İNADINA YAŞAMAK
Kentin ana caddesi
üzerinde, çamlar altında kurulmuş, deyim yerindeyse varsıl ailelerin geldiği,
hemen bitiminde yine genellikle varsıl ailelerin yeğlediği bir sinemanın
bulunduğu bahçede buluşmak için sözleşmiştik. Dün gece arkadaşlardan ayrılırken
yanıma yaklaşmış, benimle önemli bir konu için görüşmek istediğini söylemiş ve
görüşme yeri olarak da burayı önermişti.
Şaşırmadım desem doğruyu söylememiş
olurum. Onca, oturup sohbet edeceğimiz kesemize uygun kahvehane, çay bahçesi
olmasına karşın burada buluşma önerisi garibime gitmişti. Hadi ben orta halli
bir aileden geliyordum ve orada içeceğim çayın ve yiyeceğim pastanın parasını
ödemek bana dokunmazdı ama arkadaşım, neredeyse gün bulup gün yiyen bir
aileye mensup, kenti ortadan bölen ırmağın doğu yakasındaki yoksul
mahallelerden birinde yaşıyordu. Çoğu zaman sinema çıkışlarında içtiği çorba
parasını bile ortaklaşa biz arkadaşları öderdik.
Öğrencilerinin ''abdal koleji'' diye
adlandırdıkları bir lisede son sınıf öğrencisiydi. Aynı lisede
okumamıştık. Arkadaşlığımız, bir tiyatro oyunu provası sırasında başlamıştı.
Oyunda yer alan bir arkadaşı çağırmış, o da merak edip gelmişti.
***
Sıkı bir rüzgarda sokağa çıkamayacak kadar
zayıftı. Yakın arkadaşları adını söylemez,''canı cebinde'' diye çağırırlardı
onu. Bir kaç yıldır süren hastalığı nedeniyle arada bir hastaneye yatıyordu.
Ama hiç gönül gücünü yitirmez, hastalığından dolayı arada bir kederlense de,
yaşama sıkı sıkıya tutunurdu. Kendisini 60'lı yılların ünlü bir Yeşilçam aktörüne
benzetmemizden çok mutlu olur, onunla çektirdiği fotografı her zaman yanında
taşırdı. Gerçekten de o aktöre kardeşi kadar benzerdi.
***
Buluşma yerine ondan önce gelip, gözlerden
uzak bir masaya geçtim. Sipariş almaya gelen garsonu, '' sipariş vermek için
arkadaşımı bekleyeceğimi '' söyleyip gönderdim.
O gelinceye kadar etrafımı gözden
geçirdim; bizim çocukların pek uğradığı bir yer olmadığı için etrafta tanıdık
kimse yoktu.
Arkadaşımın burayı neden seçtiğini anlar
gibiyimdim. Buluşmayı, özellikle bizimkilerin gözünden kaçırmak için burada
ayarlamıştı.
Konu ciddi olmalıydı.
Beni çok fazla bekletmedi. Üzerinde
her zaman giydiği jilet gibi ütülenmiş; fazla ütülenmekten parlayan
lacivert pantolonu ve hemen her gün yıkayıp giydiği kısa kollu mavi gömleği
vardı. Söylememe gerek yok ayakkabıları eski olmasına karşın pırıl pırıldı.
Gülerek benim tam karşımdaki iskemleye
oturdu.
''Merhaba'' dedi.
''Merhaba'' dedim.
Masaya oturduğumdan beri beni göz hapsine
alan garson, yanı başımızda bitti.
İkimiz de soğuk gazoz ısmarladık.
Garson ısmarıçlarımızı (1) getirinceye kadar konuşmadık.
Gazozlarımızı yudumlarken bir süre havadan
sudan konuştuk. Sohbet uzuyor ama bir türlü konuya girmiyordu.
''Eee anlat bakalım.''
''Neyi?''
''Nesi var mı oğlum? buluşmamızın
nedenini''
Derin bir nefes aldı.
''Terk etti beni Allahsız!'' Olayın esasını
öğrenmek için anlamazlıktan gelip sordum.
''Kim terk etti.''
Kızgınlıkla,
''Kim olacak, anan'' dedi.
Gülümsedim.
Son bir kaç aydır, benim de tanıdığım,
yakın bir arkadaşımın ablası ile görüyordum onları. Arkadaşımın ablası, mert,
sözünü esirgemeyen, doğru sözlü, deyim yerindeyse tam bir erkek Fatma’ydı.
Kızla aynı lisede okuyorlardı. Hatta bir kaç kez sinemada rastlamış, onlar beni
görmezlikten gelince de bunu pek sorun etmemiştim. Anlaşılan arkadaşlıklarını
kimsenin bilmesini istemiyorlardı. O günlerde kız erkek arkadaşlığı gizli
tutulur, bu arkadaşlığı her iki tarafın bir kaç yakın arkadaşından başka kimse
bilmezdi. Artık mahalle baskısı mı ya da dedikodu korkusu mu? Bilemiyorum...
''Sizi bir kaç kez birlikte görmüştüm.
Mutlu görünüyordunuz. Niye terk etti ki? Başka bir kız mı var yoksa?''
Aslında başka kız mı var sözünü pek
inanarak söylememiştim; laf olsun, torba dolsun misali...
''Lan ne başka kızı! Bilmiyormuş gibi
konuşma. Hayatta tek kız arkadaşım oydu.''
‘’Eee! O zaman?''
İçini çekti. Etrafta kim var kim yok diye sağa
sola göz gezdirdikten sonra anlatmaya başladı.
Son kontrolünde doktor, 'eğer verici
bulamazsan taş çatlasa 3-4 aylık ömrün kaldı' diyesiymiş. O günlerde paran olsa
bile sağaltılacak bir organ için ülke içinde verici bulmak bir hayli güçtü.
Üstelik arkadaşım uygun verici bulsa da onu alacak maddi olanaktan yoksuldu.
''Uzun uzun düşündüm'' dedi. Verici yok;
olsa da alacak param yok. Bu yaşıma geldim elini tutacağım, birlikte dolaşacağım
bir kız arkadaşım olmadı. Allah daha çok versin sizler öyle misiniz? Ölürsem
gözüm açık gidecek. Hastayım diye kızların ilgi alanına girmiyorum. Okuldaki
kızlar içinde bana hayır demeyecek bir kişi vardı; Zeynep. Ona açılmalıydım.
Kararımı verdim. Boş geçen bir dersi kollayıp, onunla konuşmak istediğimi
söyledim. Okulun tenha bir yerinde ona durumumu anlattım. ‘o güne kadar hiç kız
arkadaşımın olmadığını, üç aylık ömrüm kaldığını, böyle giderse gözümün açık
gideceğini, ömrümün son üç dört aylık süresi içinde benim kız arkadaşım olur
musun?’ dedim.
''Kabul etti tabi.''
''Bir süre düşündü. ‘Kabul ama bir şartım
var: Düşüp kalkmak yok: Sinemaya,
pastaneye gider, el ele tutuşuruz ama ötesini aklından bile geçirme’ dedi.
Nasıl sevindim bilemezsin.’’
O günden sonra birlikte gezdik, tozduk. Anımsarsan
seninle de bir kaç kez karşılaştık. İnan bana yaşamımın en mutlu günleriydi.
Kendimi daha sağlıklı hissediyordum. Arkadaşlığımızın üzerinden yaklaşık dört,
beş ay geçmişti ve ben hala yaşıyordum. Doktor yanılmıştı; ölmemiştim. Anlayacağın
bu sevgili oyunu bana iyi gelmişti.''
'’ Eeee! sonra?''
'' Sonrası; dün sizle buluşmadan önce
onunla sinemaya gidecektik. Gene burada, şu dipteki masada buluştuk. Sinemaya
gitmeyeceğini, benimle bir önemli bir konuyu konuşacağını söyledi.''
Arkadaşımın ablası,’ bu arkadaşlığı sadece
üç ay için kabul ettiğini, hadi doktor yanılabilir deyip dördüncü ayda da
arkadaşlığı sürdürdüğünü, ama aradan beş ay geçmesine karşın kendisinin hala
ölmediğini, bu yüzden bu günden itibaren bu sevgili oyununu bitirmeye karar
verdiğini’ söylemiş.
Anlattıklarından sonra rahatlamış gibiydi.
Bir süre sustuk. Gerçekten tüm bu olanlardan sonra konuşacak ne vardı ki?
Sessizliği o bozdu,
''Sence ne yapmalıyım ha?''
''Hiçbir şey, inadına yaşa lan!'' dedim.
Gülümsedi.
Bardaklarımızda kalan, artık kabarcıklar
çıkarmayan, ılık ve gazı kaçmış gazozlarımızı içmek ikimizin de içinden
gelmedi.
------
Şubat 2020
------
(1) Ismarıç: Sipariş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder