KİNİNCİ
KAMİL
Sıcak bir güz günü.
Kent’in önde gelen çiftçi ve
tüccarlarından Saffet Sarıbekiroğlu, tavan vantilatörün serinletmeye çalıştığı
işliğinde, arkadaşları ile sohbet ediyordu.
Sohbet, pamuk üretiminden, pamuk fiyatlarından döndü dolaştı, kentin gece
hayatında önemli yer tutan pavyonlara ve orada çalışan konsomatrislere geldi.
***
Pamukların toplanıp, çiftçinin cebine para girdiği o günlerde kent,
''yeter ki balın olsun sineği Bağdat'tan gelir'' sözünü doğrularcasına
ağırlıklı olarak İstanbul'dan gelen, ya da kendilerini 'İstanbulluyum' diye
tanıtan ‘pavyon sanatçılarının' akınına uğrardı. Pavyon sahipleri,
pavyonlarında müşterileri ile sohbet edecek; onları dinleyip, dertlerine derman
olacak(!) konsomatrisleri, bağlantı kurdukları 'ajanslar' aracılığı ile çok
önceden sözleşmeye bağlarlardı. Bu kadınların fiziki güzelliklerinden sonra
gelen en önemli özellikleri; iyi birer öykü anlatıcısı olmalarıydı. Öncelikle,
bu hayata nasıl düştükleri ile ilgili çok acıklı bir yaşam öykülerinin olması
gerekirdi. Öykünün gerçek olması çok da önemli değildi. Çünkü hemen her kadının
yaşam öyküsü bir birine benzerdi. Sadece olayın yeri, zamanı ve kahramanların
adı değişirdi. Anlatırken boğazlarının düğümlenmesi, yalancıktan da olsa
gözlerinin dolması, öykülerini daha gerçekçi yapardı.
Pavyon sahipleri için makbul olan
konsomatrisler ise, eşlik ettikleri 'hacıağaları', hesap pusulasında yazanları
fark edemeyecek kadar sarhoş edip; onlara yüklü hesap ödetenlerdi. Hacıağalar,
hesabın çok yüksek olduğunun ayırdına varsalar da, fazla ileri gitmeden
ellerini oralarında, buralarında dolaştırmalarına ses çıkarmayan
konsomatrislerin 'gül hatırı için' itiraz etmezler; yüklüce bir bahşişle
birlikte hesabı öderlerdi. Ödülleri ise; genelde sarışın, ap'baa(beyaz tenli),
balık etli konsomatrisin yanaklarına kondurdukları bir öpücük ve 'arayı soğutma
kocacıım, gene gel' sözleri olurdu.
Saffet Sarıbekiroğlu, kahvesinden
bir yudum alıp, çırçır fabrikası sahibi Topal Salih'e döndü. Topal Salih, deyim
yerindeyse eğlence mekanlarının demirbaşlarındandı. Kentin gece hayatı ondan
sorulurdu.
''Turan pavyona yeni avratlar gelmiş,
habarın var mı Salih?''
''Ben de duydum ama
daha siftahım yok ağa.''
‘’Yıldız’da
da bayağı güzeller varmış; öte'ön(geçenlerde) bizim iplikçi Zeynel söylediydi''
dedi bir başkası.
‘’Hafta sonu gidek. Bakalım dedikleri kadar var
mıymış?’’
İşlikte oturanlardan, kinin ticareti
yaptığı için ovadaki sıtma salgını nedeniyle çok para kazanan,
kırklı yaşlardaki Kininci Kamil sitemli bir ses tonuyla,
‘’Saffet Ağa beni adam yerine koyup da bir
gün bile pavyona götürmedin. Bu yaşıma geldim, pavyonun kapısından
bile geçmedim. Yanına yakıştırmıyon ellehem(her halde)’’ dedi. Saffet
Sarıbekiroğlu, babacan bir tavırla.
''Kirveme bak'ele, emrin olur. Ne vakıt istersen.''
‘’Valla duvacın olurum.’’
‘’Ancak,’’ diye sürdü konuşmasını Saffet
Sarıbekiroğlu, ’’götürürüm götürmesine de seni avratlara tanıtırken;
‘arkadaşımız kininci; kinin ticareti yapıyor’’ diyemem; yakışık
almaz. Adanalıya yaraşır başka bir meslek bulmalı sana.’’
Odadakiler de Saffet
Sarıbekiroğlu'nu başlarını sallayarak onayladılar.
Topal Salih,
‘’Doğru! Kinincilik de neciymiş. Çukur denince avratların aklına, pambık gelir,
tarla tapan gelir.
‘’En iyisi
seni ‘böyük çiftçilerimizden bir ağa' diye tanıtırım’’
dedi Saffet Sarıbekiroğlu.
Kamil, yaptığı işin küçümsenmesine
bozulduysa da, renk vermedi.
‘’Sen bilin kirvem.’’
‘’ Hatta, çırçır fabrikası bilem var, derim. Bu
arada hesabı da sen ödersin haa! Ne de olsa hemi böyük çifçi ve hemi
de fabrikatörsün.’’
Saffet Sarıbekiroğlu ile Kininci
Kamil, pavyona gidecekleri günü ve orada olacakları saati kararlaştırdıktan
sonra Kamil, odakilere veda edip, ayrılmak için ayağa kalktı, kapıya yöneldi,
tam çıkıyordu ki; Saffet Sarıbekiroğlu'nun ardından seslenmesi ile durdu.
‘’Kirvem
acelen ne? Dur bi yol. Asıl önemli meseleyi unuttum. Daha ne giyeceğini
gararlaştırmadık.’’
''…''
‘’Pavyona gideceksen, mongol gömlek ve laciler olmadan olmaz.
Unutma sen çırçır fabrikası sahabısın; pavyona fabrikadan
geliyon. Üstün, başın pambık olmalı. Pambığı nereden bulacana
gelince; ezzaneden. Ezzaneden hidrofil pamuk al, ceketinin üstüne bir kaç parça
pamuk sür ki; fabrikadan geldiğin belli olsun. Avratlara irezil
olmayalım.’’
Kininci Kamil teşekkür edip,
işliktekilere bir kez daha veda edip, ayrılınca, Topal Salih,
‘’Valla alemsin Saffet ağa. Biz de gelek mi?
Aalenceyi gaçırmayalım.’’
Saffet Sarıbekiroğlu, kalabalık olursa,
oyunun bozulacağından çekindiği için
''Galebelik olunca oyunun dadı
galmaz. Söz daha sonra olanı biteni satır satır anlatırım size.''
***
Saffet Sarıbekiroğlu, kararlaştıkları gün ama kararlaştırdıkları saatten
daha erken pavyona gelip, önceden ayırttığı sahneye yakın masaya oturdu. Pavyonun girişinden, ayırttığı masaya dek
kendine eşlik eden şef garsonun avucuna biraz para sıkıştırdıktan sonra,
‘’Aman ha! sakın dediklerimi unutma!‘’ Şef garson,
’’Emrin olur Ağam, en iyisinden ikisini gönderiyorum,
ikisi de yeni geldi; Istanbıllılar’’ deyip uzaklaştı.
Konsomatrisler şef garsonla birlikte
Saffet Sarıbekiroğlu’nun masaına geldiklerinde masa çeşitli mezelerle
donatılmış, ortaya bir de viski şişesi konmuştu.
Saffet Sarıbekiroğlu konsomatrisleri
ayakta karşıladı. Kadınların ikisi de otuzlu yaşlarda, beyaz tenli, balıketinde
ve sarı saçlıydılar. Şef garson konsomatrisleri sandalyelerine oturttuktan
sonra,
‘’Başka
bir emrin var mı ağa?’’ dedi.
Saffet Sarıbekiroğlu eliyle yok anlamında
bir işaret yapınca, şef garson masadan ayrıldı.
Saffet Sarıbekiroğlu '‘çift çubuk işiyle
uğraşıyorum’’ deyip kısaca kendini tanıttı. Kadınlara adlarını sordu. Kadınlar,
adlarının Burçak ve Aşkım olduğunu söylediler.
‘’Beni
şimdi iyi dinleyin hanımlar’’ deyip, birkaç gün önce işliğinde geçen konuşmayı
anlatıp, arkadaşı gelince onunla neler konuşacaklarını, ona nasıl davranacaklarını
sıkı sıkı tembihledikten sonra,
‘‘Aman
deyim açık vermeyin’’ dedi.
***
Pavyon yavaş yavaş yükünü almaya
başlamıştı. Kininci Kamil, tam kararlaştırdıkları saatte şef garsonun eşliğinde
masaya geldi.
Üzerinde; yakasına kırmızı bir karanfil
tutuşturulmuş kendinden çizgili lacivert kruvaze bir ceket, aynı kumaştan bir
pantolon, rengi sarıya çalan krem renkli bir mongol gömlek vardı. Ceketin
yakasında ve omuz başlarındaki pamuk parçacıkları, pavyonun loş ışığında bile
fark ediliyordu.
Kininci Kamil, tüm kibarlığı ile önce kadınların nazikçe ellerini sıktı,
ardından Saffet Sarıbekiroğlu’nu da başıyla selamlayıp, şefin çektiği
sandalyeye oturdu.
Şef,
''Başka bir emriniz var mı Ağa?’’ Saffet ağanın ‘şimdilik
yok’ demesiyle yanlarından ayrıldı.
‘’Tanıştırayım efendim. Memleketimizin
ileri gelen ailelerinden, böyük çiftçi ve fabrikatör Kamil ağa.’’ Kininci’ye
dönüp bu han’fendinin adı; Aşkım, bu han’fendi de Burçak.’’
Kadınlar bol, erkekler viski içerken, önce
Burçak, sonra da Aşkım, bir birinin benzeri olan yaşam öykülerini anlattılar.
Adı Burçak olan,
‘’Kamil ağa bizi dinlediniz. Sizin hikayeniz ne? Nasıl
geçiyor günününüz?’’
‘’Valla bacı, çiflikteysem zabah erden galkarım. Hafif bir gayfeltiden sona atıma biner,
tarlalarımı gezerim. Irgatlarla söyleşe söyleşe, anca öö’lene gadar
tarlalarımın öte ucuna ulaşırım. Öğlen yememi ırgatlarımla Allah ne verdiyse
yerim. Onlarla yemek yemekten heç mi heç gocunmam. Yeri gelir onlarla gazma
bilem fururum. Onlarla eyleştikten sonra bu sefer dönüş başlar. Aşamınan
da çiflik evine ulaşırım.’’
Kadınlar, kininci Kamil'n
anlattıkların hayranlıkla (!) dinlerken, söze Saffet Sarıbekiroğlu karıştı.
‘’Kamil ağa çırçır işi ne alemde? Bu sene ne
kadar pambık işleyecen?’’der demez, adı Aşkım olan konsomatris araya girdi.
‘’Ay sizin çırçır fabrikanız da mı var?’’
‘’Var bacı, buraya çırçırdan çıkıp, ayamın
tozuynan geldim zaten. Temizlenemedim
bile. Gusura galman.’’
Aşkım, elini Kininci’nin ceketine uzatıp,
yakasındaki, küçük bir pamuk parçasını parmakları arasına aldı.
‘’Belli oluyor çırçırdan geldiğiniz,’’
dedi.
''Doğrusun, temizlenemedim aceleynen...''
Aşkım, elindeki pamuk parçasını ışığa
tutup,
‘’Aaaa!
Bu hidrofil pamuk ama!’’
Kininci Kamil, hidrofil pamuk lafını
duyunca birden duraksadı, suratı asıldı. Ancak hemen kendini toparladı. Oyuna
getirildiğini anlayınca, Aşkıma dönüp, sertçe,
‘’Bacım sen oruspu musun, yoksa pamuk eksperi
misin ?’ Ardından başını önüne eğip, olanlara bıyık altından gülen Saffet ağaya
dönüp, duyulur duyulmaz bir sesle,
‘’Alacağın
olsun Saffet ağa’’ dedi. Oturduğu sandalyeden hızla kalkıp, pavyonu terk etti.
***
Kininci Kamil, uzunca bir süre Saffet
Sarıbekiroğlu’na dargın kaldı. Ne işliğine gitti, ne de onun bulunduğu arkadaş
gurubuna katıldı. Dargınlığın uzun sürmesinden rahatsız olan Sarıbekiroğlu,
araya Kamil’in kıramayacağı aracılar koydu. Ortak arkadaşları Kamil’in
sakalından girip, bıyığından çıktılar. Sonunda barışmaya razı ettiler.
Barıştıkları gün, Kininci
Kamil, Saffet Sarıoğlu’na
‘’Avrat sen öğretlemesen yakamdaki pambığın ezzaneden alınmış hidrofil pambık
olduğunu hayatta anlamazdı.
‘’Haklısın,
yarenlik olsun diye ben öğretledim avratları. Pambığın ezzaneden alındığını
söylesem de söylemesem de anlarlardı. Onlar kaçın kurası. Seni de, beni de suya
götürüp susuz getirirler. Feleğin çemberini yol etmişlerdir bilesin. Ama gene
de gusura galma, hep birlikte gülerik sandıydım. Bu kadar gönülleceğini bilsem
anam avradım olsun yapmazdım.’’
Kininci Kamil,
‘’Boş geç Saffet Ağa, unuttum bile.’’
''Sağ ol Kamil. Gelecek sefer benim gonuğum olacaksın. Çırçır
mırçır da, tarla takım da yok. Neysen o.’’ Topal Salih’e dönüp,’’ Salih sen de
gel.''
''Gelirim gelmesine de bir şartım var Saffet Ağa'' dedi Topal
Salih.
''Neymiş o şartın?''
''Yakamda hidrofil pambık olmazsa hayatta adım atmam
pavyona.’’'
Hep birlikte ağız dolusu güldüler
_____
Dikili- Ağustos 2020
Sohbet, pamuk üretiminden, pamuk fiyatlarından döndü dolaştı, kentin gece hayatında önemli yer tutan pavyonlara ve orada çalışan konsomatrislere geldi.
***
Pamukların toplanıp, çiftçinin cebine para girdiği o günlerde kent, ''yeter ki balın olsun sineği Bağdat'tan gelir'' sözünü doğrularcasına ağırlıklı olarak İstanbul'dan gelen, ya da kendilerini 'İstanbulluyum' diye tanıtan ‘pavyon sanatçılarının' akınına uğrardı. Pavyon sahipleri, pavyonlarında müşterileri ile sohbet edecek; onları dinleyip, dertlerine derman olacak(!) konsomatrisleri, bağlantı kurdukları 'ajanslar' aracılığı ile çok önceden sözleşmeye bağlarlardı. Bu kadınların fiziki güzelliklerinden sonra gelen en önemli özellikleri; iyi birer öykü anlatıcısı olmalarıydı. Öncelikle, bu hayata nasıl düştükleri ile ilgili çok acıklı bir yaşam öykülerinin olması gerekirdi. Öykünün gerçek olması çok da önemli değildi. Çünkü hemen her kadının yaşam öyküsü bir birine benzerdi. Sadece olayın yeri, zamanı ve kahramanların adı değişirdi. Anlatırken boğazlarının düğümlenmesi, yalancıktan da olsa gözlerinin dolması, öykülerini daha gerçekçi yapardı.
Pavyon sahipleri için makbul olan konsomatrisler ise, eşlik ettikleri 'hacıağaları', hesap pusulasında yazanları fark edemeyecek kadar sarhoş edip; onlara yüklü hesap ödetenlerdi. Hacıağalar, hesabın çok yüksek olduğunun ayırdına varsalar da, fazla ileri gitmeden ellerini oralarında, buralarında dolaştırmalarına ses çıkarmayan konsomatrislerin 'gül hatırı için' itiraz etmezler; yüklüce bir bahşişle birlikte hesabı öderlerdi. Ödülleri ise; genelde sarışın, ap'baa(beyaz tenli), balık etli konsomatrisin yanaklarına kondurdukları bir öpücük ve 'arayı soğutma kocacıım, gene gel' sözleri olurdu.
Saffet Sarıbekiroğlu, kahvesinden bir yudum alıp, çırçır fabrikası sahibi Topal Salih'e döndü. Topal Salih, deyim yerindeyse eğlence mekanlarının demirbaşlarındandı. Kentin gece hayatı ondan sorulurdu.
‘’Hafta sonu gidek. Bakalım dedikleri kadar var mıymış?’’
İşlikte oturanlardan, kinin ticareti yaptığı için ovadaki sıtma salgını nedeniyle çok para kazanan, kırklı yaşlardaki Kininci Kamil sitemli bir ses tonuyla,
‘’Saffet Ağa beni adam yerine koyup da bir gün bile pavyona götürmedin. Bu yaşıma geldim, pavyonun kapısından bile geçmedim. Yanına yakıştırmıyon ellehem(her halde)’’ dedi. Saffet Sarıbekiroğlu, babacan bir tavırla.
‘’Valla duvacın olurum.’’
‘’Ancak,’’ diye sürdü konuşmasını Saffet Sarıbekiroğlu, ’’götürürüm götürmesine de seni avratlara tanıtırken; ‘arkadaşımız kininci; kinin ticareti yapıyor’’ diyemem; yakışık almaz. Adanalıya yaraşır başka bir meslek bulmalı sana.’’
Odadakiler de Saffet Sarıbekiroğlu'nu başlarını sallayarak onayladılar.
Topal Salih,
‘’Sen bilin kirvem.’’
‘’ Hatta, çırçır fabrikası bilem var, derim. Bu arada hesabı da sen ödersin haa! Ne de olsa hemi böyük çifçi ve hemi de fabrikatörsün.’’
Saffet Sarıbekiroğlu ile Kininci Kamil, pavyona gidecekleri günü ve orada olacakları saati kararlaştırdıktan sonra Kamil, odakilere veda edip, ayrılmak için ayağa kalktı, kapıya yöneldi, tam çıkıyordu ki; Saffet Sarıbekiroğlu'nun ardından seslenmesi ile durdu.
Kininci Kamil teşekkür edip, işliktekilere bir kez daha veda edip, ayrılınca, Topal Salih,
‘’Valla alemsin Saffet ağa. Biz de gelek mi? Aalenceyi gaçırmayalım.’’
Saffet Sarıbekiroğlu, kararlaştıkları gün ama kararlaştırdıkları saatten daha erken pavyona gelip, önceden ayırttığı sahneye yakın masaya oturdu. Pavyonun girişinden, ayırttığı masaya dek kendine eşlik eden şef garsonun avucuna biraz para sıkıştırdıktan sonra,
‘’Aman ha! sakın dediklerimi unutma!‘’ Şef garson,
’’Emrin olur Ağam, en iyisinden ikisini gönderiyorum, ikisi de yeni geldi; Istanbıllılar’’ deyip uzaklaştı.
Kininci Kamil, tüm kibarlığı ile önce kadınların nazikçe ellerini sıktı, ardından Saffet Sarıbekiroğlu’nu da başıyla selamlayıp, şefin çektiği sandalyeye oturdu.
Şef,
''Başka bir emriniz var mı Ağa?’’ Saffet ağanın ‘şimdilik yok’ demesiyle yanlarından ayrıldı.
‘’Tanıştırayım efendim. Memleketimizin ileri gelen ailelerinden, böyük çiftçi ve fabrikatör Kamil ağa.’’ Kininci’ye dönüp bu han’fendinin adı; Aşkım, bu han’fendi de Burçak.’’
‘’Kamil ağa bizi dinlediniz. Sizin hikayeniz ne? Nasıl geçiyor günününüz?’’
‘’Valla bacı, çiflikteysem zabah erden galkarım. Hafif bir gayfeltiden sona atıma biner, tarlalarımı gezerim. Irgatlarla söyleşe söyleşe, anca öö’lene gadar tarlalarımın öte ucuna ulaşırım. Öğlen yememi ırgatlarımla Allah ne verdiyse yerim. Onlarla yemek yemekten heç mi heç gocunmam. Yeri gelir onlarla gazma bilem fururum. Onlarla eyleştikten sonra bu sefer dönüş başlar. Aşamınan da çiflik evine ulaşırım.’’
Kadınlar, kininci Kamil'n anlattıkların hayranlıkla (!) dinlerken, söze Saffet Sarıbekiroğlu karıştı.
‘’Kamil ağa çırçır işi ne alemde? Bu sene ne kadar pambık işleyecen?’’der demez, adı Aşkım olan konsomatris araya girdi.
‘’Ay sizin çırçır fabrikanız da mı var?’’
‘’Var bacı, buraya çırçırdan çıkıp, ayamın tozuynan geldim zaten. Temizlenemedim bile. Gusura galman.’’
‘’Belli oluyor çırçırdan geldiğiniz,’’ dedi.
''Doğrusun, temizlenemedim aceleynen...''
‘’Bacım sen oruspu musun, yoksa pamuk eksperi misin ?’ Ardından başını önüne eğip, olanlara bıyık altından gülen Saffet ağaya dönüp, duyulur duyulmaz bir sesle,
***
''Sağ ol Kamil. Gelecek sefer benim gonuğum olacaksın. Çırçır mırçır da, tarla takım da yok. Neysen o.’’ Topal Salih’e dönüp,’’ Salih sen de gel.''
''Gelirim gelmesine de bir şartım var Saffet Ağa'' dedi Topal Salih.
''Neymiş o şartın?''
''Yakamda hidrofil pambık olmazsa hayatta adım atmam pavyona.’’'
Dikili- Ağustos 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder