13 Mart 2020 Cuma

Güney Afrika




Güney Afrika 
Cape Town, Johannesburg, Sun City Vs.

Güney Afrika uzun yıllardır merak ettiğim ve görmeyi istediğim ülkelerin başında geliyordu.
Bu fırsatı bir iş seyahati nedeniyle 2017 yılının güzünde yakalamıştım ama eşimin ani vefatı nedeniyle gerçekleştirememiştim. O acı anı nedeniyle bu kez de gidip gitmemek  konusunda çekincelerim oldu ama sonunda kararımı verdim.
Daha Güney Afrika'yı Anlatmadan Buraya Neden Bu Fotografı Koydum? Bu Yazının Tümünü Okumak İsterseniz; Bu Fotoğrafı Göz Önünde Tutarak Okuyun. Lütfen

Kısa Bir Geçmiş : Kısa Başlıklarla Güney Afrika Tarihi
Güney Afrika'nın ilk sakinleri Hotantolar ve Buşmanlardır. Bu toplulukların yaklaşık 2000 yıl kadar önce göçebe hayvancılığı yaptıkları biliniyor.
Ümit Burnu'nun Hindistan'a bir yol bulmak amacıyla yola çıkan Portekizli gemici Bartolomeu Diyaz tarafından 1488 yılında keşfedilmesi ile bölgenin yerli halkı ilk kez beyazlarla karşılaşıyorlar.
Diyaz'ı buralara kadar getiren en büyük etken; o zaman Akdeniz'e ve Orta Doğu'ya; dolayısı ile baharat yoluna hakim olan Osmanlılar'ın kontrolü dışında vergi vermeden, serbestçe ticaret yapabilecekleri bir yol bulmak. Baharat o zamanlarda çok önemli ve dolayısı ile çok değerli. Gıdaların bozulmaması için yaşamsal bir önemi var. Anlayacağınız bay Diyaz babasının hayrına Hindistan'a yeni bir yol aramamış.Tamamen duygusal yani...
Bir Sokak sanatçısının Gözünden  Tüm Yönleri ile Cape Town
 

Güney Afrika'nın bu güne kadar uzanan kanlı tarihi, 1652 yılında sömürgeci Hollandalıların buraya ayak basması ile başladı denebilir.
Başlangıçta burayı Hindistan'a giden gemiler için bir istasyon kurmak amacıyla işgal eden Hollandalılar, kanlı savaşlardan sonra kalıcı yerleşimler kurup, kendi dillerinde çiftçi anlamına gelen''Boerleri'' buraya yerleştirdiler. Zaman içinde nüfusları ve güçleri artan Boerler Hollanda'dan özerklik isteyip, 18. yy sonlarında bu isteklerine kavuştular.
Aynı yıllarda, tarihleri boyunca, ''nerde tıngırtı, orda buluntu'' sözününü  kendilerine her zaman kılavuz eden İngilizler, bölgeyi işgale kalkıştılar. Başlangıçta başarılı olmasalar da 1814 yılında bu arzularına kavuştular. Bunun sonucu da Cape Town Bölgesine yerleşik olan Boerler de ülkenin kuzey ve kuzey doğusuna çekildiler. Orange ırmağı aralarında sınır oldu.

Bu süreçte köle olarak kullanılan Güney Afrika'nın yerli halkı, araziyi iyi tanıdıkları için sözde efendilerinden(!) kolayca kaçıp dağlara sığındıklarından, işgalciler Hindistan ve Malezya'dan yeni köleler getirdiler. Bölgenin yabancısı olan bu gariplerin, çevreyi iyi bilmediklerinden dolayı kaçıp kurtulama şansları olmadı doğal olarak... Ancak zaman  içinde İngiltere, kendi kamu oyunun baskısı sonucu 1833 yılında köleliği kaldırmak zorunda kaldı.
1867 yılında Orange ırmağının yakınların da elmas,1886 yılında Transvaal'da altın bulunması G.Afrika'da tarihin akışını değiştirdi. Bu buluş, İngilizlerin, tarihileri  boyunca''yeter ki balın olsun,sineği Bağdat'tan gelir'' sözümüzü doğrularcasına Boerleri tamamen kendi denetimlerine almasına yol açtı. Sonrasında; aklın yolu bir olduğuna inandılar ve sayıcak kendilerinden kat be kat üstün olan yerlilere karşı  Boerlerle ortak hareket ederek 1907 'de Güney Afrika Birliğini kurdular. Beyazlar kentlerde, Apertahit(bir tür ırkçılık) uygulanan yerliler ise; kentlerin dışında, bu gün bile varlığını sürdüren teneke mahallelerinde dışlanmış olarak yaşamaya başladılar.

İki Dünya savaşında'da müttefiklerden yana ola G. Afrika, savaş sonrası ayrımcılığı ve ırkçılığı yasalarla pekiştirdi. Öyle ki; bırakın siyahları, Hintlilerin bile oy hakları elinden alındı. Irkçı politikalar nedeniyle Common Wealth'den atılan Güney Afrika'da bundan sonra bilinen olaylar gelişti. Siyahların ayaklanması yayıldı, bu ayaklanmalara öncülük eden Nelson Mandela 1964 yılında hapse atıldı. Hükümet'in ırkçı politikalardan ödün vermemesi, ve siyahlara baskının giderek artması sonucu Güney Afrika'ya 1967'de BM ambargo kararı aldı.
Ambargo ve dünya kamuoyunun baskısı, ekonomiyi çökertme noktasına gelince; Nelson Mandela 27 yıllık tutsaklıktan sonra serbest bırakıldı ve 1994 yılında Başkan seçildi.
Güney Afrika bu gün nüfusun yüzde 79'unu oluşturan siyahlar tarafından yönetiliyor. Nüfusun geri kalanını yüzde 9.6 ile beyazlar, yüzde 8.9'unu çandırlar(melez) ve yüzde 2.5'ini de Asayalılar oluşturuyor.

Cape Town
Cape  Town bu gün 3.5 milyon nüfusu ile G.Afrika'nın 2., Afrika Kıtası'nın ise 5. büyük kentidir. 1488 yılında Hindistan'a ulaşmak amacıyla yola çıkan Portekizli denizci Bartolomeu Diyaz tarafından keşfedilen Cape Town, 1652 yılında Avrupalıların Afrika'da , kurduğu ilk kent oldu. Tarih boyunca önce Hollandalıların (Boerler) daha sonra da İngilizlerin eline geçen Cape Town'un kent merkezi görenlerde, bir Avrupa kentinde dolaşıyormuş duygusunu veriyor.

Görülecek yerler
Benim 10-11 saatlik uçak yolculuğunu göze alıp, Güney Afrika'yı ziyaret etmeme neyin yol açtığını merak ettiyseniz söyleyeyim:  Masa Dağı ve Ümit Burnu'nu görme arzusu...
Cape town ve Masa Dağı

O zaman hemen Masa Dağı'na(Table Montain) çıkalım. Elbette Masa Dağına hemen çıkalım deyince çıkılmıyor.  Sizi dağa çıkaracak olan teleferik için bileti önceden almanız gerekiyor. Biletler için öğleden önce ve sonrası için ayrı fiyat uygulanıyor. Öğleden önce çıkmak isterseniz daha fazla rant ödemek zorundasınız. Bu fiyat da 200 ile 360 rant arasında değişiyor. Bu arada ben bu kadar parayı veremem diyenleriniz varsa,saygı duyarım. Sizin gibi düşünenler, biz teleferik sırasındayken zaten çoktan tepeye tırmanmak için yola koyuldular bile...
Dağa, ha deyince çıkılamadığını söylemiştim. Buraya her ben-i ademin çıkması için teleferik gerekli olduğu düşüncesi ile kez 1850 yıllında güdeme gelmiş ancak yapımı 2. Dünya savaşı sonunda gerçekleşmiş.
Masa Dağı'ndan Cape Town
Denizden yüksekliği 1080 metre olan tepeye bir kaç dakikada çıkılıyor. Tepeye yaklaştığınız her metrede altınızda hem Cape Town'u hem de çevresindeki kumsallara uçaktan bakıyormuşsunuz duygusuna kapılıyorsunuz.

Masa Dağı'ndan Aslan Tepesi


Teleferikteyken, aşağıdan pek de heybetli görünmeyen  her birinin ayrı bir söylencesi olan Aslan tepesini ve Şeytan tepesini de neredeyse kuş bakışı olarak görebiliyorsunuz.
Düz bir masa görünümdeki Masa Dağı, bir ucundan öteki uca 34 kilometre. Ama tamamı masa gibi düz değil.
Tepede geçireceğiniz bir kaç saat içinde Cape Town ve çevresini kuş bakışı fotograflayabilirsiniz. Bu arada rehberimizin buraya özgü iri bir fare büyüklüğündeki Dassie adlı kemirgenle karşılaşınca şaşırmamamızı söylemişti.
Karşılaştım ve şaşırmadım.
Masa Dağı'ndan...

Bu arada dağda sis yoksa burada gün batımını izlemenin çok güzel olacağı söylendi. Zamanı olanlara önerilir...
Masa dağına ulaşmak için şayet bir turla gelmemişseniz, kent merkezinden taksi ile gelebilirsiniz. yada Hop on- Hop off otobüsüleriyle ulaşabilirsiniz.

Ümit Burnunu  (Cape of Good Hope) anlatmadan önce bize orta öğretim yıllarında verilen bir bilginin yanlışlığını düzelteyim. Ümit Burnu Afrika'nın en güney ucu değilmiş. Afrika'nın en güney ucu, Ümit Burnu'nun daha doğusunda, deniz fenerinin bulunduğu kayanın uzantısı olan yarım adanın ucundaki ''Cape Point ya da İğne Burnuymuş''. Coğrafya öğretmenlerine duyurulur.
Ümit Burnu

Bartolomeu Diyaz, Hindistan'a yol bulma sevdası ile yola çıkınca buradaki fırtınalar nedeniyle burnun adını fırtınalar burnu adını koymuş. Hindistan'a ulaşamayıp, geri dönünce Portekiz Kralı'na durumu anlatmış. Kral güya;'' bu burun bizim Hindistan'a ulaşmak için bir ümittir, adı Ümit Burnu olsun ''diyesiymiş.
Yukarıdaki fotografı çektirdiğim yerde öyle bir rüzgar vardı ki anlatamam.  Hint ve Atlas okyanuslarının birleştiği bu burunda deniz, fırtınanın etkisiyle kıyıyı çılgınca dövüyor. Bir yerde okumuştum; buradaki dalgaların yüksekliği zaman zaman 20 metreyi buluyormuş.  Deniz suyunun çok soğuk ve köpek balıklarının cirit attığı Ümit Burnu'nu geçmeye kalkışan yaklaşık 2500 geminin burada batması bir rastlantı sayılmamalı.
Cape Point'in Konumu-Arkada Fener


Ümit Burnu'nun uzantısı olduğu tepede bir deniz feneri var. Aklı sıra gelip geçen gemilere yol gösterecek. ''Aklı sıra'' dememin nedeni burada 2500 civarında geminin batmış olması. ''Ya olmasaydı, daha fazla gemi batmış olmaz mıydı?'' diyenleri duymazlıktan geliyorum.

Bana göre fener bir işe yaramamış olsa da fenere çıkmanızı öneririm. 

Çıkanlar manzaranın çok güzel olduğunu söylediler. Çıktım; çıktım da nasıl çıktım? Bir de bana sorun.
Önce yokuşla, bundan daha önemlisi, Ümit Burnu'ndaki rüzgarı meltem zavallılığına 
düşüren fırtına ile adeta savaştım.

Hiç abartmıyorum; biraz boş bulunsanız, dünyada kanatsız, aletsiz uçan ilk insan olursunuz; İkarus'un bile kanatları vardı. Unutmayın...
Deniz Feneri. Yolu Bitimine Yakın Çekim

''Peki kardeşim,haline bakmadan Hasan Dağı'na oduna neden gidersin ?'' diye sormayın. Hele benim keşfetme tutkumu bilenler hiç sormasın. ''Buraya kadar gelmiş de fenerin olduğu tepeye çıkmamış'' dedirtmem ardımdan.
Fırtınayla göğüs göğüse çarpışarak, dünyada kanatsız ve aletsiz uçan ilk insan olmamak için trabzanlara tutuna tutuna fenere ulaştım.

Fenerin yer aldığı nokta ise başka bir alem. Sağdan soldan, aşağıdan yukarıdan rüzgar esiyor.

Sanırsınız ki; burası,  dans partisi veren dünyadaki tüm fırtınaların buluşma noktası... 
Bu partiye isteseniz de istemeseniz de siz de katılıyorsunuz.
Öyle ki; fotograf çektiğim telefonu bile zor zapt ediyorum. Aman Zaman derken telefonu korumak isterken bir an elimi başımdaki bereden çektim. Sen misin çeken; berem uçan daire misali gök yüzünde kayboldu. Baka kaldım ardından...

Manzara müthiş. Çıkması güç ama siz gene de çıkın.
Yukarı çıkarken yanınıza bir şişe su alın, yolda gerekiyor.
Hırsız Babunlar


Bu arada, ortalıkta dolaşan babunlara dikkat!
Çaktırmadan, sinsice yanınıza yaklaşıp, elinizdeki torbayı ya da yiyeceği alıp kaçıyorlar.

Çok şükür kazasız belasız fenerden aşağı indim deyip, otoparkta bekleyen otobüse doğru giderken, önümden hızla geçen bir babun, bankta oturup, elindeki hamburgeri iştahla yemeye çalışan küçük bir kızının hamburgerini , kaşla göz arasında  kaptı; kaçtı. Zavallı çocuğun hayret dolu bakışı hala gözümün önünde...


Langa Teneke Mahallesi

Langa- Teneke Mahallesi
Langa Cape Town'a yaklaşık 20 km mesafede. Rehberimiz bu mahalleyi gezerken gruptan ayrılmamamızı tembihledi.Gerçi aynı uyarıyı Cape Town'ı gezerken de yapmıştı ama bura daha tehlikeliymiş. Gerçekten de Güney Afrika'da dolaşırken temkinli olmakta yarar var. Ancak grubun çoğu Adana'lı olduğu için bu uyarı onlar için pek geçerli olmadı sanırım. Belki de peşimizden ayrılmayan korumamıza güvendiler, kim bilir? 
Cape Town'daki nüfusun yaklaşık % 80'i bu tek odalı teneke evlerde yaşıyormuş. Arada bir betonarme binaya da rastladık. Bunlar Mandela'dan sonra yapılmaya başlanmış. 
Sokaklar pislik içinde, burnunuza gelen pis kokuya zaman içinde alışmanız bile mümkün değil.
Dempaskot:Teneke Mahallesinin Girişindeki Kayıt Yapılan Büro, Eskiden Siyahlar Kayıt Olurmuş Giriş Çıkışta. Şimdi ise Tam tersi. Bir Beyaz Form Dolduruyor(!)
Altının ve elmasın neredeyse ana vatanı olan bu ülkede, yoksulluk ötesi böyle bir yaşantıyı hala anlamakta güçlük çekiyorum.

Burada yaklaşık 200 bin kişi yaşıyormuş. Mandela'dan önce siyahların kentten içki almaları yasakmış. Onlar da kendi içkilerini kendileri yapıyormuş.

Langa-Teneke Mahallesi
Eskiden Langa'ya giriş çıkış izne bağlıymış. Burada yaşamayanlar, Langaya giremezmiş. Çalışmak için mahallenin dışına çıkanlar, etrafı tel ile çevrili mahallenin giriş kapısında (Dempaskot)kayıt olurlarmış.
Cape Town'ı Çepeçevre Saran Teneke Mahalleleri.
Rehberimizin  anlattığına göre burada yaşayanların tek dileği ''musluklarından temiz su akan ve tuvaleti olan bir evlerinin olmasıymış.'' 1994 yılına kadar bu mahallelerde 60 aileye 1 tuvalet düşermiş. 
Bize Langa'da Eşlik Eden Korumamız

Langa'yı dolaşırken bir ara bizim koruma ile konuştum. Kendisi burada yaşadığı için bizler için burada herhangi bir saldırının söz konusu olmayacağını söyledi. Bura sakinleri genellikle müzik yaparak ve kentte bulabildikleri işlerde çalışarak geçimlerini sağlarlarmış. Gençler ise sporla vakit geçirirlermiş. Hükümet'in ''kendi kültürlerini'' turistlere satarak çok gelir elde ettiğini ama bu gelirden pay alamamaktan rahatsız olduğunu söyledi.
Burada bir ilk okulu da ziyaret ettik. Çölde bir vaha gibiydi. Temiz giyimli, cıvıl cıvıl siyah çocuklar. Aralarına karıştık. Bazı arkadaşlarımız onlara armağanlar verip, fotograf çektirdiler.
Ama orada öğrendiğim bir şeye çok şaşırdım. Rehberimizin dediğine göre ilk okul dahil tüm okullar paralıymış Güney Afrika'da...
Asgari ücretin 250 USD olduğu bir ülkede yoksul aileler nasıl ödüyorlar bu parayı? Soruma , ''Bir şekilde ödüyorlar işte'' diye yanıt verdi rehberimiz.
Bo Kaap

Bo Kaap, Cape Town'da görülmesi gereken  yerlerden biri. Buranın ilginç bir öyküsü var. Güney Afrikalı kölelerini ellerinde tutamayan Hollandalılar, bu kez Malezya ve Endenozya'dan müslüman köleler getirip bu buraya yerleştirmişler.

Nur ül İslam Camisi

Bu cografyanın yabancısı olan köleler, kaçıp kurtulamadıkları için burada çakılı kalmışlar.

Kölelik kalkınca da burada yaşayanlar yılda iki kez kutlama yapıp, evlerini çeşitli renklerde boyuyorlarmış.

Temiz sokakları, renkli evleri ile Bo Kaap'ı mutlaka görün derim.
Burada bir de cami var; adı Nur ül İslam Camisi, 1847 yılında yapılmış.

 Bo Kaap kent merkezinde ve yürüyerek gidebilirsiniz.

Adres 71 Wale Street.


Nur Ül İslam Camisi'nin Bulunduğu Sokak

Cape Town'da görülmesi gerekli yerlerden biri de kentten yaklaşık 45 dakika uzaklıkta bulunan Simon's Town'daki Boulders Plajıdır. Bu plajı ünlü yapan şey ise; yaklaşık 12 bin yıl önce Antartika'dan kopan bir buz dağının üzerinde buraya gelerek yerleşmiş olan Afrika Penguenleridir.
Bu penguenler belgesellerde izlediğimiz penguenlerden bir hayli küçükler.
Boulders Plajı ve Penguenler



Plaja koşut olarak yapılan yol ve teraslar yardımıyla koruma altındaki bu penguenlerin çok yakınına kadar  gelebiliyorsunuz.
Penguenler

Boulders Plajı Table Mountain Ulusal Parkı'na dahil bir koruma alanı sınırları içinde yer almaktadır. 
Buradaki penguenler sadece Güney Afrika kıyılarında bulunuyormuş. Penguenlerin neslinin devamı için iki adet penguen üretme çiftliği kurulmuş. Bu gün burada 3000 civarında penguen yaşıyor.
Girişin hediyesi: Çocuklara 20 Rand. Yetişkinler için, grup ya da bireysel ziyarete göre 40-160 Rand arasında değişiyor.
Eğer turla gelmediyseniz buraya cape Town'dan trenle ulaşabilirsiniz.

Cape Town çevresi ünlü G. Afrika şaraplarının üretildiği bağlarla kuşatılmış. G.Afrika'ya ilk üzüm asmaları 1655 yılında getirilmiş ve bu asmalardan ilk ürünler 1659 yılında elde edilmiş.
KWV Wine Emproium- Stellenbach


 Bir süre sonra bölgeye Fransızlar yerleşince üretilen şarapların kalitesi artmış. Costantia, Paarl ve Stellenbosch bölgeleri şarap üretim merkezlerinden en önemlileri
Şahsım Fıçıya, Fıçı Şahsıma Bakıyor
Biz Stellenbosch bölgesinde büyük bir şarap fabrikasını ziyaret ettik. Türkiye' de de benzeri fabrikaları ziyaret etmiştim ama burası bambaşka.

Dev Şarap Fıçıları
Bizi Fabrikanın sahibesi gezdirdi.  Özel ağaçlardan üretilmiş dev fıçıların arasında dolaşırken, şarabı ve şarapçılığı öyle anlattı ki, onun anlattıklarını dinleyen bir sofu bile''
yahu bu nasıl bir şeymiş'' diyerek şarap içmeye başlar,eminim...
Şarap Tadımı

Fabrika turunun sonunda şarap tadımına geçildi. Ufaktan ve küçük bardaklarla başlayan şarap tadımından sonra, hafiften çakırkeyf olan bizler, önünü ardını düşünmeden tattığımız şaraplardan satın aldık. Şaraplar gerçekten güzel ve keseye uygun. Burada size hangi şaraplar iyidir, hangi şaraplar satın alınır demeyeceğim. Kendiniz tadın; beğenirseniz satın alırsınız.
Bu gün dünyanın 6. büyük şarap üreticisi plan G. Afrika üretimini büyük bölümünü dış pazarlarda satıyor.
Stellenbach Cape Town'a arabayla  yaklaşık 45 dakika mesafede.

Aslan Parkı'na Lion Park), Cape Town'dan arabayla yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuktan sonra ulaşabilirsiniz. Burada bu parkta bulunan yabanıl hayvanlar, birbirlerinden yüksek tel örgülerle ayrılmışlar.
Beyaz Aslan Yavruları. Görevleri Kendilerini Okşatmak

Söz gelimi bir aslan ailesi, başka bir ailenin alanına giremiyor. Bu parkı korunaklı araçlarla dolaştık. Buradaki hayvanların davranışları ile belgesellerde izlediğimiz hayvanların davranışları bir birinden çok farklı. Ne aracımıza  saldıran, ne de bizi umursayan var. Hadi anladık araca saldırmıyorsunuz ama hiç olmazsa önünüze konmuş eti yerken '' kafanızı kaldırıp gelenlere bakın. Bak! binlerce kilometre yol kat edip buralara kadar geldik. kükremenizden vaz geçtik, bize doğru esneyin bari de dişlerinizi görelim.'' Biz de döndüğümüzde, soranlara olayı abartarak anlatalım. O şansı bile çok görüyorlar keratalar.
Ziyaretçiler Umurlarında Değil. Gölgede Ense Yapıyorlar

Birileri onlara turistin altın yumurtlayan tavuk olduğunu ve onlara iyi davranılması gerektiğini anlatmalı. Düşündüm de belki onlar da haklı. Avlanmak için bir çaba göstermiyorlar. Haremleri yanlarında, yedikleri önlerinde, yemedikleri artlarında; miskin miskin oturuyorlar; na'psın turisti muristi.
Öküz Başlı Antilop

Ortalıkta dolaşan yaban köpekleri de olmasa burada hiç yaşam belirtisi yok diyeceğim. 
Bana sorarsanız görmeye değmez.
Aslan Parkı'nda beni mutlu eden tek şey lokantasında yediğim lezzetli bir tavuk kızartmasıydı. Kalanı hikaye-i geyik...
Öğle Uykusunda Çitalar

Good Hope Metropolitan Community Church. Bu gotik biçemli kilise, kent merkezinde, ünlü Green Market'in bulunduğu bir meydanın köşesine konuşlanmış. Kilisenin çevresindeki kaldırımlara uzanmış, kir, pas içindeki evsizleri görünce aklıma Hindistan'da kaldırımda doğup, orada büyüyen ve orada ölen dokunulmazlar geldi.
Kilisenin İçinden Görüntüler: Evsizler
İnsanlık adına öylesine utanılacak bir manzara ki; anlatması güç. Kilisenin dışında perme perişan insanları görünce çevremdekilerin uyarılarına karşın kilisenin içine girmeye karar verdim. Onlar haklı olarak yaklaşık 11 milyon aidsli bulunan bir ülkede böyle bir yeri ziyaret etmemin tehlikeli olduğunun farkındaydılar. Ama görerek keşfetme arzusu doğrusu mantığımdan öne geçti.
Sefaletin Bir Başka Görüntüsü

Daha ilk adımda beni karşılayan, yerlerde , çul çaput içinde yatan perişan insanlardı. Orayı, o karmaşayı, o acınası hali ve kilisenin her yanına sinmiş kötü kokuyu anlatamam. Sıralarda oturanlar, yerlerde yatanlar, ortalıkta durumun vahametinin farkında olmayıp, koşuşturan çocuklar ve umarsızca ölümü bekleyen hastalar. 
Good Hope Mertopolitan Community Church

Kiliseyi ziyaretim süresince bir kaç kez temiz hava almak için kiliseden dışarı çıktım; öylesine havasız...

Turistik gezilerin amacı genellikle güzel yerleri görmek, oradan hoş anılarla dönmektir diyebiliriz kısaca... Ama bu kilise gibi, insanın ruhunda derin izler bırakacak yerleri de görmek gerekir kanısındayım.
Bu arada kilise içinde ve dışında yatanların tamamının kara derili olduğunu sırası gelmişken yazayım
Green Market

Green Market, Kentin ortasında geleneksel hediyeliklerin satıldığı küçük bir pazar yeri. Meydanda kurulmuş, derme çatma kulübelerde yok; yok. Yabanıl hayvan derilerinden tutun da, buraya özgü desenlerle bezenmiş kumaşlardan, çeşitli, incik boncuğa kadar, hediyelik olarak alabileceğiniz bir pazar.
Green Market

Satıcılarla çekinmeden pazarlık edin. Turist olduğunuzu görünce analarının nikahını istiyorlar.

Hout Bay Harbour, Cape Town'a yaklaşık yarım saat mesafede küçük bir liman. Bu limanın 2 özelliği var: Bunlardan birincisi; Nelson Mandela'nın yıllarca hapis yattığı Roben Adası'na giden teknelerin buradan kalkması ki; biz havanın bozuk, denizin çok dalgalı olması nedeniyle programımızda olmasına karşın gidemedik. İkincisi ise; fok balıklarının yaşadığı körfez olması.
Foklar- Hout Bay Harbour

Körfezde bir çok fok balığı var. O kadar cana yakınlar ki; denizden hop diye rıhtıma zıplıyorlar. Onların denizden çıkmasına engel olanlar ise, tutsak ettikleri fok balıkları ile turistleri belli bir bedel karşılığı fotograf çektirmeye zorlayan yerliler. Fokların rıhtıma çıktığını gördüklerinde ellerinde sopalarla onları tekrar suya kovalıyorlar. Bu davranışları hoş olmasa bile, bu insanların çok yoksul olduklarını göz önüne aldığımızda; pek  kızamıyorsunuz onlara. Ne demişler''yoksulluğun gözü kör olsun.''

Victoria And Albert Waterfront, Cape Town'da gece gündüz hem rahatça ve tedirgin olmadan dolaşabileceğiniz, hem de hoşça vakit geçirip, pahalı olmasına karşın 
Water Front

restoranlarda sunulan lezzetli yemekleri yiyebileceğiniz bir bölge; bir tür yat limanı.
Water Front
Cape Town'da kaldığımız süre içinde akşam yemeklerimizi burada yedik. Özellikle balıkları çok nefis. Size buraya gidin demiyorum çünkü; önersem de önermesem de gideceğiniz tek  mekan burası.

Cape Town'da Başka nerelere Gidilir
Çiçek Pazarı
Cape Town merkezinde dolaşırken kendinizi bir Avrupa kentinde dolaşıyor duygusuna kaptırabilirsiniz.
Long Street
Özellikle kent merkezinde 18.yy'dan kalan ilginç binalar var. Bu binaların ve alışveriş yapabileceğiniz dükkanların bulunduğu en önemli cadde Long Street. Ayrıca Long Streetİn bir özelliği de gündüzün güvenle dolaşacağınız bir cadde olması.
Long Street. Victoria Döneminden Kalan Bir Bina

Bu caddedeki Victoria döneminden kalan kimi binalar, sizde, İngiltere'deki bir kentte dolaşıyormuşsunuz duygusu veriyor.
Company's Gardens 'da Dev Kavuçuk Ağacı

Long Street'e koşut, içinde bir çok tarihsel binayı ve yontuları barındıran Company's Garden'e kadar uzanan Adderley Bulvarı ise gene Cape Town'da görülmesi gerekli yerlerden biri.
Bartolomeu Diaz- Adderley Street

Company's Gardens içinde dev ağaçların, bir çok kamu binasının ulunduğu çok büyük bir park. Kentin içinde insanların rahatça dolaşabildiği yürüyüş yolları, ulu ağaçların gölgesine sığınmış bankları ile nefes alınabilecek bir alan.
Bir de içinde küçük bir göl olan De Waal Park görülebilir.


Johannesburg


1800'li yıllarda madenciler tarafından kurulmuş, 4,5 milyon nüfusu ile Güney Afrika'nın en büyük, Afrika Kıtası'nın da Kahire ve Lagos'dan sonra 3. büyük kenti olan Johannesburg, gerçekte bizim katıldığımız turun ilk durağıydı. Artık tur programının gereği miydi yoksa bana mı öyle geldi bilemiyorum; bura hakkında yazacak bir şeyler bulamadım. Aslında rehberimiz de buranın turistik bir yer olmadığını, ancak zorunlu olarak tur programına alındığını söyledi.
Kentin çevresi, üzerilerinde ustura gibi tel çitlerin olduğu yüksek duvarların ve ulu ağaçların ardına gizlenmiş villalarla dolu. Bu yüksek duvarlar, buradaki güvenlik konusunda bana gerektiğinden fazla bilgi verdi.
Mandela ve Ben
Kentin çevresinde dolaşırken, bu gün müze olarak kullanılan, ve Mandela'nın başkan olduktan sonra kullandığı eve rastladık. O gün kapalı olmalı ki; içeri giremedik. Böyle olunca de bize de dıştan fotograflamak düştü.
Mandela'nın Başkan Seçildikten Sonra Oturduğu Ev
Johannesburg'da görülmesi gereken yerlerin başında Nelson Mandela'nın dev yontusunun bulunduğu meydan. Meydan restoranlarla çevrelenmiş.
Johannesburg
Ünlü mağazalar ve işyerlerinin bulunduğu Main Street ise size alışveriş için olanaklar sağlayabilir. Johannesburg'un en dikkate değer yapısı İse 1973 yılında yapılan, 50 katlı ve 223 metre yükekliğindaki Carlton binası. Söylendiğine göre burası Afrika'nın en yüksek binasıymış.
Mandela Meydanındaki Restoranın Garsonları
Küçük bir bedelle tepesine kadar çıkılıp kentin kuş bakışı fotografı  çekilebiliyormuş.
Johannesburg'a dair yazacaklarım bu kadar. 

Lisedi Cultural Village(Kültür Köyü), Johannesburga arabayla yaklaşık bir saat uzaklıkta, Günaey Afrika Kültürünü yakından tanıyacağınız önemli turistik merkezlerden biri, hatta en önemlisidir.
Lesedi Cultural Village
Burada, her biri ayrı bir köye yerleşik Zulu, Xhoso, Pedi ve Bosotho kabilelerinin günlülük yaşamlarını, göreneklerini ve danslarını yakından görebilirsiniz. Her ulusun kendini ifade etme şekli vardır. Bir Rus için votka, bir Türk için rakı bir tür kendini ifade şekli ise bu köylerde yaşayan kabileler için dans; acılarını, mutluluklarını; kısaca kendilerini ifade şeklidir. 
Zulu Köyü
Mandela'dan sonra G.Afrika'da siyahları oluşturan 11 etnik grup, ayrı siyaset gütmeye; aralarında ayrılıklar yaşamaya başlayınca, hükümet bu bölünmeyi önlemek, kabileleri ortak bir paydada buluşturmak ve ulus bilinci oluşturmak için bu kültür köylerini oluşturmuş.
Totem
Burayı sadece turistler değil, öğrenciler de ziyaret ediyor ve kültürlerini tanıyorlarmış. B
u kabileler içinde en savaşçı olan Zulular. Köylerine girmek için kapıdaki mızraklı nöbetçiden izin almanız gerekiyor.
Köyde Bir Ocak. Rüzgar Hangi Yönden Gelirse Gelsin Ateş Sönmüyor. Hemen Tencereyi Rüzgarın ters Ynüne Koyuyorlar
Zulular, binlerce yıllık geleneklerini sürdürüyorlar. Kadınlar ev işleri ve çocukların bakımı ile ilgilenirken, erkeklerin görevi ise: av ve savaşmak. Bu köyde yaklaşık 30 aile yaşıyor ve tek bir mutfağı kullanıyorlar. Evlerinin kapısı alçak; içeri girerken saygı göstermek için eğilmeniz zorunlu.
Ergenlige Geçen Çocuklar Savaşçı Olmak İçin 6 Ay Bu Evde Kalıyorlar. Sadece Gece Çıkmalarına İzin Var
Zulularda kızların bekareti önemli. Evlenmek isteyen erkek kızın ailesine bir inek satın alıp armağan etmek zorunda. Yoksa ömrübillah bekar kalıyormuş. Bir ineğin fiyatı ise 11 USD. 
Tek evlilik yok. Ne'ka ekmek o'ka köfte misali, ne'ka inek,O'ka kadın.
Pedi Köyü
Lisedi'de hangi kabileden olduğun giydiğin kıyafetle ayırt ediliyor. Bir kadının evli olup olmadığı ise şapka takıp takmadığından belli oluyormuş. Evli kadınlar şapkalarını yatarken bile çıkarmazlarmış.
Köyün Sakinlerinden Biri

Xhoso kabilesinde evlenmek Zululara göre daha zor. Bir bakireyi almak için 11 inek, 2 kulübe ve 2 atı başlık parası olarak vermek zorunluymuş. Anlaşılan bu kabilede evlenmek için eşek yükü ile paraya gereksinim var.
Dansçılar
Pedi kabilesinin köyünü gezerken kadınlar yemek yapıyordu. Yemek pişinceye kadar aile üyeleri çerez olarak kurutulmuş ipek böceği yiyorlar; ben denedim fena değildi.
Pedi kabilesinin ilginç bir öyküsü var. Köylerine saldıran İngilizlerin kadınları öldürmediklerini fark edince, kadın kılığına girip, makyaj yaparak onları tuzağa düşürerek öldürmüşler.
Dansçılar
Köyü terk etmeden önce bize, bir salonda her kabile kendi danslarını yaptılar. İlginçti.

Sun City(Kayıp Şehir)
Johannesburg'a yaklaşık iki saat mesafede bulunan Sun City (Kayıp Kent), musevi bir girişimci olan Solomon Kreshner tarafından kurulmuştur. Önceleri Bostwana'da kurulması düşünülen Sun City, oradaki karışıklılıklar nedeni ile Güney Afrika'da  Elendas ırmağı ve Pilanes dağının bulunduğu  bölgede efsanevi kayıp kentin de içinde bulunduğu yaklaşık 58 bin hektarlık alanda 1970 yılında kurulmaya başlanmış, 1979 yılında tamamlanmıştır.
The Palace-Sun City
Ancak evdeki hesap çarşıya uymamış, Güney Afrika'ya uygulanan ambargo nedeniyle; Las Vegas benzeri, bu dünya cennetine pek uğrayan olmayınca, uyanık bir yatırımcı olan Kreshner, özellikle hizmet pazarlamasında, ''satılacak malın mutlaka bir öyküsü olmalı'' ilkesinden yararlanarak, burayı efsanevi kayıp kentin bir parçası olarak pazarlamaya başladı. Aids'den korktuğu için  gelemeyen turistleri buraya çekmek için, Frank Sinatra, Elton John ve Fredi Mercury gibi sanatçıları getirerek Sun City'nin dünyada tanıtılmasını sağlamış.
Kayıp Kent-Sun City
Belki de bu kayıp kent öyküsü, buraya yakın olan ve nüfusunun yüzde 75'i Hinli olan Durban kentinin, bu yoğun Hintli nüfus yüzünden yerlilerce ''kayıp kent'' olarak adlandırılmasından geliyor olabilir.
Sun City
Bura da övülmesi gereken şey bence Kreshner'in pazarlama dehası. 

Bu gün, Güney Afrika'ya gelen turistlerin(yerliler de dahil) mutlaka, bir bir kaç gün konakladıkları çekici bir turizm merkezi Sun City...
The Palace

Tropik ve yarı tropik bölgelerde yetişen ulu ağaçların arasında kurulmuş 5 adet otelin bulunduğu Sun City'de golf alanları, dalga havuzları, yüzme havuzları, yürüyüş alanları, hemen hemen her damak tadına hizmet veren restoranlar, kafeler, çocuklar için eğlence alanları, alış veriş merkezleri ve bu tür yerlerin olmazsa olmazı kumarhaneler var.

Dalgalı Havuz-Sun City
Anlayacağınız Sun City, gelenlerin burada sıkılmadan kalacağı etkinlikler sunuyor ziyaretçilerine.
Otelimizin Arkası-Sun City

Sun City'de bulunan otellerden hem fiyat hem de kalite olarak farklı bir otel daha var; adı The Palace. Hint mimarisinden esintiler sunan bu otel , havuzları, yapay çavlanları, bahçeleri ile gerçek bir saray gibi. Oteli gezmek ve orada İngilizlerin deyimiyle 5 çayı içmek için, orada kalmanız gerekmiyor; giriş için 270 Rant ödeyin bu yetiyor; buna değer doğrusu... 
Sun City

Sun City'i yürüyerek de dolaşabilirsiniz, her beş dakikada bir sefer yapan shuttle ile de. Shuttllar ücretsiz. 

Sun City'de gece gündüz güvenle dolaşabilirsiniz. Ama hemen her otelin yanı başında başlayan ağaçlıklarda geceleri dolaşmanız önerilmiyor. Namussuz babunların sağı solu pek belli olmuyormuş çünkü.
Lion Safari Park Girişi- Sun City

Lion Safari Park, Sun City'in bulunduğu 58 bin hektarlık alan içinde kurulmuş, içinde gergedan, aslan, zürafa, su aygırı, öküz başlı antilop,antilop,fil ve bir çok yabanıl kuşun bulunduğu gerçek bir safari parkı.; belgesellerde gördüğümüz türden...
Lion Safari Park

Lion Safari Park

Alan çok büyük, Aslan Park'ında olduğu gibi hayvanlar bir birlerinden tel kafeslerle ayrılmamışlar.
Lion Safari Park

Lion Safari Park
Antilop'un olduğu yerin çevresinde dolanan aslanlar, çevresini umursamadan otlayan filler... Tam bir safari...
Ancak filmlerde gördüğümüz gibi bizi dolaştıran aracın etrafında dolaşmıyorlar; herkes kendi derdinde gibi.
Lion Safari Park

Bu Park'da Güney Afrikalıların 5 büyük olarak adlandırdıkları hayvanlar da var. Bunlara 5 büyük denmesinin nedeni; çok büyük olmalarından değil avlanmalarının zor olmasıymış. Bu 5'li onların madeni paralarında yer almış. O kadar önemli yani. 5 büyük hayvan şunlardan oluşuyor. Aslan, gergedan, fil, su aygırı ve leopar. 
Alan çok büyük olduğu için parkı dolaşmak bir kaç saati alıyor. 
Bizim parkı dolaştığımız gün hava çok yağmurluydu. Bu yüzden hayvanların çoğu yağmurdan korunmak için bir yerlere sığınmış olmalılar ki; görmemiz gerekenden daha azını gördük. Ama gene de güzel bir safari turuydu.

Güney Afrika ile ilgili kimi notlar
-Güney Afrika'da 11 milyon kişinin Aids olduğu söyleniyor. Bu nedenle özellikle 15- 18 yaş arası kızlara tecavüz çok yaygınmış. Bunun nedeni bakire bir kıza tecavüz edince Aids'in iyileşeceği inancı...
-Alkol ve uyuşturucu kullanma çok yaygın.  Bu önemli bir toplumsal sorunu oluşturuyor.
-Yoksulluktan olacak hırsızlık ve gasp çok yaygın. Gündüz belli cadde ve sokaklarda, gece ise hiçbir yerde, özellikle tek başınıza dolaşmanız önerilmiyor. Öyle ki ; 2019 yılında 2 milyon 100 bin hırsızlık olayı yaşanmış. Dolayısı ile suç oranı çok yüksek.
-Özellikle kadınlar G.Afrika'nın hangi kentinde geziyorlarsa gezsinler, mücevher takmamalılar. Gasp ve hırsızlığın önemli nedenlerinden biri de mücevher hırsızlığı.
-Alış verişte, hemen her ülkede olduğu gibi iki tür fiyatlama var: Biri yerlilere, diğeri yabancılara uygulanan fiyat. Tahmin edeceğiniz gibi yabancılara uygulanan fiyat daha yüksek, özellikle pazar tezgahlarında. Pazarlık yapıp, önce onların önerdiğinin yarısını verin. Daha sonra uygun  -sizin için uygun-  olan bir fiyatta anlaşırsınız. Bazı satıcılar ki; bunların sayısı çok az, pazarlıktan hoşlanmıyorlar.
-Toplu taşıma yok. En iyisi taksi. Duraklı taksi olmasına da dikkat etmeli.
-Safari yaparken, parfüm kullanmamamız önerildi. Koku alma duygusu gelişmiş olan yabanıl hayvanların, parfüm kokusunu çok uzaktan alabildiklerini, bu yüzden de saldırgan olduklarını söyledi rehberimiz.
-Paranızı, orada ne harcayacağınızı tahmin ederek hava alanında bozdurun. Dönüşte  Rant'ınız artınca alanda çok düşük değerden dolara dönüştürüyorlar. Değişimde %2 komisyon alıyorlar.
Alış Veriş

Güney Afrika'da özellikle el yapımı, yerel motiflerin işlendiği hediyelik eşyaları satın alabilirsiniz. Tahtadan yapılmış masklar, yerel motif işlenmiş tekstil ürünleri ve incik boncuklar turistler açısından ilgi gören hediyelikler.
Bir de adına mavi elmas denilen tanzanit taşından yapılmış takılar ilginç. Tanzanya'da çıktığı için adını bu ülkeden alan taş genelde mavi renkli. Ama ışıkta renk değişiyor. Elmas kadar olmasa bile pahalı bir taş.
Eğer taşımayı göze alırsanız G. Afrika şarapları da satın alabilirsiniz. Kalitesine göre fiyatları bir hayli ucuz.
Nasıl Gidilir
THY'nın Johannesburg ve Cape Town'a her gün karşılıklı seferleri var. Yolculuk 10-11 saat sürüyor.
----------------
Mart 2020






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder