12 Şubat 2021 Cuma

Hindistan Pakistan Savaşı



 Prof. Dr. Suat Bilge ve Hindistan Pakistan Savaşı


Yıl 1971, SBF-BYYO ikinci sınıf öğrencisiyim

Dersimiz Uluslararası Siyaset

Ders Hocası; Prof. Dr. Suat Bilge.
Sizlere Prof. Dr. Suat Bilge'yi uzun uzun anlatmama gerek yok kanısındayım. Ondan ders alanlar, hocanın ders dışında ve derslerde ne kadar ciddi olduğunu gayet iyi bilirler. Konu ve kürsü hakimiyeti müthiştir. Titizdir; sorar, sorgular. Size bir ödev verdiğinde, söz gelimi siz o ödevin bir yerinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne gönderme yapıp ''yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır'' kelamını ettiyseniz ve bunun Beyannamenin kaçıncı maddesi olduğunu yazmadıysanız; kesinlikle notunuzu kırardı. Kendisi ne kadar titiz ise, öğrencilerinin de o kadar titiz olmasını bekleyen bir hocaydı anlayacağınız. Derste soru sorulmasına kolayca izin vermezdi. Zaten Hoca'nın duruşu da soru sorma cesaretinizi kıran en önemli unsurdu. Böyle olunca da benim gibi birinin dersi kaynatma şansı da azalıyordu.
Unutmadan yazayım, Suat Bilge dersimize geldiği zaman aynı zamanda Adalet Bakanıydı.
Hocanın dersini kaynatmayı kafama koymuştum ama nasıl? 
Hindistan- Pakistan Savaşı bana bu fırsatı verdi. Derslerde, benim gibi ''her çorbaya nane olan'' arkadaşım Bülent Erandaç ile anlaştık; dersi hiç olmazsa bir süreliğine de olsa kaynatacaktık. Aramızda anlaştık: Ders zili çalmadan kara tahtanın başına geçecek, hoca sınıfa girmeden güya Hindistan- Pakistan savaşını tartışacaktık.
Ben hemen tahtaya Hindistan ve Pakistan haritası çizdim. Tartışmaya renk katsın diye iki ülke sınırlarına da karşılıklı olarak tank, top ve asker resimleri de yaptım. Zil çalar çalmaz da tahtanın önünde, sırtımız derslik kapısına dönük olarak pozisyonumuzu alıp savaşı tartışmaya başladık. Önceden anlaştığımız gibi Bülent, savaşa ''dost ve kardeş Pakistan'' tarafından bakıyor, bense olaya Hindistan açısından yaklaşıyorum.
Zil sesiyle arkadaşlar sıralarına geçtiler. Suat Bilge kapıda görünmüş olacak ki, sınıfta sesler kesildi. Sırtımız kapıya dönük olduğu için dersin başlayıp, Hoca'nın  sınıf kapısına kadar gelip, kapıda beklediğini fark etmemiş gibi davranıp, coşkuyla sürdürdük tartışmayı. Ben, Doğu Pakistan'ın ayrı bir devlet olama isteğini destekleyen Hindistan'ın haklılığını savunurken, Bülent ise, Doğu Pakistan'ın Pakistan'ın bir parçası olduğunu, bağımsızlığının kabul edilemeyeceğini savunuyordu.
Tartışmamız sürerken arkadaşlardan bir kaçının bize '' Hoca geldi'' anlamına gelen kaş-göz işareti yapmalarına karşın, onların bu uyarılarını görmezden gelip, yaklaşık 10 dakika kadar savaşı tartıştık. Ben birden kapıya doğru döndüm. Hoca'yı ilk kez fark etmişim gibi,
     '' Hocam kusura bakmayın, tartışmaya o kadar dalmışız ki; geldiğinizi fark edemedik'' dedim sahte bir mahcubiyetle...
Bülent de benimkine benzer bir cümle kurup, özür diledi.
Şimdi fırçayı yedik derken, Suat Bilge,
     '' Deminden beri sizi izliyorum çocuklar, tebrik ederim, güncel bir konu seçmişsiniz, devam edin, devam edin.''
Hoca kürsüye geçti. Biz de kaldığımız yerden, ağırlık olarak gazetelerde okuduğumuz makaleler ve haberlerden aklımızda kalanları sıralayıp, sürdürdük tartışmayı.
Bu süre içinde Suat Hoca da savaşla ilgili sorular sordu. Gazetelerden edindiğimiz bilgiler elverdiğince yanıtlamaya çalıştık Hoca'nın sorduğu soruları. Sorulara verdiğimiz yanıtları yeterli görmediği yerde, zaman zaman araya girip tartışmamıza katkıda bulundu.
Savaşa ve iki ülke ilişkileri üstüne söyleyeceklerimiz tükendiğin için  tartışmayı bitirme kararı aldık.  Çünkü ''savaşı (!) sürdürecek kadar mermimiz kalmamıştı.  Barış(!) isteyip, tartışmayı kararında bitirmek en akıllıca yoldu.
Hoca'dan yerlerimize geçmek için izin istedik.

Yerlerimize geçerken Hoca'nın bize bir kez daha teşekkür etmesi beni mutlu etmedi desem yalan olur. Ama asıl mutluluğum Prof. Dr. Suat Bilge gibi bir hocanın yarım saat da olsa dersini kaynatmak oldu.
Bülent' le göz göze geldik. Sanırım o da benim gibi düşünüyordu.
---
Yaşar N. Atilla
BYYO 1970-74



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder