21 Mart 2020 Cumartesi

İnadına Yaşamak


  
 


İNADINA YAŞAMAK



     Kentin ana caddesi üzerinde, çamlar altında kurulmuş, deyim yerindeyse varsıl ailelerin geldiği, hemen bitiminde yine genellikle varsıl ailelerin yeğlediği bir sinemanın bulunduğu bahçede buluşmak için sözleşmiştik. Dün gece arkadaşlardan ayrılırken yanıma yaklaşmış, benimle önemli bir konu için görüşmek istediğini söylemiş ve görüşme yeri olarak da burayı önermişti.

     Şaşırmadım desem doğruyu söylememiş olurum. Onca, oturup sohbet edeceğimiz kesemize uygun kahvehane, çay bahçesi olmasına karşın burada buluşma önerisi garibime gitmişti. Hadi ben orta halli bir aileden geliyordum ve orada içeceğim çayın ve yiyeceğim pastanın parasını ödemek  bana dokunmazdı ama arkadaşım, neredeyse gün bulup gün yiyen bir aileye mensup, kenti ortadan bölen ırmağın doğu yakasındaki yoksul mahallelerden birinde yaşıyordu. Çoğu zaman sinema çıkışlarında içtiği çorba parasını bile ortaklaşa biz arkadaşları öderdik.

     Öğrencilerinin ''abdal koleji'' diye adlandırdıkları bir lisede  son sınıf öğrencisiydi. Aynı lisede okumamıştık. Arkadaşlığımız, bir tiyatro oyunu provası sırasında başlamıştı. Oyunda yer alan bir arkadaşı çağırmış, o da merak edip gelmişti.

                                                       ***

     Sıkı bir rüzgarda sokağa çıkamayacak kadar zayıftı. Yakın arkadaşları adını söylemez,''canı cebinde'' diye çağırırlardı onu. Bir kaç yıldır süren hastalığı nedeniyle arada bir hastaneye yatıyordu. Ama hiç gönül gücünü yitirmez, hastalığından dolayı arada bir kederlense de, yaşama sıkı sıkıya tutunurdu. Kendisini 60'lı yılların ünlü bir Yeşilçam aktörüne benzetmemizden çok mutlu olur, onunla çektirdiği fotografı her zaman yanında taşırdı. Gerçekten de o aktöre kardeşi kadar benzerdi.

                                                       ***

     Buluşma yerine ondan önce gelip, gözlerden uzak bir masaya geçtim. Sipariş almaya gelen garsonu, '' sipariş vermek için arkadaşımı bekleyeceğimi '' söyleyip gönderdim.

     O gelinceye kadar etrafımı gözden geçirdim; bizim çocukların pek uğradığı bir yer olmadığı için etrafta tanıdık kimse yoktu.

     Arkadaşımın burayı neden seçtiğini anlar gibiyimdim. Buluşmayı, özellikle bizimkilerin gözünden kaçırmak için burada ayarlamıştı.

     Konu ciddi olmalıydı.

Beni çok fazla bekletmedi. Üzerinde her zaman giydiği jilet gibi ütülenmiş; fazla ütülenmekten  parlayan lacivert pantolonu ve hemen her gün yıkayıp giydiği kısa kollu mavi gömleği vardı. Söylememe gerek yok ayakkabıları    eski olmasına karşın pırıl pırıldı.

     Gülerek benim tam karşımdaki iskemleye oturdu.

     ''Merhaba'' dedi.

     ''Merhaba'' dedim.

     Masaya oturduğumdan beri beni göz hapsine alan garson, yanı başımızda bitti.

     İkimiz de soğuk gazoz ısmarladık.  Garson ısmarıçlarımızı (1) getirinceye kadar konuşmadık.

     Gazozlarımızı yudumlarken bir süre havadan sudan konuştuk. Sohbet uzuyor ama bir türlü konuya girmiyordu.

    ''Eee anlat bakalım.''

    ''Neyi?'' 

    ''Nesi var mı oğlum? buluşmamızın nedenini''

     Derin bir nefes aldı.

    ''Terk etti beni Allahsız!'' Olayın esasını öğrenmek için anlamazlıktan gelip sordum.

    ''Kim terk etti.''

     Kızgınlıkla,

    ''Kim olacak, anan'' dedi.

     Gülümsedim.

     Son bir kaç aydır, benim de tanıdığım, yakın bir arkadaşımın ablası ile görüyordum onları. Arkadaşımın ablası, mert, sözünü esirgemeyen, doğru sözlü, deyim yerindeyse tam bir erkek Fatma’ydı. Kızla aynı lisede okuyorlardı. Hatta bir kaç kez sinemada rastlamış, onlar beni görmezlikten gelince de bunu pek sorun etmemiştim. Anlaşılan arkadaşlıklarını kimsenin bilmesini istemiyorlardı. O günlerde kız erkek arkadaşlığı gizli tutulur, bu arkadaşlığı her iki tarafın bir kaç yakın arkadaşından başka kimse bilmezdi. Artık mahalle baskısı mı ya da dedikodu korkusu mu? Bilemiyorum...

     ''Sizi bir kaç kez birlikte görmüştüm. Mutlu görünüyordunuz. Niye terk etti ki? Başka bir kız mı var yoksa?''

     Aslında başka kız mı var sözünü pek inanarak söylememiştim; laf olsun, torba dolsun misali...

    ''Lan ne başka kızı! Bilmiyormuş gibi konuşma. Hayatta tek kız arkadaşım oydu.''

    ‘’Eee! O zaman?'' 

    İçini çekti. Etrafta kim var kim yok diye sağa sola göz gezdirdikten sonra anlatmaya başladı.

     Son kontrolünde doktor, 'eğer verici bulamazsan taş çatlasa 3-4 aylık ömrün kaldı' diyesiymiş. O günlerde paran olsa bile sağaltılacak bir organ için ülke içinde verici bulmak bir hayli güçtü. Üstelik arkadaşım uygun verici bulsa da onu alacak maddi olanaktan yoksuldu.

    ''Uzun uzun düşündüm'' dedi. Verici yok; olsa da alacak param yok. Bu yaşıma geldim elini tutacağım, birlikte dolaşacağım bir kız arkadaşım olmadı. Allah daha çok versin sizler öyle misiniz? Ölürsem gözüm açık gidecek. Hastayım diye kızların ilgi alanına girmiyorum. Okuldaki kızlar içinde bana hayır demeyecek bir kişi vardı; Zeynep. Ona açılmalıydım. Kararımı verdim. Boş geçen bir dersi kollayıp, onunla konuşmak istediğimi söyledim. Okulun tenha bir yerinde ona durumumu anlattım. ‘o güne kadar hiç kız arkadaşımın olmadığını, üç aylık ömrüm kaldığını, böyle giderse gözümün açık gideceğini, ömrümün son üç dört aylık süresi içinde benim kız arkadaşım olur musun?’ dedim.

    ''Kabul etti tabi.''

    ''Bir süre düşündü. ‘Kabul ama bir şartım var: Düşüp kalkmak yok:       Sinemaya, pastaneye gider, el ele tutuşuruz ama ötesini aklından bile geçirme’ dedi. Nasıl sevindim bilemezsin.’’

     O günden sonra birlikte gezdik, tozduk. Anımsarsan seninle de bir kaç kez karşılaştık. İnan bana yaşamımın en mutlu günleriydi. Kendimi daha sağlıklı hissediyordum. Arkadaşlığımızın üzerinden yaklaşık dört, beş ay geçmişti ve ben hala yaşıyordum. Doktor yanılmıştı; ölmemiştim. Anlayacağın bu sevgili oyunu bana iyi gelmişti.''

     '’ Eeee! sonra?''

     '' Sonrası; dün sizle buluşmadan önce onunla sinemaya gidecektik. Gene burada, şu dipteki masada buluştuk. Sinemaya gitmeyeceğini, benimle bir önemli bir konuyu konuşacağını söyledi.''

     Arkadaşımın ablası,’ bu arkadaşlığı sadece üç ay için kabul ettiğini, hadi doktor yanılabilir deyip dördüncü ayda da arkadaşlığı sürdürdüğünü, ama aradan beş ay geçmesine karşın kendisinin hala ölmediğini, bu yüzden bu günden itibaren bu sevgili oyununu bitirmeye karar verdiğini’ söylemiş.         Ardından da, ‘bu kararı verirken sakın yanlış anlama, senin ölmeni istemiyorum, inşallah daha çok yaşarsın ama benim de kendime yeni bir yol çizmem gerekiyor, hakkını helal et’ deyip yanından ayrılmış.

     Anlattıklarından sonra rahatlamış gibiydi. Bir süre sustuk. Gerçekten tüm bu olanlardan sonra konuşacak ne vardı ki?

     Sessizliği o bozdu,

     ''Sence ne yapmalıyım ha?''

     ''Hiçbir şey, inadına yaşa lan!'' dedim.

     Gülümsedi.

     Bardaklarımızda kalan, artık kabarcıklar çıkarmayan, ılık ve gazı kaçmış gazozlarımızı içmek ikimizin de içinden gelmedi.

 

------ 
Şubat 2020

------

(1) Ismarıç: Sipariş

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder