eden , Sasa’nın eskilerinden biriydi.
     ''Buyur Yaşar bey'' dedi aksanlı Türkçesiyle…
     ''Bilgin, içerdekiler önemli kişiler, sipariş alırken dikkatli ol, siparişleri karıştırma. En iyisi odanın planını çiz  ona göre sipariş al'' dedim.
Yüzüme, ''ben bu  işi  yıllardır yapıyorum beyim, bana işimi öğretme'' der gibi baktı. Ama yanıtı yüz ifadesinden daha yumuşaktı.
      ''Merak etme Yaşar Bey, karıştırmam''.
      ''Aman ha!
Önde ben, arkada odacı toplantı salonuna girdik. Ben yerime geçerken odacı elinde bir kağıt ve kalem, siparişleri almaya başlamıştı. Gözüm odacı'da,  kulağım ona fısıltıyla sipariş veren konuklarımızdaydı.   Coca Cola temsilcileri Coca Cola ve firmanın ürettiği öteki içecekleri, Fruko temsilcileri ise Pepsi ve firmalarının ürettiği öteki markaların siparişini verdiler. Odacı tüm siparişleri kağıda geçti. Konuklardan sipariş alma işi bitince;  Özdemir Sabancı’ya  döndü.
    ''Siz ne içersiniz efendim?''
Günlük yaşamımızda gazlı içecek konusunda tercihimiz ne olursa olsun burada yansız olmak durumundaydık ve ne de olsa Türkiye’nin iki içecek devi ile aynı anda, aynı salonu paylaşıyorduk.
Bakışlar Özdemir Sabancı’ya odaklandı. Konuklar,  Özdemir Sabancı’nın vereceği siparişi merek ediyorlardı sanırım. Özdemir Sabancı,
    ''Çay''dedi. Patron çay deyince, biz de doğal olarak ''Çay'' dedik. Her iki içecek firması arasında yanzız olmalıydık.
Aradan 10-15 dakika geçmişti ki; toplantı salonunun kapısı yeniden açıldı; önde Bilgin, arkasında 2 tane yardımcı içeri girdiler.  Bilgin, elindeki listeye bakarak siparişleri dağıtmaya başladı. İçecek servisi yapılırken konuşmalar devam ediyordu. Ben dikkatlice konukları izliyor, ilk kimin önündeki bardağa uzanacağını ve tepkisini merak ediyordum. Anlaşılan her iki taraf da protokol sırasına göre içmeye başlayacaktı, öyle de oldu.
Muhtar Kent, önündeki bardağa uzanınca, ona odaklandım. Soğuktan buğulanmış bardaktan küçük bir yudum aldı. Aldı almasına da yüzünde, sıcak havada soğuk bir şey içen insanın yüzündeki mutlu ifadeden eser yoktu. Bırakın mutlu ifadeyi, belli belirsiz yüzünü buruşturdu. ve bardağı masaya bıraktı. Öteki Colacılar da bardaklarına uzandılar kimi bir yudum aldı bıraktı, kimi içmeden bardağı şöyle bir  koklayıp bıraktı… Benzeri davranışları Melih Sipahioğlu ve arkadaşları da yineleyince,
     ''Eyvah! bizimki siparişleri karıştırdı anlaşılan.''
Toplantı bittiğinde, biz Sasalılar, çaylarımızı içmiş, bardaklar boşalmıştı. Ancak meşrubat bardakları, servis edildiği gibi söyleyişi ile ' sile sip', yani ağzına kadar doluydu. Çünkü kimse önündeki bardaklara bir daha el sürmemişti.
Toplantı bitti.
Özdemir Sabancı,
    ''Arkadaşlar, on beş dakika sonra odama gelin de bir durum değerlendirmesi yapalım''  deyip, odasına girdi. Ben de onbeş dakikalık arayı fırsat bilip, toplantı salonuna geri döndüm. O sırada Bilgin, yanında bir yardımcı ile salonu toplamaya, 'boşları(!)' almaya  geldi. Önce dolu bardaklara, sonra bana baktı.
    ''Kolaların heç birini içmemişler; hayret!'' dedi.''
    ''İçmezler tabi. Colacılar'a Pepsi, Pepsiciler'e Coca Cola verirsen tabi ki içmezler…''
Şaşkın şaşkın yüzüme baktı, nasıl yanıt vereceğini tartarmış gibi biraz bekledi ve az duyulur bir sesle,
    ''Hayret yani nasıl anladılar ki? Ne farkı var ki? Ben her ikisini de içerim.…''
    ''Sen ne Pepsi’nin ne Cola’nın patronusun'' demek istedim ama bu yanıtının onun için bir anlam ifade etmeyeceğini düşündüğümden bir şey söylemeden salondan çıkıp  Özdemir Sabancı’nın odasına yöneldim; kulaklarımda  hep o sözleri çınlıyordu:
     ''Hayret nasıl anladılar ki?''
-----

1 yorum:

  1. I loved reading this post I will be sure to tell my friends about this and link to it as well. Thanks
    Web Designing

    YanıtlaSil